Bardağın Boş Tarafı…
AK Parti’nin 23’üncü yıl kutlamaları bir süre daha algı yönetiminin gerçeği bertaraf etmekteki maharetine güvenileceğinin işaretlerini taşıyordu. Günler öncesinde medyada oluşturulan rüzgârla bu kez yenilenme heyecanı ‘transferler’ üzerinden oluşturulmaya çalışıldı. Ancak aranan heyecanın yaratılamaması bir yana, siyasetin sıkça vurgulandığı gibi ‘ilkeler’ etrafında yapılmadığı da bir nevi görülmüş oldu.
Geçtiğimiz günlerde 23’üncü yaşını kutlayan AK Parti dönemi Türkiye’sini en güzel anlatan cümle, dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce’nin 2014 yılında söylediği “Silüet baktığın yere göre değişir”. O dönemde yapılan gökdelenlerin İstanbul’un silüetini bozduğuyla ilgili tartışmalar için söylenen ve Süleyman Demirel’in meşhur “Meseleleri mesele etmezseniz ortada mesele kalmaz” anlayışının üstüne bir katman daha ekleyen bu cümle; ülkede iyi giden her şeyi kendi hanesine yazıp, kötü gidenlerde de sorumluluğu başkalarına yüklemek olarak deneyimlendi. Son yıllarda ise ‘hakikat eksiltmelerle’ istediğinde mevcuttan çok daha farklı şekilde algılatma da yine bu anlayışın ürünü.
Kuruluş yıldönümü konuşmasından cümleler sosyal medyada caps’ler halinde dolaşırken zamanın ruhunu en iyi anlatan cümlenin bu olduğunu tekrar düşündüm. Konuşmada söylenen her şey doğru, hepsi biz yaşarken oldu; ama resmin tamamı eksiltilmiş, seyreltilmiş. Resmin tamamında mensuplarının bile eleştiriler getirdiği bir durum var. İrtifa kaybedildiği halde savunusu artanlar ise; halkaya-nimetlere nihayet dahil edilenler ya da iktidarı ‘sopa’ olarak kullanma konforu olanlar. Konuşmayı yazan da yapan da biliyor aslında o satırların hakikat eksiltmelerle dolu olduğunu; ama uzun süredir yönetim becerisi olarak ‘algı yönetmek’ en önemli iş olarak görülüyor.
Ekonomik, hukuksal, toplumsal eşitsizlikler günden güne derinleşirken; toplumun büyük kısmı kendini hukuk önünde bile eşit hissetmezken; kimileri için ‘suç işleme özgürlüğü’ norm haline gelip kimileri içinse hoşa gitmeyen en küçük durumda adli mekanizmalar işletilirken; ülkenin hak ve özgürlükler ülkesi olduğunu söyleyebilmenin sebebi gerçeklerin bilinmemesi değil; algıların halen yönetilebileceğine olan güvendir. Bu güven, 6 Şubat depremlerinin daha ilk gününde kriz yönetiminin afete müdahaleden daha fazla öncelendiğinin görülmesini engellediği gibi; 17 Ağustos’tan sonra ülkeyi depreme karşı daha güvenli hale getirme sözüyle iktidara gelindiği ve birçok deprem ilinde 20 yılı aşkın merkezi ve yerel otorite olduğu halde kaybedilen binlerce insan için yaşatma sorumluluğunun gereğinin yerine getirilmemesine sebep oluyor. Depremle ilgili tek sorumluluk konusu konutların yapımı olarak görülüyor ve zaten barınma krizini çözmekle mükellef olunduğu halde bu, ‘övünme’ konusu olabiliyor.
Konuşmanın en çok yorumlanan cümlesi ‘ülkenin nerden alınıp nereye getirildiğinin millet tarafından çok iyi bilindiği’ idi. Bakılan yerle değişen silüet algısına çok uygun bir cümle bu da. Kimse aksini iddia etmiyor, bir dönem için her alanda önemli kazanımlar yaşandı. Ama sürekli geçmişin başarılarının hatırlatılarak bugünün krizlerinin yok sayılması, bizzat iktidarı bugüne kadar büyük bir bağlılıkla destekleyen seçmenin de artık rahatsızlık duyduğu bir konu. Partide uzun yıllar görev alan akademisyen yazar Yasin Aktay da yıldönümüyle ilgili yazdığı yazıda bardağın sadece dolu tarafını gösterenlere diğer tarafın boş olduğunu çok özenli seçilmiş kelimelerle dile getiriyor; “Bugün AK Parti’nin 23 yıl önce ülkeyi bulduğu kriz durumlarının önemli bir kısmı güncellenmiş olarak, yeni şartlarda kendini tekrarlamış ve AK Parti için en büyük sorunlar listesinin başına yerleşmiş bulunuyor.” Aktay yazısında ‘başa dönülen durumları’ sağlık, eğitim, bürokrasi, adalet başlıklarıyla irdeliyor.
Seçmen de yaşananların görülmemesi, hukuk önünde eşitliğin giderek bitmesi, kendilerinin alım gücü günden güne düşerken partiye yakın bazı ‘ayrıcalıklı’ kesimlerin ‘rantlarının’ büyümesinden rahatsız. Millet olarak her zaman ‘devletin-iktidarın’ arkasında durduklarını, hatta halen durduklarını ama aynı güvenceyi karşı taraftan bulamadıklarını sıklıkla dile getiriyorlar. Bu da hem bugün hem de gelecekle ilgili güvensizlik duygusu oluşturduğu gibi kırgınlık ve kopuşu da artırıyor. Yerel seçim sonrası yapılan araştırmaların çoğu bu kopuşun sıradan bir yer değiştirme veya protesto davranışından farklı, kalıcı bir duruma işaret ettiğine vurgu yapıyor.
23’üncü yıl kutlamaları bir süre daha algı yönetiminin gerçeği bertaraf etmekteki maharetine güvenileceğinin işaretlerini taşıyordu. Günler öncesinde medyada oluşturulan rüzgârla bu kez yenilenme heyecanı ‘transferler’ üzerinden oluşturulmaya çalışıldı. Ancak aranan heyecanın yaratılmaması bir yana, siyasetin sıkça vurgulandığı gibi ‘ilkeler’ etrafında yapılmadığı da bir nevi görülmüş oldu. Aslında oluşan bir norm var; iktidar blokunda yer alan ve destekleyenlerin dışındakilerin hainlikten-teröristliğe kadar geniş bir skalada ‘düşmanlaştırılması’. Bu, ülkenin normalleşmesinin de iyileşmesinin de önündeki en büyük engel…