Adaletin Aksayan Ayağı: Avukatlık Mesleğine Sistematik Ayrımcılık

Adaletin sağlanmasında avukatların oynadığı kritik rolün ve karşılaştıkları zorlukların toplum tarafından daha iyi anlaşılması, avukatlara yönelik olarak uygulanan ayrımcılık konusunda farkındalık yaratacaktır. Adaletin üç ayağından biri olan avukatların yargı sisteminde eşit ve saygıdeğer bir konuma sahip olması, toplumsal adaletin sağlanmasında büyük önem taşımaktadır.

avukatlik meslegi

Avukatlık mesleği, Eski Yunan ve Roma dönemine dayanmaktadır. Roma hukukunda advocatus olarak adlandırılan avukatlar, davalarda savunma yapma yetkisine sahipti. Bu dönemde, tarafların yanında hazır bulunan ve vekillik hizmeti veren kimseler genellikle hukuki bilgiye sahip eğitimli ve soylu kişilerdi ve yargı sürecinde önemli bir rol oynuyorlardı. Roma’da avukatlık, ücretsiz bir iş olarak kabul edilirdi. M.Ö. 204 yılında çıkan Lex Cincia ile avukatlığın hediye karşılığı yapılması yasaklandı.¹

 

Osmanlı döneminde ise Tanzimat’a kadar avukatlık mesleğinden söz edilemez. Zira Tanzimat’a kadar hâkim olan şer’i hukuk sisteminde avukatlığın yeri yoktu. Avukatlık mesleği, ilk olarak Tanzimat sonrası meslek halini aldı. Bu dönem, aynı zamanda Osmanlı’nın modern hukuk sistemine geçiş süreci olarak adlandırılabilir. Bu dönemde, Batı hukuk sistemlerine uygun düzenlemeler yapıldı ve avukatlık mesleği de bu süreçte şekillenmeye başladı.

 

Cumhuriyet döneminde ise 3 Nisan 1924 tarihinde 460 sayılı “Muhamat Kanunu” ile ilk Avukatlık Kanunu ısdar edilmiştir. Ardından 27 Haziran 1938 tarihinde çıkarılan 3499 sayılı mülga Avukatlık Kanunu’nun 3’üncü maddesi, avukatlığın efradını mâni ağyarını câmi bir tarifidir: “Avukatlık, âmme hizmeti mahiyetinde bir meslektir. Gayesi avukatların hukukî bilgi ve tecrübelerini adalet hizmetine tahsis, tarafların hukukî münasebetlerinden veya karşılıklı menfaatlerinden doğan ihtilâfların hakka uygun olarak halline tavassut ve umumiyetle mahkemelerle diğer resmî mercilere kanunun tam olarak tatbiki hususunda yardım etmektir.”² Aynı kanunun 3’üncü maddesinde “Maaş, ücret veya aidat mukabilinde görülen hiçbir hizmet ve vazife, iş ajanlığı, tüccarlık veya mesleğin vakar ve haysiyetle telifi mümkün olmayan her türlü meşgale avukatlıkla içtima edemez”; 5’inci maddesinde ise “Avukatlıktan menedilenlerle her ne suretle olursa olsun teşriki mesai eden veya bu gibilere bürosunda vazife veren avukat, idare meclisince ilk defasında işten ve tekerrüründe meslekten çıkarma cezası ile cezalandırılır” hükümlerine yer verilmiştir. Benzer düzenlemelerin günümüzde yürürlükte olan Avukatlık Kanunu’nda da olduğunu söyleyebiliriz. Görüldüğü üzere Roma döneminden günümüze dek avukatlık mesleği, son derece onurlu bir meslektir.

 

Avukatların Adalet Sistemindeki Konumu

 

Adalet sisteminin temel taşlarını oluşturan hâkim, savcı ve avukatların birbirleriyle olan ilişkisi, teoride eşitlik ve karşılıklı saygı üzerine kurulmuştur. Ancak pratikte bu ilişkide bariz bir hiyerarşi gözlemlenmekte ve avukatlar sistemin dışında bırakılmaktadır. Geçtiğimiz günlerde yaşanan, Kaş Adliyesi’nde bir avukatın personel tuvaletini kullandığı gerekçesiyle Başsavcı tarafından zorla dışarı çıkarılması hadisesi³, bu durumu gözler önüne seren en güncel örneklerden biridir. Bu tür olaylar, yargı mensupları arasında oluşan derin ayrımı ve avukatların adalet sistemindeki konumunu sorgulatmaktadır.

 

Geçtiğimiz günlerde yaşanan bu olay, adalet sistemi içinde yıllardır süregelen ayrımcılığın somut bir örneğini oluşturmaktadır. Söz konusu olay, adliyelerde avukatlara yönelik ayrımcı tutumun ve avukatlık meslek itibarının nasıl hiçe sayıldığını gözler önüne sermektedir ve münferit bir olay değildir. Avukatlar, mesleklerini icra ederken bu ve benzeri birçok olay yaşamaktadır. Yalnızca hukuk yargılamasına ilişkin yetkileri olan bir Asliye Hukuk Hâkimi tarafından yetki gaspı yapılmak suretiyle bir avukat hakkında tutuklama kararı verilmesi⁴, avukatların karakolda polis memurları tarafından darp edilmeleri⁵ ya da hâkimlerin duruşma esnasında tartıştıkları avukatları tamamen hukuk dışı bir şekilde duruşma salonundan dışarı atmaları⁶ avukatlara yönelik muamelenin birer canlı örneğidir. Avukatların, adaletin sağlanmasında oynadıkları kritik role rağmen bu tür muamelelere maruz kalmaları, yargı sisteminin işleyişine ve bağımsız savunma olgusuna zarar vermektedir.

 

Avukatlık mesleği, adaletin sağlanmasında kritik bir rol oynar. Anayasa’nın 36’ncı maddesinde yer alan “Hak arama hürriyeti” kapsamında, herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Bu hak, avukatların etkin ve bağımsız bir şekilde görev yapabilmeleri ile doğrudan ilişkilidir. Zira “Bağımsız Savunma”nın temsilcisi avukatlık mesleğidir. Avukatlık mesleği muteber bir meslek olduğu müddetçe hak arama hürriyetinin temini kolaylaşır. Avukatlar, savunma hakkının temsilcisi olarak yargının üç ayağından biridir.

 

Avukatlık Kanunu’nun 1’inci maddesinde avukatlık mesleğinin kamu hizmeti ve serbest meslek niteliğinde olduğu; 2’nci maddesinde kamu kurum ve kuruluşlarının görevlerinin yerine getirilmesinde avukatlara yardımcı olmak zorunda olduğu; 57’nci maddesinde ise avukatların statü olarak hâkim ve savcılara denk olduğu açıkça belirtilmiştir. Nitekim Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) kamu görevlilerine karşı işlendiğinde nitelikli hâl olarak düzenlenen tüm suçlar avukatlara karşı işlendiğinde yine nitelikli haller uygulanır. Keza bir avukat, bir meslek suçu işlediğinde soruşturulması ve kovuşturulması da özel usule tabidir. Tüm bu yasal düzenlemeler, teorik olarak avukatların kamu görevlisi olduklarını ve yargı sisteminde hâkim ve savcılara denk bir konuma sahip olduğunu göstermektedir. Ancak bu teorik çerçeve pratik uygulamalarda kendini göstermemektedir.

 

Bağımsız Savunma Olgusunun Zedelenmesi

 

Adliyelerde avukatların karşılaştığı ayrımcılık, mesleki itibarlarını zedelemekte ve avukatların psikolojik olarak sistem dışına itilmelerine sebep olmaktadır. Bu durum da temelde bağımsız savunma olgusunu zedelemektedir. Özellikle küçük adliyelerde otoparkların hâkim ve savcılara ayrılması, avukatların ise dışarıda yol kenarlarına park etmek zorunda bırakılması; asansörlerde hâkim-savcı ayrıcalığı; hâkim ve savcıların farklı yemekhanelerde yemek yemeleri, adliyelerde müstahdemlerin dahi özel kartlarıyla girebildikleri kısıtlı alanlara avukatların girememesi gibi uygulamalar, avukatlık mesleğinin ötekileştirilmesine ve bağımsız savunma olgusunun zedelenmesine yöneliktir.

 

Yargı camiasında avukatların bugüne kadar maruz kaldıkları muamelelere toplum tarafından verilen cılız tepkiler göstermektedir ki toplumumuz avukatlık mesleğinin yargı içinde ötekileştirilmesine kayıtsız kalmaktadır. Ne yazık ki toplumumuz bu durumun aslında bir gün kendi hak arama özgürlüğünün ihlaline yol açabileceğinin farkında değildir. Zira aslında örselenen, ötekileştirilen avukatın şahsı değil, onun temsil ettiği savunma hakkıdır. Adaletin sağlanmasında avukatların oynadığı kritik rolün ve karşılaştıkları zorlukların toplum tarafından daha iyi anlaşılması, avukatlara yönelik olarak uygulanan ayrımcılık konusunda farkındalık yaratacaktır. Adaletin üç ayağından biri olan avukatların yargı sisteminde eşit ve saygıdeğer bir konuma sahip olması, toplumsal adaletin sağlanmasında büyük önem taşımaktadır. Zira avukatın örselendiği, sistem dışına itildiği bir ülkede bir hakkın tesisi bütünüyle kamu otoritesinin vicdanına bırakılmış olur. Bağımsız savunma, hak arama hürriyetinin temel taşıdır. Kuşkusuz avukatlık mesleğinin saygınlığının korunduğu ülkeler, hukukun üstünlüğü endeksinde üst sıralarda; avukata adliye içinde “dış kapının dış mandalı” muamelesinin yapıldığı ülkeler ise alt sıralarda yer almaya devam edecektir. Elbette hukukun üstünlüğünü salt avukatlık mesleğinin itibarına bağlayamayız, fakat avukatlık mesleğinin itibarı ile hukukun üstünlüğü endeksi arasında pozitif korelasyon olduğuna hiç kuşku yok.

 

Umarım her geçen gün yeni yargı paketlerinin açıklandığı ülkemizde bir gün de avukatlık mesleğinin itibarının korunması için ıslahatlar yapılır. Biliyoruz ki çarpık düzen tarafından ötekileştirilen ve örselenen avukatlık mesleğinin onur ve haysiyetini müdafaa eden avukatlar her dönem var oldular, olmaya da devam edecekler.

 

Son olarak, Türkçe kaynaklarda Moliérac’a atfedilen ama hiçbir yabancı kaynakta rastlanılmayan o meşhur sözü hatırlatmakta fayda var: “Avukatlar tarih boyunca köle kullanmadılar ama hiçbir zaman efendileri de olmadı.”

 

__

¹Anna Mary Gough, Cicero’s Income, Boston Üniversitesi Kütüphanesi, s.28-29.

²14 Temmuz 1938 tarih, 3959 sayılı Resmî Gazete: www.resmigazete.gov.tr/arsiv/3959.pdf 

³https://www.dha.com.tr/gundem/kas-adliyesinde-bassavci-ile-avukat-arasinda-tuvaleti-kullanma-tartismasi-2443837

⁴https://x.com/ilkeratamer/status/1785573230226342390

⁵https://www.hurriyet.com.tr/gundem/karakolda-skandal-goruntu-komiserden-kadin-avukata-once-sopa-sonra-silah-40945720

⁶https://www.istanbulbarosu.org.tr/HaberDetay.aspx?ID=12865&-Adalettir

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.