CİHAT ARPACIK

İstanbul Üniversitesi Tarih bölümünden mezun oldu. Milli Savunma Üniversitesi’nde İstihbarat Çalışmaları alanında yüksek lisans eğitimi aldı. Çeşitli gazete, televizyon ve dergilerde çalıştı; savunma, güvenlik, yargı konularına yoğunlaştı; kriz ve çatışma bölgelerinden haberler yaptı. Suriye iç savaşında insan manzaralarını aktardığı Savaşın İnsanları isimli bir kitabı bulunmaktadır.

CİHAT ARPACIK

İstanbul Üniversitesi Tarih bölümünden mezun oldu. Milli Savunma Üniversitesi’nde İstihbarat Çalışmaları alanında yüksek lisans eğitimi aldı. Çeşitli gazete, televizyon ve dergilerde çalıştı; savunma, güvenlik, yargı konularına yoğunlaştı; kriz ve çatışma bölgelerinden haberler yaptı. Suriye iç savaşında insan manzaralarını aktardığı Savaşın İnsanları isimli bir kitabı bulunmaktadır.

TÜM YAZILARI

Ordunun demokratikleşmesi ya da demokratik düzen ordusu haline gelmesinin bir dizi koşulu vardır ve bunların en kritiği subay kimliğiyle ilgilidir. Orduda işleyişin esası itaat ve hiyerarşi üzerine kurulur. Toplumda bunun karşılığı eşitlik ve özgürlüktür. Sivil alanda da itaat ve hiyerarşi elbet vardır ancak özgürlük ve eşitlik, itaat ve hiyerarşinin arkasındaki ana gövde halindedir. Dolayısıyla bir subayın, bunların ikisini de aynı anda zihninin değişik yerlerinde yaşatmasını sağlayacak bir süreç, eğitim ve bu eğitimin tatbikatı lazım. Salt kadro değiştirmekle bu işler olmaz.

Milliyetçilik form değiştiriyor. Bizim bildiğimiz milliyetçiliğin dışında, sosyal medyadan beslenen, Akçura’dan bile habersiz, milliyetçiliğin “şehirli” alanına temas etmemiş, motivasyonunu mülteci-yabancı karşıtlığından alan, 2000’lerdeki ABD yayılmacılığına karşı güçlenen ulusalcılıktan bile farklı olarak Avrupa’daki aşırı sağcı, popülist ulusalcılığa benzeyen bir milliyetçilik türü kitlelerce satın alınmaya başladı.

İsrail, Haniye suikastıyla sadece İran güvenlik mimarisine nüfuz edebildiğini göstermedi ya da “stratejik sabır” içindeki İran’ı vekil güçlerinin gözünde biraz daha zor duruma düşürmedi. Aynı zamanda Hamas siyasi bürosu içinde uzun süredir derin dondurucuda bekletilen bir ihtilafı da güneşe çıkarmak istedi.

Savaşın ilk başladığı dönemden bugüne kadar, güvenli bölge saydıkları sınır bölgelerine gelerek çadırlarda yaşayan yüz binlerce göçmenin Şam rejiminin ele geçirdiği bölgelerdeki evlerine neden dönmediklerini, Suriye topraklarında bulundukları halde yaz mevsiminde çıldırtıcı sıcağın, kış mevsiminde dondurucu soğuğun ortasında çadırda yaşamakta neden “inat” ettiklerini anlayabilirsek “Esad göçmenlere geri dönün çağrısı yaptı” cümlesinin ne kadar anlamsız olduğunu idrak edebileceğiz.

Kilis’te, henüz dokuz yaşındayken vahşi bir cinayete kurban giden Gina Mercimek’in ölümünün yeterince konuşulmamasının ardında ne var? Jandarma ve savcılık tarafından olayın aydınlatılması için gerekli her şeyin yapıldığını anlayabiliyoruz, ama her fırsatta “galeyana gelmeye” teşne olan toplum neden bu kadar kayıtsız kaldı? Ölen, zaten sayısı yeterince fazla olan Suriyeli bir kız çocuğu olduğu için mi?

Moskova, 22 Mart’taki saldırıdan sonra hangi tavrı nasıl alacağı konusunda zorlanacak. Çünkü tıpkı Batı ve ABD gibi saldırıdaki tek sorumluluğu IŞİD’e yüklerse ABD’nin en baştaki uyarısını ve bu uyarıya rağmen önlem almakta zorlandığını kabul etmiş olacak. Bu durum da seferberlikteki ülkesinin başkentini koruyamadığının ve ABD ve Batı’yla en azından istihbari ve diplomatik işbirliğine girmesi gerektiğinin kabulü anlamına gelecek.

Hilafetin yeniden akıllara gelmesi de Meclis kararıyla bundan 100 yıl önce yeniden rafa kaldırılması da (belki de şartlar olgunlaştığında tekrar akıllara gelecek olması da) bir “hikmet-i hükûmet” meselesi. Tarihin akışı, hilafetin gücünün hilafet bayrağını dalgalandıran devletin gücü ve stratejik kapasitesiyle doğru orantılı olduğunu her fırsatta gösterdi.

Depremde en fazla can kaybının yaşandığı yer olan Hatay, aynı zamanda birçok ilçesini de büyük ölçüde kaybetti. Şimdilerde şehirdeki boşluk iş makineleriyle, inşaat şantiyeleriyle doldurulmaya çalışılıyor. Elbette depremde hayatını kaybedenlerin acısı, onları tanıyan son insan da bu dünyadan göçene kadar devam edecek.

Gazeteci Taha Akyol, Prof. Dr. Şakir Dinçşahin ve gazeteci Ali Bayramoğlu, 1 Ocak sabahı Galata Köprüsü’nde düzenlenen Gazze yürüyüşünde meydana gelen yumruklu saldırıyı, milliyetçilik ve hilafet kavramları bağlamında Perspektif için değerlendirdi.

  • 1
  • 2
Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.