Afili Mesajlar ve Bekçi: Afrika Günü Neyi Kutlar?
Eskiden “Afrika Özgürlük Günü” ya da “Afrika Bağımsızlık Günü” gibi isimlerle kutlanan 25 Mayıs artık sadece “Afrika Günü” olarak kutlanmakta. Bu minvalde Afrika Günü’nde yapılan etkinlikler ve yayınlanan mesajlar, kamuoyunda Afrika’nın ve Afrikalıların başarı hikâyelerine odaklanarak olumsuz imajlar yerine daha pozitif bir imaj çizerek farkındalık oluşturmayı hedeflemektedir.
25 Mayıs dünya genelinde “Afrika Günü” olarak kutlanıyor. 1963 tarihinde 32 bağımsız Afrika ülkesinin imzasıyla Afrika Birliği Örgütü’nün kuruluşundan neşet eden bu tarih, Afrikalılar için “bağımsızlık” ve “birlik” olgularını sembolize ettiği için oldukça önemsenir. Eskiden “Afrika Özgürlük Günü” ya da “Afrika Bağımsızlık Günü” gibi isimlerle kutlanan 25 Mayıs artık sadece “Afrika Günü” olarak kutlanmakta. Bu minvalde Afrika Günü’nde yapılan etkinlikler ve yayınlanan mesajlar, kamuoyunda Afrika’nın ve Afrikalıların başarı hikâyelerine odaklanarak olumsuz imajlar yerine daha pozitif bir imaj çizerek farkındalık oluşturmayı hedeflemektedir. Bu nedenle bu özel gün kıtadaki gelişmeleri ön plana çıkarmak için iyi bir fırsat olarak görülür.
2002 yılından beri Afrika Birliği olarak adlandırılan ve bugün 55 üyeden oluşan örgütün kuruluş felsefesi; Afrika ülkeleri arasındaki anlaşmazlıkları çözüme kavuşturmak, siyasi, ekonomik, askeri, güvenlik-savunma ve bilimsel alanlarda Afrika ülkeleri arasında koordinasyon sağlayarak ortaklıklar inşa etmek üzerine kuruludur. Bu girişimin nihai amacı ise Afrikalıların refah ve barış içinde yaşadığı, birbirine entegre ve küresel arenada dikkate alınır bir aktöre dönüşmüş birlik içinde bir Afrika devletler topluluğu inşa etmektir.
Elbette bugün kıtada hâkim olan gerçekliği referans aldığımızda bu amaç son derece ütopik ve hayalimsi gelebilir. Hâlihazırda kıtada yürürlükte olan sorunların çözümünde Afrika Birliği’nin başrol oynadığını söylemek çok zor; kıtanın kaderinde daha ziyade ABD, Çin, AB ve Rusya gibi dış aktörlerin eğilimleri ve çıkarları doğrultusunda verdikleri kararlar belirleyici. Yıllardır Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde süregelen iç çatışmalar durdurulabilmiş değilken bu ülkenin mineral zenginlikleri dış aktörler tarafından sömürülmeye devam ediyor. Afrika Birliği’nin hemen yanı başında devam eden Sudan iç savaşını sona erdirmede Afrika Birliği’nin çabası neredeyse yok gibi. Sahel kuşağında son yıllarda kendini hissettiren darbeler silsilesinde de ne yazık ki Afrika Birliği belirleyici bir etki oluşturamadı.
50’li yıllarda sömürgeci fiili işgalin sona ermeye başlayacağının sinyalleri gelmeye başladığında Afrikalı siyasi elitler farklı arayışlara girerek post-kolonyal döneme ilişkin tasavvurlar ortaya koymaya başlamıştır. Gana’ya bağımsızlık sürecinde liderlik eden Kwame Nkrumah ile özdeşleşen Pan-Afrikanizm tasavvuru, bağımsız Afrika ülkelerinin tek bir siyasi çatı altında birleşmeleri yönünde olmuştur. “Afrika Birleşmeli” sloganı etrafında söylemlerde bulunan Nkrumah, emperyalizmin ezici gücünün yeni bağımsızlık kazanan Afrika devletlerini çabucak yutabileceğinin bilincindeydi. Ancak bağımsızlık evresinde Afrika birlik halinde güçlü bir ses oluşturamadı. Nkrumah’ın kehaneti post-kolonyal döneme damgasını vurdu ve hem Soğuk Savaş döneminde hem de sonrasında Afrika ülkeleri arasında kutuplaşmalar yaşanırken yeni-sömürgeci düzen kendini tesis ederek sömürü düzenini sürdürdü.
Müthiş zenginliklere ve potansiyele sahip olan Afrika ülkelerinin zenginlikleri küresel güçlerin isteği doğrultusunda bugün de sömürülmeye devam ediyor. Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin zengin kobalt ve germanyum kaynakları Belçika’ya; Güney Afrika ve Botsvana’nın elmasları İngiliz-Amerikan-Yahudi şirketlerin tekelinde Batı’ya akmaya devam ediyor. Zambiya’nın bakır madenleri ve Angola’nın petrolü Çin’e transfer ediliyor. Kenya’nın çay hasılatı İngiltere’ye; Etiyopya’nın kahve hasadı büyük kahve zincirlerine; Madagaskar’ın vanilyası ve Fildişi’nin kakaosu eskiden olduğu gibi büyük çikolata fabrikalarının kazanlarına aktarılıyor.
Sorun şu ki bu aktarımlar adil olmayan şartlar altında yok pahasına gerçekleşiyor. Pek çok kez dile getirilen metaforik benzetmede olduğu gibi Afrikalılar üzerinde yaşadıkları zenginliklere sadece “bekçilik” yapsın isteniyor. Nijer’in uranyum madenini kullanan reaktörler Paris’i parıl parıl ışıtırken Nijerlilerin elektriksiz yaşamaya devam etmesi sorun teşkil etmiyor. Durum sadece verdiğim birkaç örnek ile sınırlı değil elbette. Afrikalı gençler geleceklerini başka dünyalara göç ederek kurgulamak zorunda kalıyor. Belki de Afrika kıtası ülkeleri dünyada en fazla beyin göçünün yaşandığı coğrafya haline geldi. Buradaki amaç olumsuz bir tablo ortaya koymaktan ziyade “Bugün Afrikalılar ya da Afrika devletleri kendilerini ilgilendiren konularda ne kadar belirleyici veya söz sahibi?” sorusunu sormak. Güçlü bir Afrika; masada pazarlık yapabilen ve dahası kendi sorunlarını kendi çözebilen bir Afrika’nın hayat bulması küresel aktörler için kâbus olurdu. Bu nedenle Afrika’nın özne olması hiç arzulanmadı.
“Böl ve Yönet”
Gerek Afrika ülkeleri arasında gerekse de Afrika ülkelerinin kendi içlerinde yaşadıkları anlaşmazlık ve kutuplaşmalar dış aktörler açısından oldukça rahat at koşturabilecekleri bir atmosfer yaratıyor. Normal şartlar altında elde edilemeyecek tavizler ve kaynaklar böylelikle rahat bir şekilde elde edilebiliyor. Bu durum kolonyal dönemde yürürlükte olan ve İngiliz aklı ile özdeşleştirilen “böl ve yönet” stratejisinin halen yürürlükte olduğunu ve yeni şartlara adapte edildiğini gösteriyor ki aktör sayısı çeşitlense ve fiili sömürgecilik sona erse de kullanılan yöntem değişmiyor.
Kanaatimizce 25 Mayıs günü ortaya konan afili birlik ve dayanışma mesajlarının hakiki manada birlik ve bağımsızlığı sağlayacak şekilde plan ve programlarda hayat bulması gerekmekte. Aksi halde 25 Mayıs Afrika Günü’nün kendisi de sembolik bir anlamdan öteye geçemez. Kehaneti andırsa da gene de söyleyelim: Afrikalılar kendilerine dayatılan bekçilik rolünden silkinerek özne olmaya niyetlendiğinde dünyanın çehresi de değişmeye başlayacaktır.