Avrupa’nın Parçalanmakta Olan Dünyaya Entegrasyonu
Avrupa Birliği’nin bölgesel entegrasyonda hayli yol katetmiş olması, onu tamamlanmış bir proje yapmıyor. Küresel istikrara yönelik tehditler arttıkça AB, stratejik çıkarlarının peşinden gitmeyi sürdürmek ve aynı zamanda hemen yanı başında olan tüm ülkelerin Avrupalı emelleri ve beklentileriyle ilgilenmek zorunda.
Ukrayna’daki savaşın ve Tayvan üzerindeki gerilimin yükselmesinin de gösterdiği gibi, küresel istikrar kırılgan bir değer. Kendi kendinin canına okuyan bir dünyada, Avrupa Birliği’nin (AB) en önemli stratejik önceliği Avrupa projesine güvenmek olmalı. AB üyelik hedeflerinin yerine getirilmemiş olması bağlamında, şu sıralar Rusya’nın ağırlığını yeniden koymaya çalıştığı Batı Balkanlar’da olduğu gibi, diğer güçler yurttaşların hayal kırıklığını istismar edebilir. Dolayısıyla, AB’nin, kendisi ile resmi ilişkisinden bağımsız olarak, Avrupa ülkelerinin tümü için yardımcı ve güvenilir bir ortak olduğunu her zaman olduğundan daha çok göstermesi gerekiyor.
İçinde bulunduğumuz zaman Avrupa için paradoksal bir dönem. Birbiri ardına gelen ağır sarsıntılara rağmen, Avrupa entegrasyonu tarihsel bir ivmelenme zamanından geçiyor. 2,5 yıl önce COVID-19 pandemisi Avrupa’yı vurduğunda, AB kararlarının tamamı pratikte üye devletlerin siyasi entegrasyonunu güçlendirmeye çalışıyordu.
Tarihsel olarak, Avrupa entegrasyonunun başarısı Birlik’in yeni ülkeleri içine alacak şekilde genişlemesi imkânını ve bir o kadar da sorunu yarattı. AB, işinin tüm Avrupa kıtasına genişlediğinin farkında olarak entegrasyonu sürdürmeli. Fakat sürekliliğini garantilemek için, üyeliğe aday ülkelerin Avrupa projesine dahil hissetmesini sağlamaya yardımcı olacak yeni katılım biçimleri önermek durumunda.
Aslında AB’nin uluslararası siyasi entegrasyonu ve diğer Avrupa ülkelerini içine alacak şekilde genişlemesi tarihsel olarak birbirinden ayrılması mümkün olmayan iki süreçtir. Yüzyılın başlarında zamanın Almanya Şansölye yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Joschka Fischer, Berlin’de Humboldt Üniversitesi’nde yaptığı bir konuşmada, Avrupa entegrasyonunun tarihsel önemini ve zorluğunu net bir biçimde açıklamıştı. Fischer “Bu iki süreci (AB’nin siyasi entegrasyonu ve genişlemesi) birbirine paralel olarak organize etme ihtiyacı, oluşturulduğu günden bugüne şüphesiz Birlik’in karşısındaki en büyük sorun” diyordu. “Ancak hiçbir kuşak, tarihin karşısına çıkardığı zorlukları seçemez.”
AB, entegrasyon projesini katılıma istekli olduğunu göstermeyen ülkeleri de içine alacak şekilde genişletme konusunda uzun zamandır sürdürdüğü kararlılığından vazgeçmeyecektir. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in anlamsız savaşıyla Birlik’e doğru itilen Ukrayna ve Moldova’ya Haziran ayında adaylık statüsü verildi. AB’nin bir süre önce verdiği Arnavutluk ve Kuzey Makedonya ile resmi katılım öncesi müzakerelerin başlatılması kararı, Batı Balkan ülkelerinin Avrupa kurumlarıyla olan ilişkilerini güçlendiren olumlu bir dinamiği harekete geçirebilir.
Ukrayna Avrupa’nın bir parçası ve Ukrayna vatandaşları da AB’nin parçası olmaya istekli olduklarını defaatle gösterdi. Ülke AB’ye giriş şartlarını karşılıyorsa, kabul edilmemesi için bir neden yok. AB’nin Ukrayna’nın entegrasyon sürecini kolaylaştırmak için, Putin’in savaşının yarattığı yıkımdan sonra bu ülkenin fiziksel ve siyasi olarak yeniden inşasına destek verme sorumluluğu var. Kiev İktisat Okulu’ndaki araştırmacılar, Ukrayna’nın sadece fiziksel altyapısının yeniden inşasının en az 100 milyar dolara mal olacağını tahmin ediyor. Açıkçası yeniden yapılandırma kolektif bir çabayla gerçekleştirilmek zorunda.
“Avrupa Siyasi Topluluğu”
Bugün AB sınırlarındaki savaşla birlikte sadece Birlik’in genişlemesi değil, Avrupa’nın siyasi entegrasyonunu derinleştirmeye yönelik tüm seçenekler de masada olmalı. Örneğin Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron “Avrupa Siyasi Topluluğu” kurulmasını önerdi. Bu yeni yapı hangi ismi alırsa alsın, AB ile işbirliğine fırsat yaratmak, dolayısıyla entegrasyonu aday ülkeler için somut bir gerçeklik haline getirmek zorundadır.
Buna ulaşmak, AB’nin aday ülkeler arasındaki işbirliğini teşvik etmesini gerektirecektir. Birlik’in katılım adaylarına yönelik halihazırda ikili yaklaşımı her bir ülkenin adaylık planlarının ayrı ayrı değerlendirilmesine izin verirken, genişlemeyi ağırlıklı olarak bir rekabet süreci olmaya dönüştürme riski de taşıyor.
Bu nedenle AB, üyesi olmayan ülkelere iddialı ve gerçekçi bir bölgesel entegrasyon modeli önermelidir. Nihai üyelik vaatleri ve öncesindeki uzun müzakere süreçleri aday ülkelerin hükümetleri ve vatandaşları arasında hayal kırıklığına yol açarsa Birlik’e zarar verecektir. Örneğin Kuzey Makedonya, aday statüsü verilmesi ve üyelik müzakerelerinin başlaması için yeşil ışık yakılması arasında 17 yıl gibi çok uzun bir süre beklemek zorunda kalmıştı.
Avrupa kıtasının entegrasyonu için genişlemenin yanında başka formüllerin de olabileceğinin farkında olmak bu politikanın başarısız olduğuna işaret etmez. AB’nin 2004’te Doğu Avrupa’ya genişlemesi olmadan, Birlik bugün olduğu ticari ve düzenleyici güç haline gelmezdi. Başarılı genişlemeler küresel gayri safi hasılanın yaklaşık olarak yüzde 16’sına tekabül eden AB’nin (satın alma gücü paritesi bakımından) dünyanın en büyük ekonomilerinden biri olmasını sağladı.
Ancak, AB’yi Avrupa istikrar bölgesini daha geniş bir bölgeye yaymak üzere genişletmenin coğrafi ya da siyasi nedenlerle mümkün olmadığı durumlarda, Avrupalı politika yapıcılar için temel soru, hangi alternatif araçları kullanabilecekleri olmuştur. 1960’ların sonlarında Batı Almanya Şansölyesi Willy Brandt’ın Ostpolitik’i Batı ile Sovyet bloku arasında bir yakınlaşmaya temel oluşturduğundan bu yana, bu soruya en önemli yanıt ekonomik olarak karşılıklı bağımlılık bağları kurmak oldu.
Böyle bir strateji ise sorumlu jeopolitik aktörlerin hazır bulunmasını gerektiriyor ve Ukrayna savaşından çıkan temel ders Rusya’nın şu günlerde sorumlu bir aktör olmadığı. Açıkçası, ekonomik karşılıklı bağımlılık çatışma zamanlarında bir tarafı savunmasız bırakan asimetrik bağımlılıklar üretiyorsa, istikrara katkıda bulunmaz. AB’nin gelecekte Rusya ile herhangi bir resmi ilişki içinde olmayı düşünebilmesi için, Avrupa kendini hassas hissetmeyi bırakmak ve Kremlin’de de bir çok şey değişmek zorunda kalacak.
AB’nin bölgesel entegrasyonu ilerletmedeki yadsınamaz başarısı, onu tamamlanmış ve hatta sonu önceden belli olan bir proje yapmaz. Ama Avrupalılar bu yolda kalmak durumunda. Bugün AB, bir yandan hemen yanı başında olan tüm ülkelerin Avrupalı emelleri ve beklentileriyle ilgilenirken diğer yandan stratejik çıkarlarının peşinden gitmeyi sürdürmelidir.
Bu yazı Project Syndicate tarafından yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için buraya tıklayınız.