28 Şubat’ın Yarattığı Toplumsal ve Dinî Tahribat
28 Şubat, birçok alanda tahribat yapmayı hedeflemişti. Ekonomi ve siyaset alanında oluşturduğu tahribat çok konuşulmuş olsa da bu iki alan, sahip olduğu iç dinamikler nedeniyle olsa gerek, kısa sürede toparlandı. Ancak oluşturduğu tahribata rağmen gündemde tutulmayan ve konuşulmayan konu, dinî hayatta oluşturulan yıkımdı.
Devleti kendi amaçları için kullanmaya yeltenenlerin temel özelliklerinden birisi de, vatandaşı tehdit olarak görmeleri ve kontrol ettikleri mekanizmanın ürettiği ‘sopalar’ aracılığıyla vatandaşı cezalandırmalarıdır. Varlığını muhafaza eden, ama dönemsel olarak ön plana çıkıp pozisyon alan bu anlayış, 28 Şubat döneminde de aktifti ve “iç tehdit” kavramı üzerinden kirli faaliyetler yürüttü. Kara propaganda, hedefe koyma, işkence yapma, yargılama ve mahkûm etme makinesi bir kez daha devreye girmişti.
28 Şubat, birçok alanda tahribat yapmayı hedeflemişti. Ekonomi ve siyaset alanında oluşturduğu tahribat çok konuşulmuş olsa da bu iki alan, sahip olduğu iç dinamikler nedeniyle olsa gerek, kısa sürede toparlandı. Hatta tahribat projelerini hazırlayanların tahmin edemeyeceği yeni sıçramalar gerçekleşti. Başörtüsü konusu, ortaya çıkardığı ayrımcılık ve tahribat nedeniyle hep gündemdeydi. Bunda, kadınların kendi meselelerine sahip çıkmalarının da etkisi vardır. Oluşturduğu tahribata rağmen gündemde tutulmayan ve konuşulmayan konu, dinî hayatta oluşturulan yıkımdı.
Hedeftekiler
80’lı yıllar, geleneksel mecraların dışına çıkarak dini öğrenme ve yaşama çabasının gençlik arasında yaygınlaştığı yıllardı. Okuyan, sorgulayan, hurafelere ve İsrâiliyata dayalı itiraz eden bir gençlik yetişiyordu. Geleneksel cemaatlerle ilişkisi olmayan, kendi emeğiyle inandığını yaşamaya çalışan, yaşadığını anlatma çabasına odaklanan ve devlet içinde ayrı bir hiyerarşi hesabı yapmayan insanlar hedefe konuldu. Geleneksel cemaatler üzerinden kara propaganda yapıldı ama bu gençlik yapılanmaları hedef oldu. Bunlar; ülkenin her şehrinde/ilçesinde legal faaliyet yürüten, gençler ile din arasında bağ kurmaya çalışan, var olan tüm toplumsal hareketleri anlamaya çabalayan, iletişime açık ve özellikle gençlerin üniversite okumasına odaklanan yapılardı. Bu tür yapılar, bazen bir öğretmenin, bazen bir imamın, bazen üniversite sonrası şehrine dönmüş kişilerin etrafına kümelenmiş gençlerden oluşuyordu. Esnek ilişkileri tercih eden, benzer faaliyetleri yapan ve birbirinden habersiz yürüyen faaliyetlerdi. 28 Şubat aktörleri, bu yapıları hedef aldı.
Neden Hedefe Konuldular?
Türkiye siyasetini ve toplumsal grupları anlamayı kolaylaştıran temel kavramlardan birisi, Gladio kavramıdır. Soğuk Savaş’ın ana örgütlenmesi olan Gladio, tüm toplumsal hareketliliklere nüfuz edilmesi, kontrol altına alınmaları ve belirlenen planlar dahilinde yönlendirilmeleri anlamına geliyordu. Tüm yapılara nüfuz etmesinin yanı sıra bu anlayışın ana taşıyıcılarının geleneksel ‘muhafazakâr’ ve ‘sağcı’ aktörler olduğu bilinir. Bahsettiğimiz gençlik yapılanmalarının yaygınlaşmaya başladığı dönem, Gladio’nun gücünü kaybettiği ve birçok ülkede tasfiye edildiği dönemdi. Türkiye’de bu tasfiye gerçekleşmemiş olmakla birlikte, devlet aygıtında, özel sektörde ve geleneksel dinî yapılarda etkin oldukları açıktı. Dolayısıyla bu çevreler, ortaya çıkan, gençler arasında yaygınlaşan ve geleneksel yapıları rahatsız eden bu yeni durumdan hoşnutsuzlardı. Savundukları din anlayışının yanı sıra aralarında direkt ilişkinin olmaması, nüfuz edilememeleri, kontrol altına alınamamaları, gündemlerinin belirlenememesi, merkezi bir liderlik altında olmamamlar doğal bir tehdit olarak görülmeleri için yeterliydi.
Hangi Anlayışlara Alan Açıldı?
Oluşturulan kimi tahribatlar konuşuldu. Konuşulmayan, hatta örtülü bir biçimde konuşulması engellenen iki konu var. İlki; “şehirlerdeki ve ilçelerdeki bağımsız kaynakları hedef alan 28 Şubat anlayışı kimin önünü açtı” sorusudur. İkincisi ise dinî ve toplumsal hayatta oluşturulan tahribattır. Bunları konuşmakta yarar var. Kaba bir tanımlama ile 28 Şubat darbesinin iki anlayışın önünü açtığı söylemek mümkün. Bu iki anlayışa gitmeme olasılığı olan gençlerin başka yerlere savrulmasını kontrol edecek yeni bir anlayışın zemin bulması için özel faaliyetler yürütüldü.
Önü açılan ve toplumsal zemini kontrol etmesi arzulanan anlayışlardan birisi, hurafeye dayalı din anlayışı oldu. 28 Şubatçılar açısından tehlike, insanların başka bir insana ‘iman etmesi’ veya ‘tapınması’ değildi. Onlar için tehlike, insanların Allah’a ve Kur’an’a iman etmeleri ve peygamberi örnek almalarıydı. Bu nedenle, insanlara, ‘tapınmayı’ olumlu gösteren ve yaygınlaşması için faaliyet yürüten yapılara ayna tutan kesimler hedefe konuldu ve tasfiye edilmeye çalışıldı. Bu insanlar, menkıbelere değil Kur’an’a ve peygamberin uygulamasına işaret ediyorlardı. Bu kaynaklarda olmayan konular için ise geleneğe bakılmasını öneriyorlardı. Dinin bir kazanç kapısı olmasına itirazları vardı. Ama 28 Şubat anlayışı, ‘kullanılma’ kapasitesi olan, nüfuz edilebilen, toplumu uyutma yeteneğine sahip hurafeci din anlayışının önünü açtı.
28 Şubat anlayışı tarafından desteklenen ve ayrıcalıklı bir örgütlenme olarak bakılan diğer bir anlayış ise devleti ele geçirilmesi gereken bir araç olarak gören, bunun için çalışan, örgütlenen, devlet içinde ayrı hiyerarşiler oluşturan yapılar ve örgütlenmelerdi. Bağımsız küçük faaliyetleri hedefe alan, takibe alan, tahammül edemeyen, yargılayan ve mahkûm eden 28 Şubat anlayışı, devlet içi bu tür örgütlenmelere alan açtı. Çünkü bunların, Gladio anlayışının ürünü olduğunu devlet aygıtını yönetenler iyi biliyordu. Gücün ve güçlünün yanında yer alan, 28 Şubat darbecileriyle işbirliği yapan grupların en meşhuru ise 7 Şubat 2012 tarihinde bayrak gösteren FETÖ’ydü.
Ek Kontrol Mekanizması: Hamaset
Vatandaşı tehdit olarak gören anlayışlar, hiçbir zaman işi oluruna bırakmaz, farklı kontrol mekanizmaları üretirler. Bu mekanizmaların aktif çalışması için özel çaba gösterirler. Ek kontrol mekanizmalarının fark edilmemesi için bu tür işleri olabildiğince profesyonel yaparlar. Gençlerle ilgili faaliyetlere odaklanan bağımsız yapıları hedefe alan, ‘imha’ eden 28 Şubat anlayışı, alan açtığı iki temel anlayışın gençlerin çoğunluğuna hitap edemeyeceğini iyi biliyordu. Bunun için ek kontrol mekanizmalarına ihtiyaç vardı. Değişik dönemlerde işlediği test edilmiş olan hamaset anlayışına, hamaset diline alan açıldı ve özel projelerle bu faaliyetler desteklendi.
Ek kontrol mekanizması, dizi/film kahramanları ve bunların kullandıkları dilin gençliğe rol model olarak sunulmasıydı. Her şeyin şeklî olmasının zemini hazırlandı ve içerik desteği sunuldu. Üretilen ve gençliğe rol model olarak sunulan anlayış, gerçeklikten kopuk hamaset dili ve mafyavari örgütlenmeleri kutsayan bir anlayıştı. Bu anlayışın ülke genelinde yaygınlaşması için özel çaba gösterildi. Ek kontrol mekanizmasının yaygınlaşması için hamaset ve gerçeklikten kopuk milliyetçiliğin yanı sıra dinî duygulardan da yararlanıldı. Namaz kılma ve dua etme sahnelerinin yanında kimi dinî ifadelerin kullanılması üzerinden meşruluk devşirilmeye çalışıldı. Düşünen, okuyan, sorgulayan, ülke sorunlarına duyarlı bir gençlik yerine hamasetin kuşattığı bir gençlik tercih edildi.
Peki, Ne Oldu?
Devlet aygıtını kontrol eden ve kendi çizdikleri sınırları sorgulayan, itiraz eden kesimleri tasfiye eden 28 Şubat anlayışı, yaptığı planlamaların sonuçlarını aldı. Bu sonuçları görmek için çevreye bakınmak yeterli. Birkaç örnek üzerinden konuyu somutlaştırmak mümkün. Mesela; menkıbe ve İsrâiliyat ürünü ifadeleri kullanma konusunda sınır tanımayan kişiler ve anlayışlar toplumun önüne muteber unsurlar olarak çıkarıldı. Kur’an’da, “ben size şah damarınızdan daha yakınım” diyen Allah’a ulaşmak için aracıların gerektiğini söyleyenler itibar gördü. Dini, ticaretlerinin aracı kılan ‘din tüccarları’ arttı. Kör sistem karşıtlığından, kör sistem yüceltisi ve tapınması arasında derin savrulmalar yaşandı. “İnsana tapınmaya itiraz ediyorum” diyen, ama yeni adresinde insana tapınmayı farklı cümlelerle ifade edenler, ‘filozof’, ‘düşünür’ muamelesi gördü. Ülkenin yüz akı olan insani yardım çalışmaları, kimi grupların/cemaatlerin propaganda aracı haline getirildi. Öğrenme amaçlı sahici eleştiri yerine, dedikoduculuk zemin buldu. Dinî ve siyasal itirafçılık yaygınlaştı. Gençlerin gerçeklikten kopuk dizi karakterini örnek alması için özel çabalar sergilendi. Asıl sorunlu olan ise bu konulara ilişkin bir değerlendirmenin yapılmaması. Bu tür örnekleri çoğaltabiliriz. Sorun, bu tür olumsuzlukların konuşulmaması. Yani; toplumsal ve dinî tahribatlar ne konuşuldu ne de giderilmesi için çalışma yapıldı. Bu nedenle olsa gerek, tahribatlar normalleştirildi, hatta içselleştirildi.
Çıkış Mümkün Değil mi?
28 Şubat muhasebesini yapmak ve ortaya çıkan tabloyu netleştirmek, sorunumuzu çözmüyor. Toplumsal ve dinî tahribatı gidermek için sağlıklı bir çıkış bulmak gerekiyor. Çünkü radikalizm ne kadar sorunlu ve dinî yaşam için olumsuz ise hurafelere dayalı din anlayışı da o denli sorunlu ve olumsuz. Her türlü dayatmacılık, hamaset dili ve korkutarak yapılan din anlatısı doğru değil. Dinî değerlendirmeler için temel kaynakların yok sayılması kabul edilemez. Peygambere dahi, söylediği sözün kaynağını soran ve sormayı inanmış kişilerin uydurma menkıbeleri din olarak kabul etmesi anlaşılabilir değil. Çıkış, sahici muhasebe, Allah’ın bize akıl verdiği ve hesap günü herkesin kendi yaptıklarından sorumlu olacağı gerçeğini akılda tutmaktır.