2023 Sonrası Türkiye’de Dijital Politikalar
Her ülkenin dijital politika yaklaşımı kendi siyasi geleneği (demokratik/otoriter), ekonomik geleneği (liberal/devletçi), büyüklüğü (G20 ekonomisi/şehir devlet) ve gelir düzeyi (zengin/yoksul) ile ilişkili olarak şekilleniyor. Her konuda düzenleme yapılması da şart değil. Önceliklerimizi belirleyebilmeli, bazı konularda da dünyada oluşacak konsensüsü beklemeyi eksiklik değil avantaj olarak görmeliyiz. Önemli olan dijital politikalara dair tartışmaları makul bir zeminde yapabilmek.
2023 seçimleri sonrası Türkiye’yi dijital politikalar alanında yoğun ve tartışmalı bir gündem bekliyor. Son aylarda gündeme gelen kanun taslakları da bunun göstergesi: E-ticaret kanunu, dijital piyasalarda rekabet kanunu, kripto varlık kanunu, sosyal medyaya yönelik yeni düzenlemeler… Her alanda olduğu gibi bu konulardaki tartışmalar da iktidar-muhalefet, kısıtlama-özgürlük, devletçilik-piyasacılık gibi kutuplaştırıcı ikilemler üzerinden yürüyor. Oysa dijital politikalarla ilgili konular bu kutuplaşmış ikilemlerden daha nüanslı tercihler gerektiriyor.
Bu tercihler çoğu zaman teknik değil siyasi. Türkiye’nin dijital politikalara dair tutarlı bir politika çerçevesi olmamasının somut sonucunu, her gün sosyal medyada pasaport fotoğrafı ile ülkemizi terk ettiğini ilan eden yazılımcıların paylaşımlarında görüyoruz. Bu yazıda 2023 ve sonrasında dijital politika tartışmalarının nasıl yapılması gerektiğine dair bir zemin önerisi sunacağım. Sonra da bazı tartışma alanlarına dair sorular önereceğim.
Dijital politikalar dünyanın her yerinde yeni bir alan. Ayrıca, makroekonomideki “Washington konsensüsü” gibi “En iyi politika nedir?” diye üzerinde uzlaşılan bir küresel mutabakat da yok. Facebook’un kurulup ABD’nin en değerli beş şirketinden biri haline gelmesinin üzerinden sadece 15 sene geçtiğini unutmayalım. İşte inovasyonun gelişme hızıyla politikaların buna cevap vermesi arasındaki yavaşlık nedeniyle dijital politikalara dair tartışmalar büyük ölçüde Amerikan teknoloji şirketlerinin söylem egemenliğinde gelişti. Google, Facebook ve Apple dünyanın dört bir yanında fonladıkları düşünce kuruluşları, akademik araştırmalar, medya organları ve lobiciler vasıtasıyla düşünce dünyasına da egemen oldu.
Dijital Tekelleşmenin Olumsuz Sonuçları
Son birkaç senedir buna karşı sınırlı da olsa tepkilerin gelişmeye başladığını görüyoruz. Başta Google, Facebook ve Apple olmak üzere dijital şirketlerin tekelleşmesinin üç olumsuz sonucu ortaya çıktı: Birincisi, gelir dağılımı bu şirketlerin sahipleri, yatırımcıları ve çalışanları lehine aşırı ölçüde bozuldu. İkincisi, bu şirketlerin dayattığı arama motoru ve sosyal medya algoritmaları aracılığıyla yapılan hedefli reklamcılık sistemleri nedeniyle, bireylerin hem fikri hem de tüketim tercihleri ortadan kalktı. Üçüncüsü, aynı nedenlerle bağımsız gazetecilik para kazandıran bir iş olmaktan çıktı, sosyal medya platformları yabancı dezenformasyon operasyonlarına açık hale geldi, trolleşmenin siyasi kutuplaşmayı körüklemesi nedeniyle demokratik ülkelerde demokrasinin işlerliği sorgulanmaya başladı. Bu şirketlerin, ulus devletlerin koydukları kurallar yerine kendi kurallarını uygulaması (Türkiye’deki örnekleri Google’ın Rekabet Kurulu kararlarını uygulamayacağını açıklaması, Facebook’un yasa ile zorunlu tutulan ülke temsilciğini açarken şerh düşmesi, vb.) tepkileri körükledi.
Dijital politikalara dair dünyada üç ekolden söz edebiliriz: ABD, Avrupa Birliği ve Çin.
ABD’nin yaklaşımı büyük şirketlerin egemenliği üzerine kurulu. ABD’nin şiarı, daha çok inovasyon daha az regülasyon. Ancak Biden yönetimi iktidara geldiğinden beri Lina Khan’ın başına geldiği Amerikan rekabet otoritesi FTC ve Kongre’ye verilen kanun teklifleri bu anlayışın tersine dönmeye başladığı sinyalini veriyor.
Avrupa Birliği’nde regülasyon inovasyonun önünde. Avrupa Birliği kişisel verilerin korunması veya iş hukuku gibi hak bazlı düzenlemelerle önüne çıkıyor, bunlarla dünyada trendsetter yani belirleyici hale geliyor. Özellikle de Digital Markets Act (Dijital Piyasalar Kanunu) ve Digital Services Act (Dijital Hizmetler Kanunu) gibi düzenlemeler, Amerikan büyük teknoloji şirketlerinin hareket alanını kısıtlamayı hedefliyor. Bu sayede Avrupa’nın dijital işlerde ABD ve Çin’e kaptırdığı liderliği geri alabileceği ümit ediliyor.
Çin’in yaklaşımının iki temel ayağı var: “ulusal güvenlik temelli inovasyon” ve “önce inovasyon yap, sonra regüle et”. Çin, Amerikan dijital devlerini kendi pazarına sokmazken, kendi Alibaba ve Tencent gibi dijital devletini yarattı. Geçen seneden beri bu şirketleri zapturapt altına almak için sert regülasyonlar çıkardı. Çin Komünist Partisi’nin iktidarını güçlendiren her türlü dijitalleşme makbul görülüyor. Mesela kripto varlıklar devlet dışında finansal aktiviteye imkân tanıdığı için geçen sene tamamen yasaklandı.
Dijital politikalara dair uluslararası ekolleri analiz eden sınıflandırmalar genelde burada biter. Ben farklı çizgileri ile temayüz eden iki ülkeye daha dikkat çekeyim. (i) Hindistan; gelişmekte olan G20 ülkeleri arasında dijital düzenlemelerde lider desek yalan olmaz. Bugün bizim Trendyol için tartıştığımız e-ticaret pazaryerlerinin kendi ürünlerini satma yasağını Hindistan yıllar önce getirmişti. Fintek alanında dünyanın en gelişmiş kamusal açık inovasyon sistemi India Stack yıllardır özel şirketlerin bankalardan vatandaşlık veri tabanına kadar birçok veri tabanına bağlanabilmesini sağlıyor. Hindistan veri lokalizasyonu konusunda da hassas. Bizdeki Paypal olayı gibi bazı küresel finans şirketleri Hindistan pazarında veri lokalizasyonu ile ilgili sorun yaşadı. Hindistan uzun süre kripto varlıkları yasaklamayı düşündükten sonra geri adım atarak bu konudaki düzenlemeleri erteledi. Son olarak, Hindistan’ın 2020’de sınır çatışması yaşadığı Çin menşeli Tiktok gibi tüm dijital uygulamaları siyasi nedenlerle yasakladığını da belirtelim.
İkinci ilginç örnek Birleşik Arap Emirlikleri. Bu ülke monarşi ile yönetildiği ve altyapı sağlayan birçok şirket de kamu kontrolünde olup siyasi irade ile dikey entegre şekilde faaliyet gösterdiği için dijital teknolojilere dair regülasyonlarda dünyanın ilerisine hızla geçebiliyor. Mesela dünyanın ilk drone regülasyon deneme alanı burada kuruldu. Kripto varlık düzenlemelerinde o kadar iddialılar ki dünyanın en büyük kripto varlık hizmet sağlayıcısı Binance merkezini BAE’ye taşımayı planlıyor. 2020’den önce İsrail telefon numaralarını çevirdiğinizde “böyle bir numara yok” cevabı alınan BAE’de, iki ülke barıştıktan birkaç ay sonra 2021’de İsrailli fintek şirketleri için regülasyon deney alanı faaliyete geçti. Bu arada 2018’de kabineye ilk defa yapay zekâ bakanı atandı ve her kamu kurumundan memurlar bu konuda ders almak için bir seneliğine Oxford Üniversitesi’ne gönderilmeye başlandı.
Dijital Politika Yaklaşımlarına Hangi Açılardan Bakmalıyız?
Görüldüğü gibi her ülkenin dijital politika yaklaşımı kendi siyasi geleneği (demokratik/otoriter), ekonomik geleneği (liberal/devletçi), büyüklüğü (G20 ekonomisi/şehir devlet) ve gelir düzeyi (zengin/yoksul) ile ilişkili olarak şekilleniyor. Türkiye’deki dijital politika tartışmalarına da bu parametreler çerçevesinde bakmak lazım. Bunların bazıları coğrafi parametreler, bazılarıysa siyasi tercihler. Birazdan çeşitli dijital politika alanlarına dair soracağım soruların cevaplarını bu parametreler çerçevesinde değerlendirebilirsiniz. Açık olan bir şey var ki, soruların çok azına verilebilecek “teknik olarak doğru” cevaplar var. Cevaplarınız nereden baktığınıza ve içinde olduğunuz koşullara göre değişecektir. Her konuda düzenleme yapılması da şart değil. Önceliklerimizi belirleyebilmeli, bazı konularda da dünyada oluşacak konsensüsü beklemeyi eksiklik değil avantaj olarak görmeliyiz. Önemli olan dijital politikalara dair tartışmaları makul bir zeminde yapabilmek.
Dijital politikaları tartışırken, ortada bir yönetişim meselesi olduğunu da gözden kaçırmayalım. Mesela başta tartıştığımız yasaları yapan TBMM’de bu alanda en az üç komisyon olduğunu söyleyebiliriz: Biri Dijital Mecralar Komisyonu. Esas uzmanlık burada oluşacakmış gibi görünse de şimdilik sadece sosyal medya işleriyle ilgileniyor. Bunun dışında Plan ve Bütçe Komisyonu ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu da var. Bakanlıklara gelirsek, e-ticaretteki kuryelerden sosyal medyaya kadar birçok alanın düzenlenmesi Ulaştırma ve Haberleşme Bakanlığı’nda. Ama ticaretle ilgili tüm konuları Ticaret Bakanlığı düzenliyor. İnovasyon politikaları Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nda. Fintek ve kripto gibi işler Hazine ve Maliye Bakanlığı’nda. Bazı konular bağımsız Merkez Bankası’nda. Bunlara Cumhurbaşkanlığı içindeki Dijital Dönüşüm Başkanlığı ve Finans Ofisi’ni de ekleyelim. Birçok düzenleyici kurumun ismini yazmıyorum bile.
Dijital Politikalarda İnterdisipliner Eksiklik
Bu kurum ve kuruluşlar arasındaki silolaşmaya ek olarak ülkemizde teknik konularla sosyal bilimler arasında interdisipliner diyalog son derece zayıf. Yukarıda anlattığım tartışmaları sağlıklı biçimde yapabilmek sadece hukuk ve ekonomi bilmeyi değil, konunun teknik yönlerini makul ölçüde anlamayı, global teknoloji işlerinin nasıl çalıştığına hâkim olmayı, ayrıca belli ölçüde uluslararası siyaset ve tarih bilgisi de gerektiriyor. Bu kadar bilgiyi tek tek kişilerde toplamak mümkün değil. Farklı perspektiflerdeki kişileri aynı masada güvenilir ve tarafsız bir diyalog için bir araya getirme geleneğindense giderek uzaklaşıyoruz. Oysa eskiden Avrupa Birliği gibi konularda bunu kısmen de olsa başarabilmiştik. Hatta o zaman her bir kamu kurumunda, şimdi BAE’nin dijital politikalarla ilgili yaptığı gibi, Avrupa Birliği uzmanları yetiştirmiş ve bunların beraber çalışmasını sağlamıştık. Dijital politikalarla ilgili sağlıklı adımlar atmamız için hem içeride insicama hem de –tıpkı eskiden Avrupa Birliği görüşmelerinde olduğu gibi—dışarıda sağlam bir diplomasiye ihtiyacımız var. Bir de Dışişleri Bakanlığı resme girecek yani. Ancak önce aynı konudaki uluslararası toplantılara üst üste aynı uzmanları göndererek ilk adımı atabiliriz.
Gelelim örnek dijital politika alanlarına ve sorulması gereken bazı sorulara…
Platform işlerinin regülasyonu: Önceliğimiz e-ticaret platformlarının düzenlenmesi mi sosyal medya platformlarının düzenlenmesi mi olmalı? İkisi arasında paralellikler var mı? Platformlar, üzerlerindeki kullanıcı ya da tedarikçi içeriğinden ne kadar sorumlu olmalı? Düzenlemelerin ne kadarı ex post rekabet hukukuna bırakılarak her bir piyasa durumuna uygun nüanslı bir yaklaşım benimsenmeli, ne kadarı rekabet hukukunun yavaş işlediği göz önüne alınarak herkese yönelik kanunlarla önden (ex ante) kanunlarla belirlenmeli? Geleneksel yollarla regüle edilen taksi gibi işlerin yerine gelen dijital platformlar yasaklanmalı mı? Reçeteye tabi olmayan ilaçların e-ticaret yoluyla satışı serbest olmalı mı?
Gig ekonomisi: Çalışma hayatı iş yerinden ve kurumlardan bağımsızlaşırken, çalışanların ve dijital platformların esneklik talepleri ile iş güvencesi nasıl dengelenmeli? Tek başına çalışan kişilere nasıl kariyer oluşturulabilir? Nasıl aidiyet yaratılabilir? Yoksa eski usul çalışmaya geri mi dönmeliyiz? Gig ekonomisinin önüne getirilen engeller e-ticaret gibi kuryelere dayalı alanlarda büyük oyuncuları ve yerleşik kargocuları kayırarak rekabetin önünü keser mi?
Finansal teknolojiler ve kripto varlıklar: Önceliğimiz ne olmalı – kapsayıcılıkla her kişi ve şirketin finansal ürünlere erişimi? İnovasyonu geliştirmek? İstikrarı korumak? Kara para aklanmasını önlemek? Ne kadar risk alacağız, ne kadar sıkı düzenlemeler yapacağız? Bugüne kadarki yaklaşım hep istikrar ve sıkı düzenlemelerden yana oldu. Ancak mesela Rekabet Kurumu’nun son fintek raporu rekabet ve inovasyonun önemine dikkat çekiyor. Bu tartışmaların ortasında şunu da sorabiliriz: Türkiye’de kripto varlıkların her boyutuyla düzenlenmesine gerek var mı, yoksa birkaç sosyal medya manipülasyonu gibi bazı acil hususları düzenleyip global konsensüsü beklemek daha doğru değil mi?
Dijital güvenin tesisi:Veri yerlileştirmesi hangi sektörlerde kritiktir? Kişisel ve kişisel olmayan veri ayrımı nedir? Veri yerlileştirmesi ile bulut bilişimin getirdiği esneklik ve yapay zekâ algoritmalarının eğitimindeki veri ihtiyacı arasında nasıl denge kurabiliriz? Türkiye Avrupa Birliği nezdinde veri transferi açısından “güvenli ülke” statüsü elde etmek için neler yapmalıdır? Mesela Bahreyn gibi bazı kişisel verilere ağır suç halleri dışında kamu otoritelerinin erişimini kısıtlayarak ülkemizi veri merkezi haline getirebilir miyiz? Öte yandan, veri merkezlerinin neredeyse sıfır istihdam sağlayıp çok fazla enerji tükettiği düşünüldüğünde veri merkezi geliştirmenin bir anlamı var mı?
Girişimcilik (Start-up) kanunu: Teknoloji girişimi niteliğindeki şirketlerin hukuki statü, mali yükümlülük, yatırım enstrümanları, teşviklerini ve kapatılması için gereken süreleri global örnekler göz önünde bulundurularak gerçekçi bir çerçeveye oturtabilir miyiz? (Örnek: Letonya Start-up Kanunu [2017], Tunus Start-up Kanunu [2018], Birleşik Arap Emirlikleri Start-up & KOBİ Kanunu [2018]). Girişimcilik teşvikleri Teknopark/AR-GE merkezleri gibi yere/mekâna bağlı kalmadan iş/faaliyet tanımı üzerinden sağlanabilir mi? Zaten az sayıda olan yazılımcılarımızın çoğu uzaktan çalışma ile yabancı şirketlere hizmet verir hale gelmişken, bunlara aynı uçak mürettebatı veya gemi adamlarında olduğu gibi bir vergi rejimi getirebilir miyiz?
Almanya’da koalisyon görüşmelerini hızlandıran küçük partilerin dijitalleşme politikalarına yönelmesi oldu. Sosyal Demokratlar, Hür Demokratlar ve Yeşiller, koalisyonun en önemli önceliklerinden biri olarak dijitalleşmeye dikkat çekti. Yukarıda saydığımız birçok konu üzerinden politikalar üretildi. Hür Demokratların dijitalleşmeye verdiği önem başarılı bir koalisyon ortaklığının ötesinde bakanlık kazandırdı. Yeni dünyanın gereksinimlerini düşünen partiler başarılı olur. Eğer bu konuları tartışmazsak ve gerekli adımları atmazsak ülkemiz bu alanda geri kalır.