Afganistan: Büyük Güç Rekabetine Geçişin Son Sahnesi

Dünya ve jeostratejik-politik konumlar değişiyor. ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi, Taliban ve ülke özelinde sık sık sorgulanmasına karşılık asıl odaklanılması gereken konu yeni büyük güçler rekabeti dönemi. Asyalı büyük güçlerin kendi aralarındaki üstü örtülü çekişmeleri su yüzüne çıkaracak yeni dönem için herkes yeni konumlar, projeler arayışında.

Afganistan: Büyük Güç Rekabetine Geçişin Son Sahnesi

ABD; Afganistan’dan çekilmeden çok önce, 2015 yılında, Rusya ve Çin’in yükselişi nedeniyle yeni tür bir büyük güçler rekabeti dönemine girdiğinin farkındaydı. Bu nedenle sağlam ve yekpare bir strateji ihtiyacını tartışmaya başlamıştı. Bu yeni dönem, iki kutuplu Soğuk Savaş çağındaki rekabetten farklı şekilleniyor, yeni tip büyük güçler rekabeti karşıt ideolojik kamplardan daha çok kapitalizm içinde demokratik ve anti demokratik, özgürlükçü ve otoriter gibi daha tartışılabilir başlıklar içinde siyasallaşıyordu. ABD, rekabetin doğasındaki değişimi kendi zaviyesinden bir değerler savaşı olarak yorumluyor ve stratejisini değerlere atfettiği kavramlar üzerinden inşa etmeye çalışıyordu.

 

Geçen birkaç yıl içinde, Trump dönemi ile başlayan ve rakibi Biden tarafından devam ettirilen ‘maliyeti yüksek çatışma ve teröre karşı uzun savaş alanlarından çekilme’ stratejisi, ABD’nin yeni bir döneme hazırlık aşamasıydı. Rusya ve Çin’e karşı gerçekleştirilecek olan rekabetin siyasal ve ekonomik araçlarını inşa etmeye 2014-2015 döneminde başlayan ABD; Trump döneminden bu yana Orta Doğu, Afrika ve Avrupa’daki güçlerinin bir kısmını İndo-Pasifik bölgesine kaydırmayı da tartışıyordu. Yeni dönemin adresi artık Orta Doğu değil, Asya idi.

 

Batı ve ABD dünyanın başka yerlerindeki varlığını yeni tip rekabet için geri çekmeye hazırlanırken ve bu alanlarda bölgesel vekillerini yeniden düzenlerken Asya; Rusya ve Çin liderliğinde, Şangay İş birliği Örgütü ile görünür hale gelen, ABD’ye karşı güçlü bir pakt görüntüsü vermeye çalışıyordu. Ne var ki, hem Rusya-Çin hem Çin-Hindistan hem de Hindistan-Pakistan arasında hassas ve sorunlu sahalar vardı ve bunlar ABD’ye karşı konumlanma süresince karşılıklı olarak tolere edilebilmişti. Ancak ABD’nin yeni dönem küresel büyük güç rekabetine odaklanmasının final adımı olan Afganistan’dan çekilmenin, bölgede oluşan güç boşluğunun ve Taliban’ın yönetimi için sunduğu ticari fırsatların muhtemel sonuçları şimdiden Asya’nın düşman kardeşleri arasındaki iş birliğinin zayıflayıp değişebileceğine dair ipuçları vermeye başladı.

 

Hindistan Kuşatmadan Kurtulmanın Yolunu Arıyor

 

ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi ile oluşacak yeni siyasi ve ticari ortamın baskın gücü olarak, ekonomik gücünü periferide güvenlik sağlamak için etki alanı kurmak amacıyla kullanan Çin öne çıkıyor. Çin, bölgesel politikalarını yumuşak gücün sağladığı etki alanını “yerinde güvenlik” politikasına dönüştürerek jeopolitik olarak çok-ayaklı bir strateji izliyor. Pekin’in Afganistan üzerinde gerçekleştirdiği girişimler bir başka ülkeyi de en az Moskova kadar rahatsız ediyor: Hindistan.

 

Yeni Delhi, Kuşak Yol Projesi kapsamında kara-deniz ticaret alanları inşa eden ve proje rotası üzerindeki ülkeleri borç tuzağı diplomasisi ile etkisi altına alan Pekin’in Pakistan üzerindeki ticari ve siyasi etkisinden bir süredir rahatsız oluyordu. Mevcut durumda, ABD’nin Afganistan’dan çekilmesinin ardından Çin’in girişimleri ile kuzeyde oluşması muhtemel Çin – Afganistan – Pakistan hattı, Yeni Delhi’yi Orta Asya pazarlarına bağlayan alandan koparak, ticari bir kuşatma altında bırakabilir. Böyle bir durumda ise Pakistan ve Çin, Hindistan’a karşı Asya ticaretinde büyük bir üstünlük elde etmiş olacak.

 

Hindistan ile Çin arasında geçmişten beri süregelen Hint Okyanusu ticaret yolu savaşı, sınır sorunları, Pekin’in Pakistan’a verdiği destek nedeniyle Keşmir meselesi ve Pekin’in bölgesel yayılma girişimleri başlıkları altında ciddi sorunlar var. Genel olarak güvenlik temelli yaklaşımına rağmen Çin’in Orta Asya’da, İran’da ve Pakistan’da Kuşak-Yol Girişimi bağlamında önemli miktarda yatırımı bulunuyor ve Afganistan’ı da bu projeye aktif bir şekilde eklemeyi amaçlıyor. Bunu başarması durumunda oluşacak Pekin merkezli ticari kuşak Hindistan için önemli bir pazar olan Orta Asya pazarı ile Yeni Delhi’nin fiziki ilişkisinin kesilmesi anlamına gelecek.

 

Hindistan için Afganistan üzerinden karşılaştığı Çin’in bölgesel yayılmacılığı kaynaklı tehdit ilk değil. Hindistan son beş senedir Çin ile denizler konusunda mücadele etmeye çalışıyor. Çin’in Kuşak-Yol Projesinin deniz ayağı için oldukça önemli bir konumdaki Hint Okyanusu’nda Çin-Hint çekişmesi son yıllarda oldukça görünür hale geldi.

 

Yeni Delhi Hint Okyanusu’na kıyısı olan ülkeler ile ilişkilerini geliştirmek için hamle yapmış olmasına rağmen 2019 yılında Sri Lanka’da Rajapaksa ailesinin iktidara gelmesi, elini Pekin karşısında zayıflattı. Çin’in Myanmar ve Sri Lanka üzerindeki etkisi ve Pakistan’daki baskın durumu karşısında Yeni Delhi Hint Okyanusu’ndaki deniz ticareti konusunda elini güçlendirmek için Maldivler ile daha sıkı ilişkiler kurmaya yöneldi. Hindistan için Sri Lanka ve Maldivler kendisinin güvenlik ve ticaret etki alanı idi. Gelgelelim bu iki ülke Çin’in deniz kuşağı projesi kapsamında Arap Yarımadası’na doğru elde etmeye çalıştığı liman ve duraklar olarak Hindistan’ı güneyden kuşatmaya başlamıştı. Pekin, Sri Lanka’daki Colombo limanından, Pakistan’ın Gvadar limanına ve Kenya’daki Nairobi limanına uzanan hattı Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)’nin Kuşak-Yol politikasında rol alma hevesi ile devreye sokmaya çalıştığı Abu Dabi limanına bağlamıştı. Bu hat ise Hindistan’ın deniz ticaret alanlarının hepsine Çin’in girmesi ve buralarda büyük projelerle etki alanı kurması demekti. Kuşatma limandan limana sıçramıştı.

 

Deniz ticaret bölgesi ve münhasır ekonomik bölgesindeki komşularında Çin’in büyüyen etkisi Hindistan’ı; karadan kuzeye, Orta Asya’ya ve oradan Kafkaslar ve Avrupa’ya yönelik Hint ticaret rotasını geliştirmek için yeni müttefikler ve projelere yönlendirmişti. Bu bağlamda 2016 yılında Kabil, Yeni Delhi ile Tahran arasında Çabahar anlaşması imzalandı. İran’ın güneyinde Pakistan sınırına yakın bir konumda bulunan ve İran’ı hem bir üretim sahası hem de geçiş pazarı olarak Arap Denizi ve Hint Okyanusu’na açan Çabahar limanının geliştirilmesi Hindistan için çok önemli bir atılımdı, çünkü bu sadece Yeni Delhi’nin Pakistan’ı pas geçerek küresel pazarlara erişmesine izin vermekle kalmayacak, aynı zamanda Çin’in Hint Okyanusu bölgesindeki genişleyen nüfuzuna da karşı koyacaktı. Afganistan’daki çatışmalı durum üçlü anlaşmanın en sıkıntılı bölümüydü. Afganistan’da görece bir istikrar durumunda Hindistan, Hint Okyanusu ile denizde ve Pakistan ile karadaki, Çin baskısını kırabilecekti.

 

 

Yeni Delhi’nin Çekinceleri Pekin’i Güçlendirdi

 

Bu anlaşmanın yanı sıra Hindistan Demiryolları Yapım Şirketi ile İran Demiryolları Bakanlığı arasında Çabahar’dan Zahedan’a uzanacak demiryolu inşası için bir mutabakat zaptına imza atıldı. Hindistan, Çabahar limanından Afganistan sınırında Zahedan’a kadar uzanacak bu demiryolunun 1,6 milyar dolarlık finansmanını sağlayacağı gibi her türlü üst yapı işlerini de üstlenecekti. Ancak Hindistan projeye bir türlü başlayamadı. Korkusu ABD yaptırımlarına maruz kalmaktı. Her ne kadar ABD, Çabahar limanı ve onu İran hinterlandına bağlayan demiryolu inşa faaliyetlerinin yaptırımlardan muaf tutulacağını açıklasa da malzeme tedarikçileri ve ortak yüklenici firmalar yine yaptırımlar nedeniyle harekete geçmeye çekindi. Bu da Hindistan’ın uzun vadeli stratejik planlarını ciddi bir sekteye uğrattı. Demiryolu yapımına bir türlü başlamayan Hindistan, yaptırım çekincesiyle İran’dan petrol ithalatını da neredeyse sıfır seviyesine düşürdü.

 

 

ABD yaptırımlarından dolayı tereddütte kalarak hareket edemeyen Hindistan’ın bıraktığı boşluğu, onu zaten köşeye sıkıştırmak isteyen Çin doldurdu. 2021 Mart’ında nihai şeklini alan Çin-İran anlaşmasının Temmuz 2020’de taslak metni ortaya çıktığında İran rotasını çoktan Hindistan’dan Çin’e çevirmeye başlamıştı. İran Ulaştırma Bakanlığı, 2020 yılının temmuz ayının ilk haftasında Çabahar-Zahedan hattının ray döşeme faaliyetlerine başlandığı ve demiryolu hattının Hindistan’ın desteği olmaksızın tamamlanacağını açıkladı. Bu açıklama Yeni Delhi’nin çekincelerinin pahalıya patladığının göstergesiydi. Hindistan’ın Orta Asya ve Avrupa pazarları için yeni bir rota, yeni bir proje ve yeni müttefikler bulması zorunlu hale gelmişti.

 

Yeni Riskli Plan: Arap Akdeniz Koridoru

 

Hindistan’ın Arap-Akdeniz Koridoru projesi bu krizlerin ortasında güneyde ve kuzeyde Pekin’in baskısı altında iken, doğu-batı yönlü uluslararası bir atılım olarak ortaya çıktı. Henüz başarılı olabilmek için bölgesel desteği net bir şekil almamış olan bu projenin baş aktörlerinden biri olan BAE’nin Çin’in deniz kuşağı projesindeki konumu orta vadede Yeni Delhi’nin projesini riske atabilir.

 

 

Dahası Yeni Delhi’nin kurmayı planladığı, BAE, Suudi Arabistan, Ürdün ve İsrail’den geçerek Akdeniz’e ulaşmayı planlayan koridorda BAE dışında kritik nokta durumundaki İsrail de Çin ile yükselen yatırım ve ticari iş birliği ile göze çarpıyor. Hindistan’ın Avrupa pazarına ulaşmak için Akdeniz’e açılmayı planladığı liman olan Hayfa limanı Çin yatırımı ile geliştiriliyor. İsrail bu konuda ABD’nin denetim ve siyasi uyarılarına bile kulak asmadı. Bu bağlamda Çin’in, BAE ve İsrail üzerindeki etkisini kullanarak Hindistan’ın sınır ötesi yatırımlarını engellemesi halen sıcak bir seçenek olarak duruyor.

 

Durakları ve rotası itibari ile istikrar sorunlarından uzak görünse bile Hindistan’ın Hint Okyanusu’nda yaşadığı ve karada Afganistan-Pakistan üzerinden gerçekleşmesi muhtemel Çin kuşatmasından kurtulmak için aldığı risk oldukça büyük. Zira Yeni Delhi’nin kuzey ve güneyinde uzanan Çin’in Kuşak-Yol Projesinin kendi üzerindeki olumsuz etkilerini kırmak için doğu-batı yönündeki bir girişim dışında şansı kalmış görünmüyor.

 

Yeni Müttefikler Arayışı

 

Hindistan, ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi ile Asya’da yeniden şekillenmeye başlayan jeopolitik ortamda Çin ile rekabeti siyasi olarak dengelemek adına Pekin’in bölgesel rakipleri ile ilişkilerini sıklaştıracağına dair sinyaller de veriyor. Japonya ekonomik olarak Hindistan’ın Çin karşısında kendisi ile yakın ilişkiler kurması için Yeni Delhi’yi teşvik ediyor.

 

2019 yılında henüz müzakere aşamasında iken Çin’in ihracatını kolaylaştırdığı ve sınırlamadığını söyleyen Yeni Delhi, sanayi mallarının menşeinin haklarının da Çin tarafından ihlal edilmesini engelleyemediğini de belirterek Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık (RCEP) girişimine üye olmamıştı.

 

Kısa zaman içinde Hindistan haklı çıktı ve Çin RCEP’i ticari olarak domine etti ve Güneydoğu Asya ülkelerindeki rolünü güçlendirdi. Bunun ardından Japonya ve diğer RCEP üyeleri Hindistan’ın serbest ticaret anlaşması çerçevesine geri dönmesini istedi. Japonya, Yeni Delhi’nin RCEP’e geri dönmesi ile, Hint-Pasifik bölgesinde artan Çin ticari ve askeri varlığına karşı Avustralya-Hindistan-Japonya güvenlik ağını güçlendirmek istiyor. Japonya’nın yanında Avustralya da bu geri dönüşü destekliyor ve kapının her zaman açık olduğunu belirtiyor.

 

Bölgesel ticaret paktlarından ayrı olarak Hindistan’ın arayışının farkında olan Avustralya da bu süreci kendi adına Çin’e karşı bir fırsat olarak değerlendirdi. Hindistan ile bir serbest ticaret anlaşması imzaladı. İmza töreninde Avustralya temsilcisi eski Başbakan Tony Abbott, ülkesi ile Hindistan arasında bir serbest ticaret anlaşmasının “demokratik dünyanın Çin’den uzaklaştığı” sinyalini vereceğini söyledi.

 

Benzer şekilde ABD, Hint-Pasifik strateji belgesinde güçlü bir Hindistan ve onunla aynı mantıkta olan ülkelerin iş birliği yaparak Çin’i dengeleyebileceğini belirtiyordu. ABD Yeni Delhi’yi yakınında tutmak için Hindistan’ın Rusya’dan almayı planladığı S400 konusunda düşük tonda geçici açıklamalarla yetiniyor. Diğer taraftan Hindistan da ABD’nin güney Asya’da domine etmeyi planladığı askeri güce onay verip, askeri tatbikatlara katılarak Çin’e karşı ABD’yi dengeleyici bir unsur olarak kullanıyor.

 

Rusya da Oyunda

 

Çin’in Orta Asya bölgesine yayılma fırsatı yakalaması ve Rusya’nın bunun karşısında ekonomik olarak yapabileceği çok fazla şey olmaması Moskova’yı da Yeni Delhi ile ilişkileri güçlendirmeye itti. Moskova için Hindistan ile geliştirilecek ilişkiler hem Çin’e hem ABD’ye karşı bir adımdı.

 

Rusya, Yeni Delhi’nin önem verdiği Hint-Pasifik havzasında ABD ve Çin ile karşılaştırıldığında daha pasif bir aktör. Bu nedenle ABD, güvenlik meselelerinde Hindistan’ın öncelikli ortağı durumunda görünüyor. İki devlet Güney ve Güneydoğu Asya’da deniz güvenliğini sağlamak ve Çin etkisine karşı koymak için birlikte çalışıyor. Hindistan’ın öne çıkan bir global güç olma yolunda kurduğu Act East siyaseti de iki ülke arasındaki ittifakı ABD’nin yeni tip büyük güç savaşında ilkesel olarak belirlediği değerler kümesine uygun bir hale getiriyor.

 

Bu bağlamda Rusya, Çin ile sorunları ve büyük ölçekli ekonomisi nedeniyle Hindistan’ı Pekin’e karşı bir müttefik olarak görse de Yeni Delhi’nin ABD ile olan yakınlığı Moskova’yı temkinli davranmaya itiyor. Ancak Moskova’nın Çin karşısındaki pozisyonunu güçlendirmek için Yeni Delhi’ye silah satışı ve sınır anlaşmazlıklarında üstü kapalı şekilde Hindistan’ı destekleyen açıklamaları Rusya’nın da yeni dönemde Hint manşetlerinde yer alacağının en büyük göstergesi.

 

Afganistan: Büyük Güç Rekabetine Geçişin Son Sahnesi

 

Dünya ve jeostratejik-politik konumlar değişiyor. ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi, Taliban ve ülke özelinde sık sık sorgulanmasına karşılık asıl odaklanılması gereken konu yeni büyük güçler rekabeti dönemi. Asyalı büyük güçlerin kendi aralarındaki üstü örtülü çekişmeleri su yüzüne çıkaracak yeni dönem için herkes yeni konumlar, projeler arayışında. Hindistan ise kovid salgının olumsuz etkisi ile dünyanın yedinci en büyük ekonomisi olarak yeni dönemde Rusya-Çin ikilisi arasında Çin’e karşı Rusya ile, Rusya-ABD ikilisinde Rusya’ya karşı ABD ile denge arayışında. Kendisini tüm taraflar için kilit bir konumda tanımlama çabasındaki Yeni Delhi, bu konumu sayesinde Çin ile rekabet gücü elde etmeyi ve Pekin’in kuzeyde Afganistan, güneyde denizden oluşturduğu ticari kuşatmayı kırmayı umut ediyor.

 

2015’te Çin’in yükselişi ve Rusya’nın sert gücünü kullanarak kıta ötesi atılımlarla ortaya koyduğu rakip güçlere karşı değişimin son taşlarını ABD, 2018 Doha görüşmeleri ve 2021 Taliban’ın yönetimi ele geçirmesine sessiz kalarak döşedi. Afganistan’daki değişim, Afganistan’dan daha büyük bir sürecin sahnesi olarak eski dünyayı sonlandırıyor. Tüm dünya ile aynı anda Hindistan da artık yeni döneme, büyük güçler rekabetine doğru ilk adımı atmış görünüyor.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.