Almanya’da Enerji Kooperatifleri, Halk Enerjisi Toplulukları
Almanya’da yenilenebilir enerjiler örneği, gelişme hikâyesi, alternatif rejeneratif kaynakların insanların her ay ödedikleri elektrik faturası üzerinden maddi olarak desteklenmesi ile gösterilen ekolojik hassasiyet, devletin herkesten toplanan bu destek-katılım paylarını rekabetçi olabilmeleri için yenilenebilir enerji sektörüne aktarması süreci, yeni enerji tekniklerinin nüvelenme aşamasından sonra insanlara temiz, ucuz ve ulaşılabilir enerji kaynakları olarak geri dönmesiyle sonuçlandı.
Tarihsel olarak enerji tedarikinde halk inisiyatifinin Almanya’da uzunca bir geleneği var. 19 ve 20’nci yüzyıl dönemecinde öncelikle kırsal bölgelerde, elektrik enerjisi üretmek ve dağıtım ağı oluşturmak hedefiyle enerji kooperatifleri kurulmuştu. Zira büyük enerji tedarikçileri için kırsal bölgeler, sık yerleşim bölgeleri olmamaları nedeniyle kârlı değildi. Böylelikle, şehirlerdeki büyük-özel enerji üreticileri, birliklerinin yanı sıra kırsalda kooperatif bazında küçük ama anlamlı enerji tedarikçileri oluştu. Bölgelerarası, kırsal alanlara da enerji transferi yapan kimi tedarikçiler ise kooperatif biçiminde örgütlenmişti. Bu tip enerji tedarikçilerinin avantajı, esas faaliyetlerinin yanı sıra enerji alanında küçük başlayıp ihtiyaç karşılama bazında giderek büyüyebilmeleriydi.¹ Bu tip enerji kooperatiflerinin sayısı 20’nci yüzyılın ilk yarısında yaklaşık 6.000’e ulaşmıştı. 30’lu yıllar itibarıyla Nazi döneminde enerji sektöründeki yoğunlaşma eğilimleri ve zorla kapatma gibi nedenlerden dolayı sayılarda düşüş yaşanmış, yeni dönemde eski tipten kooperatiflerin sayısı 50’ye kadar inmişti.² Kömürle çalışan büyük termik santrallerin, daha sonra nükleer güç santrallerinin kurulmasıyla 20’nci yüzyılın ikinci yarısından itibaren enerji kooperatiflerinin önemi ile birlikte sayıları da azalmaya başladı.
Enerji kooperatiflerinin başlangıç dönemi, Almanya’da günümüzün yenilenebilir enerjileri alanında, özellikle “halk enerjisi” ya da “halk enerji kooperatifleri” konusunda, geliştikleri koşullar itibarıyla birebir kıyaslama yapma olanağı vermese de en azından alternatif enerjilere bakışın hassaslaşması açısından önem taşıyor. Ayrıca geçmiş, geleceğin bunun içinden çıkıp gelmesi, farklı olsa da bunun üzerine oturması, geleceğin böylesi bir geleneğin değişen şartlarda devamı olması açısından önem taşıyor. Günümüzü geçmişten ayrıştıran ne peki?
Bu alandaki güncel gelişmeler evresini son 30-35 yıla sığdırabiliriz. Enerji piyasasının tüketicilerin tedarikçilerini serbestçe belirleyebilmesi yönünde liberalleşmesi, serbest rekabetin açılmasıyla yenilenebilir enerjilerin de seçilebilir hale gelmesi, enerji sektöründe kooperatif vb. yapıların yeniden canlanmasına neden oldu. Bu canlanmanın dayandığı zemin tabii ki 80’li yılların teknik gelişmeleri ve nüvelenmeleriydi. Yükselen ekoloji bilinci ile yenilenebilir kaynaklara artan talep, 1991 yılındaki “Yenilenebilir kaynaklardan elde edilen elektrik enerjisinin sisteme verilmesi” yasası ve özellikle de arkasından 2000 yılındaki Yenilenebilir Enerjiler Yasası (EEG) alternatif enerji sektöründe kooperatifler ve halk inisiyatiflerinin artan enerji arzını beraberinde getirdi.
Diğer yandan sektörünün gelişip serpilmesi ile yatırım için ilgi alanı haline gelmesi, örneğin rizikodan kaçınan finans sektörü için EEG desteklerinden (yenilenebilir kaynaklarda üretilen enerjinin devletçe sübvanse edilmesi) dolayı yatırımların, fonlamaların hesaplanabilir olması, süreci destekleyen diğer önemli faktörlerdendi.³
Tüm bunlar, 90’lı yılların başlarında az sayıdaki enerji kooperatifinin, halk enerji şirketleri ya da topluluklarının sayısının özellikle 2000’li yıllardan itibaren, yeni kuruluşlar ile adeta şahlanmasında ifadesini buldu. 1995 öncesi 63 olan bu sayı 20 yıl sonra 1.747’ye çıktı. 2009-2013 arası mevcuttaki artışlar -yıllık ortalama 200 civarındaki yeni kuruluşla- özellikle dikkat çekiyor.⁴
Enerji kooperatifleri ve halk enerji toplulukları ya da şirketleri pratikte genellikle aynı ve bir anlamda kullanılıyor. Ancak yenilebilir enerji inisiyatiflerinde örgütlenme biçimleri, kooperatiflerden sınırlı sorumlu limitet şirketlere, az sayıda çiftçinin bir araya geldiği birliklerden kamusal derneklere ve hatta çok hissedarlı anonim şirketlere kadar çeşitlilik gösteriyor. Bu noktada genel üst kavram olarak kullanılan “Halk Enerji Toplulukları” adı altında toplanan bu çeşitli örgütlenme biçimlerini ortaklaştıran kıstaslar; bölgesellik, önceliği kâr etmek olmamak, kamuya açıklık veya temsil edilebilirlik ile vatandaşların katılımına, etkilemesine, etkileşime açık olmalarıdır. Bu bağlamda “bölgesellik” belirlemesini de gelişmenin geldiği nokta itibarıyla yapmak gerekiyor. Çünkü belli bir bölgede doğup büyüyen ve bugün yerelin yanında giderek sınırlar ötesinde faaliyet gösteren enerji kooperatifleri var.
Özetleyecek olursak; yukarıda sıraladığımız özellikleri haiz Halk Enerji Topluluklarının -hukuksal açıdan- yüzde 54,6’sı kooperatifler, yüzde 36,6’sı sınırlı-sorumlu limitet-komandit şirketler, yüzde 6,2’si limitet ve yüzde 2,6’sı “diğerleri”nden oluşuyor.⁵ Yenilenebilir enerji kaynakları alanındaki Halk Enerji İnisiyatiflerinin çoğu enerji üretimine yoğunlaşmış. Söz konusu 1.747 kuruluşun 1.516’sı yenilenebilir kaynaklardan enerji üretiyor olup, bunların içinde 105’inin ek olarak kendi işlettikleri enerji şebekeleri var (Biyoenerji Köyleri). 20 tanesi de ek olarak “yabancı şebekelerde” enerji dağıtımı yapıyor. 149’u ise herhangi bir üretiminde bulunmadan, yenilenebilir kaynaklardan üretilmiş enerjinin kendi şebekeleri vasıtasıyla dağıtımını yapıyor. 16’sı da herhangi bir üretim tesisi ya da şebekeye sahip olmadan sadece yenilenebilir enerji tedariki ve dağıtımı ile ilgileniyor.⁶
Sürecin Aktörleri
Yenilenebilir enerjilere dayanan birliklerin, aktörlerin en belirgin özelliği, merkezi olmayan bir zeminde, yerel ve dağınık olarak ortaya çıkmalarıdır. Rüzgâr enerji santralleri (RES) rüzgâr nerede daha çok esiyorsa; güneş panelleri güneşin en verimli ışıdığı alanlarda; biyoenerji tesisleri de üretimde kullanılan hammaddelerin, atıkların en çok oluştuğu bölgelerde kuruluyor. Bu açıdan bakılınca yerelde-bölgelerdeki süreçler, aktörler aşağıdaki gibi oluşuyor:
“Vatandaş” tanımı ile katılımcı tek tek gerçek kişiler, “İnisiyatifler/Sivil Toplum Güçleri” deyimi ile gerçek kişilerin oluşturdukları topluluklar ya da kooperatif veya onların katılımıyla kurulan orta boy şirketler “halk enerjisi” kavramının temelini oluşturuyor. Yereldeki Kamusal İdare ve İşletmelerle ilgili bölgenin (komünün) belediyeleri ya da onların kamuoyunun temsili olarak oluşturdukları şirketlerin (elektrik üreten Stadtwerke’ler) ya da birimlerin bunlara eklemlenmesiyle ortaya çıkan tablo, merkezi olmayan “bölgesel enerji”nin temelini oluşturuyor. Tablonun sol tarafındaki kuruluşlara ise -objektif, titiz bir analiz için- biraz ayrıntılı yanaşmak gerekiyor.⁷
Alttan başlayacak olursak Enerji Şirketleri ile kastedilen, merkeziyetçi tedarik sistemini haiz -Almanya’yı kendi aralarında bölüşmüş- oligopolist şirketler (E.ON, RWE, EnBW vs.) “enerji tekelleri”dir. Projeciler ise, Yenilenebilir Enerji Yasası’na dayanarak bölgesel potansiyelleri ortaya koyup bunları projelendiren gruptur; mesela “mühendislik büroları” gibi. Yerine göre (halk) projelerine hisse ile katılan ve genelde “tekel dışı” olan bu grup, bunların hayata geçmesinin de güvencesini oluştururlar. Makina Sanayii, genelde ilgili tesisleri teknik olarak besleyen irili-ufaklı kesimdir. İmalat ve Ziraat Endüstrisi, genelde yerel-bölgesel orta boy firmalardan oluşur. Finans Sektörü arasında ise yenilenebilir enerjiler konusunda ekolojik yatırım fonları oluşturanlar olabileceği gibi, ilgili bölgelerdeki yatırımları kredilerle destekleyen bir dizi yöresel (yerel-kamusal) bankalar da olabiliyor. Özetle, yenilenebilir enerji sektöründe, içinde -sektörde kurulu gücün ve üretilen elektrik miktarının yaklaşık yarıya yakınını oluşturan- “halk enerjisi”nin ağırlığında, geniş bir “tekel dışı enerji kesimi”nin olduğu aşağıdaki tablo ortaya çıkıyor:
2022 yılı itibarıyla Almanya’da 577,3 GWh elektrik üretiminin yüzde 44’ü (254 GWh) yenilenebilir kaynaklardan elde edilmiş. Burada hidroelektrik enerji yüzde 3,0 (17,5 GWh), biyokütle yüzde 8,7 (50,2 GWh), güneş enerjisi yüzde 10,5 (60,8 GWh), rüzgâr (karada) yüzde 17,4 (100,2 GWh), rüzgâr (deniz-üstü) yüzde 4,3 (25,1 GWh) ile temsil ediliyor.⁸
Karşılaştıracak olursak; 2023 yılı itibarıyla 4,94 GW’lık kurulu güç temelinde üretilen hidroelektrik enerji 19,5 TWh (2022’de 16,3 TWh); biyokütlede ise 9 GW’lık kurulu güç ile üretilen enerji 42,3 TWh (2022’nin biraz altında). Sonuç olarak güneş, rüzgâr, hidroelektrik ve biyokütle sektörlerinde üretilen toplam enerji miktarı 2022’ye göre yüzde 7,2 artışla yaklaşık 260 TWh olarak gerçekleşmiş. Bununla sisteme verilen elektrik enerjisindeki yenilenebilir kaynakların payı neredeyse yüzde 57’ye çıkmış.⁹
Mülkiyetin Yaygınlaşması
Almanya’da yenilenebilir enerji kaynakları sektöründe “sürdürülebilir bir enerji zemini” arayışları sürecinde oluşan yeni yapılanmanın aktörlerini belirleme, bunları tasnif etme konusunda yapılan detaylı bir araştırma aşağıdaki tabloyu ortaya koyuyor:
Burada göze çarpan, tespit edilmesi gereken bir gerçek, Almanya’da yurttaşların, halkın ülkedeki Enerji Dönüşümü’nde belirleyici rol oynaması. Yenilenebilir enerjiler büyük oranda özel kişilerin elinde bulunuyor:¹⁰ Rüzgâr, güneş, hidroelektrik, jeotermal ve biyoenerji olsun, bu alandaki kurulu güçteki mülkiyetin yaklaşık üçte biri bu kişilerin elinde toplanıyor. Kırsal kesimdeki çiftçileri de buna katacak olursak bu oran yüzde 40’ı aşıyor. “Halk enerjisi” denen bu kesimlerin mülkiyet ilişkileri içindeki payı son yıllarda azalma eğilimi gösterse de bu oranlar yine de dikkati çekici. Rüzgâr, güneş ve biyogaz enerjisindeki halk enerjisi oranları ise bu ortalamanın üzerinde gerçekleşmiş.
Özel kişiler ve çiftçilerin karadaki rüzgâr enerjisinde kurulu güçteki payı yüzde 40,6, güneş enerjisinde ise yüzde 48. Enerji üretiminin bu biçimi işletme sahipleri için de çekici olsa gerek; bunlar da yaklaşık yüzde 25’lik (tabloda “sanayi ve enerji üreticileri”) bir paya sahip. Biyogaz enerji üretim tesisleri yaklaşık yüzde 75 pay ile, çoğunlukla çiftçilerin elinde yoğunlaşıyor. Karadaki rüzgâr enerjisindeki mülkiyet ilişkilerinin tersine, deniz üstünde kurulu RES’lerdeki büyük sermayenin payı üçte ikiye ulaşıyor; geri kalan üçte birini ise bankalar ve fonlar domine ediyor. Bu noktada tespit edilmesi gereken, deniz-üstü tesislerin finansman olarak sadece “büyükler” ve bankalar tarafından üstesinden gelinebilecek büyüklükte yatırımlar olduğudur. Olguyu tek tek yenilebilir enerji kaynakları bazında ele aldığımızda mülkiyet ilişkilerindeki manzara aşağıdaki şekilde oluşuyor:¹¹
Biyogaz tesislerinde (biyometan işleme tesisleri hariç) çiftçilerin yaklaşık yüzde 74 ile ezici bir ağırlığı var; arkasından yüzde 10 ile projeciler geliyor. Güneş panellerindeki mülkiyet ilişkilerinde özel kişiler yüzde 32, çiftçiler yüzde 16, sanayi yüzde 25 ve banka/fonlar yüzde 11,6 ile öne çıkıyor. Karadaki rüzgâr enerjisinde özel kişiler yüzde 38, projeciler yüzde 23, bankalar/fonlar yüzde 16 ve enerji tedarikçileri yüzde11 ile temsil ediliyor.
2021 yılı sonu itibarıyla halk arasında giderek popülerleşen fotovoltaik modüllerinin kurulu gücü 59 GW’ye ulaşmıştı. Bunun üçte ikisinden fazlasını çatılarda kurulu paneller oluşturmuştu ki bunun en büyük kısmı kişilere ait evlerdi. Bu küçük fotovoltaik panellerin sonucu ise, Bundesnetzagentur’un değerlendirmelerine göre Almanya’daki toplam elektrik tüketiminin yüzde 35’ini karşılamış. Bu oran bir sene önce yüzde 25’e tekabül ediyordu.¹²
Halk Sermayesi, Mülkiyetin Demokratikleşmesi
Özetle “Enerjide (D)evrim” ya da “Dönüşüm”, Yenilenebilir Enerjiler Yasası (EEG) ve bunun getirdiği yeniliklerle, sektörde yapısal değişikliklerle mümkün oldu. Burada EEG ile “yenilenebilir kaynaklardan üretilen enerjinin önceden tespit edilmiş fiyatlara satın alınmasına” devlet tarafından garanti verilmesi ve insanların bu garanti ile ekonomik inisiyatif alması, olayın esas püf noktasını oluşturuyor.
Böylelikle yenilenebilir enerjilere verilen maddi ve politik desteğin yasalarla kayıt altına alınması, Enerji Dönüşümü’nde vatandaşın doğrudan inisiyatif almasını beraberinde getirdi. Öyle ki “Enerjide Dönüşüm” deyiminin yerini “Vatandaş ya da Halk Enerjisi Dönüşümü” söylemi almaya başladı. Bu gelişme, somut olarak tek tek kişilerin kendi inisiyatifleri ile kendi enerjisini üretmesini, ürettiğinin fazlasını sisteme vererek gelir elde etmesini, işin altından tek başına kalkamadığı durumlarda ise “sürece karışmak” isteyen diğer kişilerle bir araya gelerek herhangi bir biçimde hissedarı oldukları birlikleri, ortaklıkları, kooperatifleri vs. oluşturup yenilenebilir enerji kaynaklarından enerji üretmesini beraberinde getirdi. O zamana kadar Almanya’da var olan ve dört büyük enerji şirketinin ülkeyi aralarından bölüştüğü merkeziyetçi, fosil kaynaklara dayalı oligopolist nitelikli enerji sektörü, “enerji büyüklerinin” sektördeki bu değişimi “atlaması” ile de “çoğulcu” ve “âdem-i merkeziyetçi”, başta hiç kimsenin tahmin etmediği yaygın “demokratik mülkiyetçi” bir yapısal değişime şahit oldu.
Burada, söz konusu olguyu açıklaması açısından kullanılması uygun deyim “halk ya da vatandaş mülkiyeti”. Bununla kastedilen, geçmişte “sosyal demokrat” bağlamlarda dile getirilen “halk sektörü̈” ya da “reel sosyalizm”de oluşturulan “halk adına devlet sektörü” hiç değil! Söz konusu olan, tek tek kişilerin, her Alman vatandaşının tek başına çatısına güneş paneli koyarak ya da tek başına yapamadığı RES’ler için birçok kişiyle enerji inisiyatifleri, kooperatifleri ya da şirketleri şeklinde bir araya gelip “hisse senediyle” bizzat bu işin sahibi olarak enerji üretimine katılması ve karşılığında yerine göre buradan pay alarak “kendi hesabına” ekonomik faaliyette bulunmasıdır. Ülkenin kuzeyinde faaliyet gösteren Schleswig- Holstein Rüzgâr Enerjisi Birliği’nden Nicole Knudsen, yeşil enerji kaynaklarının büyük şirketlere değil, özel şahıslara ait olduğunu şöyle ifade ediyor: ¹³ “Kuzey Frizonya’daki her 10 rüzgâr türbininden dokuzunun özel sahibi var. Yüzde 51’lik sanayi ortaklığından değil, yüzde 90’lık halk sermayesinden söz ediyoruz. Belde ve belediyeler el ele verip rüzgâr parkları kurmaya ya da yel değirmenleri dikmeye karar vermişler. 800 nüfuslu köyde yaşayanların 600’ü bu tesislere ortak olmuş. Bu santraller, tesadüfen aynı yerde yaşayan birkaç büyük sermayedarın değil, bütün bölge sakinlerinin malı.”
Kapısının önündeki enerji dönüşümüne ortak binlerce Frizonyalıdan biri olan Ernst Hinrichsen ise “Yeni yatırım modeli burada olumlu karşılandı ve kendi rüzgâr parkımızı kurduk. Köyde yaşayan 500 kişiden 430’u tesislere ortak olmak istiyor. 4 milyon euroya ihtiyacımız vardı, 10 milyonluk hisse talebi geldi. Bu projeyi halka açmanın ne kadar yararlı olduğu, gösterilen yüksek ilgiden de belli” şeklinde konuşuyor. Buradaki “halk angajmanı”, insanların bu konudaki motivasyonu, yapılan araştırmalara göre birincil olarak bu yolla yaşadığı bölgenin ekonomisinde katma değer yaratılmasına ve temiz enerji ile Enerjide Dönüşüm sürecine katkıda bulunmak. Bu bağlamda “gelir elde etme”, ankete katılanların üçte ikisinin olumladığı, ancak ikincil neden olarak gördüğü bir motivasyonu oluşturuyor.¹⁴
Buradaki katılımlarda insanlar için çekici olan diğer bir şey de, enerji kooperatiflerinde “değerinden bağımsız olarak” her hisse sahibinin oy hakkı olması. Bu ve (ekonomik-ekolojik) enerji bilinci bir araya gelince, kooperatiflerin genel kurullarına yüksek katılım ve bununla yaygınlaşan bir “taban demokrasisi” olgusu ortaya çıkıyor. Mesela; enerji dönüşümü çerçevesinde RES’lerin “ekolojik ve ekonomik olarak en iyi nereye inşa edilebileceğinin” tartışıldığı, sürece halk katılımının sağlandığı açık bir platform. Yani tipik “halka açık” anonim şirketlerde her zaman olduğu gibi, küçük hissedarların büyük oranlarda genel kurullara katılmadığı, dolayısıyla oy hakkını otomatikman (büyük) bankalara devrettiği aldatmacı, edilgen bir sistem yerine etken “katılımcı, doğrudan demokrasi”.
“Halk Enerjisi Hareketi”nin yukarıda anlatıldığı gibi her zaman “aşağıdan yukarıya doğru” örgütlenmediğini, sürecin aynı zamanda “tersine işleyen”, “yukarıdan aşağıya” süreçleri de barındırdığını burada tespit etmek gerekiyor. Yerine göre yeni kooperatif üyeleri kazanma, kaynakları mobilize etme, kooperatif bankaları tarafından projelendirilen kimi enerji inisiyatiflerinin sivil-toplumsal güçlerinin var olduğu yerlerde, onlarla rekabete girmeden, onlara dayanarak gelişmesi ile de mümkün olabiliyor. ¹⁵ Yani, “Alttan alta gelişen süreç” , “yukardan aşağıya doğru inisiyatifleri” tetikliyor!..
Yukarıda verdiğimiz genellenebilecek örneklerden, incelememizden çıkan sonuç, günümüzde kapitalizmin klasik gelişme örnekleri ile pek benzeşmeyen, âdem-i merkeziyetçi, özü gereği yerelde “seyreltilmiş” olarak ortaya çıkan, yani klasik enerji kaynaklarında olduğu gibi yoğun (konsantre) değil, dağınık olarak gelişmiş ve gelişmekte olan, çoğu kez (geliştiği) tabana yayılmış ve öncelikle “temiz ve sürdürülebilir bir kaynak” hassasiyeti ya da motivasyonu ile hareket eden tek tek üreticilere ve onların kurdukları birliklere dayanan bir (yenilenebilir) enerji yapılanmasının, son yıllarda oluşan enerji ve ekoloji krizine bir cevap olarak ortaya çıkmasıdır.
Böylesine istisnai yapılanmaların ana nedenlerinden birini şüphesiz yenilenebilir enerji teknolojilerinin tek tek kişiler, küçük üretici ve girişimciler tarafından “ulaşılabilir” ve “kullanılabilir” olması oluşturuyor. Bu gerçeklik, enerji alanındaki oligopolist yapıların kırılmasında, enerji aktörlerinin -teknolojinin hemen herkes tarafından ulaşılabilir hale gelmesiyle- çoğullaşıp çeşitlenmesinde, böylelikle serbest rekabetin olgunlaşmasında, bununla (temiz) enerjiye ucuz ulaşımın maddi koşullarının gelişmesinde ifadesini bularak Almanya’daki yenilenebilir enerji sektöründeki bugünkü yapıyı ortaya çıkarıyor. Tekrar altını çizerek özetleyecek olursak;
- Mülkiyetin âdem-i merkeziyetçi bir yapı ile “yaygınlaşması”,
- Kapitalizmin “serbest rekabeti yeniden keşfetmesi” ile birlikte teknolojiye ulaşımda tekellerin kırılması,
- Enerjinin ucuzlaması ve ekolojik korunum, süreci karakterize eden noktalar olarak ortaya çıkıyor.
Bu (ekonomik) gelişmenin toplumsal plandaki yansıması ise oldukça önemli: Daha fazla yerel yenilenebilir enerji inisiyatifi daha fazla demokratikleşme, demokrasinin tabana daha fazla yayılması demek. Ekonomide enerjinin (genellikle fosil bazlı) büyük ve merkezi güç santralleri yoluyla bir veya az sayıda elde toplanması, (kapitalist) mülkiyetin ve gücün yoğunlaşması eğilimlerinin yükselmesi anlamına geliyor. Bunun politikadaki yansıması merkeziyetçi güç birikimidir. Merkezi olmayan (yenilenebilir), dağınık enerji nüvelenmeleri ise (ekonomik) gücün tabana yayılması, 21’inci yüzyılda temsili demokrasinin etkin taban demokrasisine evrilmesi koşullarının olgunlaşması demek. Böylelikle yaygınlaşan, kendisi için enerji üreten ve fazlasını dışarıya ileten bir üretim biçimi, bu sektörün yaklaşık yarısında ekonomi politik diliyle “kapitalizmde üretimin kitlesel karakteri ile onun sonuçlarının özelleştirilmesi” arasındaki çelişkiyi geçersiz kılmış oluyor.
Yenilenebilir enerjilerin ekoloji politik açısından toplumsal kabul görmesi, Enerjide Dönüşüm politikasının geleceği konusunda çok önemli. Ancak yenilenebilir enerjilerin ekonomik olarak rekabetçi, sürdürülebilir olabilmesi için bu kabulün altının doldurulması şart. Yani ekoloji politik, ekonomi politik ile bir arada, birbiriyle doğru orantılı olarak yürüdüğü şartlarda Enerjide Dönüşüm politikasının başarı şansı var. Almanya’da yenilenebilir enerjiler örneği, gelişme hikâyesi, alternatif rejeneratif kaynakların insanların her ay ödedikleri elektrik faturası üzerinden (bkz. EEG yasası) maddi olarak desteklenmesi ile gösterilen ekolojik hassasiyet, devletin herkesten toplanan bu destek-katılım paylarını rekabetçi olabilmeleri için yenilenebilir enerji sektörüne aktarması süreci insanlara, yeni enerji tekniklerinin nüvelenme aşamasından sonra temiz, ucuz ve ulaşılabilir enerji kaynakları olarak geri dönmesiyle sonuçlandı. İşte alternatif enerjilerin Almanya’da kabulünü yüksek tutan potansiyelin dayandığı maddi zemin budur. Sürecin geldiği yeri görmek açısından bir dahaki yazıda yenilenebilir enerji kaynaklarının ekonomi politiğine biraz daha yakından bakalım.
__
¹Holstenkamp, L., Die Geschichte der Elektrizitätsgenossenschaften in Deutschland, s. 403-404.
²Leuphane Universität Lüneburg, Zum Stand von Energiegenossenschaften in Deutschland, Ein statistischer Überblick zum 31.12.2012: http://fox.leuphana.de/portal/files/15444812/HolstenkampMller_Energiegenossenschaften.pdf
³Kahla, F., Holstenkamp, L., Müller, J. R., & Degenhart, H., Entwicklung und Stand von Bürgerenergiegesellschaften und Energiegenossenschaften in Deutschland, s. 5, 13.
⁴Leuphane Universität Lüneburg..
⁵a.g y., s. 16.
⁶a.g.y.
⁷Trend:research, Leuphana Universität Lüneburg, Definition und Marktanalyse von Bürgerenergie in Deutschland, 2013 Oktober Bremen-Lüneburg, s. 19 vd.
⁸Agentur für Erneuerbarer Energien, Grafiken: https://www.unendlich-viel-energie.de/mediathek/grafiken
⁹https://www.energy-charts.info/index.html?l=de&c=DE
¹⁰Agentur für Erneuerbare Energien, a.g.y.
¹¹Trend: research, Stand 12/2020, Agentur für erneuerbare Energien e. V. 2020, Grafiken: https://www.unendlich-viel-energie.de/mediathek/grafiken
¹²Spektrum der Wissenschaft – Kompakt, 16/2022, s. 31-32.
¹³DW (Deutsche-Welle türkçe portalı), Rüzgâr Kuzey Almanya’yı zengin etti, http://www.dw.de/r%C3%BCzg%C3%A2r-kuzey-almanyay%C4%B1-zengin-etti/a-17138256)
¹⁴Trend: research und Leuphana Universität Lüneburg, Definition und Marktanalyse von Bürgerenergie in Deutschland, Bremen/Lüneburg Oktober 2013, s. 59-60.
¹⁵Trend: research und Leuphana Universität Lüneburg, a.g.y., s. 21.
Not: Bölgesel bankalar ya da küçük-orta boy üreticilere seslenen bankalar tarafından sunulan projelere örnek olarak, herhangi bir fon yatırımı ile finansal olarak desteklenen inisiyatifler olabileceği gibi, hükümetin yenilenebilir enerjiler konusunda verdiği “destek kredilere” dayanan projelendirmelerinin de olabileceğini burada belirtmiş olalım.