Avrupa Konseyi ve Türkiye – I
Yargının bağımsızlığına ilişkin olarak Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi, âdil yargılanma hakkının ihlâli hakkındaki Anayasa Mahkemesi kararlarının sıklığına işaret etmekte, Anayasa Mahkemesi’nin bağımsızlığının güçlendirilmesini, hapishanelerdeki işkence ve kötü muamele olayları ile daha etkili şekilde mücadele edilmesini tavsiye etmektedir.
Ekim 2022’de Avrupa Konseyi’nin iki organı Türkiye ile ilgili önemli raporlar yayınladı. Bunlardan biri, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (Parlimentary Assembly of Council of Europe / PACE), diğeri Konsey’in hukuk konularında uzman danışma organı Venedik Komisyonu (Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu) tarafından kabul edildi. Bunlardan birincisi, Türkiye’nin siyasi rejiminde son yıllarda görülen aksaklıkları konu etmekte, ikincisi ise son günlerde kabul edilen sansür kanunu üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bunlardan ilki, bu yazımda; ikincisi de izleyecek yazımda ele alınacak ve bunların Türkiye açısından ifade ettiği anlam tartışılacaktır.
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin (AKPM) 12 Ekim’de kabul ettiği 2459 sayılı karar “Türkiye’nin Yükümlülüklerini ve Taahhütlerini Yerine Getirmesi” başlığını taşımaktadır. Bilindiği gibi Türkiye, 2017 Nisan’ından itibaren Parlamenter Meclis’in kararıyla “gözetim süreci”ne (monitoring procedure) tâbi tutulmuştur. Burada inceleyeceğimiz karar, bu süreç içinde alınmış olan kararların sonuncusudur. Bu kararda, Meclis’in dikkate aldığı konular şöyle sıralanmaktadır: “Yargının bağımsızlığı, kuvvetler ayrılığı ve denge ve denetim, ifade ve basın hürriyeti üzerindeki sınırlandırmalar, terörle mücadele kanunlarının aşırı derecede geniş yorumlanması, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanması, insan haklarının korunması üzerindeki kısıtlamalar, muhalif siyasetçilerin, (eski) parlamento üyelerinin, avukatların, gazetecilerin, bilim insanlarının ve sivil toplum aktivistlerinin temel haklarının ihlâl edilmesi” (para. 4).
Parlamenter Meclis’in üzerinde en çok durduğu konulardan ilki, AİHM kararlarının, özellikle Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’a ilişkin olanların uygulanmamış olmasıdır. AKPM, Bakanlar Komitesi’nin bu konuda Türkiye hakkında ihlâl işlemlerini başlatmış olmasını memnuniyetle karşılamaktadır ve Kavala hakkında verilen ömür boyu hapis cezasından “dehşet” duyduğunu (appalled), Gezi davasındaki diğer sanıklara verilen cezalardan dolayı da “şoke” olduğunu ifade etmiştir (para. 8.1 – 8.6).
Yargının bağımsızlığına ilişkin olarak AKPM, âdil yargılanma hakkının ihlâli hakkındaki Anayasa Mahkemesi kararlarının sıklığına işaret etmekte, Anayasa Mahkemesi’nin bağımsızlığının güçlendirilmesini, hapishanelerdeki işkence ve kötü muamele olayları ile daha etkili şekilde mücadele edilmesini tavsiye etmektedir (para. 9).
Kararın “yaklaşan Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri” alt başlıklı bölümünde ilkin siyasal muhalifler üzerindeki baskılardan, muhalif milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasından söz edilmekte ve bunun “siyasal çoğulculuğu ve demokratik kurumların işleyişini tehlikeye soktuğu” belirtilmekte (para. 10.2), HDP’ye karşı açılan kapatma davasının dikkatle izlenmekte olduğu, parti kapatmanın en son başvurulması gereken radikal bir tedbir olduğu ifade edilmektedir (para. 10.3). Daha sonra, TBMM’nin 25 Nisan 2022 tarihinde kabul etmiş olduğu 7393 sayılı Seçim Kanunu Değişiklikleri üzerinde durulmaktadır.
Bu bağlamda Venedik Komisyonu’nun 25 Nisan 2022 tarihinde kabul ettiği rapora (CDL-AD, 2022, 016) atıfta bulunulmaktadır. Ülke seçim barajının yüzde 10’dan yüzde 7’ye indirilmesi, olumlu bir adım olarak memnuniyetle karşılanmakla birlikte, Kanun’un birçok başka yönü eleştirilmektedir. Mesela Kanun’un il ve ilçe seçim kurullarındaki hâkim üyelerin kıdem esası yerine kura usulü ile belirlenmesinin, “yargısal atama sistemindeki sınırlı güvenceler ışığında, bu atamaları siyasal baskılara ve manipülasyona daha fazla maruz kılacağı” belirtilmektedir (para. 10.4.2).
Nihayet kararda ifade hürriyeti üzerindeki sınırlandırmalara, terörle mücadele kanunlarının “çok geniş şekilde yorumlanması”na, basın hürriyetine ilişkin kısıtlamalara, şeffaflık ve hesap verirliğin güçlendirilmesi yönünde adımların atılmamış olmasına değinilmektedir (para. 10.5 – 10.8). Karar, şu ifadelerle sona ermektedir: “Siyasal sistemde 2017 yılında yapılan değişiklik –her üye devletin egemen yetkisi içinde olmakla beraber– Türkiye’deki demokratik kurumları ciddi surette zayıflatmış, fren ve dengeler sistemini işlemez ve aksak hale getirmiştir. AKPM, yargı organının tam bağımsızlığını ve etkin denge ve denetimleri yeniden sağlayacak reformların acil bir ihtiyaç olduğu kanaatindedir” (para. 11). Bu kararın Türkiye bakımından ifade ettiği anlam, bundan sonraki yazımda ele alınacaktır.