SERHAT ORAKÇI

1980 yılında Amasya’da doğdu. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisat Bölümü’nden 2001 yılında mezun oldu. 2008 yılında Güney Afrika’da Johannesburg Üniversitesi’nde yüksek lisans eğitimini tamamladı. 2008-2015 yılları arasında İHH İnsani Yardım Vakfı bünyesinde Sudan’da proje koordinatörü ve Afrika koordinatörü olarak görev yaptı. İlk kitabı The Ottoman Legacy in South Africa 2011 yılında Lambert Publishing tarafından yayımlandı. 2018 yılında ikinci kitabı Türkiye-Afrika İlişkileri: Tarihi Süreç, Yaklaşımlar ve Beklentiler başlığıyla yayımlandı. 2016-2024 arasında İnsani ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (İNSAMER) bünyesinde araştırmacı olarak yer aldı. 2020 yılında Sudan’da bölgesel sorunlar ve ulusal entegrasyon konulu doktora çalışmasıyla İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi’nden mezun olan Orakçı, Haliç Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.

SERHAT ORAKÇI

1980 yılında Amasya’da doğdu. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisat Bölümü’nden 2001 yılında mezun oldu. 2008 yılında Güney Afrika’da Johannesburg Üniversitesi’nde yüksek lisans eğitimini tamamladı. 2008-2015 yılları arasında İHH İnsani Yardım Vakfı bünyesinde Sudan’da proje koordinatörü ve Afrika koordinatörü olarak görev yaptı. İlk kitabı The Ottoman Legacy in South Africa 2011 yılında Lambert Publishing tarafından yayımlandı. 2018 yılında ikinci kitabı Türkiye-Afrika İlişkileri: Tarihi Süreç, Yaklaşımlar ve Beklentiler başlığıyla yayımlandı. 2016-2024 arasında İnsani ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (İNSAMER) bünyesinde araştırmacı olarak yer aldı. 2020 yılında Sudan’da bölgesel sorunlar ve ulusal entegrasyon konulu doktora çalışmasıyla İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi’nden mezun olan Orakçı, Haliç Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.

TÜM YAZILARI

Türkiye’nin Afrika Boynuzu’na yönelik ilgisini enerji alanıyla sınırlandırmak mümkün değil. Son aylarda anlaşmazlık yaşayan Etiyopya ve Somali arasında yeni bir inisiyatif başlatan Ankara, komşu iki ülkeyi çatışmadan uzaklaştırmak için arabuluculuk yapıyor.

Kimseyi kimsenin vicdanına terk etmeden, hukuki altyapısı tesis edilmiş, dış politikaya zarar vermeyen bir göç politikası icra edilebilir; hatta bu, Türkiye’nin dış politikasına da olumlu yansıyabilir. Ancak geldiğimiz noktada zenofobik tutumlar nedeniyle diplomasi ve dış müzakere girişimlerinin etki gücünün zayıflatıldığını da görmek gerekir.

Sudan’da yaşanan kriz giderek derinleşme emareleri gösteriyor. Askeri-siyasi arenada Ordu ve Hızlı Destek Kuvvetleri arasında yaşanan çekişme hız kesmeden sürerken insani alanda da büyük bir kriz söz konusu. 9 milyona yakın insan evinden barkından oldu. 45 dereceyi geçen sıcaklıklar insani krizi, susuzluğu ve açlığı daha da tırmandırıyor.

Eskiden “Afrika Özgürlük Günü” ya da “Afrika Bağımsızlık Günü” gibi isimlerle kutlanan 25 Mayıs artık sadece “Afrika Günü” olarak kutlanmakta. Bu minvalde Afrika Günü’nde yapılan etkinlikler ve yayınlanan mesajlar, kamuoyunda Afrika’nın ve Afrikalıların başarı hikâyelerine odaklanarak olumsuz imajlar yerine daha pozitif bir imaj çizerek farkındalık oluşturmayı hedeflemektedir.

Tarih boyunca denizde ve karada güç mücadelesine sahne olan Afrika Boynuzu, jeopolitik öneme sahip ve dış etkilere oldukça açık. Son dönemde gelişmelerin gölgesinde oluşan tablo ise adeta bölgede yeni bir denge arayışına işaret ediyor.

İsrail’e soykırım suçlamasının yöneltildiği tarihi davaya ilişkin önemli bir detay, Ugandalı jüri üyesi Julie Sebutinde’nin takındığı İsrail yanlısı tutumdu. 17 üyeli jüriden İsrail’e yöneltilen ihtiyati tedbir kararlarının hepsine karşı çıkan tek üye Sebutinde oldu. İlk bakışta Ugandalı jüri üyesinin benimsediği tutum son derece siyasi ve Uganda’nın devlet olarak benimsediği pozisyondan bağımsız değilmiş gibi görünüyor.

Balkanlaşma, bir ülkenin küçük parçalara ayrılmasını ifade eden jeopolitik bir metafor. 2011 yılında Güney Sudan bölgesini kaybeden Sudan, şimdi kalan topraklar üzerinde egemenliğini yeniden tesis etmek ya da hazin bir Balkanlaşmaya maruz kalmak olasılıkları arasında duruyor.

Sömürgecilik ve emperyalizm gibi olguları tecrübe etmiş Afrika’dan insani trajedilere çok daha duyarlı güçlü bir sesin yükselmesi umulurken durum pek öyle değil. Lobilerle, çıkar grupları ve Siyonist propaganda mekanizmalarıyla çevrelenmiş Afrika’dan İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği insanlık dışı saldırılara yönelik büyük bir tepkinin doğmadığını görüyoruz.

Batı ile diğerleri arasındaki çekişmenin, generallerin birbiri ardına yönetime el koyduğu Sahel bölgesinde daha görünür hale gelmesi küresel sistemdeki dönüşüme dair ipuçları veriyor. AB ülkeleri, Fransa ve ABD bu bölgedeki güvenlik stratejilerini köklü bir şekilde değiştirme zorunluluğu hissediyor. Askeri yönetimlerin kalıcı hale gelmesi ve anayasal düzenden, demokrasiden uzaklaşılması ise diktatoryal rejimlere geri dönüşü çağrıştırıyor. Afrika […]

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.