Anketlerin Dili
14 Mayıs’a gidilirken ilk kez Erdoğan ve AK Parti’nin seçimi kaybetmesi ciddi bir ihtimal olarak belirdi. Artık iktidara namzet iki rakip arasında devasa bir güç farkı yok; ikisi de aynı sıkletteler. Sonucu önceden belli bir yarış yapılmayacak; iki aday da gerek cumhurbaşkanlığını ve gerek parlamentoda çoğunluğu elde etmek noktasında benzer iddiaya sahipler. Yarış kıran kırana geçecek ve kazanan büyük ihtimal son nefeste belli olacak.
Seçimlere iki hafta kaldı. Adaylar, partiler ve ittifaklar, önümüzdeki 15 günde seçmenin bakışını kendilerine döndürmek için çalışmalarına son sürat devam ediyorlar. Hararet artıyor, tansiyon yükseliyor. Vatandaşlar ve siyasi aktörler de gidişatı kestirmek için kamuoyu araştırmalarına ve yoklamalarına müracaat ediyor, oradaki verilerinden hareketle rüzgârın hangi yönden eseceğini tahmin etmeye çalışıyor.
Elden geldiğince ben de kamuoyu araştırma şirketlerin verilerini takip ediyorum. Birçok kuruluşun açıkladığı neticeleri genel bir değerlendirmeye tabi tuttuğumda, anketlerin dilinden üç sözün döküldüğünü görüyorum.
1. Kafa kafaya bir seçim olacak.
Nispeten yeni bir durum bu! Zira 2018’e kadar yapılan seçimlerde AK Parti’nin zaferi konusunda herhangi bir şüphe yoktu. En çok AK Parti’nin ne kadar oy alacağı, bir önceki seçime kıyasla oylarını artıracağı mı yoksa azaltacağı mı tartışılıyordu.
Elbette hemen her seçimde seçmenin ilgisini cezbeden bazı sorular vardı. Mesela 7 Haziran 2015 seçimlerinde kamuoyu, HDP’nin barajı aşıp aşmayacağına odaklanmıştı. 1 Kasım 2015 seçimlerinde, AK Parti’nin yeniden tek başına iktidar olup olamayacağı merak ediliyordu. 24 Haziran 2018 seçimlerinde Erdoğan’ın yüzde 50+1’i ilk turda aşıp aşmayacağının cevabı aranıyordu vs.
Lakin bunların hiçbir radikal bir iktidar değişikliğini ima etmiyordu. AK Parti, birinci partiydi; Erdoğan da girdiği yarışlarda rakipsizdi. Ancak 31 Mart 2019 yerel seçimleri, bir dönüm noktası oldu. AK Parti’nin büyükşehir belediyelerini kaybetmesi, Erdoğan’ın ve partisinin sandıkta geçilemeyeceğini imleyen algıyı kırdı. O günden bugüne siyasi hadiseler de, genel olarak, iktidarın aleyhine ve muhalefetin lehine gelişti. Böylece AK Parti’nin, yerel seçimlerden sonra genel seçimlerde de yenilebileceği düşüncesi güçlendi.
Ve nihayetinde 14 Mayıs’a gidilirken ilk kez Erdoğan ve AK Parti’nin seçimi kaybetmesi ciddi bir ihtimal olarak belirdi. Artık iktidara namzet iki rakip arasında devasa bir güç farkı yok; ikisi de aynı sıkletteler. Sonucu önceden belli bir yarış yapılmayacak; iki aday da gerek cumhurbaşkanlığını ve gerek parlamentoda çoğunluğu elde etmek noktasında benzer iddiaya sahipler. Yarış kıran kırana geçecek ve kazanan büyük ihtimal son nefeste belli olacak.
2. Muhalefet kazanmaya yakın; ancak zafer, çantada keklik değil!
Millet İttifakı, kâğıt üzerinde, toplumun hemen tüm kimliklerini içeren bir birleşimi ifade ediyor. CHP ile seküler, İYİ Parti ile milliyetçi, DEVA ve Gelecek Partisi ile AK Parti’den kopan, Saadet Partisi ile de geleneksel muhafazakâr-dindar kesimlere sesleniyor. Keza cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, aday çıkarmayan HDP’nin ve dolasıyla Kürt seçmenlerin önemli bir kısmının da desteğini de arkasına alıyor.
Türkiye siyasetinde daha önce rastlanmamış genişlikteki bu birliktelik, Millet İttifakı’nın yürütme ve yasama seçimlerini kazanma olasılığını büyütüyor. Muhalefet, bu birliktelik sayesinde, iktidarı erişilebilir bir hedef olarak görüyor. Nitekim araştırmalarda, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Millet İttifakı, Cumhur İttifakı’nın önünde gözüküyor.
Ancak iki ittifak arasında çok büyük bir fark yok; muhalefet, neredeyse burun farkıyla iktidarı geçiyor. Çünkü ittifak siyaseti, bir yandan oy havuzunu büyütürken, diğer yandan da havuzdan sızıntılara neden oluyor. Millet İttifakı’nın muhafazakâr-dindar geleneği temsil eden partilerle resmî ve HDP ile fiili bir ittifak kurması, bazı seçmenlerin rahatsızlığına, başka arayışlara girmelerine yol açıyor. Muhalefet ile iktidar arasındaki mesafenin açılmasını engelleyen bu unsurdan ötürü, seçim süreci çok sıcak bir rekabete sahne oluyor.
Hülasa olmuş-bitmiş bir seçim yok! “Muhalefet, mutlaka kazanır” denilebilecek bir durum söz konusu değil. Evet, iktidar 2002’den beri ilk kez bir seçime favori olarak girmiyor ve muhalefetin arkasından geliyor; ama bu hal de, 20 yıllık iktidarın kesin sona ereceğini ve muhalefetin iktidar olacağını söylemeye yetmiyor. Her şey sandık başında belli olacak.
3. Cumhurbaşkanlığı seçimleri ikinci tura kalabilir.
Araştırmalar, Erdoğan’ın oyunun yüzde 40-42 bandına kilitlendiğine işaret ediyor. Dolayısıyla Erdoğan’ın ilk turda seçimi kazanma ihtimali çok düşük. O nedenle Erdoğan, seçimi ikinci tura taşımak istiyor, stratejisini bunun üzerine kuruyor.
Cumhurbaşkanının ikinci turda belirlenmesi ise iki faktöre bağlı:
İlki, diğer cumhurbaşkanı adaylarının alacakları oydur. Erdoğan ve Kılıçdaroğlu’nun haricinde, cumhurbaşkanlığı için Muharrem İnce ve Sinan Oğan da yarışıyor. İnce ve Oğan’ın toplamda yüzde 5 ve üzerinde bir oy almaları halinde, cumhurbaşkanlığı seçimleri, büyük bir olasılıkla ikinci tura kalıyor. İnce faktörü, burada önemli bir rol oynuyor.
Diğeri ise, kararsızların durumudur. Seçim takvimi belirlendikten ve adaylar kesinleştikten sonra kararsızların oranı azalsa da, halen seçimlerin kaderini tayin edebilecek büyüklükte (yüzde 10’un üzerinde) bir kararsız kitlesi varlığını koruyor. İki bloka kitlenmiş ve hâlihazırda ortada duran bir seçimde, kazananların ve kaybedenlerin kimliği, bu kitlenin son günlerde ve dakikalarda alacakları kararlarla şekillenecek.
Bana göre, 14 Mayıs yaklaştıkça seçimlerin halkoylaması karakteri giderek baskın hal alacaktır. Erdoğan ve Kılıçdaroğlu dışındaki adayların oyları son derece sınırlı bir alana çekilecektir. Kararsızların sayısı daha da azalacaktır. Seçimlerin, bu itibarla, birinci turda nihayetlenme olasılığı da yükselecektir.
Araştırmaların söyledikleri bunlar ama son sözü elbette sandık başında seçmen söyleyecektir. Bekleyelim, görelim…