Amerikan “İdrak Zafiyeti”
Dünya açısından Biden-Trump farkının (ekonomiden jeopolitik adımlara varıncaya kadar) büyük ölçüde anlamsızlaştığı bir dönemde, Amerikan krizinin derinleşmesinin küresel yansımaları kaçınılmaz olacak. Ancak birbirinden berbat onlarca suçtan mahkûm olmuş lümpen bir gösteri dünyası figürüyle; zihnen geçen yüzyılda yaşayan ve akli melekeleri yerinde olduğu dönemle idrak zafiyetinin derinleştiği dönem arasında ciddiye alınacak siyasal bir fark olmayan bir ismin Amerikan siyasal depresyonuna son vermeleri mümkün görünmüyor.
“Başkan Trump ekranın solunda, Başkan Biden ise ekranın sağında olacak. Yerleri yazı tura ile belirlendi. Her adayın soruyu cevaplamak için 2 dakikası, diğer adaya cevap ve reddiye için de 1 dakikası olacak. Ayrıca moderatörün adaylara tavzih etmek veya cevap vermek için 1 dakikalık ek süre verme hakkı bulunmaktadır. Adaylardan birisinin konuşma zamanı geldiğinde mikrofonu açılırken diğer adayınki kapalı tutulacaktır. Mikrofonu kapalı olan aday araya girmeye kalktığında ekranlarının başındaki izleyicilerin söylediklerini anlaması zor olacaktır. Tartışmanın sonunda her aday kapanış cümleleri için ikişer dakika konuşma hakkına sahip olacaklar. Bu akşam stüdyoda seyirci olmayacak. Önceden hazırlanmış notlara, doğrudan desteğe veya kampanya çalışanlarıyla temasa tartışma sırasında müsaade edilmeyecektir. Davetimizi kabul ederek her iki adayın ve kampanya sorumlularının kuralları kabul ettiklerini farz ediyoruz.”
ABD’nin 45 ve 46’ncı başkanları arasındaki canlı yayınlanan TV tartışması yukarıdaki anonsla başladı. Kuralların “çocuksu” katılığına ve “şartname” detaylarına bakınca oldukça ciddi bir tartışma ortamı olduğu, usulün özenli bir şekilde ilan edilmesinin arkasında esaslı bir gündemin olduğu vehmi oluşabilir. Ne var ki 90 dakikalık tartışmanın sonunda ortaya çıkan tablo sadece adaylar için değil, Amerika açısından da tarihe geçen tam bir felaket oldu. Zaman zaman akla ziyan bir ergen seviyesizliğinin sergilendiği, hakaretlerin havada uçuştuğu, mugalata ve safsatanın sınırlarının zorlandığı bir kakofoni çıktı ortaya. Durum o kadar vahim bir hal aldı ki Trump kendisinden beklenmeyecek bir şekilde “rezilliğe son vermek” adına bir noktada yetişkin rolüne soyunarak “çocuklaşmayalım artık” demek zorunda kaldı. Biden ne diyeceğini bilemez halde “sen çocuksun” cevabını verdi.
Biden’ın fiziksel olarak aleni olan kavrama ve ifade zafiyeti, Trump’ın aleni şarlatanlıkla ucuz demagoji, absürt iddialar ve zırvaya varan söylemleriyle birleşince, idrak zafiyeti her iki ismin ortak “zihinsel ahenksizliğine” dönüştü. Amerika’ya dair okuma yapan hemen herkesin bir şekilde yolunun kesiştiği Tocqueville, Amerika’nın ilk siyasi partisi Federalist Parti’ye bakarak, Amerikan liderliğine dair 1835’te “‘Yeni Dünya’da şimdiye kadar görülmemiş iyi kafalar ve asil tabiatlı kişiler” satırlarını yazacaktı. Tocqueville iki asra yakın zaman sonra, 2024’teki manzarayı görseydi ne derdi acaba?¹ Sağlık sorunlarından dolayı işaretlerini yıllardır açık bir şekilde verdiği demans hallerine odaklanıp “idrak zafiyeti” teşhisi sadece Biden için dillendirilse de ortaya çıkan tablo her iki adayın da kişisel sıkıntılarından ötesinde “Amerikan krizini” aşikâr kılmalarıydı.
Basite indirgenmiş haliyle yaşanan, ABD siyasal elitlerinde ve sisteminde görünür hale gelen ağır gerontokrasi sorunu olsa da ciddi bir gözlemle “Amerikan siyasal depresyonunun” artık saklanamaz olmasından ibaret. Zira Biden, dört yıl önce partisi içerisinden aday olurken de bugün 82 yaşında olan Bernie Sanders’ı saf dışı bırakarak seçilmişti. ABD başkanlarının en önemli yıllık konuşması olan “Birliğin Durumu” sunumunu yaptığında, arkasında duran Meclis Başkanı Nancy Pelosi bugün 84 yaşında. ABD’nin yaşadığı siyasal krizin biyolojik bir soruna indirgenerek perdelenme çabasının çaresizlikten kaynaklandığı görülüyor. Zira Amerika, siyasal yönsüzlüğü ile yüzleşmediği sürece siyasal istikrarsızlığı büyümeye devam edecek.
Demokratların mı Demokrasinin mi Krizi?
Dünyanın en âdem-i merkeziyetçi ve çok kültürlü ülkesinde, siyasal merkezi liberal politik doğruculuk ve lümpen milliyetçilik makasına alan Washington’ın, kendi eliyle inşa ettiği zeminden artık ancak Biden, Trump veya taklitleri çıkabilmektedir. 2015’te Cumhuriyetçiler nasıl şaşkın bir şekilde Trump’ın yükselişini izledilerse, 2024’te de Demokratlar aciz bir şekilde Biden’ın çöküşünü izliyorlar. Dolayısıyla “idrak zafiyetinin” isimlere indirgenecek bir sorunun çok ötesinde yapısal bir “Amerikan krizine” denk geldiğini söylemek mümkündür. Başka bir ifade ile Amerika gerontokrasi sorununu çözse ve siyasal elitleri ciddi bir şekilde gençleşse de yaşadığı siyasal bunalım ve yönsüzlük ortadan kalkmayacaktır. Bugünkü haliyle Amerikan siyasal yapısının ciddiyeti ne küresel sorunları ne de kendi ülkesi içerisindeki merkezkaç enerjiyi yönetebilecek durumdadır. Bundan 15-20 yıl öncesine kadar en fazla komplo teorilerinde yer alabilen konular, bugün Amerikan merkez medyasından akademik yayın organlarına varıncaya kadar sıradan başlıklara dönüşmüş durumdadır. Amerika’nın iç savaş fay hatlarının hareketlendiğini söyleyip “ABD ulusal boşanmaya mı gidiyor?”² sorusunu soranlardan Birleşik Devletler’den eyaletlerinin ayrılmasını isteyen Amerikalıların “sayısına şaşıranlara”³, Amerika’nın geri dönüşü olmayacak bir şekilde “parçalandığını”⁴ dillendirenlerden “işlevsiz bir süper güç”⁵ olduğunu söyleyenlere “Amerikan düşüşü” literatürü en “saygın ve anaakım” medyayı süsleyen başlıklara dönüşmüş durumda.
Tartışmanın hemen ardından Demokrat Parti’nin Bidencı üst düzey isimleri Biden’ın yarıştan çekilmesi fikrinin mümkün olmadığını dillendirip, partinin Trump’ın başkan olma ihtimalinin sonuçlarına odaklanması gerektiğini ifade ettiler. Biden seçilse ve dönemini tamamlasa 86 yaşında olacak. Diğer yandan Biden’ın aday olmasını dile getiren Demokratların da 2028’e kadar Biden’ın görevini yerine getirebileceğine dair inançları olmadığı görülüyor. TV tartışması sonrasında Demokratlar arasında yapılan anketlerde Biden’ın “aday olmaması gerektiğini düşünenlerin” oranı yüzde 70’lerin üzerinde.⁶ Ayrıca seçimler konusunda ciddiye alınması gereken ve bugüne kadar yanıltmamış olan bahis dünyasında Biden’ın seçilme şansı birkaç saat içerisinde yüzde 22’leri hızlıca gördü. Buna rağmen Biden ailesi başta olmak üzere, dar halkasının adaylıkta ısrar ettiklerine dair fazlaca haber medyaya servis edildi. Ancak Biden’ın, Trump tartışması sonrasında aday olmaması yönünde başlatılan dalganın oldukça etkili olduğunu söylemek mümkün. Hâlihazırda seçilme şansı oldukça azalmış olan Biden’la Demokratlar ya kaderlerine razı olacaklar ya da yeni bir isim çıkararak cari ekonomik şartlar altında kazanmaları mümkün olan seçimlerde sahici bir şekilde yarışacaklar.
Biden’ın zihinsel kapasitesiyle ilgili sorunlar aslında 2020 kampanyası sırasında ortaya çıkmaya başlamıştı. Biden, Reagan’dan bu yana en az basın toplantısı düzenleyen ABD başkanı oldu. Röportaj tekliflerinin büyük bir kısmını geri çevirdi. Özellikle son 1,5 yıldır ise ABD Başkanı fiilen kamuoyundan saklanan bir figür haline geldi. Zira kamuoyu önüne çıktığı hemen her sahne bir sorunla veya gafla son buldu. Uluslararası toplantılarda yaptığı gaflar birikti, diplomatik görüşmelerde söylememesi gereken şeyleri ağzından kaçırmaya başladı ve Ekim ayından beri aleni bir şekilde İsrail lobisi tarafından tam anlamıyla manipüle edilir bir hale geldi.⁷ Ancak bu sorunların hiç birisi olmasaydı da Biden’ın ciddiye alınacak bir lider özelliği veya vizyonundan bahsetmek mümkün değildi. Obama ile sergiledikleri performans, özellikle de küresel jeopolitik başlıklar ve kriz alanlarındaki sorunları erteleyen, ciddi kararlar alamayan ve istikameti olmayan yaklaşımları bugün global düzeyde yaşanan kırılmaların müsebbibi oldu.
Biden, kaderin bir cilvesi olarak her zaman yaşıyla ilgili müstakil bir gündeme sahip oldu. 29 yaşında ABD’nin en geç senatörü olurken de en yaşlı Amerikan başkanı olurken de “yaşı” hep tartışma konusuydu. 27 yaşındayken kendisine Senato’ya aday olması teklifi geldiğinde “yeterince yaşlı olmadığımı bilecek kadar matematiğim var” diyecekti. Biden ilerleyen yıllarda başkan adaylığı gündemlerini yıllarca “yaşı yetmediğini” düşünerek göze alamadı. Carter’ın performansı düşmeye başladığı dönemde isminin dolaşmasına, hatıratında, “37 yaşındaydım, başkan adaylığıyla işim olamazdı” diyecekti. 84’te Reagan’ın ikinci dönemindeki yarış için belgelerini hazırlayıp başvuru yapmadığında da “kendi standartlarına göre hazır olmadığını” söyleyecekti. 87’de nihayet aday olan Biden, seçimlere giremeden yarıştan çekilmek zorunda kalacaktı.⁸ Bugün çekilmeyeceğini söyleyen Biden, 87’de İngiliz İşçi Partisi liderinin konuşmalarından intihal yaptığı ortaya çıktığı için yarıştan çekilmek zorunda kalacaktı. Biden, 3,5 ay süren kampanyasının ardından, adaylığının geçmiş hatalarının “abartılı gölgesi” tarafından istila edildiğini söyleyerek yarıştan çekildi. 37 yıl sonra da aslında benzer bir tepki veriyor. Öncesinde hasta olduğu için kötü bir gecesine denk gelen “90 dakikalık tartışma yüzünden 3,5 yılının yok sayılmasına” müsaade etmeyeceğini söylüyor.
Joe Biden’dan önce ikinci dönemini kazanamayan fazlaca ABD başkanı yok. Geçen yüzyıldan itibaren bakıldığında sadece dört isim (Hoover, Carter, baba Bush ve Trump) bu başarısızlığı yaşadılar. Biden 21’inci yüzyılın ikinci kaybedeni olmaya oldukça yakın. Dört yıl önce de tercih edildiği için değil, Demokratların elit çıkaramama çaresizliğiyle mahkûm oldukları Biden ya adaylıktan çekilerek kaybedenler kulübüne girmeyecek ya da işi Kasım ayında bir mucizeye kalacak. Geçmişte Truman 1952’de, Johnson 1968’te ikinci dönem için devam etmeme kararları aldıklarında Cumhuriyetçi Eisenhower ve Nixon seçimleri kazanmıştı. 1980’de, Kennedy kardeşlerin (kaderin cilvesi, bu seçimde de Demokratların başına Kennedy’lerin yeğeni Robert F. Kennedy dert olmuş durumda) sonuncusu Massachusetts senatörü Ted Kennedy, Carter’a bayrak açmıştı. Sonuçta her ikisi de kaybederek Reagan’ın seçilmesine yardımcı oldular. Bu tarih göz önüne alınınca, Demokratlar Biden’dan şaşmamakla seçimi kaybetmek arasına sıkışmış bulunuyorlar. Biden’ın adaylığını korumak adına Kongre’deki partililere yazdığı mektupta “demokratik bir adaylık sürecimiz oldu ve seçmenler net ve kararlı bir şekilde konuştular. 14 milyondan fazla oy aldım, tüm aday gösterme süreci boyunca kullanılan oyların yüzde 87’siydi. Yaklaşık 3.000 delegem var, bu da beni geniş bir farkla partimizin farz edilen adayı yapıyor” derken aslında Demokratların çıkmazına işaret ediyordu. Demokratların, “ayakta duramayan ama devrilemeyen” Biden’ın, gönüllü veya baskıya dayanamayarak çekilmediği sürece içine düştükleri felç halden çıkacak bir formülleri bulunmuyor.
Demokratların krizine müdahale edecek aktörleri ve araçları var mı? İlk anda var gibi görünse de yaşadıkları krizin kendisi durumlarının çok umut verici olmadığı görmek için yeterli. Sekiz yıl önce Trump’a seçimi kaybetmenin ayıbıyla yüzleşmek yerine, 2016’dan bu yana müstehzi bir şekilde Trump’ı engellemeyi başaramayan Cumhuriyetçi Parti’nin çöküşüne odaklanan Demokratlar, benzer bir kaderi şimdi kendileri yaşıyorlar. Herhangi bir sorumluluk alamayacağı gün gibi ortada olan, değil seçimleri kazanıp görevine devam etmesi, seçim kampanyası yapması bile mümkün olmayan bir ismi sistem dışına atamayan bir girdabın içerisindeler. Bu krize müdahil olması beklenen “Clinton klanı” ve onlarla bağlantılı olarak eski ABD Başkanı Obama’nın Biden’la geçmişten gelen husumetleri ellerini bağlıyor. 2015’te Başkan Yardımcısı Biden yerine Hillary Clinton’ın sahneye sürülmesini sağlayan Obama’nın, Biden ve ailesiyle ciddi sorunları bulunuyor. Demokratların parti üzerinde ağırlığı olan “üç klanı” (Clinton, Obama, Biden) farklı tabanlarda etkililer. Ancak Demokratların ortak bir zemininden bahsetmek mümkün değil. Zira mavi yakalı tabanla elitler arasındaki mesafe açılmaya devam ediyor. Bu kırılgan taban üzerinde yukarıdaki isimlerden herhangi birisinin ağırlık koyarak partinin adayını belirlemesi kolay değil. Zira Biden’ın adaylıktan el çektirilmesi sonrası Demokrat Parti’de “klanlar savaşı” yaşanması ihtimal dahilinde. Biden ekibinin Trumpvari bir şekilde “Davos Demokratları” lakabını taktığı Obama-Clinton “klanlarına” karşı hangi adımları atacağı bilinmiyor.
Buna rağmen, öne çıkan bazı senaryolar ve isimler de bulunuyor. Michigan Valisi Gretchen Whitmer, California Valisi Gavin Newsom, Cumhuriyetçi bir eyalette vali olarak seçilen Andy Beshear ve Illinois Valisi J.B. Pritzker gibi isimler dolaşsa da Kamala Harris ile seçimleri kazanacağına inanan ciddi bir Demokrat Partili kesim bulunuyor. Harris’in aday olmak için şansı yüksek olmakla beraber Demokratlara “sağlıklı Biden senaryosundan farklı” bir katkı sağlaması mümkün görünmüyor. Roosevelt’ten Nixon’a, Truman’dan Cheney’e varıncaya kadar Amerika’yı ve dünyayı derinden etkileyen isimleri başkan yardımcısı olarak gördükten sonra Harris’in performansından bahseden Amerikalılar, tarihimizde “kötü başkan yardımcıları var, bir de Kamala Harris var” demeye başladılar. Harris, gerçekten başarılması zor bir şekilde Biden’dan daha kötü bir görev onay oranına sahip. Zira Başkan Yardımcılarının performansını ölçen anketlere göre son yarım yüzyılın en başarısız ismi olarak görülüyor.
Demokratlar açısından en sahici senaryo Biden’ın gönüllü olarak Ağustos’ta yapılacak kongre öncesinde adaylıktan çekilmesi, ardından Demokratların adaylarının kongreye kadar ABD kamuoyu önüne çıkmaları, bu süre zarfında Trump’ın rakipsiz bir halde kalmasıyla odağın Demokrat Parti’de kalmasının sağlanması ve adaylarını belirlemeleri. Mesela, ismi geçmese de Pennsylvania gibi yüksek seçiciler kurulu üyesine sahip bir eyaletteki Demokrat valiyi aday yaparak, seçimin kaderi üzerinde doğrudan etkisi olan eyaleti teminat altına alarak girme formülü de olabilir. Ancak bütün bu senaryolar Demokratların seçimi nasıl kazanacağıyla ilgili. Asıl kriz olan “Amerikan gücünün dünyada ciddi ve sorumlu bir şekilde yönetilmesi” meselesi cevapsız kalmaya devam ediyor.
MAGA ve Liberal Ciddiyetsiz Makasında Amerika
Ünlü Amerikalı tarihçi Hofstadter “Amerikalıların bir ideolojisi yok” der. Zira ona göre Amerika’nın kendisi “bizatihi bir ideolojidir.” Eğer Amerika’nın bu vasfını kaybettiğine dair takvime bir kayıt düşmek gerekirse, Biden-Trump tartışmasının bunu başardığı söylenebilir. Yaşanan, ABD başkan adaylarının -Amerikan medyasının kullanmayı tercih ettiği tarifiyle- “idrak zafiyetinden ya da çöküşünden” ziyade, dünya ile arasındaki mesafeyi artırmaya devam eden askeri ve ekonomik gücünü taşıyacak siyasal aklını ve iradesini kaybeden “imparatorluk” manzarasından ibaretti. Geçmişte Avrupa için kullanılan “ekonomik dev, jeopolitik cüce” kavramsallaştırılması, ABD için çelişkili bir şekilde kendisini gösterdi. Bu tanım; ekonomik olarak dev, siyasal olarak felç, askeri olarak ise hedefsiz bir şekilde yıllık 1,4 trilyon dolar harcamaya rağmen⁹ güçlenmeye devam eden bir konuma oturmaya başladı. Ekonomik ve askeri gücün böylesine sığ bir siyasal zemin tarafından taşınmasının imkânsız olduğu gün gibi ortada. Bu durumun üreteceği derin krizlerle dünya önümüzdeki yıllarda daha keskin bir şekilde boğuşmak zorunda kalacak. Şimdilik “Ne olacak bu Amerika’nın hali?” derdiyle herkes dertlenmek zorunda. Zira Amerikan krizleri, dünyanın oy hakkının bulunmadığı ama maliyetine katlanmak mecburiyetinde kaldığı sorunlara denk geliyor.
Amerikan siyasal sistemi bu noktaya aniden gelmedi. 20’nci yüzyılın son çeyreğini oldukça başarılı liderlerle hitama erdiren Amerika, 21’inci yüzyıla siyasal elit transferini gerçekleştiremedi. Bu tıkanmasın basit göstergesi, milenyum başında bir yönüyle babadan oğula başkanlık transferinin, hayata geçebilseydi ikinci Bush kardeşe ya da Clinton’ın eşine varıncaya kadar devam ettiği bir Amerikan monarşisi görmemiz olacaktı. Hatta Biden’ın yarış dışı kalması durumunda, aynı gelenek zorlanarak, Obama’nın karısının adaylığının bu kadar rahat konuşulmasının arkasında da aynı öğrenilmiş çaresizlik ve siyasal elit çöküşü bulunuyor.
Siyasal elit kısırlığını vücuda getiren üç öne çıkan unsur bulunuyor. Öncelikle Amerikan partilerinin içine düştüğü kriz milenyum sonrası kendisini tam anlamıyla hissettiriyor. İkincisi, siyasal elitlerin ulusal sahneye çıkabilmesi ve ayakta kalabilmesi için sermaye ile kurdukları çarpık ilişkilerin sebep olduğu büyük ve yapısal sorunlar. Siyasetin finansmanı başlı başına siyaset-düşmanı bir mekanizmaya dönüşmüş durumda. Son olarak küresel düzeyde de yoğun bir şekilde yaşanan temel insani değerler fonksiyonundan ve büyük anlatılardan istifa etmiş siyasal-doğrucu liberal eksenle lümpen milliyetçi eksenin arasına sıkışan geleneksel partilerin ve siyasi damarların tam anlamıyla yaşadıkları çürüme. Bu çürüme siyasi partileri her anlamda içlerini boşaltarak oldukça rahat bir şekilde manipüle edilebilir hale getirdi. Siyasal gelenek, siyasal çizgi ve başı sonu belli bir politik pozisyona ihtiyaç duymaksızın hemen her ismin finansman sorununu çözdüğü sürece, partilerde zahmetsiz bir şekilde kariyer yapabildiği apolitik araçsal bir unsura indirgedi. Amerikan siyasal partileri “aşırı faaliyet ve ehliyetsizlikten” mürekkep olan özgün bir kriz yaşamaktadır. Siyasal konumlanma açığının lüzumsuz faaliyet bolluğuyla, siyasal ve toplumsal meydan okumaların ağırlığının sebep olduğu baskının ise apolitik ehliyetsiz ve salahiyetsiz isimlerin acizlikleriyle tazmin edilmeye çalışıldığı “Kof Partilerin”¹⁰ oluşmasına yol açtı. Amerika örneğinde (ve elbette dünyanın birçok yerinde) bu “kof partiler sadece zayıf yönetişimin sonucu değil, demokrasiyi de tehlikeye atan” vasıtalara¹¹ dönüşmüş durumdalar.
Amerika ekonomik olarak, özellikle de teknoloji alanında, tarihinde hiçbir zaman olmadığı kadar hegemonik bir güce kavuştuğu dönemde mezkûr krizi yaşamaktadır. Küresel rekabet, yeni jeopolitik hizalanma, büyük güçler çatışması, Çin’in yükselişi ve yeni ticaret savaşları etrafında şekillenen bütün çöküş-yükseliş literatürüne rağmen ABD’nin küresel düzeyde mukayeseli ekonomik üstünlüğü devam etmektedir. Mesela Amerika’da satın alma gücü açısından ölçülen kişi başına geliri 1990’da Japonya’dan yüzde 17, Batı Avrupa’dan yüzde 24 daha yüksekti. Bugün aynı oranlar yüzde 54 ve 32’ye ulaşmış durumda. 2008’de cari fiyatlarla ABD ve EURO bölgesi ekonomileri kabaca aynı büyüklükteydi. Şu an iki katı civarında. Bu rakamların dışında en önemli göstergelerden olan teknolojik güç mukayesesi de çarpıcı bir tablo sunuyor. 1970’lerde, 80’lerde ve hatta 90’larda önde gelen teknoloji firmaları arasında Alman, Japon, Hollandalı ve Güney Koreli şirketler bulunmaktaydı. Kabaca ABD en önde gelen 10 teknoloji şirketinin dört tanesine ev sahipliği yapıyordu. Bugün 10 şirketin dokuzu Amerika’da. Piyasa değerlerine göre ilk 10 şirketinin toplamı 20 trilyon dolara yaklaşıyor. En değerli 10 ABD şirketi Kanada, Fransa, Almanya ve İngiltere borsalarının toplam değerinden daha fazla piyasa değerine sahip.
Bu şirket gücünün siyasal baskısı altında küresel siyasal, ekonomik ve jeopolitik kararların şekillenmediğini söylemek mümkün değil. Üstelik çarpan etkisiyle küresel şirket hegemonyası ABD’ye yapay zekâ yatırımlarının Çin’e göre altı katını çekiyor. Biyoteknolojide bütün Asya’nın payı yüzde 24 iken Kuzey Amerika’nın payı yüzde 40’a yakın. Bu tabloya net enerji ihracatçısı olma özelliği de eklenmeli. Zira ABD dünyanın en büyük petrol ve doğal gaz üreticisi konumunda. Dolar, uluslararası işlemlerin neredeyse yüzde 90’ında kullanılan para birimi olmaya devam ediyor. ABD doğurganlık oranı şu anda 1,7 ile 2,1’lik kritik seviyesinin altında. Ancak bu, Almanya için 1,5, Çin için 1,1 ve Güney Kore için 0,8 ile karşılaştırılmalı. En önemlisi, ABD düşük doğurganlık oranını göç, başarılı asimilasyon, her yıl yaklaşık 1 milyon yasal göçmen alımı ve sayısı bilinmeyen illegal göçmenle tazmin ediyor. ABD bütün tartışmalara rağmen, “işlemeyen göçmenlik sistemimiz en iyi model, zira işe yarıyor” pragmatizminden hâlâ kopmuş değil.¹²
Amerikan Siyasal İstikrarsızlığı ve Dünya
Ekonomik olarak Amerika’nın manzarası yukarıdaki gibi olmasına rağmen siyasal olarak başka bir tablo bulunuyor. İkisi arasındaki anaakım teoriyi şimdilik çökerten bu yeni fenomenin ömrünün ne kadar olacağı ise meşkûk. Zira ekonomik ve askeri olarak bu denli kapasite fazlası verirken, siyasi ve jeopolitik olarak verilen büyük açık ciddi bir krizin habercisi. Üstelik ekonomik ve askeri kapasitenin çok güçlü, vizyonun ise daraldığı senaryonun küresel düzeyde istikrarsızlık üretmemesi mümkün değil. Amerika’nın alışık olunmadık bir çelişki ile “siyasal olarak istikrarsız, iktisadi olarak ise oldukça istikrarlı bir ülke” konumuna oturmasının hem kendileri hem de dünya için kaçınılmaz negatif sonuçlarını önümüzdeki yıllarda yaşayarak göreceğiz.
Joe Biden şu anda seçimi kaybediyor görünüyor. Demokratlar açısından durumun vahametini anlamak için 1984’ten beri kazandıkları, kişi başına gelirin 100 bin dolar civarında olduğu New York’u bile kaybetme ihtimalleri¹³ ya da zar zor kazanma imkânları olduğunu görmek yeterli. Biden bunu ABD’nin şimdiye kadar tecrübe ettiği en güçlü ekonomiye rağmen başarıyor. Zira ABD’de ılımlı da olsa ücret artışları devam ediyor, işsizlik yüzde 4’ün altına çekilmiş durumda, enflasyon soğudu ve yüzde 3’ten aşağı doğru inmeye devam ediyor, tüketici güven endeksi rahatlıkla seçim kazandıracak düzeyde ve kişi başına gelir ekonomiyi taşıyan eyaletlerde 100, ortalamada 85 bin dolar civarında. Bu göstergelerle Demokratların yeni bir isim çıkarması durumunda şansları olabilir mi? Bunu bilmiyoruz, zira şu an Trump’ı yenmeden önce zamana karşı yarışlarını kazanmaları gerekiyor. Seçimlere dört ay var ve fiilen adaysız bir şekilde seçimlere gidiyorlar. Demokratlar zamana karşı yarışırken Biden’a karşı da “iç savaş” yaşamadan yeni bir aday çıkarmaları gerekiyor. En iyimser senaryoları Biden’ın önümüzdeki günlerde 28 Haziran benzeri bir başka büyük felakete imza atarak siyasal ötenazi yapması. Zira kimse “kralı öldüren kişi olmak istemiyor ama herkes başkasının öldürdüğü kralın taziyesinde yasçı olmak”¹⁴ istiyor.
Aslında bir taraftan sergilenen çekilme baskısı “liberal şımarıklık ve ciddiyetsizliğe” de denk geliyor. Çünkü Biden’ın bu durumda olduğunu en iyi bilenler hiçbir sorun yokmuş gibi bu günlere gelinmesini sağladılar. 28 Haziran’da aniden aydınlanan bu güruhun liderliğini yapan, son bir-iki yıldır Biden’a sürekli aynı soruları soran ve -neredeyse sahte- mülakatlar gerçekleştiren medya¹⁵, bugün demokratlarla beraber yeni bir aday belirlemeye çalışıyor. 12 Temmuz NATO toplantısını canlı yayında bir ötenazi sahnesi yaşanacakmış gibi küresel bir gerilimle bütün dünyanın izlemesini sağladılarsa da Biden, “Zelenski’yi Putin” yapan gafın dışında büyük ölçüde istediklerini vermedi.
Biden’ın çekilmeyeceğini ilan ettiği andan itibaren her adımı ve her sözü artık acımasız bir denetleme altında olmaya devam ediyor. Bu baskı Chicago Demokrat Parti ulusal kongresine kadar amansız bir şekilde artarak devam edebilir. Biden ve ailesi kendisine, yani hâlihazırda işinin başındaki bir Amerikan başkanına karşı darbe olarak gördüğü bu baskıya önümüzdeki günlerde ne kadar direnebilir göreceğiz. Ancak bir yandan Demokratların kendisi üzerindeki baskısını zamanı eriterek azaltmaya çalışırken diğer yandan da seçim kampanyası finansı için mahkûm olduğu bağışçıların baskısına direnmek zorunda. Biden 2,7 milyar dolar maliyeti geçen 2020 seçimleri sırasında Amerikan tarihinde 1 milyar doları aşan bağış toplayan ilk isim olmuştu. Aynı bağışçılar şimdi Biden’ı aleni bir şekilde bırakmaya zorluyorlar.¹⁶
Dört yıl önce ABD’yi Trump’tan kurtaracak isim olarak istemeseler de etrafında birleştikleri Biden’ı, bugün yarıştan çekilmesinin tek kurtarıcı seçenek olduğuna ikna etmeleri kolay görünmüyor. Oysa Biden da kendisinin bir “kurtarıcı” olduğuna ikna olmuş görünüyor. Sık sık Lincoln’un 1863’teki Bağımsızlık Beyannamesi’nden “bütün ruhumla içindeyim” aforizmasını kendisi için alıntılıyor. Biden-Trump 2.0 sahnesinde Biden’ın kendisine biçtiği “ilahi misyonun”¹⁷ hitama erdiğine inanması zor görünüyor. Geriye tek seçenek olarak Amerikan idrak zafiyetinin Demokratların baskılarıyla (daha doğru ifadeyle görevdeki başkana “darbe marifetiyle”) birleşerek Biden’ın misyonuna son vermesi kalmış durumda. Bu mümkün mü? İki haftadır estirilen sert rüzgâra bakılırsa mümkün.
Dünya açısından Biden-Trump farkının (ekonomiden jeopolitik adımlara varıncaya kadar) büyük ölçüde anlamsızlaştığı bir dönemde, Amerikan krizinin derinleşmesinin küresel yansımaları kaçınılmaz olacak. Ancak birbirinden berbat onlarca suçtan mahkûm olmuş lümpen bir gösteri dünyası figürüyle; zihnen geçen yüzyılda yaşayan ve akli melekeleri yerinde olduğu dönemle idrak zafiyetinin derinleştiği dönem arasında ciddiye alınacak siyasal bir fark olmayan bir ismin Amerikan siyasal depresyonuna son vermeleri mümkün görünmüyor. Her şeye rağmen, Amerikalılar kendi “idrak zafiyeti” dertlerine deva bulmaya çalışırken, dünya açısından asıl soru(nu)muz şudur: Dünya ile arasındaki ekonomik ve askeri güç farkını artırmaya devam eden dev bir gücün siyasal aklı “çocuklaşırsa” nasıl riskler ortaya çıkabilir?
__
¹Democracy in America, Alexis de Tocqueville, Vol. 1, Part 1, Chapter 8, 1835.
²https://www.chathamhouse.org/2024/02/could-united-states-be-headed-national-divorce
³https://www.politico.com/news/magazine/2021/10/06/americans-national-divorse-theyre-wrong-515443
⁴https://www.nytimes.com/2022/05/27/opinion/uvalde-shooting.html?searchResultPosition=1
⁶https://edition.cnn.com/2024/07/02/politics/cnn-poll-post-debate/index.html
⁷https://www.politico.com/news/2019/12/11/biden-single-term-082129
⁸How Biden Might Be Thinking About the Decision Ahead of Him https://www.nytimes.com/2024/07/05/opinion/joe-biden-decision.html?smid=nytcore-ios-share&referringSource=articleShare
⁹Getting the defense budget right: A (real) grand total, over $1.4 trillion, Responsible Statecraft. https://responsiblestatecraft.org/2023/05/07/getting-the-defense-budget-right-a-real-grand-total-over-1-4-trillion/
¹⁰The Hollow Parties, p. 236, Daniel Schlozman, Princeton University Press, 2024.
¹¹Ibid., s. 17.
¹²The Self-Doubting Superpower, Fareed Zakaria, Foreign Affairs, January/February 2024.
https://www.foreignaffairs.com/united-states/self-doubting-superpower-america-fareed-zakaria
¹³https://www.thedailybeast.com/now-deep-blue-new-york-is-turning-into-a-battleground-state-for-biden
¹⁵https://www.nytimes.com/2024/07/11/us/politics/biden-campaign-media-2024.html
¹⁶https://www.ft.com/content/f480038b-1be9-4124-9022-548dddccc8c8
¹⁷Savior Complex, Fintan O’Toole, The New York Review of Books, July 2, 2024. https://www.nybooks.com/online/2024/07/02/savior-complex-biden/?lp_txn_id=1564262