2023’ün Ardından: Adalet ve Huzur Aramak
Geçtiğimiz yılın insan hakları sicilinin tıpkı önceki yıllarda olduğu gibi hiç de iç açıcı olmadığı söylenebilir. Mevcut hak ihlallerine, Şubat ayında meydana gelen büyük depremin ardından yaşam hakkı ihlalleri de eklendi. Adaletten uzak gelişmelerin bertaraf edilmesi adına yapılabilecekler için ise zaman, sabır ve samimi bir çaba gerekli, zira yasal ve kurumsal işleyişi değiştirmek hakiki bir demokrat zihniyet olmadan mümkün değil.
Bir yılı daha geride bıraktık. Kâh acı kâh tatlı anıları ile koca bir sene geride kaldı. İnsan hakları, hukuk ve adalet gibi mevzularda ise maalesef sayısı hiç de az sayılmayacak bir sürü insan gözyaşı, hüzün, isyan ve hayal kırıklıkları ile dolu bir yılı geride bıraktı.
2023’ün ardından geride bıraktıklarımızın veya bırakamadıklarımızın muhasebesini yapmak; yaşanan, daha doğrusu yaşanmak zorunda bırakılan haksızlıkları akıl ve vicdan süzgecinden geçirmek, tüm bu olumsuzlukları elbette pozitif hale getirmeyecek. Yaşanan hak ihlalleri, adaletten uzak adeta rutinleşmiş uygulamalar ve yok saymalar ile mücadele, ancak hatasını kabul eden, gerçek anlamda hesap verebilen, sözde değil özde demokratlar ile mümkün hale gelebilir. Ancak ne 20 yılı aşkın bir süredir iktidarda olan ve adalet ve kalkınma ülküsünden giderek uzaklaşan Adalet ve Kalkınma Partisi ne de halka yabancılaşmış, kendi içinde yerleşik hale gelmiş köhne zihniyetten sıyrılamayan Cumhuriyet Halk Partisi halkın büyük bir bölümünün özlemini çektiği “insan gibi yaşama”nın mümkün olduğu refah düzeyine sahip bir hukuk devletini inşa edecek nitelikte.
2023’ün Ardından Hak İhlalleri
Geçtiğimiz yılın insan hakları sicilinin tıpkı önceki yıllarda olduğu gibi hiç de iç açıcı olmadığı söylenebilir. Mevcut hak ihlallerine, Şubat ayında meydana gelen büyük depremin ardından yaşam hakkı ihlalleri de eklendi. Yaşam hakkı ihlalini yalnızca güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirilen ihlaller ile sınırlı görmek doğru değil. Yaşam hakkı ihlali devletin, önleme görevini yerine getirmeyerek sebep olduğu ihlalleri de kapsamaktadır.
Şubat ayında meydana gelen yıkıcı depremin ardından 50 binden fazla insanın yaşamını yitirdiği, yüzbinlerce vatandaşın evsiz kaldığı biliniyor. AFAD’a göre, 216.347 afetzede, bölgeden diğer illere tahliye edildi. Depremde yıkılan ve 1.000 kişiye mezar olan Hatay’daki Rönesans Sitesi’nin 2013 yılında yapılmış olması gerçeği ise yaşananların adeta bir yaşam hakkı ihlali olduğunu ortaya koyuyor. Zira deprem bölgesi olan bir coğrafyada inşa edilen yeni yapıların yıkılması, ihmal gerçeğini gözler önüne seriyor.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın 10.12.2023 tarihinde yayımladığı “Verilerle 2023 Yılında Türkiye’de İnsan Hakları İhlalleri: Bilgi Notu”nda şu ifadelere yer verilmişti:
6 Şubat 2023 tarihinde, Türkiye’nin de içinde yer aldığı coğrafyanın yakın tarihinde görülen en büyük doğal afetlerden biri yaşanmıştır. Türkiye, aktif fay hatlarının bulunduğu bir deprem ülkesidir. Bu gerçekliğe ve geçmişte yaşanan depremlerden çıkarılan acı derslere rağmen siyasal iktidarlar, sorumluluklarını yerine getirmemişler, bilimin gereklerine uygun deprem hazırlıkları yapmamışlar, etkin afet yönetim planları oluşturmamışlardır. Bu kabul edilemez eksikliği/ihmali devletlerin başta yaşam hakkı olmak üzere tüm hak ve özgürlükleri koruma ve geliştirme yükümlülüğü/sorumluluğu ile birlikte değerlendirdiğimizde depremin yol açtığı ölümler yaşam hakkı ihlalidir.
Yaşam hakkının yanında, temel insan haklarından bir diğeri adil yargılanma hakkıdır. Adil yargılanma hakkı bağlamında, 2023 yılı kapsamında makul sürede yargılanma hakkının ihlaline karar verilen 55 binden fazla dosya olduğu biliniyor. Geciken adaletin adalet olmadığı düşünülürse bu rakam nice hayatların acı çektiğini göstermektedir.
Öte yandan, bağımsız ve tarafsız gazetecilik ilkesini adeta yokluğa mahkûm eden, haber yapmanın kriminal bir eylem gibi muamele gördüğü birçok örnek de geride bıraktığımız yılda yaşandı. Yaptığı bir haberin ardından tutuklanan gazeteciler, gazeteciliği suç olarak görmenin ne ilk ne son örnekleri.
İnsan hakları ihlallerinin yoğun olarak yaşandığı bir diğer konu ise cezaevleri ve hasta mahpuslar konusu. İktidarın hapis cezasını sindirme ve cezalandırma aracı olarak kullanmasının bir sonucu olarak ağır hasta mahpusların tahliye edilmediği söylenebilir. İHD Dokümantasyon Birimi’nin kayıtlarına göre 30 Kasım 2023 tarihi itibarıyla hapishanelerde 651’i ağır olmak üzere, toplam 1.517 hasta mahpus bulunmakta.
2023 yılında ihlali adeta sıradanlaşan bir diğer hakkın ise düşünce ve ifade özgürlüğü hakkı olduğu söylenebilir. Anayasa’nın 25’inci maddesinde şu ifadeler yer alır: “Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” 26’ncı maddenin birinci fıkrasına göre ise “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” Uygulamaya bakıldığında, Anayasa ile temin edilenin aksine, kimi düşünce ve ifadenin cezalandırıldığı bir işleyişin hâkim olduğu görülmekte. İfade özgürlüğünün etkin kullanımını engelleyen, içerikleri bakımından muğlak düzenlemeler bu işleyişin sebeplerinden biri olarak görülebilir. Türk Ceza Kanunu’nda yer alan bazı düzenlemelerin ifade özgürlüğünü sınırlayan ve cezalandıran bir niteliği bulunmaktadır. Bu tür düzenlemelerin başında TCK’nin 301’inci maddesi (Türk milletini, devleti aşağılamak), 299’uncu maddesi (Cumhurbaşkanına hakaret), 216’ncı maddesi (Halkı kin ve düşmanlığa tahrik) gibi maddelerin yer aldığı söylenebilir.
Geçtiğimiz yıl, yargıda rüşvet gibi siyasi yönü ağır basan davalarda alınan ideolojik kararlar ile mahkemelerin tarafsızlık ilkesinin giderek zayıfladığı bir dönemi de beraberinde getirdi. Bu dönemde, muhalif seslere verilen cezalar ve attığı tweet sebebiyle hapse gönderilenlerin yanında, eşini darp eden veya ölüm ile tehdit eden canilerin ise çoğu zaman ifadesi alınıp serbest bırakıldığı biliniyor.
Montesquieu, yasama ve yürütme gücünün tek elde toplanmasının, zorbaca kanunlar yapılması ve bu kanunların zorbalık ile uygulanması tehlikesini ortaya çıkarabileceğine dikkat çekmişti. Günümüzde yaşanan hak ihlallerinin Montesquieu’nun vurguladığı tehlikeden farkı olmadığı aşikâr. 2023’te meydana gelen adaletten uzak gelişmelerin bertaraf edilmesi adına yapılabilecekler için zaman, sabır ve samimi bir çaba gerekli, zira yasal ve kurumsal işleyişi değiştirmek hakiki bir demokrat zihniyet olmadan mümkün değil.