Adayların Seçim Dışı Bırakıldığı İran Cumhurbaşkanlığı Seçimi

Reform yanlılarının dışarıda bırakıldığı bu yarış muhafazakârlar için sadece bir formalite olacak.

Adayların Seçim Dışı Bırakıldığı İran Cumhurbaşkanlığı Seçimi

İran’daki seçimler dünyanın liberal demokrasilerinin koyduğu standartları hiçbir zaman karşılamadı. Yine de İran’da seçim süreci genellikle Orta Doğu’da nadir görülen bir canlılığa sahip oldu. Seçilme hakkı ve seçim konuşmaları konusundaki sınırlamalara rağmen, İslam Cumhuriyeti düzenine karşı yarışan adaylar bir çok kez seçim kazandı. 18 Haziran’da yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi ise bir dönüm noktası olma yolunda ilerliyor. ABD’nin yıllarca süren baskısının ardından oldukça güçlenen sertlik yanlısı siyasal güçler, tercih ettikleri aday olan Yargı Erki Başkanı İbrahim Reisi’ye ciddi anlamda meydan okuyabilecek herkesi topluca seçimin dışında bıraktı.

 

1979 İslam Devrimi’nden bu yana kabul edilebilir siyasi spektrumunun genişlediği ve daraldığı dönemler oldu. 1990’lardan beri ise temel siyasal ayrım, sistemde reform yapmaya ve halk tarafından seçilmiş kurumları güçlendirmeye çalışanlarla daha dar bir ideolojik dünya görüşüne sahip, teokratik organların egemenliğini sürdürmeye çalışan muhafazakârlar arasında oldu. Bu tür kurumlardan biri, 12 üyeli, din adamları ve hukukçulardan oluşan bir organ olan, cumhurbaşkanlığı ve yasama seçimleri için adaylık başvurularını inceleyen ve tüm mevzuatı gözden geçiren Anayasayı Koruyucular Konseyi’dir. Bu konsey, muhafazakârların yıllarca yönetimde oldukça etkili olmayı sürdürmelerinin anahtarı oldu.

 

İran’daki siyasi denge Birleşik Devletler’in eylemlerinden ciddi biçimde etkilenmektedir. ABD’nin İran’a yönelik ekonomik, siyasi ve askeri baskısının büyük tesiriyle, muhalif seslerin ülke içindeki siyasal alanı sürekli olarak küçülmekte ve sınırlı siyasal sermayelerini Batı’yla ilişkileri iyileştirmeye bağlamış olan ılımlı ve reform yanlısı unsurların etkisi azalmaktadır.

 

Eski İran Cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani’nin 1990’larda Lübnan’daki rehinelerin serbest bırakılmasını sağlama girişimlerinin karşılık bulacağına dair vaatler George H.W. Bush yönetimince yerine getirilmediğinde ve daha sonra da İran’ın petrol sahalarının ABD’ye ve Batılı şirketlere açılması önerisinin Başkan Clinton’un yaptırımlarına tabi tutulduğunda olan buydu. Eski Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi’nin Amerika Birleşik Devletleri’ne 11 Eylül sonrası desteği ve “medeniyetler arası diyalog” çağrısı George W. Bush’un kötü şöhretli “Şer Ekseni” konuşmasıyla karşılanmıştı. Ve belki de en kötüsü, şimdiki Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin diplomatik olarak Birleşik Devletler’in dostluğunu kazanma ve nükleer anlaşma görüşmeleri konusunda son on yılda her şeyini ortaya koymasının, sadece Donald Trump ve onun “maksimum baskı” kampanyasıyla karşı karşıya kalmış olmasıdır. İran’ın cumhurbaşkanlığı yarışında Trump’ın politikalarının çıktılarını görüyoruz: Muhafazakârlar tüm güçlerini birleştiriyor, İran’ın ılımlıları ve reformistleri ise güçsüzleştirildi.

 

Muhafazakârların ağırlıkta olduğu Koruyucular Konseyi seçimlere aday olma uygunluğunu daha önce hiç yapılmamış bir biçimde sınırlandırdı. Seçime girmek için başvuran 592 aday adayının sadece 7’sinin adaylığı onaylandı. Adaylığı onaylananlar arasında ön planda yer alan reformistler ya da ılımlılar bulunmuyor. Onaylanan adaylardan üçü Reisi’nin sağında yer alan ve Reisi’nin lehine seçimden çekilmesi muhtemel muhafazakârlar. En dikkat çekici olansa, bir muhafazakâr iken nükleer anlaşma yanlısı bir ılımlı olmaya sürüklenen, sistemin sadık bir sırdaşı olan eski Meclis Sözcüsü Ali Laricani’nin adaylığının kabul edilmemesidir.

 

Bu yıl yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimi şimdiden sınırlı, düşük katılımlı bir seçim olacak gibi görünüyor. 2013 ve 2017’de ılımlı aday Hasan Ruhani’ye rekor sayıda oy vermiş olan pek çok İranlı, şiddetli devlet yasakları, ekonomide gerileme ve Ruhani’nin sosyal ve siyasal reformlar yapmadaki başarısızlığıyla geçen ikinci dönemi nedeniyle inancını yitirdi. Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in tutucu kesimlerin kitlesel saldırıları ve Ruhani Lider Ayetullah Humeyni’den gelen bir eleştiri nedeniyle aldığı cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılmama kararı orta sınıf seçmenin dışarıda kalmasını daha mümkün hâle getirdi. Laricani’nin seçime katılma kararı ılımlı kamptakilerin pek çoğuna göre Reisi’nin seçimi kaybetmesi için büyük bir şanstı. Adaylığının kabul edilmemesi ise Tahran’daki temel iktidar odaklarının seçimin rekabete dayanan bir seçim olmasını ya da seçime yüksek oranda katılım sağlanmasını önemsemediklerini gösteriyor.

 

 

Koruyucular Konseyi’nin onayladığı aday listesine sadık kalınırsa gerçek bir güce veya etkiye sahip olmayan bir seçim sahnesi kurulmuş olacak. Ayetullah Humeyni Koruyucular Konseyi kararlarını bir kararnameyle bozabilirse de, ki Cumhurbaşkanı Ruhani ve diğerleri bu yönde baskı yapıyor, henüz böyle bir şey gerçekleşmedi. Ayrıca Laricani, Ruhani’nin reform yanlısı başkan yardımcısı İshak Cihangiri ve eski ılımlı milletvekili Ali Motahari gibi seçim dışında bırakılmış diğer önemli figürlerin yaptığı gibi kendinin diskalifiye edilmesini kabul etti. Koruyucular Konseyi etkin bir biçimde, sadece İslam Cumhuriyeti siyasetine sadık muhafazakâr kanadın cumhurbaşkanlığına gelebilmesine izin verilmesi gerektiğini netleştirdi.

 

Onaylanan adaylar listesi, Reisi için seçimi kimin kazanacağı başından belli olan bir hâle getirecek. Sağında yer alan üç muhafazakâr arasında bir milletvekili ve nükleer anlaşmanın sert muhaliflerinden olan Ali Rıza Zakani yer alıyor. Zakani bu anlaşmayı “kokuşmuş bir ceset” olarak nitelendirdi, Ruhani ve İran’ın Batı ile ilişkilerini iyileştirmeye çalışan tüm yetkililer aleyhinde meclis soruşturması yürütülmesini istedi. Diğer bir aday, muhafazakâr Mahmud Ahmedinejad’ın cumhurbaşkanlığı sırasında İran’ın uzlaşması olanaksız nükleer başmüzakerecisi olarak görev yapan ve yakın bir zaman önce Ruhani’nin diplomatlarını Batı’yla diplomatik ilişkilerde İran’ın gücünü çarçur etmekle suçlamış olan Said Celili’dir. Üçüncü aday Emir Hüseyin Gazizade ise “Avrupa’ya güvenenleri ve Kapsamlı Ortak Eylem Planı’nı savunanları sistemin dışına atılması gereken ajanlar” olarak lanetledi.

 

Onaylanan adayların bunlar dışında kalan diğer üçünden ikisi ılımlı kamptan geliyorsa da çoğunlukla Reisi’yle ciddi anlamda boy ölçüşebilecek siyasal şecereden yoksun olarak görülüyor. Üçüncü aday ise geçmişte dört başarısız cumhurbaşkanlığı kampanyası yürütmüş olan, İran Devrim Muhafızları Ordusu eski genel komutanı, müzmin cumhurbaşkanı adayı Muhsin Rızai’dir. İki ılımlıdan biri şimdiki Merkez Bankası Başkanı ve artık pek popüler olmayan Ruhani’ye ve onun geçmişteki iç karartıcı ekonomik performansına sıkı sıkıya bağlı bir teknokrat olan Abdolnaser Hemmati, diğeri ise yıllardır siyaset sahnesinin önemli ölçüde dışında kalan, İsfahan’ın eski reform yanlısı belediye başkanı Muhsin Mehralizade’dir. Reformist Cephe koalisyonu sözcüsü Azar Mansuri, reformistlerin üzerinde düşündüğü tüm adayların seçimin dışında bırakıldığını ve hiçbir adayı desteklemediklerini belirtti.

 

Koruyucular Konseyi’nin listesi sadece İslam Cumhuriyeti’nin meşruiyetine bir darbe olmakla kalmayıp Reisi’nin itibarı için de oldukça zararlı olabilir. İran’ın cumhurbaşkanlığı seçimleri genellikle rekabete dayanır, tabanın hareketliliğine ve televizyonlarda yayınlanan tartışmalara yer verir. Reisi bunların hiçbiriyle uğraşmayacak. Bunun yerine cumhurbaşkanlığının müesses nizam tarafından alenen kendine verildiğine dair bir kamuoyu algısıyla karşı karşıya kalacak. Bu da Reisi’nin, pek çok kişinin spekülasyonlarına göre ilgilendiği bir pozisyona, Ruhani Liderliğe ulaşma ve Hameney’in yerini alma olasılığına ciddi biçimde zarar verebilecektir. Belki de bu yüzden, Reisi de Koruyucu Konsey’in adayları toplu olarak seçimin dışında bırakmasını eleştirdi ve seçimi “daha rekabete dayanan” bir seçim yapmak için uğraştığını söyledi.

 

Reisi, İran’ın içinde bulunduğu tecridi daha kötü bir duruma getirebilecek sertlik yanlısı bir dünya görüşünü iktidara taşıyacaktır. İran’ın yargı sistemindeki geçmiş itibarı ihlallerle doludur ve 1988 yılında muhaliflerin kitlesel olarak infaz edilmesinde önemli bir rol oynamıştır. Kendisini Celili, Zakani ve Gazizade gibi isimlerle çevreleyerek İran’daki en anti-Amerikan ve diplomasi karşıtı muhafazakârların ön plana çıkmasına neden olacaktır. Reisi, 2017 seçimlerinde nükleer anlaşmayı “saygı duyulması gereken ulusal bir belge” olarak adlandırmıştı. Seçilmesi nükleer anlaşmayı canlandırmaya yönelik mevcut görüşmelerin sonlanmasına yol açmayabilecekse de Reisi’nin cumhurbaşkanlığı bu anlaşmanın Batı ile diplomatik ilişkiler için bir zemin değil, tavan olmasını sağlayabilir.

 

Bu yazı Responsible Statecraft sitesinde yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için burayı tıklayınız.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.