Açık Kaynaklı İstihbaratın Geleceği: Türkiye Ne Yapmalı?

Dünyadaki açık kaynaklı istihbarat trendleri, bu konuya ilişkin ihtiyacın bir kamu reformundan öte, bir eko-sistem ve anlayış reformu ile karşılanabileceğini gösteriyor. Bunun için de, öncelikle “enformasyon jeopolitiği” kavramının iyi anlaşılması ve içselleştirilmesi bir zorunluluk.

Açık Kaynaklı İstihbaratın Geleceği: Türkiye Ne Yapmalı?

 “İnsanların çoğu bir şey olana kadar onun olabileceğine inanmazlar. Bu aptallık ya da zayıflık da değildir, insan doğası böyledir”

(World War Z, 2013)

 

“‘Gerçek’, eğer hissedebildiklerin, koklayabildiğin şeyler, aldığın tatlar ve görebildiklerinse, o halde ‘gerçek’, beyninin anlamlandırdığı bazı elektrik sinyallerinden ibarettir.”

 (Matrix, 1999)

Dijital ortamda ve enformasyon çağında açık-kaynaklı istihbarata ilişkin düşüncelere geçmeden önce, makalenin başlığı ve girişteki kısa alıntılar kadar ilgi çekici bir senaryo ile başlayalım ve sonunda da kritik bir soru soralım. Tel Aviv ve iç savaştan önce Şam şehirlerini görenler, ilk bakışta Orta Doğu’da geçen, kahramanlarının ancak yıllar sonra kavuştuğu romantik bir hikâye anlatacağımızı düşünebilirler. Ancak bu bir askeri istihbarat senaryosu olacak…

 

Ekim 1973, Şam ve Tel Aviv

 

Hafız el Esad, genç bir hava kuvvetleri subayı olduğu günlerden beri taşımaya alışık olduğu üniformasını bir kez daha giyer ve başkanlık konutundan ayrılır. Müttefikleri ile birlikte İsrail’e karşı icra edilecek baskın niteliğindeki taarruzu idare edeceği karargâhına ulaştığında, Suriye Arap Silahlı Kuvvetleri’nin elit generalleri, tarihin en büyük motivasyonlarından birinin, “korkunun” neden olduğu abartılı bir disiplinle ayağa kalkıp dikkatle başkomutanlarını selamlarlar. Baas savaş makinesinin kurmay heyetini her zamanki gölgeli ciddiyeti ile selamlayan Esad’ın önemli misafirleri vardır…

 

Moskova tarafından gönderilen askeri yardım, danışmanlar ve irtibat subayları misyonunun başında bulunan Rus yetkili, sert bir selamdan sonra elinde bulunan dosyayı Hafız el Esad’a verir. Dosyada, Sovyetlerin son derece gizli tutulan son sevkiyatı ile Suriye’ye gönderilen karadan-havaya füze (SAM) sistemlerinin konuşlandırıldıkları bölgeler, gönderilen diğer silahlar ve nihayet, Sovyet askeri personelinin hangi kritik birliklere iliştirilmiş olduğunu aktaran bir liste bulunmaktadır…

 

Aynı saatlerde Tel Aviv’de, İsrail Askeri İstihbarat Direktörlüğü AMAN’ın başında bulunan General Eli Zeira ofisinde düşüncelidir. General Zeira, İsrail Hükümeti’ne, baskın bir Arap taarruzu olmayacağı yönünde tavsiye veren ve ‘Konsept’ olarak ün kazanmış raporlar dizisinin altına imza atmıştır ancak yine de içinde bir kuşku bulunmaktadır. Zira, doğrulanamayan bazı emareler, hem Sina cephesinde hareketlilik olduğunu, hem de kuzeyde, Suriye’ye yeni sevkiyatların yapıldığını göstermektedir.

 

Geleceğe Dönüş ve Bir İstihbarat Problemi

 

Tam da bu noktada senaryoyu keselim ve günümüze dönelim. Savunma, istihbarat ve güvenlik eko-sisteminin mensuplarına; yani harp çalışmaları akademiyasından think-tank’lere ve diplomatik ya da doğrudan istihbari kapasitelerde yer alan her düzeyde kamu görevlilerine kadar tüm profesyoneller için kritik bir soru soralım: 1973 Eylül ayında, baskın Arap taarruzunun hemen bir ay öncesinde, General Zeira’nın, Hafız Esad’a verilen dosyanın içeriğine, yani Sovyet askeri yardımına dair yalnızca açık kaynaklı istihbarat yöntemleri ve verileri kullanarak gerçekçi bir fikir edinmesi mümkün müydü? Muhtemelen Hayır… Suriye’ye giden Sovyet silahlarına ve askeri danışmanlara ilişkin bilgiler, ancak gizlilik derecesi çok yüksek bazı faaliyetler ile toplanabilir ve analiz edilebilirdi… Sonuçlarını da ancak üst düzey devlet yetkilileri görebileceklerdi…

 

Şimdi problemin parametrelerini biraz değiştirelim. Bahse konu savaş hazırlığı, 1973 yılında değil de, insanlığın kümülatif olarak 20 zettabyte (1021 byte) dijital veri üreteceği değerlendirilen 2020 yılında yapılıyor olsun. Bu durumda, dünyanın herhangi bir yerinde, prestijli askeri enstitülerden mezun birkaç genç akademisyenin, bilgisayar bilimciler, sosyal medya uzmanları ve veri bilimciler ile birlikte kurduğu bir think-tank, bir geomatik mühendisliği firması ve ticari uydu imkânları ile birlikte çalışarak, tamamen açık kaynaklar kullanmak şartıyla, söz konusu hazırlığa ilişkin, karar vericilere – ya da uluslararası kamuoyuna – arz edilmeye hazır düzeyde bilgi sahibi olabilir mi? Bu sorunun yanıtı ise her geçen gün kuvvetlenen netlikte bir evet…

 

Enformasyon Çağında Açık-Kaynaklı İstihbarat Çalışmaları Örnekleri

 

Dijitalitalizasyon ve enformasyon çağında açık-kaynaklı istihbarat ortamının nereye evrildiğini görebilmek için, hem aldığı somut sonuçları hem de devletlerin faaliyet alanlarını aşan yapısını anlamak gerekiyor. Hemen birkaç örnekle başlayalım:

 

1. Aşağıda solda gördüğünüz ilk fotoğraf, dünyanın önde gelen think-tank’lerinden the Atlantic Council’ın kurduğu özel Digital Forensics Lab (Adli Bilişim Laboratuvarı) tarafından yayımlanan, Suriye Arap Silahlı Kuvvetleri ve Rusya Federasyonu Hava-Uzay Kuvvetleri’nin Halep’te yürüttüğü askeri faaliyetleri değerlendiren raporda kullanıldı. İlginç olan nokta, fotoğrafın kaynağının Rus propoganda / haber ağı Russia Today tarafından hazırlanan bir YouTube içeriği olması. Videonun bir bölümünde, Su-34 taktik bombardıman uçağının taşıdığı mühimmat görülüyor. Atlantic Council Digital Forensics Lab, Rus uçağının taşıdığı harp yükünün, RBK-500 ZAB-2.5S/M tipi, yangın çıkarıcı (incendiary) bombacıklar taşıyan bir misket bombası olduğunu teşhis ediyor. Russia Today, videonun bu bölümünü daha sonra YouTube içeriğinde silmiş olsa da, atıf verilen raporda rejimin ve Rusya’nın Halep’te sivil hedef gözetmeksizin kullandığı problematik mühimmat açıkça gösterilmiş oldu. Sağda gördüğünüz diğer görsel ise yine Suriye Arap Silahlı Kuvvetleri ve Rusya’nın Halep harekatına ilişkin Atlantic Council raporundan. İkinci çalışmada, Halep harekatı sırasında 2011- 2016 yılları arasında belirli kesitlerle alınan uydu görüntüleri, iç savaştan önce, 2009 yılındaki görüntüler ile karşılaştırılarak, çatışma boyunca rejimin ve Rusya’nın yürüttüğü hedef gözetmeksizin bombardıman sonucu sivil binaların aldığı hasar belgelendi[1].

 

 

Rus Su-34 taktik bombardıman uçağının taşıdığı harp yükü (solda), 2011 – 2016 Halep yerleşimlerinin gördüğü zararın belirli kesitlerde alınan uydu verileri ile belgelenmesi (sağda).

 

2. İkinci örnek, bu satırların yazarının Fransa’nın önde gelen balistik füze ve füze savunma sistemleri uzmanı Stéphane Delory ile birlikte, Fransız think-tank’i FRS için hazırladıkları bir rapordan alındı[2]. O dönemde İsrail Başbakanı Netanyahu, İran’ın, Suriye – Banyas’ta balistik füze üretim tesisi kurduğunu öne sürmekte idi. Prestijli yayın organı BBC dahil olmak üzere birçok mecra da, sözü edilen iddiaları haberleştirmişti. Dikkat çekici biçimde, yaptığımız geniş basın ve sosyal medya taraması, Baas rejimi lideri Beşşar el Esad’ın bölgeye çeşitli ziyaretler gerçekleştirdiğini göstermekte idi.

 

Biz, bu çalışmamızda, Fransız açık-kaynaklı görüntü istihbaratı firması Geo4I ile işbirliği yaparak, ticari uydu yeteneklerini iddia edilen bölgenin incelenmesi için kullandık.

 

Geo4I’ın sağladığı servisin, gerek ham uydu verilerinin çözünürlüğü gerekse detaylı görüntü istihbaratı (Imagery Intelligence – IMINT) analizi bağlamında, üst düzeyde olduğu görülebilir. Yapılan analizler sonucunda, tesisin teknik olarak patlayıcı ve yakıt üretimine uygun olduğu, ancak henüz bir askeri-endüstriyel arz zincirini destekleyecek şekilde tamamlanmamış olduğu tespit edildi.

 

 

Suriye Banyas’ta bulunan tesise ilişkin açık-kaynaklı IMINT analizi

 

3. Açık kaynaklı istihbaratın, güncel askeri gelişmelerin takibinde ciddi rol oynadığını görmekteyiz. Aşağıda aktarılan ilk iki örnek, İsrail merkezli özel görüntü istihbaratı firması ImageSat International (ISI) tarafından hazırlanan çalışmalardan alındı. İlk görsel, 2017 yılında Rusya Federasyonu Hava-Uzay Kuvvetleri’ne ait bir A-50 havadan erken uyarı ve kontrol uçağının Suriye’de konuşlandırılmasına ilişkin ticari uydu verileridir. Bu arada, bahse konu uçağın özellikleri ve Rus envanterindeki sayılarına ilişkin birkaç dakika içinde ayrıntılı bilgi edinmenin mümkün olduğunu belirtelim. İkinci örnek de aynı görüntü istihbaratı firmasından alındı. Bilindiği üzere, Mart 2020’de ABD, Suriye’nin el Bukemal bölgesindeki İran’a ait İmam Ali Üssü’ne yönelik bir taarruz gerçekleştirdi. Bahse konu taarruzun ardından, üsse yönelik zararı değerlendiren muharebe hasar kıymetlendirmesi çalışması, ISI tarafından Twitter hesabından yayımlandı.

 

Solda, Rus A-50 havadan erken uyarı ve kontrol uçağının Lazkiye’de konuşlandırılmasına ilişkin ticari uydu görseli; sağda, Suriye’de bulunan İran İmam Ali Üssü’ne yönelik taarruzun ardından muharebe hasar kıymetlendirmesi çalışması.

 

Bir diğer örnek de, ABD’de bulunan, siyasi-askeri ve jeopolitik değerlendirmeler üzerinde yoğunlaşan istihbarat firması Stratfor’dan. Firma, açık kaynaklı veriler ile (donanma haberleri, basın açıklamaları, liman ziyaretleri, sosyal medyadan elde edilen görseller vb.), ABD Donanması’nın uçak gemisi ve amfibi taarruz gemisi görev gruplarının (Carrier Strike Group, Amphibious Ready Group) güncel durumlarını gösteren haritalar hazırlamakta ve paylaşmakta. Böylelikle, Washington’un güç projeksiyonu postürü hakkında genel bir analize olanak sağlanmış oluyor. 2 Nisan 2020 tarihli güncellemeye ilişkin harita aşağıda aktarılmaktadı

 

Aktif görevde olan ABD uçak gemisi ve amfibi taarruz gemisi görev grupları

 

4. Son örnek, Middle East Institute tarafından yayımlanan Gregory Waters imzalı raporlarda aktarılan Suriye Arap Silahlı Kuvvetleri’ne bağlı Cumhuriyet Muhafızları ve Kaplan Kuvvetleri (hâlihazırda 25. Tümen) muharebe kuruluş şemaları ile; Bellingcat tarafından hazırlanan Suriye Arap Silahlı Kuvvetleri zırhlı platform kayıplarına ilişkin 2013 yılı grafiğidir. Burada önemli olan husus, referans kaynak niteliğindeki bu raporların tamamen sosyal medya verilerine dayanarak kaleme alınmış olmasıdır.


Suriye Arap Silahlı Kuvvetleri Cumhuriyet Muhafızları Muharebe Kuruluşu[4]

 

Suriye Arap Silahlı Kuvvetleri 2013 Yılı Zırhlı Platform Kayıpları

 


‘Çok Gizlinin’ Dönüşümü

 

ABD’nin yabancı radyo haber yayınlarını takip servisi olan Foreign Broadcast Monitoring Service, 6 Aralık 1941’de ilk raporunu yayımladı. 28 Kasım 1941 – 4 Aralık 1941 döneminde dünyadaki radyo yayınlarının değerlendirmesini yapan açık kaynaklı istihbarat raporu, Tokyo Radyosu’nda ABD’ye karşı çok düşmanca bir tonun benimsendiğini ve dikkate alınması gerektiğini belirtiyordu. Raporun yayımlanmasından bir gün sonra Pearl Harbor baskını gerçekleşti ve Japonya ABD’ye savaş açtı. ABD istihbarat topluluğu için açık kaynaklı istihbaratın ilk başarısı kabul edilen bu vakadan günümüze dek, elbette çok şey değişti.

 

Enformasyon çağında açık kaynaklı istihbaratın yükselişine ilişkin dört temel nedenden söz edebiliriz:

 

Bunlardan ilki, 21. yüzyılda bilgi ve bilgi işlenmesi parametrelerinin dönüşümüne dayanıyor. 2013 yılında insanlık 4.4 zettabyte dijital veri üretti. Rekor düzeydeki bu üretimin 2020 yılında 44 zettabyte’a, 2025 yılında ise 163 zettabyte’a çıkacağı tahmin ediliyor[5]. Bu verilerin bir çoğunu da görsel unsurlar oluşturuyor. Enformasyon ortamının bir diğer belirleyeni de, makine öğrenimi sayesinde ortamın niteliğini ve paternlerini algılayan, ‘bilişsel makineler’ olarak adlandırdığımız yapay zeka tabanlı akıllı sistemlerin ortaya çıkışı.

 

Sözü edilen sistemlerin öğrenilmesi için veri setlerinin mümkün olduğunca geniş olması gerekiyor. Büyük veri alanındaki artış tam da bu noktada devreye giriyor. Akıllı ve öğrenen makineler bilgi ve veriye dayalı anlamlı sonuçlar üretilmesine ilişkin yaklaşımımızı kökten değiştirecek düzeyde, zira yapılandırılmamış data üzerinde çalışabiliyorlar ve günümüz dijital ortamındaki verilerin büyük çoğunluğunu yapılandırılmamış veriler oluşturuyor. Son olarak, bilgisayarların kendi kapasitelerinin üzerinde çalışmasına olanak veren cloud computing (bulut bilişimi), algoritmik çerçeveyi tamamlıyor[6].

 

Yukarıda sayılan imkânlar, Soğuk Savaş dönemi açık kaynaklı istihbarat yaklaşımına çok yeni bir boyut ekliyor. Geçtiğimiz yüzyılda radyo ve televizyon yayınlarının dinlenmesi ve diplomatik servislerin bulundukları ülkedeki basını takip etmelerinden ibaret olan açık kaynaklı istihbarat faaliyetine, günümüzde internet ortamında sosyal medyanın, forumların ve deep web kaynaklarının takibi ve bu kaynaklardan veri çekilip işlenmesine olanak tanıyan teknolojik kabiliyet ekleniyor[7].

 

Açık kaynaklı istihbaratın yükselişindeki ikinci faktör, görüntü istihbaratının (IMINT – Imagery Intelligence) kamu monopolünden çıkmış olması. Ticari uydu teknolojilerinin gelişmesi ve yaygınlaşması, açık-kaynaklı görüntü istihbaratı olanaklarında ciddi bir dönüşüme imkân sağladı. Oysa, Soğuk Savaş döneminde Sovyet ve ABD uydularının karşı bloğun kritik nükleer askeri kapasitesine ilişkin çok kritik mahremiyet seviyelerinde bilgi toplamasına olanak sağlayan teknolojilerin özel teşebbüslere açık olması düşünülemezdi bile. Ayrıca, ham uydu verilerini değerlendirerek istihbarat analizi yapmak ve bu alanda analist yetiştirmek de yine kamunun tekelinde idi[8].

 

1990’lı yıllar ile birlikte, ABD’de öncelikle görüntü istihbaratı analizi daha sonra da bizatihi uydu yetenekleri çerçevesinde kamu dışı aktörlerin oyuna girdiğini görmekteyiz. Konuya ilişkin yayınlar, ticari uydu sayılarında ciddi bir artış trendini ortaya koyuyor. Nitekim 1999 yılında ABD’de dünyanın ilk yüksek çözünürlüklü ticari uydusunun fırlatılmasının ardından, 2010 yılında dünyada benzer niteliklerde beş, 2019 yılında ise sekiz ülkeden kamu dışındaki aktörlerin sahip olduğu 50 ticari uydu bulunduğu kaydediliyor. 2020 – 2021 yılları için projeksiyonlar ise 200’den fazla ticari uydunun bilgi toplamaya devam edeceğini tahmin ediyor[9]. Elbette bu uyduların ve şirketlerin sınırlarına ilişkin, çözünürlük gibi teknik konulardan elde edilen istihbaratın kime satılacağı gibi ticari düzenlemelere kadar, geniş spektrumda önlemler dizisi de devletlerin gündeminde[10].

 

Üçüncü olarak, genellikle entelektüel bir faaliyet ile ufuk turu arasında bir yerde görülen açık kaynaklı istihbaratın, dijital teknolojiler sayesinde, çok kısa sürelerde operasyonel ve siyasi açılım imkânları sağlayacağı görülmesi dikkate değer. Örneğin; 2015 yılında ABD Hava Kuvvetleri, vurdukları Daeş’e ait bazı hedeflerin, örgütün sosyal medya paylaşımlarından ve forumlardaki içeriklerden yola çıkarak tespit edildiğini resmen ilan etti.  Benzer şekilde, Ocak 2020’de İran hava savunma unsurları tarafından bir Ukrayna Havayolları uçağının düşürülmesi ve Temmuz 2014’te Ukrayna’nın doğusunda Rus yanlısı milislerin faaliyet gösterdiği bölgede Malezya Havayolları uçağının düşürülmesi gibi sansasyonel olaylara ilişkin en iyi dosyalar, özel açık kaynaklı istihbarat ağı Bellingcat tarafından hazırlandı.

 

Son olarak, açık kaynaklı istihbarata ilişkin paydaşlarda ve imkânlarda olağanüstü bir artış yaşandı. Özel IMINT firmaları, think-tank’ler, özel istihbarat şirketleri, Bellingcat benzeri ağlar, internet ortamında crowd-sourcing yapan gruplar gibi birçok aktör eko-sisteme girmiş oldu.

 

Türkiye Geniş Çaplı Bir Açık Kaynaklı İstihbarat Reformu İçin Ne Yapmalı?

 

Dünyadaki açık kaynaklı istihbarat trendleri, bu konuya ilişkin ihtiyacın bir kamu reformundan öte, bir eko-sistem ve anlayış reformu ile karşılanabileceğini gösteriyor. Bunun için de, öncelikle “enformasyon jeopolitiği”[11] kavramının iyi anlaşılması ve içselleştirilmesi elzem. Mevcut literatür, özellikle dijital ortamda veri üretim, işleme ve analiz trendleri ile birlikte “bilginin” yeni petrol olduğunu ortaya koyuyor. Seçim süreçlerini ve kamuoylarını manipüle etmekten yapay zeka yardımıyla geniş veri setlerinden ekonomik değer üretilmesine, karar-destek mekanizmalarının güçlendirilmesinden internet altyapıları ile çok sayıda verinin anlık paylaşılmasına kadar geniş bir spektrumda uzanan enformasyon jeopolitiği kavramı, yeni küresel güç mücadelesini de tanımlıyor.[12] Bilginin yeni petrol olarak tanımlanması, bu alanda yeni kaybeden ve kazananların olacağı anlamına geliyor. Bu nedenle, Türkiye’nin, bir Enformasyon Stratejisi Dokümanına ve ekonomisinden eğitim sistemine kadar, dijital dönüşüm ile geniş kapsamlı uyum çalışmalarına gereksinimi var. Özetle kapsamlı bir açık kaynaklı istihbarat reformu, yeni bir birim ya da daire kurarak değil, yeni bir birey tipi yetiştirerek icra edilebilir.

 

Açık kaynaklı istihbarat alanında gereken ivmeyi yakalamak için, ‘bilgi’ ile olan ilişkimizi, 21. yüzyıl dijital enformasyon ortamının gerekli kıldığı şekilde değiştirmemiz gerekiyor. Günümüzde, YouTube içeriğine yüklenen videoda bir askeri üsten kalkan uçağın harp yükü, sosyal medyada yayımlanan bir fotoğrafın detayları – söz gelimi Suriye iç savaşında bir Baas rejim birliğinin harekatı esnasında, gölgelerin düşüş açısı ya da etrafta bulunan doğa örtüsü – ya da ticari uydu fotoğraflarının tespit ettiği bir tesis, bizlere çok şey anlatabilir. Sözü edilen bilgiler, önemleri dolayısıyla, Soğuk Savaş parametreleri ve endüstri döneminin gereklerine göre dizayn edilmiş klasik devlet mekanizmaları ve kamu kültürü tarafından ‘çok gizli’ olarak kategorize edilebilirler. Ancak enformasyon çağında ve enformasyon çağının gerekleri çerçevesinde örgütlenen aktörler açısından (örneğin teknoloji şirketleri ya da açık kaynaklı istihbarat çalışması yapan think-tank’ler), bu bilgiler ‘stratejik’ olmakla birlikte, ‘gizli’ değildir. 

 

Doğası ve bağlı olduğu hukuki mevzuat gereği, gizlilik derecesi olan bilgiler sirkülasyona ve çok sayıda paydaşın üzerinde çalışmasına kapalıdır. Oysa, dijital ortamda açık kaynaklı istihbarat, crowd-sourcing dahil olmak üzere, çok yönlü ve yüksek sayıda etkileşime, hızlı sirkülasyona, ayrıca, disiplinler-arası metodolojilere dayanır. Dolayısıyla, neyin gizli neyin stratejik ve açık kaynaklı olduğuna ilişkin fikirlerimizi gözden geçirmemiz, önemli ya da stratejik her bilginin de gizli olamayacağını, daha doğrusu, enformasyon çağında bir bilgiyi gizlemenin endüstri döneminden çok daha zor olduğunu anlamamız gerekiyor. Örneğin; son Pakistan – Hindistan çatışmalarında, Hintlilerin düşürdüklerini iddia ettikleri Pakistan F-16’sına ait hiçbir veri sunamamaları, Yeni Delhi’yi, sosyal medyada faaliyet gösteren OSINT aktivistleri karşısında hayli zor durumda bırakmıştı.

 

Batı’da birçok kamu kurumu, gizlilik gerektiren hassas istihbari faaliyetleri, doğal olarak, kendileri deruhte ederken; açık kaynaklı istihbarat alanında outsource (dış tedarik) uygulamalarına gidebiliyorlar. Think-tank’ler, özel istihbarat şirketleri, teknoloji şirketleri, bu çerçevede servis veren aktörleri oluşturuyor. Enformasyon çağında açık kaynaklı istihbarat reformu gerçekleştirmek, insan kaynakları açısından da karmaşık bir denklem. Zira, iş piyasasına yeni giren jenerasyonlarda, veriyi elde etme, işleme ve analiz etme açısından en parlak beyinlerin kariyer tercihleri genellikle Facebook, Google gibi dev teknoloji şirketleri ya da dünyanın önde gelen think-tank’leri yönünde olacaktır. Bu tercihleri yapanlar için kamunun daha parlak fırsatlar ve en önemlisi entelektüel serbesti sunması neredeyse imkânsız. Öte yandan, iş piyasasına yeni giren parlak beyinlerin, kendi işlerini start-up girişimler yoluyla kurmalarının önünün açılması mümkün. Ayrıca, Türkiye’de bulunan ve ne yazık ki birçoğu dünyadaki üst düzey örneklerinin gerisinde kalan think-tank eko-sisteminin entelektüel serbestiyetlerine dokunulmaksızın desteklenmesi de bir diğer gereklilik.

 

Dijital veri üretimine ilişkin trendler, mevcut ve gelecekte oluşturulacak girdiler için en büyük ihtiyacın açık kaynaklı istihbarat analizi ve analizci havuzu olduğunu gösteriyor. Daha açık ifade etmek gerekirse, toplanan ham verileri analiz edecek kadar yetişmiş insan bulmak her geçen gün zorlaşacak. ABD insansız hava araçlarından gelen verilerin mevcut analizci havuzunu çoktan aşmış olması bunun en büyük göstergesi. Bu ihtiyaca yanıt verebilmek için, yapay zeka tabanlı algoritmik çözümlere yönelinmesi giderek zorunluluk hâlini alıyor.

 

Dijital ortamın giderek yükseldiği enformasyon çağında açık kaynaklı istihbarat kadar, yıkıcı dezenformasyon ile mücadele de kritik. Ankara, bu gerçeği Suriye’nin kuzeyine gerçekleştirilen ve milli güvenliğimiz açısından son derece kritik olan askeri harekatlarda bir kez daha gördü. Zira, belirtilen dönemde Türkiye aleyhine üretilen içerik çığ gibi büyümüştü ve ciddi bir dezenformasyon kampanyası yürütülüyordu. Bu tehditlere mukabele etmek için, Türkiye’nin digital forensics girişimlerine önem vermesi gerekiyor.

 

_______

 

[1] Bkz. Maksymilian Czuperski et.al. Breaking Aleppo, Atlantic Council, 2017.

 

[2] Stéphane Delory ve Can Kasapoglu, Iran’s Rising Strategic Foothold in Syria, FRS, 2018.

 

[3] Gregory Waters, The Tiger Forces, Middle East Institute, 2018.

 

[4] Gregory Waters, Syria’s Republicant Guard: Growth and Fragmentation, Middle East Institute, 2018.

[5] Peter Layton, Algorithmic Warfare, Australia Air Power Development Centre, 2018. pp.10-17

 

[6] Ibid.

 

[7] Heather J. Williams ve Ilana Blum. Defining Second Generation OSINT for the Defense Enterprise, RAND, 2018, pp.13-16.

 

[8] Detaylı bir rapor için, bkz. IHS Markit Jane’s, “Growth of Commercial Satellite Imagery Analysis Raises Ethical Challenges”, Jane’s Intelligence Review, 2019.

 

[9] Ibid.

 

[10] Ibid.

 

[11] Eric Rosenbach ve Katherine Mansted. The Geopolitics of Information, Harvard Belfer Center, 2019, pp.3-6.

 

[12] Ibid.

En son çıkan yazılardan anında haberdar olmak için bizi @PerspektifOn twitter hesabımızdan takip edebilirsiniz.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.