BAE ile Yumuşama: Ekonomik Çıpa, Jeopolitik Test

Erdoğan’ın Birleşik Arap Emirlikleri ziyareti, ikili ilişkilerde yaşanan diplomatik gerginliklerin ardından iletişimi iyileştirme niyetinin ciddiyetini göstermesi adına oldukça önemli. Önümüzdeki günlerde, siyasi sıkıntıların ön plana çıktığı başka alanlarda da iki devletin uzlaşı ve normalleşme süreçlerine girdiklerini görmek mümkün olabilir.

 

Geçtiğimiz yıl Kasım ayında Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Veliaht Prensi Muhammed bin Zayid el Nehyan, Türkiye ziyaretinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ülkesine davet etti. Erdoğan bu davete icabet edeceğini belirtmişti ve geçen hafta iki günlük bir programla Abu Dabi ve Dubai’de temaslarda bulundu.

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan BAE’ye en son 2013’te gitmişti. Erdoğan’ın ziyareti, ikili ilişkilerde yaşanan diplomatik gerginliklerin ardından iletişimi iyileştirme niyetinin ciddiyetini göstermesi adına oldukça önemli. Bu kısa resmi tur, ilişkileri beklenmedik bir hızda yumuşatan pek çok adımı beraberinde getirdi.

 

Teknik detaylarla başlamak gerekirse, ziyarette Erdoğan’a bürokrasiden ve iş dünyasından geniş bir heyet eşlik etti. Her iki ülkenin yetkilileri, havacılık, otomotiv, petrokimya, yüksek teknoloji, standardizasyon, endüstriyel metroloji ve helal belgelendirme, eğitim, savunma sanayii, sağlık, çevre sorunları, kültür, tarım yatırımları, kara, deniz taşımacılığı, gençlik projeleri, afet yönetimi, meteoroloji, iletişim ve arşiv alanlarını da kapsayan

 

13 anlaşma imzaladılar. Kasım ziyaretini ele aldığım yazıda değindiğim gibi, ekonomik iş birliği bu ziyarette de öne çıkan unsur. Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan, attığı tweet ile “İki ülke ekonomisinin birbirini tamamlayıcı yapısı, esasen mevcut rakamların çok daha ötesinde bir potansiyele işaret ediyor. Ziyaretimizin amacı, bu potansiyeli hızlıca hayata geçirmektir” ifadelerini kullanarak kalıcı bir ekonomik uzlaşının altını çizdi.

 

Dubai’nin üstlendiği ve Erdoğan’ın deyimiyle, pandemi şartlarında başarıyla yürüttüğü 2020 EXPO da ziyaretin uğrak noktalarından birisi oldu. Erdoğan Türkiye, BAE ve Azerbaycan alanlarını gezdi; hem halka buluştu hem de gençlerle ve yetkililerle bir araya geldiği oturumlara katıldı.

 

Türkiye basınında, Türk heyetinin karşılanma biçimi ve düzenlenen tören oldukça dikkat çekti. Arap Körfezi’nde bir yabancı lider ziyarete geldiğinde şehrin misafir ülkenin bayraklarıyla süslenmesi, simge binaların ve yapıların bayraklarının renginde ışıklandırılması, top atışları ve hava kuvvetlerinin gösteriler yapması yaygın bir durum. Katar’da ikamet ettiğim yıllarda, şehrin süslendiği renklerden ve bayraklardan o hafta düzenlenen resmi ziyaretleri tahmin ederdik. Türkiye için dikkat çekici olan bu karşılamanın BAE’nin rutin uygulamasına göre yapılması değil, 2013’ten bu yana şiddetli devam eden diplomatik gerginliğin ardından böylesine ön plana çıkarılması olabilir.

 

BAE gibi otoriter monarşilerle yönetilen rejimlerde halk her zaman devlet politikaları karşısındaki tutumunu kolayca ve açıkça ifade edemese de nasıl bütün BAE vatandaşları Yemen’e askeri müdahaleyi ve İsrail’le normalleşmeyi onaylamıyorlarsa, BAE’de bir grup siyasi elit ve vatandaş Türkiye ile olan gerginlikten de memnun değillerdi. O nedenle, bu karşılama töreni ve Erdoğan’ın EXPO’da halkla görüşürken çok sıcak tavırlarla karşılanması bir tesadüf değil. BAE yöneticileri kendi haklarının eğiliminin ve Türkiye’ye duydukları sempatinin farkındalar.

 

Türkiye’nin Kamu Diplomasisi

 

Bir diğer önemli husus, benzer şekilde Türkiye’nin gezi vesilesiyle yürüttüğü kamu diplomasisi olabilir. Türkiye’de yayın yapan Türkçe, Arapça ve İngilizce haber bültenleri ve kanalları, Türkiye’nin BAE’ye ‘desteğinin’ önemini ve ikili ilişkilerin gerginlik süresince bile askıya alınmadığını ve ekonomik olarak BAE’nin en büyük Körfez ortağı olduğunu vurguladılar. Hem Cumhurbaşkanı Erdoğan hem İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Arap medyasında ikili ilişkilere dair yazılar kaleme aldılar. Erdoğan yazısında, ilişkilerin bölgesel politikalarda da bir uzlaşı getireceğine değindi:

 

“Bu iş birliğinin yalnızca ikili ilişkilerde değil, aynı zamanda bölgesel düzeyde de olumlu yansımalarının olacağına inanıyorum. Bu bağlamda ilişkilerimizdeki bu pozitif gelişmeler bizatihi değerlidir. Kuruluşunun 50. yılını idrak eden Birleşik Arap Emirlikleri’yle dostluğumuzun ve kardeşliğimizin yeni bir 50 yılına daha ortak çıkarlar, karşılıklı saygı ve güven temelinde adım atıyor olmaktan memnuniyet duyuyorum. Milletimiz adına kardeş Birleşik Arap Emirlikleri halkına en kalbi selamlarımı ve muhabbetlerimi sunuyorum.”

 

Benzer şekilde Fahrettin Altun’un yazısı da hem ilişkilerdeki potansiyel derinliğe vurgu yaptı hem de pragmatik bir bakış açısıyla iki devletin bölge için çalışmasının getireceği dengeye ve istikrara atıfta bulundu:

 

“Müslümanlar olarak bizler, ‘Komşusu açken tok yatan bizden değildir’ diyen Hz. Muhammed’in öğretisi ile yetiştirildik. Türkiye ve BAE, bölgedeki insani krizi hafifletmek için güçlerini birleştirebilir ve diğer ülkelerin de katılması için bir model oluşturabilir. Önemli siyasi ve sosyal sorunlara yol açan gelir eşitsizliklerini durdurmak için önleyici tedbirler almamız gerekmektedir. Türkiye ile BAE arasında aktif bir iş birliğinin bu sorunların hafifletilmesinin önünü açacağına ve ekonomik ve sosyal potansiyelimizin etkin bir şekilde kullanılmasına imkân vereceğine inanıyoruz… Büyük önem taşıyan güvenlik, ekonomik ve insani zorluklar karşısında, Türkiye’nin istikrarlı duruşu ve BAE’nin kritik öneme sahip dinamizmi kalıcı çözümler üretebilir. Türkiye ve BAE, bölgesel sorunlara pragmatik çözümler ararken ikili ilişkilerini derinleştirmeye çalışmaktadır.”

 

Tansiyon Nasıl Düşürüldü?

 

Peki 2013’ten bu yana tansiyonu oldukça yüksek olan bu ilişkileri bu denli hızlı olarak yumuşatan ne oldu? Diğer bir deyişle, BAE’nin Türkiye ile yüksek bir ticari hacmi olduğu apaçık ortadayken, neden bu daha önce dillendirilip siyaseten bir yumuşama ortamı oluşmadı? BAE’nin 15 Temmuz darbesini finanse etmekle suçlandığı günlerden kardeş ülke olmaya geçişi, dış politikada pragmatik olmakla açıklanabilir elbet ama biraz daha detaylı bir meşruiyet tartışması yapılabilir. İlk olarak, siyasi gerginliğin söylemsel bir tabandan yine söylemsel bir yumuşamaya gittiğini görüyoruz. Türkiye, BAE’yi suçladığı noktalarda siyaseten bir hamle ya da değişiklik yapmadı.

 

İlişkilerin ekonomik ayağı ve bunun yansımaları çokça ele alındı ve bu elbette önemli ama uzlaşının zeminini anlamak adına hem basında sıkça geçen hem de anlaşmalarda vurgulanan savunma iş birliğine değinmek faydalı olur. BAE’nin askeri politikası oldukça dikkatle incelenmesi gereken, çok parçalı ve unsurlu bir ulusal strateji. Tıpkı Katar’da olduğu gibi Türkiye’nin askeri mühimmat desteği ve sözlü olarak BAE’yi Yemen’de desteklediğini söylemesi bu noktada olumlu olabilir ama Emirliklerin güvenlik yapısına bütüncül bakıldığında bu desteğin boyutunu doğru okumak gerekiyor.

 

BAE, çeşitlendirilmiş ve görünürlüğü güçlendirilmiş bir askeri vizyon izliyor. ABD, Birleşik Krallık, İtalya, Fransa, Çin ve İsrail’le askeri bağları var. ABD’nin BAE sınırlarında hem bir hava kuvvetleri üssü var hem de ABD deniz kuvvetlerinin en sık ziyaret ettiği ve uzun süreli kaldığı liman Dubai’deki Jebel Ali limanı. 2008’den bu yana Fransız ordusu da BAE’de bir üst kullanıyor. BAE’nin 2015’te Yemen’e askeri müdahalesiyle Yemen’deki iki adada ve Afrika boynuzunda askeri üstler inşa ettiği bilgisi de çeşitlendirdiği ve genişlettiği askeri unsurlarına birer örnek. Türkiye’nin Körfez’deki en büyük askeri mühimmat alıcısı BAE fakat BAE’nin savunma sanayii alımlarında Türkiye’nin payı kısıtlı.

 

Burada siyasi ve askeri iş birliği üzerine asıl önemli nokta, Erdoğan’ın bölgedeki siyasi istikrarın ve terörle mücadelenin Türkiye için bir öncelik olduğunu söyleyip, BAE’nin İran temelli Husi saldırılarına karşı yalnız olmadığını vurgulaması. BAE, Yemen’e yaptığı müdahalenin insani boyutlarıyla ve Arap toplumundaki yıkıcı etkisiyle baş etmekte zorlanıyor çünkü 300 binden fazla sivilin öldüğü ve henüz istikrarın sağlanamadığı bu savaş, BAE’yi İslam ülkesinde savaşan Arap bir devlet olarak toplumsal ve siyasi olarak zor durumda bırakıyor. Diğer bir deyişle, savaşın askeri başarısızlığı, ekonomik maliyeti ve BAE’de geçtiğimiz hafta gerçekleşen hava saldırısından sonra oluşturduğu güvenlik riskine rağmen doğurduğu asıl sorun, sivil Yemenlilerin Suudi Arabistan ve BAE liderliğinde bir askeri müdahale ile ölmüş olması. Buna ek olarak, BAE ve Suudi Arabistan da Yemen’de fikir ayrılıkları yaşıyorlar. Erdoğan’ın BAE’ye destek çağrısı bütün bu nedenler ışığında önemli bir siyasal desteğe işaret ediyor.

 

Katar’ın Tutumu

 

Ziyaretin, Türkiye’nin Körfez bölgesindeki en güçlü ortağı olan Katar tarafından nasıl karşılandığı da diğer bir önemli husus. BAE ile yakınlaşmak, Katar’la ilişkileri olumsuz etkiler mi? Bütün bu süreçte, Katar daha önce belirttiği gibi BAE ve Türkiye’nin diplomatik krizi aşmasını destekliyor olabilir ama Türkiye’den de bağımsız olarak Katar’ın hem Suudi Arabistan’a hem BAE’ye karşı hâlâ temkinli olduğunu söylemek doğru olur. Katar’ın temkini genel olarak 2017 krizi sonrasında yavaş adımlarla ilerlemesi hem geçirdiği zorlu sürecin bir yansıması hem de bu ülkelerle komşu olmanın verdiği doğal bir fiziki tedbir. Baba Emir Şeyh Hamad döneminden bu yana Katar dış politikasını dikkatli ve uzun vadeli planlarla idare ediyor ve Müslüman Kardeşlere verdiği destek devem ederken; İsrail’le ve Suriye ile normalleşmeyi desteklemezken, İran’a karşı mezhepsel bir söylem kullanmazken ambargo ülkeleriyle doğal bir süreçte ve yavaş adımlarla yakınlaşıyor.

 

Ayrıca ziyaret süresinde ve sonrasında Katarlı siyasi elitler ve Katar’da çeşitli dillerde yayın yapan medya organlarında açıklama ve yayın görmedik. Katar genelinde takip edilen ve yayınları ilgi gören Doha News, BAE’li sanatçı Hüseyin El Cesmi’nin Türkçe şarkı söylemesini haber yaptı fakat o haberde de şarkıcının Katar ablukası sürecinde Katar-İran-Türkiye ortaklığını eleştiren şarkısına atıfta bulundu.

 

Haberde geçen, Hüseyin El Cesmi’nin 2017’de ‘Katar’a söyleyin’ isimli şarkısında “Türkiye ve İran’ı arkasına aldığı sürece, Katar’a ve Katar’ın liderlerine minnet ve güven kalmadı” ifadeleri kullanılmıştı. Mısır’ın eski devlet başkanı Muhammed Mursi’ye karşı yapılan darbenin ardından, Abdülfettah El-Sisi’nin seçilme sürecinde de seçimi destekleyen bir şarkı yine El Cesmi’den gelmişti. Arap kültüründe şairlerin dönemin siyasi erkinin tutumunu belli etmede ciddi bir önemi var ve benzer şekilde Katar’daki ya da Suudi Arabistan’daki ozanlar da siyasi içerikler kaleme alıyorlar. El-Cesmi’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’a jest olarak siyasi propagandasında kullandığı ve BAE-Türkiye ilişkileri noktasında sözleri oldukça imalı bir parçayı seslendirmesi, müzik diplomasisi olarak yorumlanabilir ama asıl olarak Arap toplumlarında bu ani politika değişikliğini yansıtan bir hamle olarak şaşkınlık yarattığı ve Emirliklerin siyasi erkinin tutumunu yansıttığı kesin.

 

Peki geziden geriye BAE ile ikili ilişkilerin temelini yıpratan siyasi sorunlara dair hangi sorular kaldı? Gezide ve siyasilerin demeçlerinde Türkiye’nin teröre karşı iş birliği çağrısı dışında siyasi bir vurgu olduğunu söylemek mümkün değil. Türkiye’de Müslüman Kardeşlere olan desteğin görünürlüğünün azalması, İsrail ve Mısırla temasların başlaması ile, aslında BAE ile devam eden sürece benzer şekilde bir uzlaşı politikası işliyor. Asıl anlaşmazlıklar, Afganistan’da, Libya’da ve Suriye’de ön plana çıkabilir ve bu başlıkları da metinlerde ve demeçlerde görmüyoruz. BAE özellikle Suriye’de 2015’ten bu yana Rusya’yı destekliyor ve Esad rejimi ile görüşmelere başladı. Bütün bu karmaşık denklem içinde diplomatik ilişkilerin güçlenmesi her iki ülke için de önemli fakat bu denli hızlı bir yakınlaşma ne Arap toplumları ne Türkiye için beklenen bir durumdu. O nedenle, önümüzdeki günlerde, siyasi sıkıntıların ön plana çıktığı başka alanlarda da iki devletin uzlaşı ve normalleşme süreçlerine girdiklerini görmek mümkün olabilir. Fakat bu yeni normalleşme sürecinde, Türkiye’nin Yemen’deki kompleks ve her anlamda zahmetli savaşa karşı tutumunu, İran’la ve Katar’la olan ilişkilerini titizlikle ilerletmesi kritik önem arz ediyor.

En son çıkan yazılardan anında haberdar olmak için bizi @PerspektifOn twitter hesabımızdan takip edebilirsiniz.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.