Arnavutluk ve Ötesinde “Rama Faktörü”
Başbakan Edi Rama çok pragmatik ve bazen “sinir bozucu” derecede gerçekçi bir devlet adamı. Kendini dev aynasında görmüyor. Arnavutluk’un hem kabiliyetlerinin, potansiyelinin, avantajlarının hem de nesnel sınırlarının çok bilincinde. Ve bu “sınırlılığın” farkındalığı bazen Rama’nın -özellikle iç kamuoyunda- aleyhine işleyebiliyor.

Batı Balkanlar’ın elektrikli, çatışmalı ve bir o kadar bol patırtılı sahnesinde Arnavutluk Başbakanı Edi Rama’nın şahsiyeti adeta tefekküre davet eden dingin bir tabloyu andırıyor.
Avrupa başkentlerinin monotonluğu ışığında bakıldığında ise durum biraz daha farklı. Öyle ki 2022 yılının Aralık ayında Tiran’da gerçekleşen “AB-Batı Balkanlar Zirvesi”nde Rama, “Brüksel’de senfoni var. Tiran’da rock’n roll!” diyerek aradaki kontrastı işaret etmişti.
Rama’nın sanatçılığını bilmeyen yok. Resim ve heykel dallarında uzun yıllardır eser veriyor. Dahası, kendi estetik idrakini gerek Tiran Belediye Başkanlığı gerekse Başbakanlık dönemlerinde Arnavutluk sathına yaymayı başardı.
Gerçekten de komünist “gri” tarzın hüküm sürdüğü bir coğrafyayı bir renk cümbüşüyle tanıştırdı. Sezar’ın hakkı Sezar’a. Rengârenk binalar, alışılmadık ton harmanları ve özgün düzenlemeler, inşaatlarla başta başkent Tiran olmak üzere Arnavutluk şehirleri hayranlık verici bir hızda dönüştü, dönüşüyor.
“Arnavut Canlanması”
Şüphesiz ki mevcut belediye başkanlarının da bu “metamorfoz”da payları büyük. Bilhassa Rama’nın selefi mevcut Tiran Belediye Başkanı Erion Veliaj’ın bu noktadaki çabaları dikkate değer. Son dönemde muhtelif uluslararası siyaset, spor ve kültür organizasyonlarının ev sahipliği üstlenen Tiran Belediyesi, bir zamanlar Enver Hoxha’nın (Enver Hoca) mezarı olması için tasarlanan şehrin simgesel yapısı Piramit’i üst-düzey bir teknolojik inovasyon merkezine çevirdi ve yeniden kamuya açtı.
Ülkenin kuzeyindeki Shkodër’dan (İşkodra) güneyindeki Gjirokastër’a (Ergirikasrı) büyük festivaller, karnavallar, konserler ve sergiler artık günlük hayatın istikrarlı bir parçası hâline geldi.
Bu canlılık (veya daha doğrusu “canlanma”) Arnavutluk’un turizm kapasitesini de kırbaçladı. 2023 yılında ülkeye giren turist sayısı 10 milyonu aştı ve rekor kırdı. Unutulmamalı ki Arnavutluk’un toplam nüfusu yalnızca 2,8 milyon civarında seyrediyor. Dolayısıyla bu sayı ciddiye alınmalı. Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü’nün resmî istatistiklerine göre Arnavutluk, COVID-19-sonrası Avrupa’da sektörünü en hızlı toparlayan ülke oldu ve 2019 yılına nispetle yüzde 56 büyüdü.
1980’li yılların sonlarına kadar “tarımda kendi kendine yeten” Arnavutluk’un tarım sektörü hâlâ dinamik ve gitgide daha çok ihracata yöneliyor. İnşaat, otoyol ve demiryolu projeleri birbiri ardına sıralanırken Arnavutluk hâlâ Batı Balkanlar bölgesinde biyoçeşitliliği ve yeşil alanları (orman, vadi, ova vb.) en etkince koruyan ülke. Dünya Bankası’nın resmî verilerine göre 2016 yılında nüfusun yüzde 41,5’ini etkileyen yoksulluk gerçeği, 2023 itibarıyla nüfusun yalnızca yüzde 23,9’unu kapsadı.
Ve nihayet içte şiddetli tartışmaları tetikleyen ve fakat her şeye rağmen yürürlükte kalan meşhur “Durrës (Dıraç) Limanı” projesi… Dubai menşeili şirketin 5 yıl içinde 2 milyar dolarlık bir yatırımını öngören projenin, bittiğinde Durrës kentini Akdeniz’in en belirleyici turistik limanlarından biri statüsüne kavuşturması çok muhtemel.
Söz konusu parametreler manzumesi ülkenin siyasi çehresine de yansıyor elbette. Rama ve Sosyalist Parti içeride artık neredeyse rakipsiz. 14 Mayıs 2023 tarihindeki yerel seçimlerde Rama’nın partisi yüzde 43,1 dolayında bir oy elde ederken, en yakın rakibi konumundaki bölünmüş Demokrat Parti yüzde 20 bandını aşamadı. 25 Nisan 2021 tarihindeki genel seçimlerde ise Sosyalist Parti yüzde 48,7 gibi bir orana erişmişti. Ana muhalefetin parçalı yapısı ve iç kavgaları Rama’nın işini kolaylaştıran cinsten.
Ne var ki bugün benim adına “Rama faktörü” dediğim olgu ekseriyetle diplomasi sahasında şekillendi ve pekişti.
Gerçekçilik ve Denge Arasında “Rama Faktörü”nü Açımlamak
Rama çok pragmatik ve bazen “sinir bozucu” derecede gerçekçi bir devlet adamı. Kendini dev aynasında görmüyor. Arnavutluk’un hem kabiliyetlerinin, potansiyelinin, avantajlarının hem de nesnel sınırlarının çok bilincinde. Ve bu “sınırlılığın” farkındalığı bazen Rama’nın – özellikle iç kamuoyunda- aleyhine işleyebiliyor.
Gerek Arnavutluk’ta gerekse Arnavutluk’un mevcut siyasi sınırları dışında kalan bazı Arnavutlar Rama’dan daha “gözü kara” olmasını talep etse de 60 yaşındaki devlet adamı çizgisini bozmuyor.
Arnavutluk nüfusu 2,8 milyon olsa da Batı Balkanlar’daki Arnavut nüfusunun toplamı, başta Kosova, Kuzey Makedonya, Sırbistan (Preşeva Vadisi), Karadağ vb. ülkelerdeki Arnavut topluluklar olmak üzere 6 milyonu buluyor. Bu da bölgede kayda değer bir demografik ağırlık merkezi teşkil ediyor.
Hâl böyle olunca, Tiran’ın sorumlulukları da artıyor. Nitekim Arnavutluk Anayasası’nın 8’inci maddesinin birinci fırkasında şöyle yazar: “Arnavutluk Cumhuriyeti, kendi sınırları dışında yaşayan Arnavut halkının ulusal haklarını korur.” Buradaki “Arnavutluk vatandaşları” yerine kullanılan “Arnavut halkı” kavramının altını çizmekte fayda var.
Bölge Arnavutları arasında (ama özellikle de diasporada) “ulusal birleşimcilik” levhası daima diridir. Kosova Arnavutları bu anlamda başı çekerler. Ancak ulusal birliğe (Bashkimi Kombëtar) uzanan yol dikenli ve meşakkatli. Dahası, Tiran’ın (aynı zamanda Rama’nın) bakışı -Kosova hariç- Avrupa Birliği’ne (AB) üyelik süreciyle bölgede sınırlar anlamsızlaştıkça mevcut Arnavut demografisinin “kilit oyuncu” pozisyona geleceği öngörüsüne dayanıyor.
Hususen Kosova’da ise -hâlihazırda Lahey’de devam eden UÇK (Ushtria Çlirimtare e Kosovës– Kosova Kurtuluş Ordusu) davalarında haksızca yargılanan ve Edi Rama’nın da sıkı bir yoldaşı olan Kosova eski Cumhurbaşkanı Hashim Thaçi’yle, bir dönem ulusal bütünleşme yolunda önemli mesafe kat edildiyse de, bugün Başbakan Albin Kurti’yle olan anlaşmazlıkları söz konusu ufku epey daraltıyor.
Kosova’nın ABD-AB patronajında Sırbistan’la diyalog geliştirmesi ve anlaşması gerektiğine inanan Rama, Kurti hükümetinin kuzey bölgesine yönelik tavizsiz politikasının kimseye fayda sağlamayacağını düşündüğünü ifade ediyor.
Bu doğrultuda Rama’nın ihtiyatlı, akılcı ve barışçıl bir vatanperverlikten yana durduğu açık. Bölge insanının ve hassaten Arnavutların gözlerini “istihdam”, “kalkınma”, “refah” ve “Avrupa’yla entegrasyon” ilkelerine dikmelerini -buradan da uygun bir pratik devşirmelerini istiyor. Arnavutların bölgede bir “istikrarsızlık” kaynağı olmak yerine “Avro-Atlantik entegrasyona önderlik eden ulus” olmalarının önemini paylaşıyor.
Tam da bu sebeple Rama’ya muhalefet eden Arnavutların yanında ona “Ulusun Babası” (Baba i kombit) lakabını takanlar da var ve sayıları hiç de az değil. Karadağ ve Kuzey Makedonya’da Tiran’ın siyasi-manevi rehberliğini “mutlak” addeden kümeler/şahsiyetler ülkelerin en stratejik karar alıcı ve uygulayıcı mevkilerindeler.
Dediğim gibi, Rama gerçekçi bir dış politika izliyor. İtalya ve Türkiye’nin -ki bu iki ülkenin Arnavutluk’un tarihî mayasında olduğu kadar bugünkü ticaret hacminde yadsınamaz bir tesiri var- ayrıcalıklı muhataplar olduğunu biliyoruz.
Aslında istatistiklere bakıldığında Rama’nın yakın bölgede yaslandığı “sacayağı”nın bir tarafı da Yunanistan olabilirdi. Fakat Arnavutluk-Yunanistan ikili ilişkileri Yunan devletinin deniz sınırları konusunda absürt boyutlara varan “maksimalist” talepleri ve Çam Arnavutlarının geçen yüzyılda hukuksuzca gasp edilen mülklerinin iadesini kategorik olarak reddetmesi hasebiyle çıkmazda. Son olarak Arnavutluk’ta Himara Belediye Başkanı’nın “seçimde usulsüzlük” yapması cihetiyle tutuklanması Atina’yı hiddetlendirdi.
Yunanistan’ın tehditkâr üslup ve eylemlerine Rama, Türkiye’yle stratejik ortaklığa doğru yelken açarak cevap veriyor. AB içindeki en güçlü müttefiki ise İtalya ve şimdiki başbakanı Giorgia Meloni.
İki ülke arasında imzalanan göç antlaşması, Arnavutluk kamuoyunda şiddetli eleştirilere tabi tutulsa da Rama söz konusu antlaşmayı “Biz Avrupa dayanışmasına uygun davranıyoruz” diyerek savundu. Antlaşmaya göre İtalya, Arnavutluk’un Adriyatik kıyısında iki sığınmacı kampı inşa edecek ve yılda yaklaşık 36 bin sığınmacıyı buralara nakledecek. Sığınmacılar kayıt başvuruları onaylanırsa İtalya’ya girecekler. Onaylanmazsa ise ülkelerine geri gönderilecekler. “Bir dostun diğer bir dosta yardımı” şeklinde telakki edilen antlaşmanın ulusal egemenlik prensibini ihlal etmediği Arnavutluk Anayasa Mahkemesi tarafından da doğrulandı.
AB ile ilişkilerde Fransa, Hırvatistan ve Almanya’yla da sıcak ilişkiler geliştiren Rama, Kosova meselesinin çözümünde Fransa-Almanya liderliğine önemli ölçüde meşruiyet kazandırıyor. Çifte liderlik de (Fransa tam üyeliğe mesafeli dursa da) AB ile Arnavutluk “bütünleşmesi” namına Berlin Süreci’nin son zirvesini ilk defa Batı Balkanlar’a taşımak suretiyle Tiran’da düzenleyerek “jest” yapmıştı.
AB’ye tam üyeliğe bir alternatif olarak başlatılan “Open Balkan” inisiyatifi -ki buna Arnavutluk’un dışında Sırbistan, Kuzey Makedonya ve Karadağ da dâhil- her ne kadar bölge ülkelerinin iç pazarlarının birbiriyle entegrasyonunu hedeflese de Kosova ile Bosna-Hersek’in Belgrad’a güvensizliği inisiyatifi “ölüm döşeğinde bekleyen hasta” kıvamına indirgiyor.
Kritik ve stratejik uluslararası başlıkların önemli kısmında ABD ile hizalanarak “ulusal varlığın sürekliliğini muhafaza”ya dayalı Arnavutluk devlet geleneğiyle (1912 yılındaki bağımsızlıktan Kral Ahmet Zogu’ya, Enver Hoxha’dan Ramiz Alia’ya ve günümüze kadar uzanan silsilede) uyumlu bir profil çiziyor. Yine NATO üyeliği ve NATO görevlerine tam ve faal katılımı da belli bir düzeyde bu zaviyeden yorumlanabilir.
İktidarında Arnavutluk’u iki seneliğine Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin geçici üyeliğine seçtiren Rama, Tiran’ın Körfez ülkeleriyle ilişkilerine de bir “momentum” kazandırdı. İsrail-Filistin sorununda iki devletli çözümü destekleyen ve İran’la hâlâ resmî diplomatik ilişkisi bulunmayan Tiran’ın son yıllarda başta altyapı sektörlerinde Körfez’den yüklü yatırım fonları çektiği ve bunda Rama’nın manevralarının rol oynadığı aşikâr.
Zafer ve Gerileme Arasında Rama
Velhâsıl Rama, siyasi iletişim ve diplomasi alanlarında mahir bir siyasetçi. Muhataplarıyla hangi tonda, hangi içerikle ve ne zaman iletişim kurması gerektiğini iyi kavramış. Dahası ve en önemlisi, Arnavutluk’un ulusal menfaatlerini hassas terazide tarttığı derin bir “denge” oyunuyla koruyor. Keza aynı şey Batı Balkanlar’da yaşayan Arnavutların menfaatleri özelinde de geçerli.
Edi Rama, “bölgesel savaşın/savaşların tekrarı olmamalı” düsturuyla hareket ediyor. Çabalarının çoğu bunun için. Sorunlara hâlâ diyalog ve müzakere yoluyla çözüm(ler) bulunabileceğini, bulunması gerektiğini düşünüyor.
Arnavutluk’un somutta yapabilecekleri de yapamayacakları da (yapmak istese de) belli. Rama bu bilinçle bölgenin yine, yeniden bir uluslararası satranç tahtasını andırdığı bugünlerde ABD, Birleşik Krallık, Almanya, Fransa, İtalya, Türkiye, Körfez ülkeleri, Sırbistan ve hatta Çin’le ancak profesyonel bir akrobatın tutturabileceği bir balans ayarıyla ilişki kuruyor.
Bu vesileyle ülke içindeki nüfuzunu ve gücünü de büyütüyor ki aslında böylelikle tek başına ivmelenen bir çeşit döngüyü de kendiliğinden başlatmış oluyor.
Büyük edinimlerine rağmen, Rama’nın en büyük imtihanları da dış politikada olacak. Bilhassa Kosova meselesine dikkat. Kosova, Rama için nihai zafere giden yolun anahtarı da olabilir, genel gerilemenin işaret fişeğini atan da…

SİNAN BAYKENT
