Askeri Başarısızlık Putin’in Hezeyanlarını Derinleştiriyor

Putin, 21 Şubat’ta yaptığı konuşmayla Rusya’nın uluslararası düzenden çekilmesinin, 140 milyondan fazla Rus’un da yalanlar ve katliamlar üzerine kurulu bir imparatorluğa hapsolmasının çimentosunu dökmüş oldu.

Putin

Vladimir Putin’in iki saat süren Ulusa Sesleniş konuşmasında belki de tek bir şeyin aslı vardı: Rusya’nın ABD ile arasındaki Yeni Stratejik Silahların Azaltılması Anlaşması’na (Yeni START) katılımını askıya alacağı. Geri kalanıysa Rusya Devlet Başkanı’nın paralel evrenine açılan çıkmazlardan fazlası değildi. 

 

Aralık ayında yapılacakken ileri bir tarihe ertelenen konuşmada önemli bir açıklamada bulunulacağını umanlar hayal kırıklığına uğradı. Askeri cephede çığır açıcı herhangi bir ilerleme söz konusu olmadığı için, pek çok kişi Putin’in Rusya’nın Ukrayna’da savaş halinde olduğunu artık itiraf etmesini bekliyordu. Öyle olmadı, “Özel askeri operasyon” “tedricen” sürüyor. Operasyon iyi gitmediği için Putin’in birtakım tavizlerde bulunmayı değerlendireceği beklentisinde olabileceklerin şüphelerini gidermeye çalışmadığı gibi, savaş yanlısı radikal grubun daha saldırgan bir yaklaşıma duyduğu açlığı da yatıştırmadı.

 

Başkan sıkça kullandığı alanda kaldı: Savaşı Batı başlattı, Rusya’nın da kendini 1930’larda Nazizm’e kapı açan, bugünse pedofilinin norm, Tanrı’nın cinsiyet ayrımı gözetmeyen olduğu, yozlaşmış, savaş çığırtkanlığı yapan Batı’dan koruması gerekiyor. Savaşta eşini kaybedenlere ve yaralananlara mali yardımda bulunma sözü verdi ve otomobil üretiminin yıldan yıla yüzde 67 azaldığı, çip bulunmadığı için biyometrik pasaport vermenin artık mümkün olmadığı Rusya’da, ekonominin yaptırımlara direncine methiyeler düzdü. İşletmeler, seferberlik ve sürgünün vurduğu darbe nedeniyle vahim bir insan kaynağı eksikliğinden mustaripken, işsizliğin dikkat çekici bir şekilde düşüşe geçiyor olmasıyla övündü.

 

Konuşmasının sonunda, dinleyicilerden bazıları uyanık kalmaya çabalarken de can alıcı meseleyi açıkladı: Rusya, ABD ve Rusya arasındaki tek silah denetimi mutabakatını, yani Yeni Stratejik Silahların Azaltılması Anlaşması’nı askıya alıyor. Bu anlaşma, tarafların elinde bulundurabileceği nükleer savaş başlıklarının sayısını sınırlıyor ve iki tarafın karşılıklı olarak birbirlerinin nükleer tesislerini denetlemesini sağlıyor.

 

Kulağa dramatik gelse de bu açıklama Rusya’nın 2022 sonlarında ABD ile, COVID salgınının patlak vermesiyle duran karşılıklı denetimlerin canlandırılması konusunu görüşmek üzere yapılacak bir toplantıyı iptal etmesinin ardından iki nükleer süper güç arasında başlayan ve o günden bu yana süren bir durumu resmileştirmiş oldu. Nükleer silahlar konusunda diyalog sağlayan bu önemli forumun resmi olarak kapanması talihsiz bir gelişme, yeni bir nükleer silahlanma yarışının ortaya çıkma ihtimalini de artırıyor (gene de en azından iki taraf da nerede durduklarını net bir şekilde bilmekte).

 

Nükleer Tehdit

 

Putin üstü örtülü bir biçimde nükleer tehditler savurmayı sürdürüyor. Bu konuşmasında da Batı’nın Rusya için stratejik bir yenilginin kesinliğine dair beyanlarının Rusya’nın varlığına “nasıl karşılık vereceğimizi bildiğimiz” bir tehdit oluşturduğunu belirterek tehdit savurmayı sürdürdü. Zira Rusya’nın askeri doktrini, Rusya devletinin varlığına yönelik tehditlerin söz konusu olması durumunda Rusya’nın nükleer saldırıya başvuran ilk taraf olmasına imkân veriyor.

 

Putin’in böyle tehditler savurduğu tüm zamanlarda varmaya çalıştığı yer belli: Batı kamuoyunun korkarak hükümetlere Ukrayna’yı silahlandırmayı bırakmaları konusunda baskı yapmasını ve Zelenski’nin müzakere masasına oturmak zorunda kalmasını sağlamak.

 

Putin’in tehditlerini hayata geçirip geçirmeyeceğini bilmek imkânsız olsa da bilinen bir şey var: Rakibini istediği şeyi yapmaya mecbur bırakmak için yalan ve şantaja başvuran birinin, söylediği hiçbir şeye güvenilemeyeceği ve bu nedenle de böyle biriyle müzakerede bulunmanın imkânsız olduğu. Putin, konuşmasında, 2021’in sonlarında biri Rusya ile ABD arasında, biri de Rusya ile NATO arasında olmak üzere iki sözde güvenlik anlaşması yayınlayarak Batı’yı müzakere masasına getirme girişiminde bulunduğundan bahsetti. Anlaşma dedikleriyse NATO’nun 1997 sınırlarına çekilmesinde direten ültimatomlardı.

 

Putin’in direttiği şartların ne ABD ne de NATO için kabul edilebilir olduğunu başından beri bilmesinin ötesinde, bir anlaşmadan söz edildiğinde taraflardan ikisinin de anlaşmanın müzakere sürecinde bulunduğu, iki tarafın da bir anlaşma taslağı hazırlamakta olduğu varsayılır. Putin, 2021 ültimatomunu (savunulmasının mümkün olmadığını bildiği) olmayan bir anlaşma kılıfında sunarken, sofistike bir dezenformasyon kampanyası yürütüyor aslında. Ukrayna’daki savaşı NATO ile savaş olarak yeniden biçimlendirmeye yönelik dur durak bilmeyen girişimlerinin altyapısını hazırlayan da bu kampanyaydı (Savaşta ölenlerin cesetleri evlere gelmeye başladığında Rus halkının savaşa isyan etmemesinin asıl nedeni de bu.).

 

Putin’in 21 Şubat’ta yaptığı konuşma, geçtiğimiz yıl güvenlik konseyinde yaptığı, Donestk ve Luhansk Cumhuriyetlerinin bağımsızlığını tanıdığı ve dış istihbarat şefini alenen aşağıladığı konuşmasının abartısından yoksun olsa da işaret ettiği şey en az o konuşma kadar dramatik. Bu konuşmayla Putin, Rusya’nın uluslararası düzenden çekilmesinin, 140 milyondan fazla Rus’un da yalanlar ve katliamlar üzerine kurulu bir imparatorluğa hapsolmasının çimentosunu dökmüş oldu.

 

Bu yazı The Guardian tarafından yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için buraya tıklayınız.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.