Bu yıl bizi su altında sakladığımız hakikatlerle yüzleşmeye zorlayan bir medcezire benziyordu. 2020’den aldığımız bir ders, hükümetlerin devasa güçlerini kullanmamayı tercih etmesinin sebebinin küreselleşme ile zenginleşenlerin kendi güçlerini kullanabilmesi olduğuydu.

yedi sir

İskambilden bir ev. Bilinçsizce kabul ettiğimiz bir dizi yalan. Derin krizler sırasında kesin doğrularımız tam da böyle görünür. Bu tür dönemler, varsayımlarımızın ne kadar da güvenilmez olduğunu fark etmemizi sağlayarak bizi şok eder. Bu nedenle 2020 yılı, bizi örtük hakikatlerle yüzleşmeye zorlayan, hızla geri çekilen bir medcezire benziyordu.

 

Biz haklı olarak küreselleşmenin ulusal hükümetleri etkisizleştirdiğini düşünürdük. Devlet başkanları, tahvil piyasaları karşısında korkudan sinmiş vaziyetteydi. Başbakanlar, ülkelerinin fakirlerini hep görmezden geldiler, ama Standard & Poor’s gibilerini asla. Maliye bakanları, Goldman Sachs’ın düzenbazları ve Uluslararası Para Fonu’nun despot eyalet valileri gibi davrandılar. Medya patronları, petrolcüler ve sermayedarlar en az küreselleşmiş kapitalizmin sol cenah eleştirmenleri kadar kontrolün artık hükümetlerde olmadığı konusunda hemfikirdiler.

 

Derken küresel bir salgın baş gösterdi. Birdenbire hükümetler pençelerini uzattı ve keskinleşmiş dişlerini gösterdi. Sınırları kapattılar ve uçakları yere indirdiler, şehirlerimize gaddarca sokağa çıkma yasakları dayattılar, tiyatrolarımızı ve müzelerimizi kapattılar ve ölüm döşeğindeki ebeveynlerimizi teselli edip rahatlatmamızı yasakladılar. Kıyamet kopmadan asla gerçekleşemez sanılan bir şeyi bile yaptılar: spor faaliyetlerini iptal ettiler.

 

 

İlk sır böylelikle ifşa oldu: Hükümetler önlenemez gücü ellerinde tutmayı sürdürüyorlar. 2020’de keşfettiğimiz şey, hükümetlerin muazzam güçlerini kullanmamayı tercih etmeleri sayesinde, küreselleşmenin zenginleştirdiklerinin kendi güçlerini kullanabildikleriydi.

 

İkinci hakikat, pek çok insanın şüphe duyduğu ama yüksek sesle dillendiremeyecek kadar çekingen olduğu bir şey: Para ağacı bir gerçek. Ne zaman şurada burada bir hastane veya bir okul için ödeme yapmaları istense parasızlıktan dem vuran hükümetler, zorunlu izne ayrılanların ücretlerinin ödenmesi, demiryollarının kamulaştırılması, havayollarının devralınması, araba üreticilerinin desteklenmesi ve hatta spor salonları ile kuaförlere destek sağlanması için bir anda bolca nakit para buluverdiler.

 

Normalde para ağaçta yetişmiyor, hükümetler işi oluruna bırakmalı diye itiraz edenler dut yemiş bülbüle döndüler. Mali piyasalar, devletin harcama çılgınlığı karşısında çileden çıkmak yerine methiyeler düzdüler.

 

Yunanistan, bu yıl ifşa olan üçüncü hakikatin mükemmel bir vaka çalışması: Borç üstlenme uygulaması, en azından zengin Batı’da siyasi bir karar. 2015’te Yunanistan’ın 320 milyar avroluk (3 trilyon Türk Lirası) kamu borcu, yalnızca 176 milyar avro (1.6 trilyon Türk Lirası) olan milli gelirini çok çok aşmıştı. Ülkenin sorunları dünyanın her yerinden ilk sayfa haberiydi ve Avrupalı liderler parasızlıktan yakınıyordu.

 

Bugün, kötü bir ekonomiyi daha da beter eden bir küresel salgının ortasında, 2015 yılına kıyasla kamu borcumuz 33 milyar avro daha yüksek ve gelirimiz 13 milyar avro daha düşük olmasına rağmen, Yunanistan artık bir mesele olmaktan çıktı. Avrupalı güçler, Yunanistan’ın iflasıyla on yıldır uğraşmaya artık yeter diye karar vermiş olmalılar ki Atina’nın borçlarını ödenebilir olduğunu ilan etmeyi seçtiler. Yunanlar, uluslararası oligarşiye (kamu veya özel) servetten geriye her ne kaldıysa mütemadiyen aktaran hükümetleri seçip başa geçirdikleri sürece Avrupa Merkez Bankası, ülkenin iflasını dikkatlerden uzaklaştırmak için olabildiğince fazla Yunan devlet tahvili satın almak da dahil ne gerekiyorsa yapacak.

 

2020’nin açığa çıkardığı dördüncü sır, servet dağlarının girişimcilikle çok az ilgisi olduğuydu. Jeff Bezos, Elon Musk veya Warren Buffett’ın para kazanma ve piyasalara hâkim olma konusunda becerikliliklerine şüphem yok. Ancak biriktirdikleri ganimetin yalnızca küçücük bir yüzdesi değer yaratmanın bir sonucu.

 

Amerika’nın 614 milyarderinin servetinde Mart ayı ortasından bu yana yaşanan muazzam artışı bir düşünün. İstifledikleri ilave 931 milyar dolar, kâr üreten herhangi bir yenilikten veya yaratıcılıktan kaynaklanmış değil. Merkez bankaları mali sistemi -varlık fiyatlarının ve dolayısıyla milyarderlerin servetinin fırlamasına neden olan- taze basılmış paraya boğarken bunlar da tabiri caizse uykularında zenginliklerine zenginlik kattılar.

 

COVID-19 aşılarının rekor hızda geliştirilmesi, test edilmesi, onaylanması ve piyasaya sürülmesiyle beşinci sır ortaya çıktı: Bilim, devlet yardımına bağlıdır ve efektifliği kamusal konumuyla ilgisizdir. Pek çok yorumcu, piyasaların insanlığın ihtiyaçlarına hızlı bir şekilde yanıt verme kapasitesini ballandıra ballandıra anlatageldi. Ancak şu ironi kimsenin gözünden kaçmamalı: Gelmiş geçmiş en bilim karşıtı Amerikan başkanının -yüzyılın en kötü küresel salgınında bile uzmanları görmezden gelen, yıldıran ve alaya alan bir başkanın- yönetimi, bilim adamlarına ihtiyaç duydukları kaynakları sağlamak üzere 10 milyar dolar tahsis etti.

 

Ancak daha büyük bir sır var: 2020 kapitalistler için mükemmel bir yılken, kapitalizm artık ömrünü tamamladı. Peki, bu nasıl mümkün olabilir? Kapitalizm başka bir şeye dönüşürken kapitalistler nasıl serpilebilir?

Bültenimize Üye Olabilirsiniz

Kolaylıkla. Adam Smith gibi kapitalizmin en büyük havarileri onun istenmeyen sonuçlarını vurgulamışlardı: Tam da kâr amacı güden bireyler kendilerinden başka hiç kimseye saygı duymadıklarından neticede topluma hizmet ederler. Şahsi ahlaksızlığı kamusal erdeme dönüştürmenin anahtarı, kapitalistleri kârlarını azamiye çıkaracak faaliyetler peşinde koşmaya zorlayan rekabettir. Rekabetçi bir piyasada bu, mütemadiyen fiyatları düşürürken mevcut malların ve hizmetlerin çeşitliliğini ve kalitesini artırmak suretiyle kamu yararına hizmet eder.

 

Kapitalistlerin daha az rekabetle çok daha iyisini yapabileceklerini görmek zor değil. Bu da 2020’nin ifşa ettiği altıncı sır. Rekabetten kurtulan Amazon gibi devasa platform şirketleri, kapitalizmin ölümünde ve yerine tekno-feodalizm benzeri bir şeyin geçmesinde şaşırtıcı derecede başarılı oldular.

 

Ancak bu yıl ifşa olan yedinci sır, bir umut ışığını temsil ediyor. Radikal bir değişimi gerçekleştirmek hiç kolay olmasa da her şeyin farklı olabileceği artık fazlasıyla net. Bundan böyle her şeyi olduğu gibi kabul etmemiz için hiçbir neden yok. Aksine, 2020’nin en önemli hakikati, Bertolt Brecht’in isabetli ve ince aforizmasında yakalanmış: “Her şey olduğu gibi olduğundan, hiçbir şey olduğu gibi kalmayacak.”

 

Çoğu kişinin unutmayı tercih edeceği bir yılda gerçekleşen bu ifşaattan daha büyük bir umut kaynağı düşünemiyorum.

 

Bu yazı, 23 Aralık 2020 tarihinde Project Syndicate sitesinde yayımlanmış olup, Zahide Tuba Kor tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için burayı tıklayınız.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.