Afrika Kamuoyunda Gazze Sessizliği

Sömürgecilik ve emperyalizm gibi olguları tecrübe etmiş Afrika’dan insani trajedilere çok daha duyarlı güçlü bir sesin yükselmesi umulurken durum pek öyle değil. Lobilerle, çıkar grupları ve Siyonist propaganda mekanizmalarıyla çevrelenmiş Afrika’dan İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği insanlık dışı saldırılara yönelik büyük bir tepkinin doğmadığını görüyoruz.

afrika gazze

Son iki aydır dünyanın gözü Gazze’de yaşanan felakette. Dünya genelinde İsrail-karşıtı dikkat çekici protesto hareketleri ve kampanyalar yürütülürken Güney Afrika ve Cezayir gibi birkaç ülke haricinde Afrika kamuoyu bu gündemin dışında duruyor. Hatta Kenya gibi İsrail’i canıgönülden destekleyen ülkeler var. Halbuki sömürgecilik ve emperyalizm gibi olguları tecrübe etmiş Afrika’dan insani trajedilere çok daha duyarlı güçlü bir sesin yükselmesi umulurken durum pek öyle değil. Bu yazıda Afrika için anormal sayılabilecek bu durumun sebeplerini analiz etmek istiyoruz.

 

Temel gözlemlerimiz Filistin meselesine yönelik duyarlılığının Sahra-altı Afrika ülkelerinde düşük olması. Etiyopya, Sudan, Mali gibi pek çok ülke kendine has gündemleriyle meşgul olduğundan Gazze’ye yönelik ilgi düşük. Ayrıca idarelerin ABD’yi gözeterek İsrail’e açıktan tepki göstermekten çekinmesi ve aniden yön değiştirerek kendi iktidarlarına yönelebilecek protesto ve toplanmalardan korkması söz konusu. Eritre ve Kamerun dışında diğer Afrika ülkeleri Filistin’i tanısa da İsrail imajı Sahra-altı Afrika’da sanıldığı kadar negatif değil. 

 

Kıtadaki bu sessizliği analiz ederken elbette İsrail’in son yıllarda Afrika kıtasında yürüttüğü siyasete alan açmak gerekiyor. Fas ve Sudan gibi ülkelerle normalleşme adımları atan İsrail son 10 yılda bir dizi diplomatik girişimle Afrika’yı yeniden kazanma arayışına girdi. Yeniden diyoruz, çünkü 1950’lerde başlayan İsrail’in Afrika açılımı 1973’e kadar oldukça başarılı giderken Yom Kippur sonrasında Afrika ülkelerinin (Güney Afrika, Malavi, Lesotho ve Swaziland hariç) diplomatik ilişkilerini sonlandırmasıyla İsrail kıtada izolasyona uğradı. Bu dönüm noktasından itibaren Afrika Birliği Örgütü ve Afrika devletleri prensipte iki devletli çözümü benimsediler. 

 

Camp David ve Oslo gibi süreçlerin paralelinde Afrika ülkeleri ile ilişkilerin yeniden tesis edilmesi gündeme gelirken bu çabanın son yıllarda hızlandığına şahit oluyoruz. 2009 sonrasında İsrail’in Afrika ülkelerine yönelik daha aktif bir siyaset takip etmesi ve kıtadaki imajını güçlendirmeye çalışması söz konusuydu. Liberman ve Netenyahu gibi isimler farklı vesilelerle Afrika turları yaparak Afrika ülkeleriyle ilişkileri canlandırmaya çalıştılar. 

 

Askeri İşbirlikleri 

 

Afrika kıtasında ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa ve Almanya gibi ülkelerden sonra en fazla silah satışı gerçekleştiren ülke İsrail. Bazı ülkelerde “terörle mücadele” kapsamında İsrail ile işbirliği askeri alanı kapsamakta ki gözetleme sistemleri, radar gibi yüksek teknolojili ekipman satışları yapılmakta. Örneğin Çad ile İsrail arasında son yıllarda gerçekleşen sıcak ilişkilerde silah satışının payı oldukça büyük. Kamerun’da devlet başkanını koruyan muhafız alayı İsrailli emekli askerlerden oluşuyor. İsrail’de bir şekilde güvenlik sektöründe yer almış emekli asker, polis ve istihbaratçıların ve Yahudi iş insanlarının kurduğu bir network bulunmakta. Bu ağ Avrupa ve ABD’deki Siyonizm destekçisi Yahudi lobiler tarafından da desteklenmekte. 

 

İsrail Afrika kıtasında hiçbir zaman yalnız hareket eden bir aktör olmadı. Her ne kadar anti-sömürgeci bir imaj çizmeye gayret etse de İsrail ve ona bağlı network’ler Batı’nın sağladığı imkân ve korunmadan en üst düzeyde yararlanmasını bildi. Afrika kıtasında İsrail imajını güçlendiren olgulardan biri, İsrail-ABD ortaklığının etkisi. Mossad-CIA işbirliğinde Angola, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Uganda, Kenya, Nijerya, Fildişi Sahili, Liberya, Tunus, Sudan ve Etiyopya gibi ülkelerde gerçekleştirilen operasyonlar bilinen bir gerçek. Genel olarak Batı ile özelde ise ABD ile ilişkilerini rayına sokmak ya da daha fazla ilgi ve yatırım beklentisi olan ülkeler İsrail ile ilişkilerinde son derece hassas davranmaktalar. 

 

Medya ve Lobi Etkisi

 

Elbette bu etkiye BBC, CNN, Fox, VOA, AFP, Reuters gibi Batılı medya kuruluşlarının Afrika kıtasındaki gücünü ve etkisini de eklemek gerekir. İsrail propaganda araçlarına dönüşen bu mecralardan haber akışının tek taraflı gerçekleşmesi Afrika kamuoyunu da manipüle etmektedir. Örneğin İsrail’in CNN ile yapmış olduğu pozitif bir imaj inşa etmeye yönelik işbirliği anlaşması dikkat çekicidir. Bu anlaşma uyarınca İsrail CNN üzerinden kıta ülkelerinde yer alan otel odalarına ve lobilerine ulaşmayı amaçlamakta ve kıtadaki imajını pekiştirici reklam ve İsrail yanlısı yayınları izletmek arzulanmaktadır.   

 

ABD’deki faal Yahudi lobileri de Afrikalı liderlerin İsrail’e yönelik tutumunu pozitif yönde etkilemede rol üstlenmekteler. ABD’yi ziyaret eden Afrikalı liderler Amerikan Yahudi Komitesi gibi lobi kurumlarında ağırlanarak İsrail yanlısı politika izlemeleri için etki altına alınmakta.  

 

Afrika’daki Yahudi Varlığı

 

Mossad’ın zaman zaman riskli operasyonlar yürüttüğü kıtada İsrail’in rahat hareket etmesini sağlayan etkenlerden biri dağınık vaziyetteki Yahudi topluluklar ve onların sahip olduğu imkânlardır. Sömürgecilik evresinde ve Avrupa’da karşılaştıkları antisemitizm ve pogromlardan kaçan göçmen Yahudilerin varlığı İsrail’in kıtada network’ünü geliştirmesine yardımcı olmaktadır. Dünya Yahudi Kongresi’ne göre Güney Afrika’da 75 binin üzerinde, Etiyopya’da 30 bin civarında, Kenya, Kongo Cumhuriyeti, Malavi, Botsvana, Zimbabve ve Zambiya gibi ülkelerde küçük gruplar halinde Yahudiler bulunmaktadır.

 

Misyonerlik faaliyetlerinin yoğun bir şekilde gerçekleştiği Sahra-altı Afrika’da Ortodoks, Katolik mezheplerin yanında Protestan mezhepler yer almakta. Kitab-ı Mukaddes’te geçen ifadeler olduğu için kilise çevreleri İsrail ve Filistin’den habersiz değiller. İsrail’e sempati besleyen ve Mesih’in yeryüzüne gelişinden önce tüm Yahudilerin Kudüs’te toplanmasını arzulayan evanjelik inancın kıtada kilise çevrelerine de etki ettiği görülmekte. 2 milyondan fazla mensubu bulunan ABD’deki İsrail için Birleşik Hıristiyanlık (UCFI) gibi cemaatlerden parasal kaynak alan Afrika’daki Hıristiyan Siyonist kilise mensupları da bu kehanete iman ederek İsrail’i desteklemekteler. Afrika kamuoyunu ve ABD’deki Afro-Amerikalıları etkilemeyi amaçlayan UCFI, İsrail için Birleşik Afrika Hıristiyanları (AUCFI) şeklinde de örgütlenerek İsrail yararına onur geceleri düzenleyerek maddi ve manevi destek toplamakta.  Bu tarz yapılardan bir diğeri de 600 binin üzerinde mensubu bulunan Cape Town merkezli İsrail Hıristiyan Koalisyonu için Afrika (AFICC). Kurum yetkilileri Nijerya ve diğer Afrika ülkelerindeki kilise görevlilerini bu koalisyonda toplayarak İsrail’i destekleyecek şekilde mobilize etmeye çalıştıklarını aktarıyor.  

 

Sonuç olarak lobilerle, çıkar grupları ve Siyonist propaganda mekanizmalarıyla çevrelenmiş Afrika’dan yukarıda saydığımız etkenler doğrultusunda İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği insanlık dışı saldırılara yönelik büyük bir tepkinin doğmadığını görüyoruz. Bu durumun zikredilmeye değer iki önemli istisnası olarak Güney Afrika ve Cezayir’den bahsedilebilir. Her iki ülke de uzun zamandır anti-Siyonist bir duruşa sahip. İsrail’in kıta ülkeleriyle İsrail-Afrika Zirvesi yapma emeline ve Afrika Birliği’nde gözlemci statü elde etme arayışına en keskin itirazı gerçekleştiren de bu ülkelerdi. Sudan ve Fas gibi ülkelerin iştirak ettiği İsrail ile normalleşme sürecine dahil olmayan Cezayir, Filistin davasına desteğini sürdüreceği izlenimi verirken Güney Afrika da İsrail’in Gazze’de insanlık suçu işlediğine kanaat getirerek Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) başvuru yapan ülkeler arasında yer aldı.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.