AB ile Ortak Gündem: Asgari Ücret Tartışmaları
Ülkede daha fazla demokrasi, daha fazla nefes alma alanı, daha fazla güven iklimi olunca asgari ücretin haysiyetli bir yaşam doğrultusunda belirlenmesi de kolaylaşacak, sosyal paydaşlarla daha etkin diyalog mekanizmaları güçlenecek; işçi sınıfı daha örgütlü, sendikalar da birer mücadele örgütü olduklarının ayrımına vararak daha güçlü olacak.
- MENEKŞE TOKYAY
- 11 Temmuz 2022

Geçtiğimiz hafta Asgari Ücret Tespit Komisyonu, 2022’nin ikinci yarısında asgari ücretteki zam oranını belirlemek üzere, altı yıldır ilk defa Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, işçi kesimi adına Türk-İş ve işverenleri temsilen TİSK yetkililerinin bir araya gelmesiyle toplandı. Komisyon, asgari ücret zammının 1 Temmuz’dan itibaren geçerli olmasına karar verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, asgari ücretin yüzde 30 artırılarak 5.500 liraya çıkarıldığını duyurdu.
Asgari ücretteki düzenlemede emekçi kesimin temel vurgusu ise, dört kişilik ailede iki kişinin çalıştığı varsayımıyla asgari ücretin açlık sınırının üzerinde olması ve yoksulluk sınırının yarısından düşük olmamasıydı. Türk-İş’in Açlık ve Yoksulluk Sınırı Araştırması’nın 2022 Haziran ayı sonucuna göre açlık sınırı 6.891 lira. Bir diğer deyişle, asgari ücretteki artışın nominal fiyat artışlarının gerisinde kalmaması isteniyor.
Türkiye’de ekonominin kötü yönetimini bir yana bırakırsak, pandemi ve Ukrayna krizinin de tetiklediği bir enflasyon sorunu tüm dünyayı da bizimle birlikte etkisi altına alıyor. Avrupa Birliği (AB) bir süredir haysiyetli yaşam standartlarını sağlayacak düzeyde asgari ücretler belirlenmesi için yeni kurallar üzerinde çalışıyor. Bunu da çok paydaşlı, toplumsal diyaloğu önemseyen ve haysiyetli bir yaşam tarzı sunmaya dönük ilkeler ışığında yapıyor.
Haziran ayı başında Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi’nin müzakerecileri, ulusal mevzuatlar ve/veya toplu sözleşmeler uyarınca uygun asgari ücretler belirlenmesi için AB kuralları üzerinde mutabık kaldı. Eylül ayında kabul edilmesi beklenen ve akabinde üye ülkelerin iki yıl içerisinde iç mevzuata aktarmaları gereken yeni mevzuat, iş akdi veya istihdam ilişkisi olan tüm AB çalışanlarına istisnasız uygulanacak.
Toplu sözleşmeler yoluyla asgari ücretin korunduğu AB ülkeleri ise -Avusturya, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Danimarka, Finlandiya, İtalya ve İsveç- bu kuralları uygulamakla yükümlü değil.
Avrupa’da Asgari Ücretin Durumu
27 üye ülkenin 21’inde asgari ücretin geçerli olduğu AB’de asgari ücretler, 2021 Eurostat verilerine göre, Bulgaristan’da 332 euro düzeyinden Lüksemburg’da 2.257 euro bandına dek uzanıyor. Yani AB bir bütün olarak ele alındığında her ülkenin kendine uygun, farklı asgari ücreti var ve bunda ekonomik yapılarının ve verimliliğin farklı olması gibi etmenler devreye giriyor. Almanya ise bu sene iki kez asgari ücret zammı yaparken -biri 1 Ocak, diğeri 1 Temmuz’da- 1 Ekim’den itibaren saatlik ücreti 12 euroya çıkarmayı planlıyor.
AB’nin kuzey bölgelerinde İskandinav ülkelerinden batısında Fransa, Belçika, Hollanda gibi ülkelere, doğuda Romanya, Polonya, Bulgaristan’a ve güneyde İtalya, Yunanistan, İspanya gibi Akdeniz ülkelerine dek bölgelerin gerçeklerine uygun ortalama asgari ücretler geçerli durumda.
Varılan anlaşmanın detayları oldukça “iç açıcı”. Üye ülkeler, mevcut asgari ücretlerin haysiyetli bir yaşam standardı sağlamak için uygun olup olmadığını, kendi sosyoekonomik koşulları, alım gücü veya uzun vadeli ulusal verimlilik düzeylerini dikkate alarak değerlendirecek. Bunun için de medyan gelirin yüzde 60’ı ve ortalama ücretlerin yüzde 50’si dikkate alınarak belirlenen yoksulluk sınırı gibi uluslararası referans değerler uygulanacak.
AB aynı zamanda üye ülkelerin işçi haklarını savunmak adına sektörel ve endüstriler-arası toplu sözleşmenin güçlendirilmesini de şart koşuyor. Bu açıdan, işgücünün yüzde 80’sinden azı toplu sözleşmeyle korunan üye ülkelerin bu konuda bir eylem planı hazırlaması ve bunu hazırlarken de sektörde ilgili tüm sosyal ortakların sürece dahil edilmesi, toplu sözleşmeye dahil olan kesimlerin artırılması ve alınan kararlardan da Komisyon’un bilgilendirilmesi gerekiyor. AB, toplu sözleşme kapsamının genişlemesiyle birlikte asgari ücretle çalışan kesimlerin oranının azaldığına, ücret eşitsizliğinin zayıfladığına ve ücretlerin arttığına dikkat çekiyor.
İsveç ise düzenlemeye tepkili. Zira asgari ücret belirlemesinin, üye ülkelerin sendikaları ve işverenlerinin, yani sosyal ortakların sorumluluğu olarak kalmaya devam etmesinden yana.
Sosyal Politikanın Tarihi Yazılıyor
Ancak mühim olan şu ki AB tarihinde ilk kez, işçilerin daha adil ve iyileştirilmiş ücretler almasına bir AB mevzuatı doğrudan katkı sağlayacak; gelir eşitsizliklerinin azaltılması ve Avrupa’da en düşük ücretle çalıştırılan işçilerin ücretlerinin iyileştirilmesi mümkün olacak. Hatta eş-raportör Agnes Jongerius’un ifadeleriyle, “Bu işçilerin yeni giysiler almaları, bir spor kulübüne katılmaları veya o çok hak ettikleri tatile çıkmaları mümkün olmalı. Bu işçilerin haysiyetli bir yaşam standardına sahip olmaları gerekiyor.” Avrupa Parlamentosu baş müzakerecisi ve eş-raportör Dennis Radtke ise anlaşmayı tarihi bir olay olarak nitelendirdi ve “Avrupa’da sosyal politikanın tarihini yazıyoruz” dedi.
Dolayısıyla Türkiye’de derin yoksulluğun tartışıldığı şu günlerde AB’de hem çalışanların yoksulluğuna çözüm arayışı hem de toplumsal diyalog kanallarının güçlendirilmesi gündemde.
Bu konuda, Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM) Başkanı Prof. Seyfettin Gürsel’in bir süredir dikkat çektiği “bölgesel asgari ücret” önerisini yeniden tartışmanın vakti geldi. Zira, bölgesel düzlemdeki eşitsizlikler asgari ücret bağlamında bir dizi sorunu gündeme getirmeye başladı.
Pek az bilinse de, aslında asgari ücret, 1969-1974 yılları arasında bölgesel farklılıkları baz alarak tespit edilmiş, 65 il için Tartılı Tüketim Maddeleri Endeksleri’ne, günlük 3.500 kalorilik besin ihtiyacı hesabına dayalı dengeli besin kompozisyonu tablolarına başvurulmuştu. İstanbul tek bölge, Ankara-Kocaeli-İzmir bir başka bölge şeklinde ele alınmış; Doğu ve Güneydoğu illeri ile Orta Anadolu’nun bazı kentleri tek bölge, Adana, Rize, Çanakkale, Kayseri, Giresun gibi görece daha fazla ekonomik faaliyete sahip kentler ise ayrı bir bölge olarak değerlendirilmişti.
Ancak, 1974 yılında bölgesel farklılığa dayalı bu sistem terk edildi ve asgari ücret merkezi bir şekilde, tüm ülkeyi kapsayarak, bölgesel ve sektörel farklılıkları yok sayarak belirlenmeye başladı.
Verimlilik Bazında Bölgesel Tespitler
Oysa tıpkı AB’de ekonomik yapıların ve bölgesel özelliklerin yanı sıra gelişmişlik farklarının üye ülkelerin asgari ücret belirlemeleri üzerindeki etkisi gibi, Türkiye’de de neredeyse bazıları bir ülke karşılığı olan bölgelerin ekonomik faaliyetleri ve verimlilik oranları ışığında bölgesel asgari ücret modelleri üzerine çalışılması gerekiyor. Aksi takdirde, Prof. Öner Günçavdı’nın da belirttiği gibi, işsizliğin yüzde 10’ların altına düşürülmesi ve ekonomik büyüme hedeflerinin tutturulması mümkün değil. Zaten Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) asgari ücretin tespitinde dayandığı temel ilkeler ışığında; yaşam maliyetindeki değişiklikler ve ekonomik gelişimin gereksinimleri, verimlilik düzeyi ve istihdamın da dikkate alınması gerekiyor.
Mesele, çalışma dünyasında gelir adaletinin sağlanması ve emekçilerin refahının artırılması. Prof. Gürsel temel olarak şunu söylüyor: Anadolu’da ortalama gelirin düşük olduğu kentlerde asgari ücretten eleman alımı ilanlarına kısa sürede yüzlerce başvuru olurken, İstanbul’da birçok işletme asgari ücretten çalıştıracak eleman bulamıyor. Dört kişilik bir ailenin, kırsalda aylık 6.000 lira gelir ile yaşaması mümkün iken, birçok kentte bu ücretle çocukların yatağa aç gitmesi bir rutin haline gelebiliyor.
Dolayısıyla asgari ücret zammından sonra bir yandan işgücü piyasasına giriş özendirilecek, ancak diğer yandan Anadolu’da bazı bölgelerdeki işletmeler bundan ciddi zarara uğrayacaklar. Nitekim bulundukları bölgenin ekonomik faaliyet yapısı, yaşam giderleri ve firmaların maliyetleri bu ücretlerin karşılanmasına yetmeyecek ve kayıt dışı ve sigortasız istihdam gibi insan haysiyetine yaraşmayan çözümler ağırlık kazanacak.
Kentlerde Yaşam Maliyeti Tespiti
Ayrıca kent belediyeleri ve meslek örgütlerinin de temel ürün etiketlerini temel alarak, araştırmalar yaparak enflasyon oranlarını ve kentte güncel yaşam maliyetlerini belirlemesi de önemli. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin temel ihtiyaç maddelerinin fiyatları üzerindeki tespit çalışmaları bu açıdan örnek teşkil etmeli. Zira son araştırmasına göre yaşam maliyeti İstanbul’da son bir yılda yüzde 50’nin üzerinde artmış. Ortalama bir konut bedelinin asgari ücrete oranı, gıda fiyatları, eğitim ve sağlık harcamalarında bölgeler arasındaki farklılık bu açıdan belirleyici.
Türkiye’de kayıt dışılık 2021 yılı sonu itibarıyla yüzde 30’lar bandına düşmüşken, enflasyonun süreç içerisindeki maliyetlerini üstlenemeyen küçük ve orta ölçekli işverenlerin kayıt dışı sektöre yönelmesi, birçok uzmanın beklentisi doğrultusunda. Dolayısıyla, bu alanın yakından takip edilmesi ve örneğin işveren üzerindeki SGK primleri gibi yüklerin hafifletilerek çalışanlar lehine kazanımların çoğaltılması gerekiyor. Zira işgücü maliyetlerindeki artış, asgari ücret artışı kaynaklı değil; enerji, döviz kuru, spekülatif kârlılık, vergiler gibi üretimin girdi maliyetini artıran etmenlerdir.
Şunu net bir şekilde görmemiz lazım: Asgari ücret, insanlık onuruna yakışır bir ücret seviyesini belirlemek açısından çok kritik bir sosyal politika aracıdır. Üretimin emek faktörü olan çalışanların emeklerinin karşılığını alabilmesine imkân vermelidir. Ve devletlerin, piyasadaki en alt düzey ücrete müdahale ederken, bunu hem işveren ve işçilerin ortak endişelerine yanıt veren hem de bölge gerçeklerini karşılayan bir şekilde yapması gerekir. Dolayısıyla bölgesel asgari ücret, haysiyetli bir yaşam sürmek için bölge gerçeklerinden yola çıkarak belirlenen ücretin geçerli olacağı bölgesel sınırları belirler. Hayat standartlarının daha düşük olduğu bölgelerdeki işçiler ile Batı’daki gelişmiş bölgelerde yaşayan işçilerin asgari gereksinimlerini karşılayabilmeleri için ihtiyaç duydukları ücretin farklı olduğu ortaya konur.
Hangi Ülkelerde Uygulanıyor?
Buradaki engellerden biri ise, asgari ücretin daha yüksek olduğu bölgelere işgücü göçü yaşanması sonucu emek piyasasında dengesizlikler olması. Bölgesel asgari ücret, ABD, Kanada, Hindistan, Japonya, Çin, Filipinler ve Panama’da uygulanıyor. Örneğin Çin’de asgari ücret tespitinde her bölge kendi ekonomik durumu ışığında bir alt sınır belirleyip bunu yerel hükümetlere sunuyor ve onlar da söz konusu bölge için asgari ücreti tespit ediyor. Hatta Japonya’da bir adım ileri gidiliyor ve asgari ücretin belirlenmesinde hem bölge şartları hem de bölgedeki endüstrinin durumu dikkate alınıyor. Endüstriyel asgari ücretler ise bölgesel asgari ücretten daha yüksek tespit ediliyor.
Dolayısıyla Türkiye’de de saygın ekonomistlerimizin bir süredir dikkat çektiği şekilde bölgesel, sektörel veya buna ilave ek sınıflandırmalara gidilerek asgari ücretin belirlenmesiyle yaşanan ve yaşanabilecek olan ekonomik çalkantıların emekçilerin -adı üstünde- asgari yaşam standartları karşısında kasırga etkisi yaratmaması, ücret şokunun bir nebze önlenmesi sağlanabilir.
Bu süreçte bölgesel asgari ücretlerin, altyapı, mesleki eğitim, beşerî sermaye alanlarındaki yatırımlarla desteklenip dengelenmesi de, kayıt dışılığın azaltılması ve dezavantajlı bölgelerden asgari ücretin yüksek olduğu bölgelere göçün önlenmesi için gereklidir.
Ama asgari ücrette de, istihdam piyasasının diğer tüm alanlarında da gelişmiş dünyanın gündemiyle tam olarak örtüşebilmek için önce demokrasi, adalet, özgürlük ve güven ortamının tüm bileşenlerinin çalışması gerekiyor. Ülkede daha fazla demokrasi, daha fazla nefes alma alanı, daha fazla güven iklimi olunca asgari ücretin haysiyetli bir yaşam doğrultusunda belirlenmesi de kolaylaşacak, sosyal paydaşlarla daha etkin diyalog mekanizmaları güçlenecek; işçi sınıfı daha örgütlü, sendikalar da birer mücadele örgütü olduklarının ayrımına vararak daha güçlü olacak.
En son çıkan yazılardan anında haberdar olmak için bizi @PerspektifOn twitter hesabımızdan takip edebilirsiniz.

MENEKŞE TOKYAY
