Ağlanacak Halimize Gülmek: Güldürünün Eleştirisi
Kültür endüstrisinin hem klasik hem de yeni medya araçlarıyla sunduğu güldürü etkinlikleri insanları düşünen ve eyleme geçen özne olmaktan uzaklaştırmakta, anlamlı ve sürekli ilişkilerin dayandığı kutsalları tasfiye etmektedir.
Güldürü etkinlikleri, günümüz gündelik hayatının temel bir parçası haline gelmiştir. Gülmek, sadece bir eğlence aracı değil, aynı zamanda toplumsal bir rahatlama ve hatta toplumsal eleştiri aracı olarak da kullanılmaktadır. Ancak her araç gibi güldürü de değerden bağımsız değildir ve taşıdığı değer dünyası ile bir dizi tehdit barındırmaktadır. Kültür endüstrisinin hem klasik hem de yeni medya araçlarıyla sunduğu güldürü etkinlikleri insanları düşünen ve eyleme geçen özne olmaktan uzaklaştırmakta, anlamlı ve sürekli ilişkilerin dayandığı kutsalları tasfiye etmektedir.
Aşina olunan şeyleri bilmek ve anlamak zordur. Gülmek, insan yaşamında yaygın bir deneyim olsa da üzerine düşünmek ve analiz etmek karmaşık bir süreçtir. Gülmenin ne olduğunu anlamak için, gülmeye yol açan faktörleri derinlemesine incelemek gerekir. Genel anlamda insan bilinci için üç farklı rahatsız edici durum insanın gülmesine neden olur. Birincisi cinsellik ve dışkılama gibi bastırılmış hayvani arzuların olmadık bir yerde açığa vurulmasıdır. İkincisi beynin kavrayışa dönüştürdüğü dil sistemine dahil olmayan farklı ifade biçimleri, yani kelime oyunlarıdır. Üçüncüsü kültürel norm ve hiyerarşileri sarsan alternatif pozisyon alışlardır.
Freudyen analizden faydalanarak gülmeyi güdüleyen etkenlerden biri bilinç dışına itilen hayvani arzu, düşünce ve duyguların olmadık bir yerde bilince sızmasıyla ortaya çıkan rahatlama hali olarak ifade edilebilir. İlkel güldürü etkinliklerinde sıklıkla işaret edilen cinsel arzular ve dışkılamanın farklı biçimleri izleyicilerde anlık rahatlamalara yol açmaktadır. Argo ifadelerin yanı sıra cinselliğe dair anlamları gösteren el hareketleri de güldürme aracı olarak kullanılmaktadır. Günümüzde en yaygın görünen güldürme biçimi budur. Cem Yılmaz filmlerinde cinselliğe dair; Şahan Gökbakar ve Şafak Sezer filmlerinde ise dışkılamaya dair göndermeler sıklıkla görülmektedir.
İnsanın eylemlerini sınırlandıran ve yönlendiren kültürel dizgeyi bozan diğer her türden girişim de bilinç üzerinde hayret verici bir etki yaratır. Dil sembolik bir sistem olarak kendi içinde bir dizi kural içerir. Kelime oyunları, genellikle dil kurallarına aykırıdır ve deneyime dönüşmüş dilsel kavrayışlar üzerinde yıkıcı bir etki yaratır. Beklenmedik bir şekilde ortaya çıkan kelime oyunları da bilinci rahatsız eder ve insanların gülmelerine neden olabilir. Görece eğitimli kesimlerin bir dönem hayranlıkla bağlandığı Geniş Aile, Leyla ile Mecnun ve Kardeş Payı dizilerinde bu türden güldürü biçimleri sıklıkla görülmektedir.
Kültürel hayat, normlar düzenidir ve bu normların dışsallaştığı roller ve statüler söz konusudur. Yaygın rol ve statü biçimlerini yıkıma uğratan girişimler de izleyicilerin gülmesini sağlamaktadır. Örneğin sert görünümlü bir adamın beklenmedik bir anda feminen tavırlar sergilemesi genç yeteneklere yer verilen ve gençlerin çok izlediği skeçlerde tercih edilen bir güldürme biçimidir. Aile rollerinin yıkılması, köyden gelenlerin kent kültürüne uyum sağlayamaması, ekonomik ve siyasi makam sahiplerinin sahne arkası görünümleri de bu biçim altında değerlendirilebilir. Şöhret isimlerin sahnede sıradan kimselere dönüştüğü söyleşi programları ve perde, dekor ve kostüm gibi tiyatro unsurlarının kullanıldığı ekran etkinlikleri de bu kapsamda bilişsel tecrübeyi yıkıcı içerikler barındırmaktadır. Bu türden mizahta güldürünün nedeni kültürel bir uyumsuzluk halidir.
Yukarıda sayılan üç alt temadan oluşan değerlendirme üzerinden bu yazıda gülmek şu şekilde tanımlanmaktadır: Gülmek, yaşamsal bir tehdit içermese de tecrübe edilmiş kavrayışlardan farklı olan bir durumla karşılaştığı için rahatsız olan beynin oluşan gerilimi boşaltma eylemidir. Gülmek bilinç için zor bir durumla baş etme stratejisidir. Gülmek rahatsız edici olaylar karşısında bir rahatlama eylemidir.
Kültür Endüstrisinin Bir Aracı Olarak Güldürü
Kültür endüstrisi kavramı, bu kavram üzerine bir kitap yazan Alman düşünür Theodor W. Adorno’ya aittir. Adorno, kültür endüstrisi kavramını kullanarak, kapitalizmin düşünen öznenin önünü nasıl kapattığını açıklar. Ona göre geç kapitalizmde eğlence, çalışma hayatının bir uzantısı olarak kurgulanmakta ve böylece hâlihazırda mekanikleşmiş zihinlerin boş zamanları da kontrol altına alınmaktadır. Tekniğin aşırı gelişimi kültürün medya araçlarıyla kontrolünü kolaylaştırmıştır. Kültürel hayatın yönetimi böylece bir endüstriye dönüşmüştür. Kültür endüstrisi insanları gerçekliklerinden uzaklaştırmak için pek çok aracın yanı sıra güldürü etkinliklerini de kullanır. Çünkü güldürü, insanları mutlu olduklarına dair bir aldatmaya ikna edebilecek güce sahiptir. Arzuladıkları şeylere kavuşamayan ve eşitsiz ilişkiler içinde kıvranan insanlar güldürü etkinlikleri ile kendilerine rahatlama ve kaçış noktaları bulurlar, geçici tatminler edinirler. Medya ürünlerine dair görünüşte herkes özgürce tercih yapmaktadır ancak içinde bulunulan ortam bir karnavaldan, panayırdan farksızdır. Bu tek el tarafından kurgulanmış ve katılan herkesin rahatlamak zorunda olduğu bir karnavaldır.
Giriş bölümünde de belirtildiği gibi gülmek insan bilincinin rahatlamasını sağlar. Gülme eylemi esnasında beynin haz merkezi harekete geçer ve endorfin hormonu salgılanır. Endorfin hormonu, ağrı, acı ve stres gibi olumsuz duyguları azaltan bir etkiye sahiptir. Bu sayede, gülen insanların gerginlikleri azalır ve hayattan zevk alma duyguları artar. Ancak bu rahatlamanın yarattığı geçici tatmin duygusu farklı eylem biçimleri için gereken güdülenmeyi yok eder. Bu yönüyle güldürü, kültür endüstrisinin büyük bir başarısıdır. İnsanlar televizyon karşısında gülerek gün içinde yaşadıkları gerilimleri göz ardı eder. Güldürü insanları rahatlatırken onları düşünen ve eyleme geçen özne olmaktan uzaklaştırır.
Televizyonun temel iletişim aracı olduğu geçtiğimiz on yıllarda akşamları ve özellikle ertesi gün işe veya okula gidilecek olan pazar akşamları yayınlanan güldürü programlarını hatırlayabilirsiniz. Şahane Pazar, Reyting Hamdi ve Ben Bilmem Eşim Bilir gibi eğlence programları, hafta sonu akşamları için tipik örneklerdir. Hafta içi için ise Komedi Dükkânı ve Güldür Güldür gibi programlar düşünülebilir. Bu programlar, gerçekliğin baskısından kurtulmaya çabalayan bilinçlere rahatlama hissi verir.
Politik sistemin krize girdiği zamanlarda, politik güldürü şovları, toplumsal gerilimleri azaltmak ve düzeni yeniden tesis etmek için bir araç olarak kullanılır. Politik mizah, bir şeyleri değiştirmeyi değil, var olan durumu muhafaza etmeyi amaçlar. Bir şey ifşa edildiğinde, o şey değişmez. Aksine, politik güldürü, müdahale arzusunu bastıran bir araç haline gelir. Özellikle küçük burjuvazi için, politik güldürü hem bir kaçış imkânı hem de toplumsal sorunları eleştirmek için bir araç olarak işlev görür.
Geniş bir toplumsal kesit olarak küçük burjuvazi hem yoksul sınıfların hem de burjuvazinin baskısı altında kalan ara bir formdur. Bir taraftan kendisini yoksul sınıflarla ayrıştırmak için farklılaştırıcı tüketim pratikleri üretir, diğer taraftan burjuvazi arasına girebilecek ekonomik araçlara sahip olamadığı için kendisine kültürel yatırımlar yapar. Küçük burjuva, bir gün burjuva sınıfına dahil olabileceği hayali ile yaşam standartlarını sürekli yükseltmeye ve vardığı düzeyi korumaya çalışır. Bu gayeyle küçük burjuvazi mevcut alışkanlıklarını sürdürebileceği araçları kaybedeceği bir mücadeleye girişmekten uzak durur. Değişimi hedefleyen politik özne olmak yerine politik güldürüye yönelerek bir yandan yaşam standartlarını korur, diğer taraftan “sivri zekâsını” sergileyebileceği bir alan yaratmış olur.
Geçmişin karikatür dergilerinden bugünün yeni medya araçlarına kadar uzanan politik mizah, her şeyi güldürünün konusu yaparak, küçük burjuvayı özne olmanın tehlikeli sahasından uzak tutmaktadır. Küçük burjuva, politik güldürü ile hem bilinçli olduğunu belli etmenin kıvancını duyar hem de risk almaktan kaçınmanın rahatlığını yaşar. Küçük burjuvanın küçük dünyasında, politik mizahın yanı sıra cinsellik ve dışkılama gibi konulara dayalı güldürü etkinlikleri de yaygındır. Ancak, küçük burjuva bu türden şakaları da yoksul sınıfların “bayağılığına” benzemeyecek şekilde gerçekleştirir. Yoksullar için hayvani güdülerin dışa vurulduğu şakalar sadece geçici bir tatmin ve rahatlama aracıyken; küçük burjuvazi için bu türden güldürü, her türden kutsalı yıkıma uğratarak bireysel alanını inşa etmenin bir aracıdır.
Kutsalın Yıkımı Olarak Güldürü
Karl Marx ve Friedrich Engels, Komünist Parti Manifestosu’nda, burjuvazinin toplumsal hayata egemen olma sürecini tahlil ederken, “Katı olan ve duran her şey buharlaşır, kutsal olan her şey kutsiyetinden arınır, insanlar en nihayet hayattaki yerlerine, karşılıklı ilişkilerine ayık gözlerle bakmak zorunda kalırlar” şeklinde veciz bir anlatım kullanırlar. Ne var ki Marx ve Engels’in kapitalizmin ilerici niteliklerine dair iyimser tutumu, kutsalın yıkımı sonrasında sermayenin güldürü gibi araçlarla insanları yeniden sarhoş edebileceğini görmelerini engellemiştir.
Sermayenin toplumsal hayat üzerindeki egemenliği tüm anlamlı ve sürekli ilişkilerin tasfiye edilerek insan enerjisinin tek elden yürütülmesi ile mümkündür. Bu nedenle akrabalık sistemleri (aşiretler vd.), dini kardeşlik birlikleri (tarikatlar vd.), kırsal dayanışma ağları (köyler vd.) dağıtılır. Geleneksel dünyadan devralınan bu toplumsal antiteler kendilerini kutsallık zırhıyla sürdürülebilir kılarlar. Üzerlerindeki kutsal örtünün kaldırılması, bu antiteleri sorgulanabilir kılar ve sıradanlaştırır. Böylelikle sermayenin “modern birey-modern millet” projesi önündeki tüm engeller kaldırılmış olur.
Sanayi kapitalizminin egemen olduğu dönemde Türkiye’de Yeşilçam güldürüsü, kırsal hayatı ve geleneksel ilişkileri eleştirel bir şekilde ele alıyordu. Geç kapitalizm döneminde ise nüfusun yoğunlaştığı alanlar değiştiği gibi, üretim ve tüketim ilişkileri de köklü bir dönüşüm geçirdi. Bu temelde güldürünün içeriği ve yönelimi de değişti. Sermayenin küresel merkezlerde biriktiği bu çağda, kişi her türden anlamlı ve samimi ilişkiden koparak güvenli ağlarını yitirdi. Bu nedenle, sürekli kendisini geliştirmek zorunda kalan bir emekçi ve “ayak bağlarından” kurtulduğu için çok etkili bir tüketici oldu.
Neoliberal kültür, modern insanı kolektif ağlardan kopararak bireye dönüştürmeyi amaçlamaktadır. Bu amaçla, saldırgan mizah, modern insanın bağlı olduğu bütün anlamlı ilişkilerin üzerindeki kutsallık örtüsünü kaldırmaya yönelik bir araç olarak kullanılmaktadır. Başta YouTube olmak üzere yeni medya araçları, saldırgan mizahın yayılması için önemli bir zemin oluşturmaktadır. Bu araçlar aracılığıyla sunulan saldırgan mizah, saygı duyulacak hiçbir olgu bırakmamaktadır. Bugün saygı duyulan tek kutsal, bireyin her türden nesneyi ve ilişkiyi tüketme hakkıdır. Saldırgan mizah, modern insanın anlamlı ve sürekli ilişkileri üzerinde yıkıcı bir etki yaratmaktadır. Aile büyüklerimiz, etnik kimliğimiz, dini inançlarımız ve geleneksel değerlerimiz, güldürü eliyle neoliberal kültürün hedefindedir.
Kapitalizmin dönüşümü, kültür endüstrisinin araçlarını da dönüştürmektedir. Ancak, güldürü, kültür endüstrisi için hâlâ temel bir silah olarak kullanılmaktadır. Marx’ın sözünü hatırlatacak olursak, güldürü, bugün halkın afyonuna dönüşmüştür. Güldürü etkinlikleri, sahne şovları ve komedi filmleri, toplumsal bir coşku havası yaratmaktadır. İçinde yaşadığımız dünya, kahkaha sesleriyle yankılanan bir cehenneme benzemektedir. Çoğu insan, coşkulu ve neşeli hallerini terk etmek istemeyen bir sarhoş gibi yaşamaktadır. Bu nedenle, “cehalet mutluluktur” ifadesi günümüzün klişelerinden biri haline gelmiştir.
Güldürünün eleştirisi olan bu yazıyı bir şaka ile sonlandırarak ironi örneği vermiş olalım. Sakallı Celal olarak bilinen çağının kiniklerinden Celal Yalnız şöyle der: “‘Meşrutiyet’ ilan ettik, olmadı. ‘Cumhuriyet’i getirdik, gene olmadı. Bir de ‘ciddiyet’i denemeye ne dersin?