2023’ün Z Raporunu Alırken…
2023 dendiğinde bir çırpıda sayacağım gelişmeler Maraş ve Hatay depremleri, Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve genel seçimler, kadın voleybol takımının dünya birinciliğine yükselmesi ve Cumhuriyet’in 100’üncü yılı seneyi devriyesi şeklinde sıralanıyor. Küresel bir çerçevede kafa yorduğumda ise listenin başında Gazze’de 80 günü aşan insanlık dramı var.
Türümüzle beraber hayvanat ve nebatatın da hayat bulduğu -şimdilik- yegâne gezegenimiz Dünya. Kendisine en yakın yıldız Güneş’in etrafındaki bir tam turu tamamlamasından hareketle geliştirilen takvime de bu yıldızın ismini verdiğimizden Güneş Takvimi diyoruz. Diğer takvimimiz ise ismini gezegenimizin uydusu Ay’dan alan Ay Takvimi. Kullandığımız takvimin temeli ister Güneş ister Ay olsun bizatihi takvimin icadı, Tarım Devrimi ile yerleşik hayata geçen türümüzün hem tohumlamadan hasada zirai üretimin evrelerini takip etmek hem de mahsulünün kaydını tutmak için geliştirdiği muhasebe sistemlerinin mütemmim cüzünü oluşturuyor. Devrim dediğime de bakmayın, devrilen bir şey yok. Artık kimin aklına geldiyse avcılık ve toplayıcılıkla rızkının peşinde koşmak yerine azıcık soluklanalım da hem hayvanatı hem de nebatatı evcilleştirip daha az zahmetle daha çok ürüne nail olalım cehd-ü-gayretinden fazlası değil bu değişim. Ondan kelli, tarih boyunca gelişen bütün muhasebe sistemleri de başı sonu belli mali yıla denk düşmekte olup her iktisadi faaliyet erbabı -devlete vergi vermesi bir yana- işini gücünü takip için defter-i-kebir tutmakla mükelleftir. Başlıkta Z raporu dediğimize bakmayın, zira o günlük gidişatı takip etmek içindir ama bir sene de zaten asri zamanlarda bir gün belki daha azı mesabesinde değil midir?
Bu edip soruyu fizik hanesinde cevaplamak da pek mümkündür. Einstein’ın görelilik kuramına göre kendisinden önceki kadim ve muhkem anlayışın aksine zaman evrensel ve mutlak olmayıp sadece ışık hızı sabittir. Böylece gözlemcinin hareketine ve yerçekiminin etkisine bağlı bir ölçü olarak uzayda hareket hızı azaldıkça zaman boyutunda hız artmasından hareketle -en azından benim için- 2023 su gibi akıp geçti. Elbette bunda 50 yaşıma merdiven dayamış olmamın sonucunda hareket hızımın azalmasına koşut zamanın daha hızlı akıp gitmesi de etkilidir. 2023 su gibi akıp geçse de ne ülkemizi ne de dünyamızı aşağıda sıralayacağım menfur hadiselerden dolayı hiç de teğet geçmedi.
Deprem ve Savaş
2023 dendiğinde sizin aklınıza neler geliyor bilmiyorum ama benim aklıma gelip bir çırpıda sayacağım gelişmeler Maraş ve Hatay depremleri, Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve genel seçimler, kadın voleybol takımının dünya birinciliğine yükselmesi ve Cumhuriyet’in 100’üncü yılı seneyi devriyesi şeklinde sıralanıyor. Küresel bir çerçevede kafa yorduğumda ise listenin başında Gazze’de 80 günü aşan insanlık dramı var. Ne zaman sosyal ve/ya konvansiyonel medyada Gazze’deki viran olmuş hanelerin görüntülerine muttali olsam, aklıma kayıtsızca Türkiye’deki deprem görüntüleri geliyor. 1999 depremi sonrasında ilk haftanın sonunda gönüllü olarak gittiğim Sakarya’da şehrin bir harabeye dönüşmesinin sonucunda Ağustos sıcağının da etkisiyle asıl beni derinden etkileyen bir şehrin ceset kokmasıydı. O zaman da aklıma gelen ilk şu olmuştu: Biz hiç kan veya ceset görmediğimiz halde şehrin bu hali karşısında büyük bir yeise düşüyorsak acaba toplu bir cinnet hali olan savaşların geride bıraktığı ruhsal yıkım nasıl olabilir? Deprem sonrasında artçı sarsıntılar insanların ruh halini ne kadar negatif şekilde etkilerse etkilesin yaraları sarabilmek için tüm toplumun dayanışmasından hareketle her an yeni bir bombardıman saldırısına maruz kalmak endişesiyle insanlar ne kadar dayanışabilir?
Seçimler
Türkiye siyaseti için deprem düzeyinde bir gelişme de Mayıs ayındaki Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve genel seçimler esnasında yaşandı. Altılı Masa’nın bir cumhurbaşkanı adayı çıkarabilmesi bile bir umut haline gelirken masadaki CHP’den sonra en güçlü ortak İYİ Parti’nin önce masadan kalkması ve sonrasında geri oturması bir anlamda seçim yenilgisini davet etti. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tura kalması sonrasında CHP’nin Zafer Partisi ile yaptığı protokolün ifşa olması da benzer bir savrulmanın başka bir seansıydı adeta. Bugün de artçı sarsıntıları daha belirgin bir şekilde devam eden bu gelişmeler ışığında günden güne İYİ Parti’nin buharlaştığı ortada. Seçim yenilgisi sonrasında CHP’deki değişim sancıları da genel başkan düzeyinde bir değişim getirmesine getirdi, lakin bunun yerel seçimlerde sandıklara nasıl yansıyacağını 100 günden az kalan bir zamanda hep birlikte göreceğiz. Parlamentoya CHP listelerinden girebilen Altılı Masa’nın diğer ortaklarının bir sonraki genel seçimde var olup olamayacaklarını da yine önümüzdeki yerel seçimlerin belirleyeceği kanaatindeyim. Bu kadar belirsizliğin ortasında muhalefetin bu dağınıklığı hatta pespayeliği iktidar cenahının elini o kadar kolaylaştırıyor ki ellerini ovuşturmaya bile ihtiyaç duymadan AK Parti ve MHP aralarındaki yüzde 50+1 tartışmasını kapalı kapılar ardında değil uluorta tartışmaya açabiliyor. Eğer iktidar cenahında bu niza bir parçalanma getirirse artık parlamentoda “AK Parti ve MHP oylarıyla reddedilen soru önergesi” ifadesine hasret kalabiliriz.
Ekonomi Yönetimi
Seçimler sonrasında siyaset topografyasının yeniden şekillenmesi elbette kaçınılmazdı, zira seçimler bunun için yapılıyor zaten. Bu değişim öncelikle Türkiye’nin Mehmet Şimşek başkanlığındaki yeni ekonomi yönetiminin ve Merkez Bankası yeni Başkanı Hafize Gaye Erkan’ın politika faizi artırımlarıyla TL bazlı mevduatın tekrar yeni bir yatırım aracı olarak perçinlenmesiyle kendini gösterdi. Nass tartışmaları bu minvalde elbette güncelliğini korusa da emeklilerin hatırı sayılır bölümünün sadece 7.500 TL maaş aldığı bir ortamda hayatta kalabilmek için kolay yoldan para kazanmak ve köşe dönmecilik bir yaşam biçimine dönüşüyor. Bu furya o kadar etkin ki astronomik servetleri ve gelirleri olan, ismi hepimizde mahfuz bir kısım sporculara dolar bazında yıllık yüzde 240 faiz geliri elde edebileceklerini düşündürten bir altyapı var. Bunu öyle basit bir tamahkârlık ile açıklamaya çalışmak ancak geçiştirmek olur, zira burada çok daha derin psiko-sosyal marazlar var toplumsal olarak. Sadece sporcular değil toplumun çürüyen cevherini güzellik salonlarıyla kapatabileceğini düşünen sosyal medya fenomenleri de saçlarına yabancı paralarla bigudi yapmanın ve sabah kuşağı programlarının birinde kahvesini altından levhalarla içmenin faturasını ödüyorlar.
Huzur Operasyonları
Seçimlerden sonra en önemli değişim artık akşam haberlerinin hatırı sayılır bir kısmının İçişleri Bakanlığı ve/ya Emniyet Genel Müdürlüğü bültenine dönmüş olmasıdır. Sanki öncesinde Orhan Veli’nin şiirindeki gibi “bedava” yaşıyormuşuz da haberimiz yokmuş. Yapılan huzur operasyonlarında ülkenin otantik mafyası yetmezmiş gibi yabancı mafya liderleri de yakalanıyor. Haliyle Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığının 400.000 ABD doları gibi senin benim için değil ama küresel mafya liderleri için makul bir fiyata edinebildiği düşünülürse, bu kişilerin pasaport koleksiyonlarına bir tane daha eklemek istemeleri oldukça anlaşılır bir durum.
Geçen yılki yazımı 2022’nin Z Raporunu Alırken diye bitirmişim ve yine aynı şekilde bitirmekte bir beis görmüyor hatta tam aksine gerekli buluyorum, çünkü Kısacası Erich Maria Remarque’ın meşhur romanının başlığı gibi Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (Im Westen nichts Neues):
“Sonuç olarak, her ne kadar 2022 mali ve miladi yılı Gregoryen takvime göre 1 Ocak’ta başlayıp 31 Aralık’ta sona erecek olsa da 12 Kasım 2021’de başlayan süreç daha bitmedi ve biteceğine dair henüz pek de bir emare yok. Eski Hazine ve Maliye Bakanlarımızdan Berat Albayrak’ın sosyal medya platformlarından Instagram’dan duyurduğu istifasını bitirdiği dua ile bu miladi ve mali yıl muhasebesine son vermek istiyorum: ‘Gaybı, kalpleri ve hakiki niyetleri bilen mutlak güç sahibi Cenab-ı Allah bizi Sırat-ı Müstakim’den ayırmasın. Sonumuzu hayreylesin.’”