Biden ve Makron’u Ayıran Çin Seddi

Geçtiğimiz haftaki ABD ziyaretinde Fransa Cumhurbaşkanı ve Biden’ın çok yakın olduğunu gördüysek de iki başkan Çin konusunda aynı fikirde değil.

Dünya “demokrasiler ve otokrasiler” arasında bölünmüş değil. Washington’ın Çin’e yaklaşımı tehlikeli bir biçimde saldırganca. Ukrayna savaşı Rusya’yı müzakere masasına oturma noktasına getirmek üzere. Tek taraflı yaptırımlar meşru değil. ABD Avrupa’ya karşı bir ticaret savaşını kışkırtıyor. NATO, Avrupa’nın müdafaasına karşı çıkmayı bırakmalı.

 

Fransa’nın pek çok konuda ABD ile aynı görüşte olmadığını söylemek gerçekten yetersiz kalır. Ancak geçtiğimiz hafta Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, üst düzey devlet yetkilisi olarak Washington’ı, “dostu Joe”yu ziyaret ettiğinde, iki ortak her şey güllük gülistanlıkmış izlenimi vererek iyi bir iş çıkardılar.

 

Başkan Biden’ı tüm şartları zorlayarak elinden gelenin en iyisini yaptığı için takdir etmek lazım. Başkanlığının ilk devlet ziyaretini “dostu Emmanuel”in yapmasını ayarlamıştı; Fransa için ne büyük bir onur. İhtişam ve şatafatın ortasında, uzun süre, çoşkulu bir biçimde birbirlerinin sırtına vurma ve eşleriyle birlikte Washington’da bir akşam yemeğine çıkma da dahil, iki lider arasındaki samimiyete maruz kaldık.

 

Hatta Biden ortak basın konferansında, tüm ilginin Macron’da olduğunu düşündüğü anlarda, o meşhur tekdüze tonla konuşmasını dizginlemeye çalışıyormuş gibi de görünüyordu.

 

Fransız diplomatların elinde, ülkelerine dönerken ABD ile “dost ama aynı fikirde olunmadığına” ve Washington’ın doğru yöne yönelmesinin sağlandığına kanıt olarak götürecekleri değerli birkaç şey de vardı. Biden, Ukrayna savaşını sonlandırmak için Vladimir Putin’le görüşmeye hazır olduğunu söyleyerek, önceki tutumunu değiştirdiğini ve Macron’un Rusya lideriyle diplomatik kanalları açık tutmaya yönelik çabalarını onayladığını gösterdi. O günden bu yana Beyaz Saray, böyle bir görüşmenin gerçekleşmesinin koşullarının “henüz o seviyeye gelmediğinin” işaretlerini veriyor.

 

ABD Başkanı, altına imzasını attığı, “Amerikan olanı al” kısıtlamaları ve ABD şirketlerine büyük devlet sübvansiyonlarıyla Avrupa’nın elektrikli araç endüstrisine önemli ölçüde zarar veren multi-milyarlık Enflasyonu Düşürme Yasası’ndaki (IRA), kendi ifadesiyle “küçük sorunlar”a bakma sözü verdi. Bundan bir gün önce, Fransa Cumhurbaşkanı söz konusu paketi “aşırı agresif” bulmuş ve paketin “Batı’yı parçalamaktan” farksız bir riski beraberinde getirdiğini söylemişti.

 

Ortak Bildiride Olmayanlar…

 

Ortak bildiride, iki ülkenin Ukrayna ve Avrupa’nın güvenliğinden İran’a, Ortadoğu’ya, iklim değişikliğine, “çokuluslu forumlarda Afrika’dan seslerin önemine” ve küresel finans mimarisinin güçlendirilmesi taahhüdüne kadar tüm konulardaki ortak tutumları titizlikle sıralanmıştı.

 

Önemli bir konuysa atlanmıştı: Biden’ın ABD’nin çıkarlarına ve güvenliğine yönelik en büyük tehditlerden biri olarak gördüğü Çin ile nasıl başa çıkılacağı.

 

ABD’nin halihazırdaki Ulusal Güvenlik Stratejisi “Çin küresel düzene karşı en önemli sorunu temsil ediyor ve Birleşik Devletler küresel nüfuzunu sürdürmeyi istiyorsa bu süper güçle girdiği ekonomik silahlanma yarışını kazanmak zorundadır” diyor. Durum gerçekten buysa, Washington ile Paris arasındaki yakınlığı göstermeyi amaçlayan bir açıklamada buna kesinlikle yer verilmesi gerekiyordu.

 

Tabii iki ülkenin yaklaşımı birbirinden bu kadar uzak olmasaydı.

 

Ortak bildiri “Çin’in kurallara dayanan uluslararası düzene meydan okumasından” bahsetmekle birlikte, sadece iki ülkenin “bu konuyla ilgilerini koordine etmesine” yer veriyor; bu da dolaylı yoldan halihazırda koordine olmadıklarını açıkladıkları anlamına geliyor. Pek şaşırtıcı olmasa gerek.

 

Paris, içinde bulunduğumuz bu dönemi aslen demokrasiler ve otokrasiler arasında bir çekişme olarak tanımlayan Biden doktrinine daima şüpheyle yaklaştı. Bu siyah-beyaz çerçeve, Fransa’dan bakıldığında fazla ideolojik, jeopolitik anlamda uygunsuz ve açıkça kendine hizmet ediyor görünüyor. Macron, Kasım ayında G20 için Endonezya’dayken “Pek çok kişi bu dünyada iki düzen olduğunu görmeyi isterdi” demiş ve “Bu büyük bir yanılgı, ABD ve Çin için bile. Bize tek bir küresel düzen gerekiyor” diye eklemişti.

 

Fransa’nın ve diğer birkaç Avrupa ülkesinin, Washington’ın Tayvan Boğazı’nda olası bir çatışmayı tırmandıracak söylemleri de dahil, Çin’e karşı fazlaca saldırgan tutumu olarak gördükleri şeyden çok da etkilenmediği ortada.

 

Bu, Fransa’nın dünyanın en büyük iki ekonomisi arasında bir rekabetin kaçınılmaz olduğunu düşünmesinden veya Çin’in son yıllarda Hint-Pasifik’teki hegemonyacı hamleleri hakkında bir yanılsamaya düşmesinden kaynaklanmıyor. Paris, farklılıkların üstesinden mevcut çok taraflı çerçeve içinde gelinmesi ve tansiyonu yükseltmenin değil de düşürmenin hedeflenmesi gerektiğine inanıyor.

 

Fransa Cumhurbaşkanı G20 zirvesinde, Çin’in zaman içinde Rusya’yla arasına mesafe koyduğunun ve Ukrayna savaşında önemli bir arabulucu rolü üstlenebileceğinin altını çizdi. Pekin’in mevcut dünya düzenine sadık olduğunu ve Başkan Şi Cinping’in Birleşmiş Milletler’e bağlılığını paylaştığını vurguladı. (ABD’nin sistematik bir biçimde Pekin’i Batı’yı yerinden etmeyi hedefleyen revizyonist bir güç olarak gösteren tutumuna karşı net bir sitem.)

 

Macron, ertesi gün Bangkok’taki yorumlarında daha da keskindi. İzleyicilerine “Ormandayız ve daha da asabileşmeye çalışan iki büyük filimiz var” diyor, bu fillerin “iyice asabileşerek bir savaş başlatmasının ormanın geri kalanı için önemli bir sorun” olacağını vurguluyordu.

 

Fransa uzun bir zamandır büyük güçlerin birbirini dengeleyerek oyunu ortak kurallara göre oynamayı kabul ettiği çok kutuplu düzenin savunucularından biri. Böyle olması da, eski dışişleri bakanlarından Hubert Védrine’in bulduğu o ünlü deyişle, hem ABD hegemonyasına karşı bildik Galyalı çekingenliğine hem de Fransa’nın kendini “küresel etkiye sahip bir ara güç” olarak görmesine uygun düşüyor. Macron geçtiğimiz ay Asyalı dinleyicilerine “Hegemonyaya inanmıyoruz, çatışmaya inanmıyoruz, istikrara inanıyoruz” demişti.

 

Bunlar Washington’a kendi çıkarına hizmet ediyormuş gibi gelebilir, ancak gerçek şu ki dünyanın çoğu için bu, ekonomi bakımından ve askeri anlamda iki hegemonik güç arasında çıkabilecek yeni bir soğuk savaştan çok daha tercih edilebilir bir alternatif.

 

Biden ve Macron’un birbirleriyle çok uyumlu oldukları gösterisi, derinlerdeki bu gerilimleri gizleyemiyor. Ekipleri Fransa Cumhurbaşkanı’nın Washington ziyaretini bir başarı olarak selamladı. Fakat sonuç uluslararası ilişkilerdeki en büyük riske, yani ABD ile Çin arasındaki gerilimin tırmanması olasılığına değinme anlamında pek bir şey ifade etmiyordu: Yani koca bir fiyaskoydu.

 

Bu yazı Al Jazeera tarafından yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için buraya tıklayınız.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.