SMDK eski başkanı Halid Hoca, “Rusya’nın ve İran’ın desteğini çekmesi rejimin kırılganlığını ortaya çıkardı” diyor ve ekliyor: Bu devrim bütün Suriye’nin. Colani de bunun farkında ve ona göre davranacaktır.
İstanbul Üniversitesi Tarih bölümünden mezun oldu. Milli Savunma Üniversitesi’nde İstihbarat Çalışmaları alanında yüksek lisans eğitimi aldı. Çeşitli gazete, televizyon ve dergilerde çalıştı; savunma, güvenlik, yargı konularına yoğunlaştı; kriz ve çatışma bölgelerinden haberler yaptı. Suriye iç savaşında insan manzaralarını aktardığı Savaşın İnsanları isimli bir kitabı bulunmaktadır.
SMDK eski başkanı Halid Hoca, “Rusya’nın ve İran’ın desteğini çekmesi rejimin kırılganlığını ortaya çıkardı” diyor ve ekliyor: Bu devrim bütün Suriye’nin. Colani de bunun farkında ve ona göre davranacaktır.
2016’ya kadar yüzünü görmediğimiz, el-Kaide’nin Suriye kolu olan Nusra Cephesi’nin lideriyken örgütten koptuğunu ilan eden Muhammed el-Colani ile 2021’in bir eylül günü İdlib’de görüştüm. “Suriye’yi yönetmeye hazırız, bu tecrübemiz var” diyordu. Yabancı savaşçıları kontrol edebilme kabiliyetine sahip olduğunu vurguluyor ve bu yolla da bir mesaj veriyordu…
100 küsur gün önce Haydarpaşa Limanı’nda tüm hazırlıklarımızı tamamladık. Geminin bayraklama işlemi yapıldı, güvenlik sertifikaları, teknik onayları alındı, mürettebatı, kumanyaları ve kısmi olarak da insani yardım yükü tamamen resmî ve legal bir şekilde yüklendi. Ve bu geminin uluslararası prosedürlere göre sadece 15 dakika içerisinde liman çıkış belgesi alması, liman işletmelerinin bir tane römorkör tahsis edip gemiyi 100 metre çekmesi ve oradan yoluna devam etmesi gerekiyordu…
Olmak istediğimiz yerle olduğumuz yer arasındaki mesafe hâlâ duruyor ama üslubu değişti. Türkiye, antidemokratik rejimlerin koleksiyonunu yapan bir ülke haline geldi. Bu hâlden de kurtulursak, sahici bir deneyim birikimi yapan bir toplum oluruz.
Bir CİMER ihbarı ile başlayan, titiz bir soruşturma ile devam eden süreçte, karşımızda milyonlarca lira haksız kazanç elde etmek için kurulan bir suç örgütü, insan sağlığı üzerinden kurulan kirli bir düzen var. Ve patlayan bu irinin ardından adları unutulup parmak kadar mezarlara defnedilen bebekler…
1979’u ya da 11 Eylül’ü “yakıt” kabul eden kuşakların artık depoları boşalıyor. Diplomasinin ve istihbarat oyunlarının sert dünyasına çarpıyorlar. Birbirlerine düşürülüp cephenin her iki tarafına geçenler benzer kaderi paylaşırken bunu farklı kelimelerle anlatıyorlar.
Ordunun demokratikleşmesi ya da demokratik düzen ordusu haline gelmesinin bir dizi koşulu vardır ve bunların en kritiği subay kimliğiyle ilgilidir. Orduda işleyişin esası itaat ve hiyerarşi üzerine kurulur. Toplumda bunun karşılığı eşitlik ve özgürlüktür. Sivil alanda da itaat ve hiyerarşi elbet vardır ancak özgürlük ve eşitlik, itaat ve hiyerarşinin arkasındaki ana gövde halindedir. Dolayısıyla bir subayın, bunların ikisini de aynı anda zihninin değişik yerlerinde yaşatmasını sağlayacak bir süreç, eğitim ve bu eğitimin tatbikatı lazım. Salt kadro değiştirmekle bu işler olmaz.
Milliyetçilik form değiştiriyor. Bizim bildiğimiz milliyetçiliğin dışında, sosyal medyadan beslenen, Akçura’dan bile habersiz, milliyetçiliğin “şehirli” alanına temas etmemiş, motivasyonunu mülteci-yabancı karşıtlığından alan, 2000’lerdeki ABD yayılmacılığına karşı güçlenen ulusalcılıktan bile farklı olarak Avrupa’daki aşırı sağcı, popülist ulusalcılığa benzeyen bir milliyetçilik türü kitlelerce satın alınmaya başladı.
İsrail, Haniye suikastıyla sadece İran güvenlik mimarisine nüfuz edebildiğini göstermedi ya da “stratejik sabır” içindeki İran’ı vekil güçlerinin gözünde biraz daha zor duruma düşürmedi. Aynı zamanda Hamas siyasi bürosu içinde uzun süredir derin dondurucuda bekletilen bir ihtilafı da güneşe çıkarmak istedi.
Savaşın ilk başladığı dönemden bugüne kadar, güvenli bölge saydıkları sınır bölgelerine gelerek çadırlarda yaşayan yüz binlerce göçmenin Şam rejiminin ele geçirdiği bölgelerdeki evlerine neden dönmediklerini, Suriye topraklarında bulundukları halde yaz mevsiminde çıldırtıcı sıcağın, kış mevsiminde dondurucu soğuğun ortasında çadırda yaşamakta neden “inat” ettiklerini anlayabilirsek “Esad göçmenlere geri dönün çağrısı yaptı” cümlesinin ne kadar anlamsız olduğunu idrak edebileceğiz.