AB ile 23’üncü Fasıl Yokuşu

23’üncü fasıl açılsın veya açılmasın, Kopenhag veya Ankara Kriterleri olsun veya olmasın, Türkiye’de halkın artık nefes almaya, o kaybettiği neşeyi geri bulmaya, özgürlüklerinin tadını çıkarmaya ve altı yaşında bir kız çocuğunun da, 30 yaşında genç bir kadının da, hakkıyla ve halkın oyuyla belediye başkanlığını iki kez kazanmış bir yerel siyasetçinin de, 60 yaşında bir işçinin de haklarının çağdaş standartlarda korunduğundan emin olmaya ihtiyacı var. Hak-hukuk-adalet hepimize lazım.

Amerikalı yazar-filozof Henry David Thoreau sorar: “Sadece meşgul olmak yetmez. Ona bakarsan karıncalar da sürekli meşgul. Asıl soru şu: Neyle meşgulsün?”

 

Son dönemde özellikle muhalefet partileri, Türkiye’de temel hak ve özgürlüklerin alanını genişletmek üzere çabalamakla meşgul.

 

“Halkın iradesi esastır” derken de, bir demeci nedeniyle tarihi bir oy oranıyla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na seçilmiş olan Ekrem İmamoğlu’na hapis ve siyasi yasak cezası verilmesine karşı tek ses tek nefes karşı çıkarken de, altı yaşındaki bir çocuğa yapılan cinsel istismarın hesabını sorarken de muhalefet partileri giderek daha artan bir dozda “temel hak ve hürriyetlerimizi korumanın önemini” vurguluyorlar.

 

Bu anlamlı meşguliyetteki amaç, o “kaybettiğimiz neşeyi” geri kazanmamızı sağlamak, Avrupa ligine yeniden çıkabilmek, kasvetli bir gündeme değil özgür bir ülkeye uyanabilmek. Bu da, yitirdiğimiz, zayıflamasına seyirci kaldığımız, avcumuzdan sabun gibi kayıp giden temel hak ve özgürlüklerimize dair farkındalığımızı geliştirmekten geçiyor.  

 

Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne (AB) katılım sürecinde Yargı ve Temel Haklar faslı, nam-ı diğer 23’üncü fasıl, geçtiğimiz günlerde CHP Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak’ın CHP’nin İkinci Yüzyıl Vizyon Lansmanı konuşmasındaki vurgusuyla bir kez daha radara girdi.

 

Öztrak, “23’üncü Yargı ve Temel Haklar faslının gerekliliklerini tamamlayacağız. Bu fasıldaki siyasi blokajın kaldırılmasını isteyeceğiz” dedi.

 

Temel haklar nedir? Kişinin doğumuyla başlayan ölümüne kadar devam eden vazgeçilmez haklarıdır. Her insana, dil, din, ırk ayrımı yapılmaksızın eşit olarak verilir.

 

Fasılda Son Durum

 

Türkiye’yi AB’nin temel haklar ve yargı alanındaki standartlarına yakınlaştırmayı hedefleyen 23’üncü fasıl, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğünden kaynaklı olarak tek taraflı bloke ettiği fasıllardan biri. 20 Ekim 2005’te başlayan Bilim ve Araştırma müzakere faslının tarama toplantıları 13 Ekim 2006’daki Yargı ve Temel Haklar faslının tarama toplantısı ile son bulmuştu.

 

Müzakereye açılması beklenen 23’üncü faslın tarama süreci 2006 yılında sona ermiş olmasına ve tarama sonu raporu Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanıp AB Konseyi’ne sunulmasına rağmen halen Konsey’de bekliyor. Dolayısıyla rapor onaylanmamış durumda. Komisyon’un belirlediği muhtemel açılış kriterleri de bu yüzden resmi olarak Türkiye’ye bildirilmiyor.

 

Ancak, altı adet gayri resmi açılış kriterleri mevcut olsa da, aradan geçen süre zarfında bu açılış kriterlerinin güncelliğini bir nebze yitirdiği de verili bir gerçek.

 

İlk açılış kriterine göre; Türkiye, bağımsız, tarafsız ve etkin bir yargı tesis etmeye dönük bir Yargı Reformu Stratejisi hazırlamalı; bu strateji belirlenen hedeflerin gerçekleştirilmesine dönük somut önlemler içermeli; zaman tablosu ve etkin koordinasyon sağlamaya dönük kurumlar belirlenmeliydi. 

 

Söz konusu Yargı Reformu Stratejisi, 24 Ağustos 2009 tarihinde uygulanmaya başlandı; 17 Nisan 2015’te güncellenerek yürürlüğe girdi ve kamuoyuna açıklandı. Dolayısıyla, ilgili açılış kriteri karşılandı.

 

Bununla birlikte, Avrupa Komisyonu’nun 2022 Türkiye İlerleme Raporu’na baktığımızda, yasal çerçevenin, temel haklara riayet edilmesine ilişkin genel güvenceleri içerdiğine, ancak uygulamanın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ile uyumlu olmadığına dikkat çekiliyor; Demirtaş ve Kavala davalarına dair AİHM kararlarına atıfta bulunuyor.

 

Aynı raporda, 2016’dan bu yana yargı bağımsızlığında ciddi bir gerileme olduğuna, yargının Avrupa standartlarından uzaklaştığına, Yargı Reformu Stratejisi’nin ise Türk yargısındaki önemli eksiklikleri ele alamadığına vurgu yapılıyor.

 

Oysa, 2016 yılının “Reform” ve “AB” odaklı bir yıl olması, AB’ye vizesiz seyahat için ilgili temel kanunların gözden geçirilmesi hedefleniyordu. Başka bahara kaldı…

 

Yolsuzlukla Mücadele

 

İkinci olarak, Türkiye’nin yolsuzlukla mücadeleye dönük etkin bir yasal ve kurumsal çerçeve kurmasını içeren bir Yolsuzlukla Mücadele Stratejisi hazırlaması bekleniyordu. Bunun için de somut önlemler, zaman tablosu ve etkin koordinasyondan sorumlu kurumlar belirlenecekti. Başbakanlık Teftiş Kurulu koordinasyonunda Saydamlığın Artırılması ve Yolsuzlukla Mücadelenin Güçlendirilmesi Stratejisi (2010-2014) ve ardından bu konudaki Eylem Planı (2016-2019) kabul edildi; Kamu Denetçiliği Kurumu kuruldu, meslek gruplarına yönelik etik ilkeler belirlendi, Sayıştay Kanunu yasalaştı. Burada da ilgili açılış kriterleri yasal düzlemde karşılandı.

 

Ancak, 2022 Türkiye İlerleme Raporu’nda bu konuda ilerleme kaydedilmediği, yolsuzlukla mücadele birimlerinin kurulmadığı, yolsuzlukla mücadele stratejisi ve eylem planının olmadığı, Avrupa Konseyi’nin bu konudaki tavsiyelerinin ise birçoğunun göz ardı edildiği belirtiliyor. Dolayısıyla, bu noktada da yasal gelişmeyle uygulama arasında uçurum var.

 

Türkiye, Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün geçtiğimiz günlerde açıkladığı Yolsuzluk Algı Endeksi’nde 180 ülke arasında 96’ncı sırada. Türkiye bu endekste son dokuz yıldır 43 sıra geriledi.

 

Üçüncü olarak, Türkiye’den AİHM ve AİHS çerçevesinde yasal önlemlerle güvence altına alınan temel hak ve özgürlükleri de içerecek şekilde bunların tam olarak kullanılmasını gözetecek bir eylem planı hazırlaması istendi. Bu süreçte Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvurunun kabul edilmesi söz konusu oldu. Bu konuda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi İhlallerinin Önlenmesine İlişkin Eylem Planı 1 Mart 2014’te kabul edilerek AİHM’in Türkiye aleyhine verilen ihlal kararlarının asgariye indirilmesi amaçlandı. Ayrıca, İnsan Hakları Daire Başkanlığı’na bu konudaki izleme ve takip görevi verildi. Burada da ilgili açılış kriterleri yasal düzlemde karşılanmış oldu.

 

Dördüncü olarak, Türkiye’nin hem bir Ombudsman sistemi hem de bağımsız bir insan hakları kurumu kurması istendi. 2012’de kurulan Kamu Denetçiliği Kurumu ve yine aynı yıl kurulan İnsan Hakları Kurumu, bu kriterleri karşılamaya yönelikti.

 

Beşinci sırada gelen açılış kriteri, Türkiye’nin AİHS ve AİHM içtihat kararları ile uyumlu olarak Vakıflar Kanunu ile ifade özgürlüğüne ilişkin kanunlarını revize etmesini şart koştu. Bu kapsamda, Vakıflar Kanunu’nun 27 Şubat 2008 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmesinin ardından, ilk aşamada cemaat vakıfları 1.410 taşınmaz için başvuru yaptı ve 181 taşınmaz için olumlu, 347 taşınmaz için olumsuz yanıt verildi.

 

Ayrıca ifade özgürlüğü alanında da mevzuatta iyileştirmeler yapıldı, ifade ve basın özgürlüğü konusundaki sorunların çözümü adına eylem planı hazırlandı. Kâğıt üzerinde ilgili kriterler bu başlık altında da karşılandı.

 

Ancak halen ifade özgürlüğünün yanı sıra toplanma ve örgütlenme özgürlüğünün önünde ciddi engeller varlığını koruyor. Gazetecisinden akademisyenine, yazarına, avukatına, insan hakları savunucusuna, sanatçısına ve sıradan sosyal medya kullanıcısına dek çağdaş standartlarda bir ifade özgürlüğünün karşılığı, büyük bedeller ödemek anlamına geliyor. 

 

Son gayri resmi açılış kriteri ise, Türkiye’nin BM İşkenceyle Mücadele Sözleşmesi İhtiyari Protokolü’nü onaylamasıydı. Bu adım da Mart 2011’de atıldı ve bu protokol kapsamındaki sorumluluklar Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’na devredilerek ilgili kriter de karşılanmış oldu.

 

Kâğıt Üzerinde Karşılanmış

 

Kâğıt üzerinde tüm açılış kriterleri karşılanmış durumda. Ancak bu kritik başlık halen Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin siyasi blokajına takılıyor. Oysa, Türkiye’nin AB katılım sürecinde siyasi reform sürecinin belkemiğini de bu başlığın açılması oluşturuyor.

 

Türkiye’nin kâğıt üzerinde yaptığı reformlar, açıklanan eylem planları, kabul edilen stratejiler ve yargı paketleri Brüksel tarafında umut yaratmıyor, güven tesis etmiyor, inandırıcı bulunmuyor. Mevzuatın çıkması yeterli görülmüyor; Avrupa Konseyi’nin ve AİHM’in sürekli olarak eleştirdiği dosyalara bakıldığında ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü başta olmak üzere çıkarılan mevzuatın etkin bir şekilde uygulanması bekleniyor.

 

Türkiye için Avrupa Komisyonu’nun hazırladığı ilerleme raporlarında her sene sistematik olarak bu alanlarda Avrupa standartlarıyla uyumsuzluğa dikkat çekiliyor. Tutukluluk hali, AB’nin ve Avrupa Konseyi’nin tüm uyarılarına rağmen bir cezalandırma aracı olmaya devam ediyor; düşünceler cezalandırılıyor; gençler tweet atmaya ve kamuoyu araştırmalarına katılmaya dahi çekiniyor.

 

Kıbrıs sorununun bugünden yarına çözülmesi mümkün görünmediğine göre, Türkiye’nin şu aşamada yapması gereken, AB’nin bu gayri resmi açılış kriterleriyle belirlediği demokratik standartları sanki fasıl müzakereye açılmışçasına uygulamaya koymak.

 

23’üncü Fasıl Neden Önemli?

 

Öncelikle, bu fasıl, Türkiye’nin Avrupa Komisyonu ve Avrupa Parlamentosu tarafından en çok eleştirildiği konu başlıklarını barındırıyor. Ayrıca, adaylık statümüzün ilanı için karşılamamız gereken Kopenhag Kriterleri’ni yerine getirme sürecinde de en çok önümüze sürülen yine 23’üncü fasıl idi.

 

Bu konuda görüştüğüm İKV Genel Sekreteri ve değerli bir AB uzmanı olan Doç. Dr. Çiğdem Nas şöyle söylüyor: “Türkiye’nin AB müzakere sürecinde 23’üncü fasıl yargı ve temel hakları içerdiği için büyük önem taşıyor. Türkiye’nin sadece siyasi olarak Avrupa değerlerinden uzaklaşması değil aynı zamanda vize serbestliği sürecinin tamamlanması ve Gümrük Birliği’nin başlatılabilmesi gibi konularda da yargı ve temel haklarla ilgili sorunlar önüne çıkıyor. Bu başlığın açılması, hukukun üstünlüğündeki eksikliklerin, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığına yönelik tehditlerin ve temel haklara ilişkin kısıtlamaların giderilmesi açısından olumlu gelişmeleri tetikleyebilir.”

 

Çocuk istismarı ve kadın cinayetleri haberleri her gün manşetlerde yerini alırken, AB ile bu konudaki yakınlaşma, tüm kırılgan grupların adalete erişimi güçleniyor ve örneğin çocukların adli görüşme odalarında ikinci kez mağdur olmalarının önüne geçilerek özel izlem merkezleri oluşturuluyor.

 

Benzer şekilde, Nas’ın da belirttiği gibi, “Yargı üzerinde yürütmenin kontrolünü dengeleyebilecek ve savcı ve hakimlerin bağımsız ve tarafsız karar vermelerini sağlayacak bir ortam yaratılmasını sağlayacak bir reforma ihtiyaç var. Terörle mücadele konusunda terör tanımının daha dar bir şekilde revize edilmesi ve yolsuzlukla mücadele konuları hem bu fasıl kapsamında gündeme geliyor hem de Türkiye’nin vize serbestliği sürecinde de yerine getirmesi beklenen kriterler…”

 

Dolayısıyla, 23’üncü faslın açılması, Kıbrıs sorununun yarattığı engelin aşılması durumunda, temel haklar ve özgürlükler ile yargı alanlarında kapsamlı bir reform gündeminin yeniden manşetlerde yerini almasını sağlayacak.

 

Reform Aşkı mı Platonik Aşk mı?

 

Öte yandan, AB Konseyi’nin 2018 tarihli kararında yeni fasılların açılmasının söz konusu olmadığı yönündeki açıklaması da gözden kaçmamalı. Dolayısıyla, Konsey’in de Türkiye’deki “reform aşkı” konusunda ikna edilmesi şart.

 

Doç. Dr. Nas, ayrıca, Türkiye-AB ilişkilerinin yeniden canlanması için iki yıl önce ortaya atılan Pozitif Gündem’de sadece bazı işbirliği alanlarına odaklanılmasından dolayı müzakere sürecinin fasıllar üzerinden yeniden açılmasının henüz uzak bir ihtimal olduğuna dikkat çekiyor.

 

Kıbrıs sorunu engeli sadece müzakere başlıklarının açılmasını engellemiyor, hiçbir faslın da kapatılmamasını zorunlu kılıyor. Dolayısıyla, 23’üncü fasıl açıldığı durumda bile kapatılamayacak, dolayısıyla müzakerelerdeki tıkanma yine aşılamayacak. 

 

Ancak, diyor Nas, “Türkiye ‘AB müzakere süreci donmuş olmasına rağmen, kendi halkımız için demokrasi, hukukun üstünlüğü, yargının bağımsızlığı, temel hak ve özgürlüklerin sağlanması için atağa kalkıyoruz’ diyebilir. Bu da mutlaka Türkiye-AB ilişkileri açısından olumlu sonuçlar doğurur. Üyelik olsun veya olmasın Türkiye’nin Avrupa’daki konumunu güçlendirir ve daha itibarlı bir aktör olmasını sağlar.

 

Sürecin, Avrupa Konseyi boyutu da var. 23’üncü faslın gereklerini karşılamak, Türkiye’yi hem AB’ye yakınlaştırıyor hem de üyesi olduğu Avrupa Konseyi’nin üyelik yükümlülüklerini yerine getirmesine destek oluyor.

 

“Bu, Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi’nde Türkiye için başlatılan izleme ve denetim sürecinin de sonlandırılmasını sağlayacaktır” diyor Nas.

 

Bu açıdan Altılı Masa’nın geçtiğimiz günlerde açıkladığı Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem: Anayasa Değişikliği Önerisi’nde temel hakların üstünlüğüne olduğu kadar insan onurunun da dokunulmazlığına ve Türkiye’nin taraf olduğu temel hak ve hürriyetlere ilişkin milletlerarası anlaşmalara olan vurgu oldukça önemliydi.

 

Getirilen öneride, “Hürriyet esas, sınırlama istisnadır. Tereddüt halinde yorum hürriyet lehine yapılır” da deniyordu.

 

Devlet İnsan İçindir

 

Aklın yolu bir: Temel hak ve hürriyetlerin üstünlüğü ve dokunulmazlığı esastır. Devlet, insan içindir ve insanın hak ve özgürlüklerinin korunması ve çağdaş standartlara göre geliştirilmesi esastır.

 

23’üncü fasıl açılsın veya açılmasın, Kopenhag veya Ankara Kriterleri olsun veya olmasın, Türkiye’de halkın artık nefes almaya, o kaybettiği neşeyi geri bulmaya, özgürlüklerinin tadını çıkarmaya ve altı yaşında bir kız çocuğunun da, 30 yaşında genç bir kadının da, hakkıyla ve halkın oyuyla belediye başkanlığını iki kez kazanmış bir yerel siyasetçinin de, 60 yaşında bir işçinin de haklarının çağdaş standartlarda korunduğundan emin olmaya ihtiyacı var.  

 

Özgürlükleri, temel hak ve hürriyetleri, insan onurunun dokunulmazlığını konuşacaksak, Türkiye’nin AB üyelik sürecinin verdiği ivmeyle hemen şimdi konuşmalıyız.

 

Savunma bütçesi kadar, F-16’lar kadar, Ortadoğu’daki gelişmelerin Türkiye’ye etkisi kadar, dron teknolojisi kadar, enflasyon beklentileri kadar temel hak ve özgürlüklerden ve yargının bağımsızlığından söz ettiğimiz ve bu alanları iyileştirmeye dönük eyleme geçtiğimiz anda çok farklı ve yaşanılası bir Türkiye’ye uyanmış olacağız.

 

Hak-hukuk-adalet hepimize lazım.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.