Batı’nın Dünya Kupası’na İlişkin Sahte “Endişeleri”
Bastırılan Batı şovenizminin serbest bırakılması için Arap geri kalmışlığının ve ilerlemeye karşı direnişinin daimî Oryantalist sembolünden, hakiki bir Ortadoğu çölünde bir futbol turnuvasından daha uygun bir ortam olabilir mi?
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, geçtiğimiz günlerde, Katar’daki Dünya Kupası turnuvasında Avrupalı takım kaptanlarının LGBTQ hakları için ve ayrımcılığa karşı spora vurgu yapmak üzere taktıkları gökkuşağı renginde kol bantlarının yasaklanmasına karşı çıktı. Blinken, yasağın “endişe verici”, “ifade özgürlüğü”nü kısıtlayıcı olduğuna işaret etti.
Bakan’ın bu çıkışı dünya sahnesinde oldukça “endişe verici” bir diğer gelişmenin, ABD’nin Colorado eyaletinde, bir gey gece kulübünde beş kişinin ölümüne, 18 kişinin de yaralanmasına neden olan silahlı saldırının hemen ardından geldi. Bu olay, ifade özgürlüğü, insan hakları ve tüm bu güzel şeylere saygı anlamında küresel bir rol model olduğunu sanan ama her nasılsa insanların gece kulüplerinde, okulda, ibadethanede, alışveriş merkezlerinde katledilmeme hakkından yararlanmalarının giderek zorlaştığı bir ülkede yaşandı.
ABD tarihindeki en kötü silahlı saldırı 2016’da, Florida eyaletinin Orlando kentinde gey bir gece kulübü saldırısında 50 kişi katledildiğinde gerçekleşti.
Bu yıl bağımsız bir BM insan hakları uzmanı, ABD’de LGBTQ haklarının eyalet yönetimlerinin “ortak saldırısı altında” olduğunu ve “kasten zayıflatıldığı”nı belirtiyordu. Bu manzaraya ABD’de ‘özgürlük’ü oluşturan kurumsallaşmış ırkçılık ve ayrımcılık eklendiğinde, ABD’li yetkililerin Dünya Kupası’ndaki kol bantlarından görece daha acil sorunları olabilir gibi görünüyor.
Pek tabii Katar, bu yıl Dünya Kupası’na ev sahipliği yaptığı için hem eşcinsel hakları hem de göçmen işçileri sömürmesi konusunda ABD ve Avrupa tarafından yoğun bir biçimde topa tutuldu (stadyumlarda bira içme hakkının açık ihlali de cabası). Ne de olsa Oryantalizm pek kolay yok olmuyor. Ayrıca bastırılan Batı şovenizminin serbest bırakılması için Arap geri kalmışlığının ve ilerlemeye karşı direnişinin daimî Oryantalist sembolünden, hakiki bir Ortadoğu çölünde bir futbol turnuvasından daha uygun bir ortam olabilir mi?
Devasa Riyakârlık
Burada Batılı eleştirilerden bahsetme nedeni, kabalık yaparak Körfez emirliğinin kategorik olarak bu suçlamaların ötesinde olduğunu iddia etmek değil. Burada amaç daha ziyade, insan haklarını Katar’dan daha fazla ihlal etmeye devam eden ülkelerin kendi başlarına, kendilerinin ahlaki olarak üstün bir konumda bulunduğuna karar vermeyi düşleyebilmeleri halinde gösterimde olan devasa riyakârlığın altını çizmek.
ABD’nin Küba’daki baskıcı yönetimin davranışlarına karşı esip gürlemesi gibi bir nevi. Bu, eleştirilerin ille geçersiz olduğu anlamına gelmiyor ama ABD’nin 60 yıllık acımasız ambargosu ve Guantanamo Körfezi’nde işgali altındaki Küba toprağında illegal bir zindan ve işkence merkezinin bulunması da dahil olmak üzere baskı sicili dikkate alındığında, ahlaki anlamda pek de akıl verecek durumda değil.
Eskilerin dediği gibi başkalarını yargılamadan önce aynaya bakın.
California’daki Stanford Üniversitesi’nde İran ve Ortadoğu alanında çalışan Navid Zarrinnal, bana gönderdiği e-postada Dünya Kupası’nın vitrininde “Batı’nın üstünlükçü yaklaşımları ve kültürel emperyalizm”in her zaman olduğu gibi “insan hakları savunuculuğu kisvesi” altında sergilenmekte olduğuna dikkat çekiyor. Haliyle bu düzenleme, Batılı devletlerin ve STK’ların “kurtarma anksiyeteleri hakkında kendileri üzerine düşünmeye öncelik vermelerini” güçleştiriyor.
Zarrindal, “Katar’a eşcinsellerin haklarına ilişkin olarak ders vermeye paraşütle atlayanların” Arap dünyasında “şiirlere, görsel sanata ve sosyal tarihe” yansıyan uzun eşcinsellik geçmişinden bihaber olduklarını söylüyor. Batılı güçlerin, şu aralar öncüleri olan futbolcularıyla manzarayı basitleştirilmiş bir baskı anlatısına nasıl indirgediğini anlatmayı sürdürüyor: Bundan kurtulmak tamamen Arap eşcinselliğinin “kendi ülkelerindeki LGBTQ kimliklerle aynı şekli alıp alamayacağına” bağlı.
Dünya Kupası başlamadan hemen önce FIFA’nın İtalyan Başkanı Gianni Infantino, birkaç küçümseyici Oryantalizm sapağına girmekle birlikte, Batı’nın ikiyüzlülüğüne yerinde darbeler vuran ama konudan konuya da atlayan bir konuşma yaptı: “Biz Avrupalıların son 3.000 yılda tüm dünyada yaptıkları için, insanlara ahlak dersi vermeye başlamadan önce önümüzdeki 3.000 yıl için özür dilememiz gerektiğini düşünüyorum”.
Batılı şirketler uzun bir zamandır ülkedeki çalışma koşullarından kâr sağlamaktan memnunken (ki Dünya Kupası bağlamında bu koşulların kayda değer bir biçimde iyileşmiş olduğunu ileri sürdü) ve Avrupa’nın öldürücü bir biçimde zenofobik göç karşıtı politikaları Akdeniz’de ve ötesinde binler üzerine binlerce mültecinin ölümünün sorumluluğunu taşırken, Katar’daki göçmen işçilere yönelik istismarının seçici bir şekilde kınanmasına da veryansın etti. (Tabii ki Avrupa ırkçılığı ve zenofobi, futbolun çıkarına seçici bir biçimde kısa kesilebilir; 21 yaşındaki Nijerya asıllı İngiliz futbolcu Bukayo Saka, İngiltere’nin bu yılın ilk Dünya Kupası maçında iki gol attığında bundan şikâyetçi olan İngiliz yoktu.)
ABD’nin aşağı yukarı 3.000 yıldan uzun zamandır dünyada neler yaptığına gelince: Amerika yerlilerini katletmek, siyahları köleleştirmek ve büyük eşitsizliğe, hakların kitlesel olarak ayaklar altına alınmasına ve işçilerin boyun eğdirilmesine dayanan küresel kapitalist sistemin mimarlığını yapmak.
ABD, askeri ve ekonomik yıkım gerçekleştirmek için herkesin sınırlarını ihlal etse de kendi sınırlarını güçlendiriyor: Aynı Avrupa’daki gibi, ABD’ye yönelen göçü genellikle ölümcül bir girişime dönüştüren bir yöntem. Sınırı geçebilenleri de müthiş bir hayat beklemiyor. Sınırı geçebilenlerin çoğu ABD ekonomisi için oldukça önemli hizmetlerde bulunuyorsa da son derece düşük ücret alıyorlar, toplum tarafından şeytanlaştırılıyor ve siyasi günah keçisi olarak kullanılıyorlar.
Başka bir deyişle, Blinken’ın sözünü ödünç alacak olursak bir hayli “endişe verici.” Sayısız insanı bombalarla parçalara ayıran bir ülkenin insan haklarına ilişkin herhangi bir konuda nasihat verebileceğini düşünmesi kadar endişe verici.
Bir süre önce Guardian’a yazan David Wearing (Sussex Üniversitesi öğretim üyesi, aynı zamanda AngloArabia: Why Gulf Wealth Matters to Britain adlı kitabın yazarı) son günlerde Dünya Kupası hakkındaki söylemlerin çoğunun ana motifinin aydınlanmış bir Batı ile medenileşmemiş ve medenileşmesini sağlamanın mümkün olmadığı bir Ortadoğu’yu karşı karşıya getiren “ırkçı karikatürler” olduğunu ileri sürüyor. Wearing, bu “kendi çıkarına mitolojinin” bölgenin tarihini karanlıkta bıraktığına ve Batı’nın müdahalesini (uygarlık için bombalanmak isteyen var mı?) meşrulaştırdığına dikkat çekiyor. Aynı zamanda “narsist bir Batı masumiyeti anlayışını muhafaza ederken… insan hakları ihlalleri suçunu dışsallaştırıyor ve sınırlandırıyor.”
Wearing, 2022 Dünya Kupası’nın Batı’ya “yabancı” bir fenomen olmaktan uzak ve aslında “Batı gücünün kurguladığı dünyanın bir temsili” olduğu sonucuna varıyor. Ve hazır endişeli taraflar turnuvada Batı değerlerinin ihlal edildiği algısına karşı tetikteyken, şimdi bu meşhur aynayı kırmanın tam zamanı.
Bu yazı Al Jazeera tarafından yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için buraya tıklayınız.