Akşener Ne Dedi?
Akşener’in 26 Ağustos konuşmasının cevaplaması beklenen iki temel soru vardı: 1. İYİ Parti önümüzdeki yerel seçimlerde, muhalefetin birlikte kazanabilir göründüğü şehirlerde CHP’yle ittifak yaparak, merkezinde AK Parti’nin olduğu iktidar blokunun karşısında olacak mı? 2. İYİ Parti merkez parti olmakla milliyetçi parti olmak arasındaki kararsızlığına nihayet son verecek mi? Akşener Afyon’da neredeyse bir saat konuştu ama bu iki soruyu yanıtlamadı.
Hemen hemen hiçbir şey. En azından dişe dokunur, yeni hiçbir şey. Halbuki haftalar önce, sembolik önemi büyük bir güne denk getirilerek ve epey beklenti yaratacak biçimde duyurulmasından, Akşener’in İYİ Parti’ye ve Türkiye siyasetinin gidişatına dair kuvvetli sözler söylemesi, deyim yerindeyse, taşları yerinden oynatacak türden bir konuşma yapması beklenirdi. Ne var ki, Akşener’in 26 Ağustos Kocatepe konuşması biraz “bu ne şimdi” tadında bir etkinlik olmanın ötesine gitmedi. Akşener’in bile bir an önce bitirmek istediği kadar uzun, meydanda dinleyenlerin hep duyduğu sıradanlıktaki konuşma tamamlandığında ne taşlar yerinden oynadı ne de İYİ Parti ve Akşener’le ilgili merak edilen ana sorular cevaplandı.
Halbuki, Akşener’in 26 Ağustos konuşmasının cevaplaması beklenen iki temel soru vardı: 1. İYİ Parti önümüzdeki yerel seçimlerde, muhalefetin birlikte kazanabilir göründüğü şehirlerde CHP’yle ittifak yaparak, merkezinde AK Parti’nin olduğu iktidar blokunun karşısında olacak mı? 2. İYİ Parti merkez parti olmakla milliyetçi parti olmak arasındaki kararsızlığına nihayet son verecek mi? Akşener Afyon’da neredeyse bir saat konuştu ama bu iki soruyu yanıtlamadı.
Bu iki konu hakkında konuşmadı değil. Aksine, bu iki konuya değen, bu iki konunun etrafından dolanan pek çok şey söyledi. İktidara, Erdoğan’a, Erdoğan’ın bugünkü hallerine uzak durmaya devam ettiğini teyit etti ama muhalefete de içinin artık ısınmadığını belli ederek. İstanbul ve Ankara belediye başkanlarından sempatisini esirgemedi ama hayal kırıklığını da açık ederek. Milliyetçiliğini konuşturmaya devam etti ama demokrasi sevdasından vazgeçmediğini ihsas ederek. İYİ Parti’nin Türkiye siyasetinde kapladığı yerden memnun olmadığını, yerel seçimlere her partinin ayrı girmesinin daha münasip olacağını, HDP’yi düşmanlaştırma korosunun yanında duracağını, göçmen karşıtlığının yaratacağı siyasi primi Zafer Partisi’ne bırakmayacağını filan da ekledi. Bir de biraz malum olanı ilam etmek gibi oldu ama açık sözlülükle Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin Kılıçdaroğlu’nun ihtirasından dolayı kaybedildiğini kayda geçirdi. Hülasa, önemli sayılabilecek şeyler de söyledi Akşener ama cevabı beklenen iki soruya, CHP merkezli muhalefetin parçası olmaya devam edip etmediğine ve dümeni tümden milliyetçiliğe ya da merkeze kırıp kırmadığına cevap vermedi.
İYİ Parti bir ihtimal 25 Ekim’deki kuruluş yıldönümünde bu iki sorunun cevabını verebilir. Nitekim bir kısım yorumcunun beklentisi de bu yönde. Benim beklentimse farklı. Kendi adıma Akşener’in 25 Ekim’de de bu iki soruya net yanıt vermeyeceğini düşünüyorum. Şundan: İYİ Parti’nin yerleşmiş olduğu siyasi zemin bu iki soruya net yanıt oluşturmayı engelliyor. Yerleştiği siyasi zeminin darlığı Akşener’i bu iki konuda belirsiz kalmaya, belirsizliğini sürdürmeye mahkûm ediyor. Akşener bu iki soruya net cevap vermekten İYİ Parti’yle ilgili beklenti ya da heyecanı artırmak istediğinden sakınmıyor, İYİ Parti’yi bugün olduğundan daha iyi bir yere taşıyıp taşımayacağından emin olamadığı için bu konudaki belirsizliğini sürdürüyor. Düşüncem, kanaatim bu.
Dar Zeminde Siyaset
6’lı Masa’yı terk edip döndüğünde de yazmıştım: Seçimlerin hemen öncesinde Akşener Türkiye siyasetinin beş büyük aktöründen en zor durumda olanıydı ve bu durum bugün de çok değişmiş değil. Akşener’in 6’lı Masa’yı terk edip dönmesine yol açan zorluğun kaynağında şu vardı: İYİ Parti, CHP merkezli muhalefetin yörüngesinde kaldıkça yüzde 10 eşiğinin çok ötesine geçemiyor, buna mukabil Erdoğan ve AK Parti karşıtlığı güçlü seçmen tabanını daha da küçültebileceğinden, iktidar blokunun işine yarayacak türden bir jestin peşine düşüp muhalefetten de kopamıyordu. Nitekim, bu zorluğun ilk tarafı Akşener’i 6’lı Masa’dan ayrılmaya, ikincisiyse Masa’ya dönmeye mecbur bırakmıştı.
Seçimler öncesinde İYİ Parti’nin yerleşmiş olduğu siyasi zeminin koordinatları bugün de değişmiş değil. Bu koordinatlar arasında kalan alan çok geniş olmadığından İYİ Parti bugün de heves ettiği büyüklüğe erişemiyor. En fazlası merkezinde CHP’nin olduğu muhalefetin yörüngesindeki en büyük parti olabiliyor. Akşener’i memnun etmemekle birlikte bu durumu değiştirmenin İYİ Parti kurmaylığının elinde olduğunu söylemek zor. Şundan: Cumhurbaşkanlığı sistemiyle beraber siyasetin ana aktörleri artık ittifaklar ve mevcut iki büyük ittifaktan birinin merkezinde CHP diğerinde AK Parti var ve İYİ Parti için merkezinde AK Parti’nin olduğu Cumhur İttifakı’na yanaşmak ya da Cumhur İttifakı’nın işine yarayacak biçimde ‘arada durmak’ kolay değil; çünkü Erdoğan alerjisi yüksek seçmenini kaybedebilir. Öte yandan, seçmen tabanının yatkınlıklarına sadık kalıp merkezinde CHP’nin olduğu muhalefetin yörüngesinde kalmak da İYİ Parti’yi büyümekten alıkoyduğu gibi tabanının bir kısmını ‘elbet bir gün dönüşecek görünen’ CHP’ye kaptırmak riski yaratıyor. Hülasa, parti kurmaylığını memnun etmemekle beraber İYİ Parti’nin Türkiye siyasetindeki yeri ve etkisi, üzerine yerleştiği zeminle alakalı. Bu zemin çok geniş olmadığından “İYİ Parti 2024 seçimlerinde muhalefetin ortak adayla kazanabilir göründüğü şehirlerde CHP’yle ittifak yaparak merkezinde AK Parti’nin olduğu iktidar blokunun karşısında durmaya devam mı edecek, yoksa kendi adaylarını çıkararak Cumhur İttifakı adaylarının kazanmasının önünü mü açacak” sorusuna net cevap oluşturamıyor.
Aynı zemin, aynı koordinatlar, İYİ Parti’nin “merkeze mi yürüsek, rotayı milliyetçiliğe mi çevirsek” sorularına net cevap vermesini de engelliyor. İYİ Parti’yi meşgul eden bu soru ilk bakışta ideolojik yönelimle ilgili görünmekle beraber daha ziyade partinin Türkiye siyasetinde kapladığı hacimden duyulan memnuniyetsizlikle ilgili. İYİ Partililerin sorusu aslında şu: “Merkeze mi yürürsek yoksa rotayı milliyetçiliğe mi kırarsak yüzde 10 eşiğinden öteye sıçrayıp, odağında CHP’nin olduğu cepheden ayrı bir merkez ya da cephe oluşturabiliriz?” İYİ Partilileri meşgul eden esas soru bu ve bu soruya cevap vermek de kolay değil. Değil, çünkü bir tarafta iktidar karşısında bir siyasi merkez ihtiyacına bütün yetersizliklerine rağmen CHP cevap veriyor, diğer tarafta da MHP’de toplanmış milliyetçiler iktidarı terk etmeye meyyal görünmüyor. Dolayısıyla, İYİ Parti’yi gerçek bir merkez partisi olarak yeniden tanımlamak hiçbir şeyi değiştirmeyebilir, milliyetçiliğe iyice meyletmekse MHP’lileri yerinden sarsmadığı gibi İYİ Parti’nin daha az milliyetçi olanlarını CHP’ye kaptırmak ve Zafer Partisi’ni büyütmek riskinin önünü açabilir. Nitekim, tam da bu halden ötürü kurmaylığı “İYİ Parti merkez partisi mi milliyetçi parti mi olsun” sorusuna kesin cevap oluşturamıyor.
MHP Cumhur İttifakı’ndan kopup birlikte bir milliyetçiler ligi, bir üçüncü ittifak oluşturmaya ikna etmedikçe, İYİ Parti sözünü ettiğim dar zeminde kalmaya devam edecek görünüyor. Bu durumda, İYİ Parti’den bugünkü belirsizliklerini sürdürmekten, olmadı “seçime her parti ayrı girsin” türünden (AK Parti satın almadıkça) nafile kalmaya mahkûm teklifler yapmaktan ya da demokratik milli yükseliş gibi İYİ Parti’nin mevcut haliyle devam edeceğini ihsas eden başlıklar taşıyan beyannameler üretmekten fazlasını beklememek gerekir.