5 Yıl Önce 10 Yıl Sonra
18 Nisan 2018’de alınan erken seçim kararı sonrasında sadece yönetim sistemimiz değişmedi. Demokrasimiz, ekonomimiz, dış politikamız hatta devlet ile vatandaş ilişkisi kökten değişti. Bu değişimlerin sonuçlarının sandıkta ölçüleceği tarih ise 14 Mayıs olacak.
Bundan beş yıl önce, 18 Nisan 2018’de aşağıdaki haber ülkenin gündemini tamamen değiştirdi.
“Cumhurbaşkanı Erdoğan, Beştepe’de önce MHP lideri Bahçeli ardından da Başbakan Binali Yıldırım ile yaptığı görüşme sonrası yaptığı açıklamada erken seçim tarihini 24 Haziran olarak açıkladı.
Erdoğan, “Yeni yönetim sistemine geçiş giderek aciliyet kesbetmeye başlamıştır. Sayın Bahçeli’nin dün yaptığı çağrıyı yetkili kurullarımızda enine boyuna müzakere ettik. Erken seçim teklifine olumlu yaklaşmamız gerektiği konusunda arkadaşlarımızla görüş birliğine vardık” dedi.
18 Nisan 2018’de alınan erken seçim kararı sonrasında sadece yönetim sistemimiz değişmedi. Demokrasimiz, ekonomimiz, dış politikamız hatta devlet ile vatandaş ilişkisi kökten değişti. Bu değişimlerin sonuçlarının sandıkta ölçüleceği tarih ise 14 Mayıs olacak.
Vaatler ve Karne
14 Mayıs seçimleri öncesinde ittifaklar ve partiler seçim beyannamelerini ve programlarını açıklamaya başladılar. Millet İttifakı 30 Ocak’ta Ortak Politikalar Mutabakat Metni’ni açıkladı. Dokuz ana başlıkta 2.300’den fazla madde içeren bu metin, kamuoyunda altı partinin ortak seçim beyannamesi olarak algılandı.
AK Parti ise altı ana başlıkta 481 sayfadan oluşan beyannamesini geçen hafta açıkladı.
Doğal olarak kamuoyunda daha fazla ilgi gören muhalefetin vaatleri oluyor. Bunun nedeni ise Cumhur İttifakı’nın son beş yıldaki icraatlarıyla zaten bir karnesinin olması.
Bu yazıda 18 Nisan 2018’den önceki beş yıl ile sonrasındaki beş yılda ekonomimizdeki bazı göstergelerin nasıl değiştiğini analiz edeceğim. Bu 10 yıllık değişimi anlamak, bize Cumhur İttifakı’nın 14 Mayıs’ta tekrar yetki alması durumunda ekonominin 2028 görünümü için ışık tutabilir.
Enflasyon ve Fiyatlar
Enflasyon 2022 yılı içinde 1990’lı yıllarda gördüğümüz seviyelere tekrar ulaştı. Geçen yıl Ekim ayında yüzde 85’e çıkan TÜİK enflasyonu bugünlerde yüzde 50’lere gerilemiş olsa da, enflasyon beklentileri bozuldu. Bu nedenle kurlar artmasa bile enflasyon katılaşıyor.
2013 yılı Mart ayında 100 TL’ye alınabilen bir mal veya hizmet 2018 Mart’ta 154 TL’ye alınabiliyordu. Beş yıllık sürede toplamda yüzde 54 artmıştı. Oysa bugün aynı mal veya hizmetin fiyatı 580 TL oldu. Son beş yıldaki artış bu kez yüzde 277 olarak gerçekleşti.
Gıda fiyatlarında ise enflasyon çok daha yüksek oldu.
2013 Mart’ta 100 TL’ye dolan sepet 2018 Mart’ta 163 TL’ye doluyordu. Beş yıllık artış yüzde 63 olmuştu. Bugün aynı sepet için 792 TL ödememiz gerekiyor. İkinci beş yılda artış oranı yüzde 385 oldu. Enflasyondaki bu ivmelenme, enflasyon beklentilerinin de hızla bozulmasına yol açtı.
Kurlar
Seçim tarihinin açıklandığı 2018 Nisan’dan bu yana dört kur şoku yaşandı. Türk lirasında 2018 Ağustos’ta oluşan değer kaybı Brunson krizi olarak tarihe geçti. O dönem yapılan faiz artışı ile kriz atlatılsa da, sonrasında Berat Albayrak’ın yerel seçimler öncesi başlattığı TCMB rezerv satışları ile ikinci kur şokunun taşları döşenmeye başladı.
Negatif reel faizle birleşen yüklü rezerv satış planı pandeminin gelmesiyle bozuldu. Bu ikinci kur şoku da ‘128 milyar dolar’ skandalı olarak tarihte yerini aldı. Bu kez Berat Albayrak’ın istifa haberi ile kriz atlatılsa da, balayı uzun sürmedi.
Yeni Ekonomi Modeli’nin negatif reel faizden başka bir şey olmadığı görülünce üçüncü kur şoku geldi. Bunu da hükümet Kur Korumalı Mevduat (KKM) ile, yani devleti AK Parti’ye kefil ederek atlattı.
Son şok ise 2022 Haziran’da geldi. Bu da bankalar ve şirketlerin döviz taleplerini kısıtlayacak sermaye kontrolleri devreye alınarak ertelendi. Halen kapımızda bekleyen, hatta kapımızı kırmak üzere olan beşinci kur şoku ise hem açık ve örtük sermaye kontrolleri ile hem de yoğun TCMB rezerv satışıyla seçim sonrasına ertelenmeye çalışılıyor.
Şirketler ve bireyler 2013 Mart ayında 100 TL’ye aldıkları yüzde 50 dolar ve yüzde 50 eurodan oluşan döviz sepetini 2018 Mart ayında 209 TL’ye alabiliyordu. Bu sepet beş yıllık sürede TL’ye karşı yüzde 109 değer kazanmıştı. Bugün ise satılan milyarlarca dolar rezerve rağmen bu sepeti 970 TL’ye, o da TCMB izin verirse alabiliyorlar. Artış oranı ikinci beş yılda yüzde 365 oldu. Üstelik bu hesaplamalar artık “resmî kur” diye adlandırması gereken TCMB kurları ile yapıldı. Döviz almak için izin alabilenler, bu fiyatların en az yüzde 4’ü kadar fark ödemek zorundalar.
Konut Fiyatları
Beş yıl önce hayal etmesi bile zor olan en keskin fiyat hareketi muhtemelen konut piyasasında yaşandı. 2021 ortasından itibaren uygulanan negatif reel faiz, konut fiyatlarını nüfusun çoğunluğu için erişilmez hale getirdi. Bu fiyat hareketi, zaten bozuk olan servet dağılımının daha da bozulmasına ve barınma krizine girilmesine yol açtı.
2013 Mart ayında 100.000 TL’ye alınabilen bir konutun fiyatı 2018 Mart’ta 181.000 TL’ye yükselmişti. Konut fiyatları 2018’den bugüne dek enflasyon kadar artmış olsaydı aynı konutun değerinin 680.000 TL’ye yükselmesi beklenirdi. Oysa fiyat 1.212.000 TL’ye yükseldi. Reel olarak yüzde 80’den fazla artan konut fiyatlarına rağmen hükümet negatif faizden vazgeçme, yabancıya satışı sınırlama ve yatırım amaçlı konutun vergilenmesi yönünde hiçbir adım atmadı. AK Parti’nin seçim beyannamesinde de bu konuda bir vaat yer almadı. Muhtemelen iktidar ve muhalefetin ekonomi vaatlerinde en net ayrıştıkları alan bu oldu. Millet İttifakı beyannamesinde ise aşağıdaki ifadelere yer verildi;
“Gayrimenkul, devlet borçlanma senedi, yatırım fonu satın alınması ya da döviz cinsi mevduat ya da bireysel emeklilik hesabı açılması karşılığında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı verilmesi uygulamasına son vereceğiz.
Bir evin belirli bir süre el değiştirmemesi ve kiraya verilmemesi durumunda boş ev vergisi alınmasına ilişkin düzenleme yapacağız.
Emlak rayiç bedellerini güncel piyasa değerleri ile uyumlu hale getireceğiz.
Emlak vergisi ve değerli konut vergisini sahip olunan konut sayısına göre artan oranda uygulayacağız.”
Kamu Faiz Ödemeleri
2013 ile 2018 arasında yüzde 50 artan faiz ödemeleri sonraki beş yılda neredeyse sekiz katına çıktı. 2013’te ödediğimiz 100 TL faiz, 2018’de 148 TL’ye yükselmişti. 2023’te ise bu tutar 1.130 TL ye çıkacak. Böylece kamu faiz ödemeleri enflasyondan arındırılmış olarak beş yılda iki katından fazla artmış olacak. 2018 sonrası anlatılacak bir hikâye olmadığından, AK Parti seçim beyannamesinde tüm karşılaştırmaları 2002 ile yapmış.
2022 yılında Hazine’den ve TCMB’den Kur Korumalı Mevduata ödenen tutarlar da bu hesaba dahil edilmiş olsaydı 1.130 olan endeks 1.500’e ulaşacaktı.
Faizler
2018 sonrası Cumhurbaşkanı, “Faiz sebeptir enflasyon netice” önermesini uygulayıp ispatlaması için başta damadı olmak üzere yüzlerce bürokrat ve siyasetçiyi göreve getirdi. Kimisi yolda değiştirildi, kimisi günah keçisi ilan edildi, kimisi de kısa zamanda havlu attı ve köşesinde yeni fırsatları bekliyor.
Faizlerin düşmesi uğruna TCMB ve BDDK başta olmak üzere feda edilmedik kurum, döviz rezervi, kamu kaynağı ve insan kaynağı kalmadı. Ne hazindir ki tüm bu uğraşlara rağmen Türk lirası mevduat faizleri seçime bir ay kala AK Parti iktidar döneminin en yüksek seviyesine geldi.
Borç Stoku
Son beş yılda belki de çok bozulmayan tek tablo borç stokunun milli gelire oranı oldu. 2018 birinci çeyrek sonunda yüzde 28,1 olan borcun milli gelire oranı 2022 sonunda yüzde 31,7 oldu.
Bunun en önemli nedenleri; hızla artan enflasyondan devletin vergi gelirleri yoluyla kısa dönemde faydalanması, faizler üzerinde yoğun bir finansal baskılama uygulanması ve TCMB rezervleriyle kurların da baskılanması. Maalesef bu iyileşme de geçici olacak ve bu oran tekrar yükselecek.
Ancak bu oran aslında şimdiden bile yanıltıcı. Nasıl KKM ödemeleri faiz harcamalarına dahil edilmiyorsa, borç stokuna dahil edilmeyen gizli bir yükümüz var. O da iç borcun henüz ödenmeyen faizleri.
Uzun yıllar iç borcun yüzde 50’si civarında seyreden bu tutar, son iki yılda hızla artarak iç borcun 1,3 katına ulaştı. Bunun en önemli nedeni enflasyona endeksli tahvillerin faizlerinin (enflasyon farklarının) vadede ödenecek olması. Bu nedenle borç stokumuza yansımayan faizler kartopu gibi birikerek önümüzdeki yıllarda karşımıza çıkacak. Bu tahvillerin devlete ve bankalara etkilerini Perspektif’te yayımlanan “Fare Deliğe Sığmamış Bir de Kuyruğuna Kabak Bağlamış” başlıklı yazımda detaylı incelemiştim.
Bugün iç borcun ödenmemiş faizleri stokun yüzde 130’una, tutarı ise 2,7 trilyon TL’ye ulaştı. Bu oran 2018’deki gibi borç stokunun yüzde 60’ı seviyesinde kalabilseydi ileride ödenecek faiz yükümüz 1,5 trilyon TL daha az olacaktı. Bu 1,5 trilyon TL fark, kamu borcunun üçte birinden yüksek bir tutar. Bizlerin ve çocuklarımızın sırtına yüklenen bu faiz ödemeleri Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin hepimize faturası olacak.
TCMB Rezervleri
2018-2023 döneminin ekonomide en çok tartışma yaratan konu ise TCMB rezervleri oldu. Döviz rezervleri bu dönemde kelime anlamından uzaklaşıp sürekli kullanılan bir politika aracı haline geldi. Bu müdahalelerin şeffaf olmayan şekilde yapılması ve hesap verilmemesi de değişen yönetim sistemimizin adeta bir özeti oldu.
Emre Akçakmak’ın aşağıdaki grafiği, son 10 yılda TCMB rezervlerindeki gelişmeyi tüm bakış açılarını içerecek şekilde gösteriyor.
* Net uluslararası – Swap
Resmî rezervler (brüt)
Net uluslararası rezervler
Kritik rezervler
2013 ve 2018 yılında 35 milyar doların üzerinde olan swap sonrası net rezervler bugün negatif 47 milyar dolara düştü. Faizlerin enflasyonun çok altında tutulmak istenmesiyle Türk lirası tasarruf aracı olma özelliğini yitirirken, TCMB de döviz ve altın talebine yetişemez hale geldi.
Model mi Başarısız Girişim mi?
Bunun yanı sıra konut ve otomobil, alternatif tasarruf aracı olarak görülmeye başlandı. Bu varlıkların değeri enflasyonun çok üstünde artıp, üstüne emeğin değeri düşünce sabit gelirliler bunların hayalini bile kuramaz hale geldiler. Bu acımasız döngüde en çok kaybedenler ise herhangi bir gelir ve varlığa henüz sahip olamayan gençler oldu. Liyakate değer vermeyen ve emeğin değerini düşüren politikalar nedeniyle gençlerin tüm hayalleri Edirne ötesine taşındı.
Gençlerin ve emeğiyle geçinenlerin hayallerini yok eden hiçbir ekonomik yaklaşım bir “model” olarak tartışılmayı hak etmez. Bu ancak akılsız, başarısız ve kötü niyetli bir “girişim” olarak adlandırılabilir.
2018’den 2023’e kadar olanlar ve yazıdaki grafikler, bu girişimin 14 Mayıs’ta sandıktan onay alması halinde 2028’de fiyatların ve ekonomideki dengelerin nerede olabileceğini gösteriyor.
14 Mayıs seçimleri ise grafiklerin bizlere gösterdiklerinin ötesinde emeğimizin değerinin ne olacağına karar vereceğimiz bir seçim olacak.
Başlık notu: “5 Yıl önce 10 yıl sonra” 1980’lerde popüler olan bir müzik grubuydu. Grup nostaljik şarkıları yeniden seslendirmesiyle tanınmıştı.
Aşağıda grubun “Bana yalan söylediler” seslendirmesini görebilirsiniz.
https://www.izlesene.com/video/bes-yil-once-on-yil-sonra-bana-yalan-soyledileryagmur/9868305