Avrupa Birliği Defteri Kapanmadı
Türkiye AB ilişkilerinde son yıllarda yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen ve biraz da ülkemizin içinden geçtiği ekonomik darboğaz ve Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin yarattığı kaygıların etkisiyle, Türkiye kamuoyunun önemli bir bölümünün yüzünün hâlâ Avrupa’ya dönük olduğunu söyleyebiliriz. Üstelik 18-24 yaş grubu nüfusta bu eğilimin çok daha belirgin olduğu görülüyor.
2000’li yılların başlarında, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne (AB) tam üyelik sürecinin başlatılması gündemdeyken “40 yılı aşkın süredir inişli çıkışlı bir seyir izleyen Türkiye-AB ilişkileri” şeklinde bir ifade vardı. Son 15 yılda ise inişli ama çıkışsız bir seyir izleyen bir ilişkiden bahsetmek sanırım daha doğru olur.
“Tavuk mu yumurtadan çıktı, yumurta mı tavuktan” tartışmasına girmeden şunu söyleyebiliriz. AB Türkiye’nin üyelik sürecini resmen değilse de fiilen askıya almış durumda. Türkiye ise demokrasi ve insan hakları alanında 2000’li yıllarda elde ettiği demokratik kazanımları neredeyse tamamen kaybetti.
2013 yılındaki Gezi Protestoları ile birlikte AB ve Türkiyeli siyasetçiler arasında şiddetli söz düelloları başladı ve 15 Temmuz 2016 kanlı darbe girişimi sonrasında karşılıklı salvolar daha da arttı.
2016 yılında Türkiye ve AB arasında varılan Göç Mutabakatı son yıllarda iki taraf arasındaki tek somut pozitif gündem maddesi olarak ön plana çıkarken, 2019 ve 2020 yıllarında AB üyeleri Doğu Akdeniz krizinde oynadığı rol nedeniyle Türkiye’yi yaptırıma tabi tutmayı yoğun olarak tartıştı. O dönem Almanya Şansölyesi olan Merkel’in sağduyulu liderliği sayesinde kriz yatıştırıldı.
Gençlerin Yüzü Hâlâ AB’ye Dönük
Sanki AB, Türkiye; Türkiye ise AB defterini kapatmış gibiydi. Ancak Infakto Araştırma Şirketi’nin Marshall Fonu için yaptığı “Avrupa Birliği Algıları Araştırması” Türkiye kamuoyunun AB defterini kapatmadığını gösteriyor. 2-26 Mart tarihleri arasında, Türkiye yetişkin nüfusunu temsil eden 2.180 kişi ile yüz yüze görüşmelerle yapılan araştırma, kamuoyunun önemli bir bölümünün ve özellikle gençlerin yüzünün hâlâ AB’ye dönük olduğunu gösteriyor.
“Bu Pazar günü Türkiye’nin AB’ye tam üyeliği konusunda bir referandum olsa nasıl oy kullanırsınız?” sorusuna katılımcıların %61,4’ü “evet” oyu kullanırım şeklinde yanıt verirken, “hayır” oyu veririm diyenler %29,6’da kalmış. 18-24 yaş aralığında AB üyeliğine destek daha da yüksek. Bu yaş grubundaki katılımcıların %75’i “evet” oyu kullanırım derken, “hayır” oyu kullanırım diyenler %18,4’te kalmış. Aynı araştırma geçen sene de yapıldığı için karşılaştırma yapabiliyoruz ve şunu görüyoruz: 18-24 yaş grubunda AB üyeliğine destek 2021 yılındaki %68,8’den bu sene %75’e yükselmiş ki bu da %6,2 puanlık bir artışa tekabül ediyor.
Kabul etmek gerekir ki özellikle gençlerde görülen AB’ye yönelik teveccüh biraz da ülkemizin durumuyla ilgili. Ekonomik güçlükler, siyasal kutuplaşma ve hepsinden önemlisi geleceğe yönelik umutlarını kaybeden gençlik, içeride bulamadığı çıkış yolunu AB’de arıyor diyebiliriz. Başka birçok araştırmanın da gösterdiği gibi bu arayış yurt dışında ve özellikle Avrupa’da yaşayan gençlerin oranında da dramatik diyebileceğimiz bir artışa yol açıyor.
Üyelik Perspektifi Gerçekçi mi?
Buraya kadar her şey tamam da peki Türkiye’nin öngörülebilir bir zamanda AB’ye üye olmak için gerçekçi bir perspektifi var mı? Bana göre beklenmedik gelişmeler olmaması durumunda yok. Zaten araştırmanın katılımcıları da öyle demiş. “Türkiye’nin AB’ye üyeliği ne zaman gerçekleşir” diye sorulduğu zaman katılımcıların %43,9’u hiç bir zaman, %19,7’si en az 15 yıl sonra, %15,8’i ise en az 10 yıl sonra demiş. Önümüzdeki beş yıl içinde üye olur diyenlerin oranı %13,9’da kalmış.
Öte yandan Türkiye-AB ilişkileri sadece üyelik sürecinden ibaret değil. Elbette ilişkilerin çerçevesini üyelik süreci oluşturuyor ve diğer konulardaki işbirliği de bu çerçeve içinde ele alınıyor. Oysa bu, üyelik süreci aksadığı zaman diğer alanlarda işbirliği yapılamayacağı anlamına gelmiyor. Hatta bana kalırsa Türkiye ve AB arasındaki dış politika işbirliğini üyelik sürecine paralel ikinci bir çerçevede ele almak gerekiyor, ancak bu konu bu yazının kapsamının dışında kalır.
Dış Politika İşbirliğinde AB Önde
Peki Türkiye kamuoyu dış politika alanında Avrupa Birliği ile işbirliği yapma konusuna nasıl yaklaşıyor? Araştırmadaki en ilginç sonuçları veren sorulardan birisi “Uluslararası meselelerde Türkiye hangisi ile en yakın işbirliği içinde olmalı?” Seçenekler: AB ülkeleri, Çin, ABD, Rusya, hepsi ve hiçbiri. Katılımcıların %24,6’sı hiç kimseyle birlikte hareket etmeyelim, %21,1’i ise hepsiyle hareket edelim diyor. Çin ile hareket edelim diyenler %6,8, Rusya ile hareket edelim diyenler %5,6, ABD ile hareket edelim diyenler %4,7’de kalıyor. Katılımcıların %33,1’i ise AB ülkeleri ile hareket edelim diyor ve 18-24 yaş aralığında bu oran %44,4’e çıkıyor. Yazının başında değindiğim gibi Türkiye ve AB arasında uzun süredir yaşanan gerilime rağmen kamuoyunun ve özellikle gençlerin önemli bir bölümü dış politikada AB ile hareket etmek istiyor.
Oysa son haftalarda Rusya’nın Ukrayna’yı işgali (bu konuya ayrıca değineceğiz) sonrasında biraz arttı ise de Türkiye-AB dış politika diyaloğu son yıllarda oldukça zayıflamış durumda. Umarım son haftalarda yaşanan gelişmeler bu diyaloğun hem niceliksel hem niteliksel olarak gelişmesini sağlar.
İşgalin Yansımaları
Gelelim Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin yansımalarına. Bir önceki paragrafta belirtildiği gibi uluslararası meselelerde Rusya ile işbirliği yapmak isteyenlerin oranı %5,6’da kalıyor. Oysa 2021 yılında aynı oran %14,7’ydi. Ukrayna’yı işgali sonrasında Türkiye’nin Rusya ile işbirliği yapmasını isteyenlerin oranı kabaca yarı yarıya düşmüş. Buna benzer başka sonuçlar da var. “Son yıllarda hangi ülke Türkiye’nin milli çıkarları için en büyük tehdittir” diye sorulduğu zaman açık ara ABD çıkıyor, böyle düşünenler bu sene %58,3 olmuş. Öte yandan Türkiye’nin milli çıkarları için en büyük tehdidin Rusya olduğunu düşünenlerin oranı 2021 yılında %19 iken bu sene %31’e yükselmiş. Rusya hakkında olumlu düşünenlerin oranı %11,3’ten %5,6’ya düşmüş. Rusya Devlet Başkanı Putin hakkında olumlu düşünenlerin oranı ise %9,6’dan %4,9’a düşmüş. Burada önemli olan; olumlu düşünenlerin oranlarının düşüklüğü değil (zira nedeyse tüm diğer ülkelere ve liderlere yönelik tutum benzer), Ukrayna’yı işgali sonrasında Rusya’nın Türkiye kamuoyunda yaşadığı imaj kaybı.
Özetle söylemek gerekirse, Türkiye AB ilişkilerinde son yıllarda yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen ve biraz da ülkemizin içinden geçtiği ekonomik darboğaz ve Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin yarattığı kaygıların etkisiyle, Türkiye kamuoyunun önemli bir bölümünün yüzünün hâlâ Avrupa’ya dönük olduğunu söyleyebiliriz. Üstelik 18-24 yaş grubu nüfusta bu eğilimin çok daha belirgin olduğu görülüyor. Türkiye kamuoyu AB defterini kapatmış görünmüyor, AB ve Türkiye’den beklentileri, onların da defteri yeniden açmaları. Kim bilir belki Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlattığı savaşın Türkiye ve Avrupa’yı benzer kaygılarda buluşturması böyle bir süreci başlatabilir.