Avrupa’nın Kuzeyinde Kriz: Litvanya – Belarus Mülteci Sorunu
Üç Baltık cumhuriyetinin en büyüğü olan Litvanya Cumhuriyeti, 2004 yılında Avrupa Birliği’ne girmesiyle ekonomik ve sosyal anlamda büyük bir değişim geçirdi. Eski bir Sovyet ülkesi olan Litvanya, AB ve NATO bünyesine girdikten sonra komşuları ile “sıfır sorun” politikasını benimsemişti. Bugünlerde ise Litvanya göreceli olarak büyük denilebilecek bir mülteci krizi ile karşı karşıya. Hükûmete göre ise krizin tek bir sorumlusu var: Belarus.
Bu sıralar Avrupa Birliği’nin kuzeyinde sessiz sedasız bir şekilde gelişen, dünya aktörlerinin şu anlık pek de gündeminde olmayan fakat Baltık ve Doğu Avrupa’yı siyasi olarak meşgul eden bir gündem var: Litvanya’da yaşanan göçmen krizi. Yaşanan olaylar ise sadece bir göçmen sorunu değil, genel anlamda Orta ve Doğu Avrupa’da yaşanan çekişmenin işareti.
Sosyalist Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının ardından kendini kapitalist kutba atmaya çalışan Baltık ülkeleri, 2002 yılında NATO’ya kabul edildikten sonra 2004 yılında da Avrupa Birliği’ne üye oldular. Çevre ülkelere kıyasla az nüfusa sahip olan bu ülkelerin Batı kurumlarına geçmesi eski Sosyalist devletler tarafından bir yenilgi olarak görüldü; aynı zamanda Rusya ve Belarus’un sınırında yeni bir NATO gücü oluşması beklendiği üzere başta Rusya olmak üzere çevredeki eski komünist hükûmetleri rahatsız etti. Daha minimal bir çerçevede ise Belarus, komşu ülkeler olan Litvanya, Letonya ve Estonya’nın NATO ve AB’ye katılımından hiç mutlu değildi. Bu nedenle kapitalist bloka geçişi engellemek için Belarus’un yaptığı iddia edilen birçok politik ve sosyal olay, 2000’li yıllardan beri Baltık medyasında konuşuluyor.
Baltık ülkelerinin Batıya kayışını direkt olarak tecrübe etmiş ve bundan hayli rahatsızlık duyan kişi ise hala Belarus’un başında, kendisi son yıllarda Doğu Avrupa’nın tartışılan liderlerinden biri olan Aleksander Lukaşenko. 1994 yılında başa gelen lider, 2020 Ağustos seçimleri ve muhalif gazeteciyi uçaktan indirip tutuklatması gibi sebeplerle çok konuşulmuştu. 28 yıldır ülkeyi demir yumruk ile yöneten Lukaşenko’nun bugünlerde ise yeni harp taktiği olarak göçmenleri AB’ye karşı bir silah olarak kullandığı bir gerçek.
Son yıllarda Belarus ile Avrupa Birliği arasında birçok sorun bulunuyor. Rusya ile geçmişten beri oldukça yakın bağlara sahip olan ülke, uzmanlara göre Rusya’nın uydu devletine dönüşmüş seviyede. Özellikle 10 Eylül 2021 tarihinde Putin tarafından açıklanan “Rusya – Belarus Birlik Devleti” programı ve Rusya ile yapılan askeri tatbikatlar, Belarus’un politik yalnızlığını Rusya ile kapattığını gösteriyor. Açıklanan “Birlik Devlet” programında genel anlamda iki ülkenin ekonomisinin çeşitli alanlarını birleştirmek, ortak finans ve enerji piyasaları oluşturmak, ortak sanayi ve tarım politikaları uygulamak amaçlanıyor. Bu iki devletin arasındaki fiziksel sınır kayboldukça, yumuşak bir ilhâkın yaşanabilmesi dâhi söz konusu olarak geçiyor. Yapılan askerî tatbikatlarla da kanıtlanan bu birliktelik sayesinde Rusya, Polonya ve Litvanya ile sınırdaş olabilir. Hâl böyle iken Rusya, Belarus aracılığıyla AB’ye karşı birçok misilleme gerçekleştirebiliyor. Bunların yanında, 2020 Başkanlık seçimleri sırasında Lukaşenko’nun karşısındaki en popüler isim olan Svyatlana Heorhiyeuna dâhil birçok muhalif ismin Litvanya’ya sığınması, muhalif gazetecinin Litvanya yolunda uçağı indirilip Belarus tarafından gözaltına alınması gibi sorunlar bu iki ülke arasında yakın zamanda tansiyonu arttıran olaylar olarak öne çıkıyor.
Suni Kriz Yaratmak: “Göçmenler Bir Silah Olarak Kullanılıyor”
Bu büyük çaplı politikasının küçük bir parçası olarak, Belarus son yıllarda artan düzensiz göçmenleri Baltık ülkelerine karşı bir baskı aracı olarak kullanıyor. Litvanya kaynaklara göre, Afrika ve Ortadoğu’dan göç etmeye çalışanlar insan kaçakçıları ile planlı bir şekilde havayolu şirketleri ile anlaşıp Minsk’e direkt uçuş sağlıyor. Bu transit uçuşlar ise en çok Türkiye ve Irak üzerinden yapılıyor. Sonrasında ise Belarus’a gelen göçmenler devlet eli ile AB sınırına yönlendiriliyor.
Bu politikadan dolayı, bu sene 4 binden fazla kişi Litvanya kapısına göç etmiş durumda. Düzensiz göçmenler başta Irak olmak üzere Kamerun, Gine, İran ve Suriye gibi yaşam standartlarının düşük olduğu ülkelerden geliyor. Ülkeye girmeye çalışan göçmen sayısı Türkiye veya diğer ülkelere nazaran oldukça küçük bir sayı olsa dahi, bu sayı Litvanya hükûmetine göre 2019 yılına kıyasla 110, 2020 yılına kıyasla ise 55 kat daha fazla. Göç devam ederse tahminen 10 bin kadar göçmenin sınıra gelmesi bekleniyor. Bu sebeplerden dolayı Litvanya’da düzensiz göçü engellemek adına ülkede acil durum ilan edildi. Sınır koruma ve güvenliği attırma için memurlara yönelik iş ilanları büyük bir artışa geçti. Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler’den sınırı korumak için yardım istendi.
Geçmişte göç konusunda tecrübesi olmasına karşın yaklaşık 3 milyonluk nüfusu ile sınır güvenliği konusunda uzun süredir bir sorun çekmemiş olan Litvanya, göçmenlerin gelmesiyle birlikte birçok önlem almaya başladı. 680 km olan Belarus – Litvanya sınırının tamamına dikenli tel ve çit inşa etmeye başlayan ülke, sınırına çok sayıda güvenlik gücü yönlendirdi ve dronelar ile korumaya başladı. Bu durumun Litvanya hükûmetine maliyeti ise oldukça yüksek. Hükûmetin medya kuruluşunun açıkladığına göre Litvanya – Belarus sınırının sadece bir kilometresini tamamen kameralarla takibe almanın fiyatı yaklaşık 120.000 Avro’ya mal oluyor. Litvanya, Belarus ile bu sorunu yaşamadan önce Rusya sınırını da aynı şekilde güvenlik sistemleri ile donatmıştı.
Yaklaşık 3 milyon nüfusa sahip bir ülkede göçmenlerin gelmesinin ardından kamplara yakın bölgelerde zaman zaman gerginliklerin arttığı gözlemlenebiliyor. Bölge sakinleri göçmenleri istemiyor ve buna karşı protesto yürüyüşleri yapılıyor. Bunun bir sebebi de göçmenlerin kendi kendine değil Belarus tarafından yönlendirilerek getirildiğine inanılması. Buna cevap olarak, hükûmet gelen kişilerin ancak %10-15’ini mülteci statüsünde kabul ediyor. Kabul edilenlerin birçoğunun da AB’nin içine gitmek için Litvanya’dan ayrıldığı görülüyor. Fakat yine de son zamanlarda yaşanan artış nedeniyle neredeyse hiçbir düzensiz göçmene mülteci hakkı verilmedi.
Sınırda yaşanan diğer bir sorun ise göçmenlerin geleceği ile alakalı durumlar olarak öne çıkıyor. Gelen göçmenlerin geri gönderilmesi için ikna çalışmaları yapılıyor. Kabul etmeleri durumunda ülkesine gideceği uçak bileti ve yaklaşık 300 Avro’luk bir cep harçlığı göçmenlere hibe ediliyor. Göçmenin teklifi kabul etmemesi durumunda ise hükûmetin göçmenleri geri göndermesi için göçmenin pasaportu gerekiyor, bu nedenle direkt olarak herkes geri gönderilemiyor. Göçmenler ülkelerine gönderileceğini anladıklarında genellikle pasaportlarını göstermiyor veya geldikleri ülke hakkında yalanlar söylüyorlar. Bu nedenle süreç daha fazla uzuyor.
Litvanya hükûmeti bu sorunu aşmak için bazı ülkeler ile vatandaşlarının geri alınmasını kabul eden birtakım anlaşmalar imzaladı. Böyle bir anlaşma yoksa, özellikle menşei ülke Litvanya ile hiç iş birliği yapmıyorsa, düzensiz göçmenleri geri göndermek zor veya neredeyse imkânsız. Aynı şekilde Litvanya hükûmeti göçmenleri ülkelerine göndermek için havayolları ile de iletişime geçmiş vaziyette. Hükûmet, direkt Belarus’a veya Litvanya’ya gelen potansiyel göçmenleri menşei ülkelerden gelmeden tespit edilebilmesi için çalışmalar yapıyor.
Ülke içinde ise Litvanya parlamentosu Ağustos ayında sığınmacıların haklarını kısıtlayan yeni bir yasa paketini onayladı. Onaylanan pakete göre sığınma prosedürleri 10 gün ile kısıtlanıyor ve incelemelerin olumsuz olması durumunda yetkililerin göçmenleri geri göndermesine izin veriliyor. Yasamada da göçmenlerin yerel mahkemelerinin olumsuz kararlarına anayasa mahkemelerinde itiraz etmelerine izin verilmeyecek. Bunun yanında göçmenler temyizleri incelenirken de sınır dışı edilebilirler. Eski bir Anayasa Mahkemesi yargıcı, yasanın Litvanya anayasasını küstahça ihlal ettiğini söylerken, siyasi liderler tedbirlerin amaca uygun olduğunu savunuyor.
Yasa paketi halk içinde de tartışmaya sebep oldu. Belarus seçimleri ardından protestoların başlamasıyla Belaruslu birçok muhalefet Litvanya’ya sığınmıştı. Buna büyük derecede destek veren halk, farklı kültürlerden insanların gelmesine karşı ön yargılı bir tutum sergiliyor. Bu da kamuoyunda insanları “dinine ve milliyetine göre yargılama” tartışmasını öne çıkardı. Ülkedeki insan hakları aktivistleri hükûmetin aldığı kararlara büyük oranda karşı çıkarken, bir yandan da halk yaşananlar sonrasında AB’nin Belarus’a daha sert bir tepki vermesini ve Belarus’la ilişkilerin tamamen koparılması gerektiğini savunuyor.
Göçmenlerle Mücadelede Diplomasi Çözümü
Litvanya’nın 4 bin kadar göçmen ile başa çıkabileceği kesin olsa da hükûmetin asıl hedefi Baltık’ın bir göçmen rotası haline gelmesini engellemek. Son 10 yılda Avrupa’ya geçişte en büyük rotalar olan Akdeniz ve Kuzey Afrika yollarının büyük çoğunlukla kısıtlanması sonrası, hükûmet Belarus’un da desteği ile göçmenlerin yeni rotasının Litvanya olmasından çekiniyor.
Bu nedenle oldukça proaktif davranan Litvanya, göçlerin başlamasından itibaren birçok aktör ile iletişime geçti. Bu aktörlerden ilki beklendiği üzere Avrupa Birliği oldu. Avrupa Birliği’ne acil yardım çağrısı yapan Litvanya’ya cevap olarak Birlik, Belarus’un “diktatör” liderine karşı Litvanya’nın yalnız olmadığını, yaşadışı göçle mücadele için ülkeye bir heyet gönderileceğini ve güvenliğin arttırılması için 20 ila 30 milyon Avro arasında bir bütçenin Litvanya’ya tahsis edileceğini belirtti. AB ayrıca Litvanya’ya sınırları koruması adına Avrupa İltica Destek Ofisi ve Avrupa Dış Sınırlarda Operasyonel İş Birliği Yönetimi Ajansı aracılığıyla memur, tercüman, sınır gözetim uzmanları, sosyal hizmet uzmanları da gönderdi. Birlik içindeki 17’den fazla ülke de Litvanya’ya insani yardım malzemeleri konusunda yardım yaptı ve diplomatik desteğini iletti. Göç konusunda göreceli olarak tecrübeli olan Yunanistan da Litvanya’ya uzmanlar göndereceğini belirtti.
Birlik dışı aktörlerden ise Türkiye ve Irak, Litvanya’nın en çok görüştüğü iki ülke oldu. Belarus’a direkt uçuş sağlayan iki ülke ile buluşan ve yasadışı göçmenlere karşı mücadelede destek beklediği söyleyen hükûmet, diplomatik çaba harcayarak iki ülkeyi Belarus’a karşı yanına almaya çalışıyor. Aynı şekilde Litvanya Dışişleri Bakanı Irak ve çevre ülkelerin medya kuruluşlarında röportaj vererek “ülkemize gelmeyin” mesajını sıkça iletiyor.
Bunun yanında, Litvanya Cumhurbaşkanı Nauseda, Erdoğan ile görüşmeler yaptı. Nauseda, Türkiye’ye yasadışı insan kaçaklığının engellenmesi ve örgütlerin dağıtılması çağrısında bulundu. Iraklı mevkidaşı ile de görüşen Nauseda, Irak hükûmeti ile göçmenlerin evine dönmesini kolaylaştıran bir anlaşma yapmak istiyor. Ayrıca Erbil ve Bağdat’tan Belarus’a giden direkt uçuşların askıya alınması konusunda da müzakereler sürüyor. Fakat görüşmelerde ne kadar pozitif bir hava yansısa da, diplomasinin bu sorunu çözüp çözemeyeceği net bir konu değil.
Dünyadaki en fazla mülteciye ev sahipliği yapan Türkiye, geçtiğimiz yıllarda benzer sorunları AB ile yaşadı. Avrupa Birliği ülkeleri Birlik dışındaki ülkelere bir yandan yaptırımlar uygulamaya devam ederken bir yandan da mültecileri Avrupa’ya getirmemelerini istiyor. Hali hazırda iyi bir ekonomik duruma sahip olmayan Türkiye, siyasi dengelerin bozulmasıyla birlikte mültecileri Avrupa’ya karşı bir politik araç olarak kullandı. Yaşanan tansiyon belli konularda AB’ye geri adım attırırken, belli konularda ise Türkiye kararlarından geri adım atmak zorunda kaldı. Bir konuda ise herkes ortak görüşe sahip: İki aktör birbirine olan güveni kaybetti.
Bunun devamı olarak, Türkiye denge politikasındaki dengeyi tutturmakta zorlanıyor. Batı dünyası ile ilişkilerin kötüleşmesi, hükûmeti zorunlu bir politika olarak Rusya ve Çin’in başını çektiği bir politik dünyaya itiyor. Fakat bu kutupta da işler iyi gitmiyor, sadece bir denge politikası olarak yürüyor.
Güncel şartlar altında Türkiye, elinde tutmaya çalıştığı ama aynı zamanda eline batan Rusya kozunu Batı’ya karşı yitirmek istemiyor. Bunun en açık örneği ise NATO zirvesinde Türkiye’nin Belarus’a karşı istenilen yaptırımlara şart koyması ve isteksiz davranmasıydı. Bu iki ülke aynı zamanda son yıllarda ticaret hacmini de oldukça arttırdı ve iş birliğini büyüttü.
Bu sebeplerden dolayı hali hazırda Yunanistan ve Fransa ile politik olarak zorlu süreçler yaşayan Türkiye’nin küçük Baltık ülkeleri için ne kadar büyük bir fedakarlık sergileyeceği de bir soru işareti. NATO zirvesinde uluslararası camiada yankılanmış bir olaya karşı Belarus’un yanında duran Türkiye, Litvanya’nın yaşamakta olduğu küçük bir mülteci sorunu için Belarus ve Rusya ile sağladığı siyasi ve ekonomik bağları tehlikeye atmak istemeyebilir.
Son olarak ise Afganistan’da yaşananlar ardından tekrardan bir mülteci yükünü taşımakla karşı karşıya kalan Ankara, Kabil Havalimanı’ndaki girişimini de istediği gibi yönetemedi. ABD ziyareti ardından verilen negatif mesajlar sonrası Soçi’de Putin ile Erdoğan’ın tekrardan görüşmesi ve olumlu mesajlar vermesi de birkaç ay sonrasında tansiyonun yükseleceği tahmin edilen Doğu Akdeniz için şimdiden birkaç ipucu veriyor. Önden ve pazarlıksız tavizler vermesine rağmen istediğini alamayan Ankara, bu nedenle Litvanya ve AB’nin tam tersine olarak transit ülke özelliğinden yararlanıp Belarus ve Rusya ile birlikte çalışmayı gözetebilir.