Biden’ın Sözlerinden Hareketle
Türkiye’de ABD siyaseti ile ilgili kullanılan ve iç siyasetin ötesinde bir anlam ifade etmeyen sözleri göz önünde bulundurarak, Biden’ın sözlerini de ABD iç siyaseti bağlamında kullanılmış ve pratikte pek anlam taşımayan ifadeler olarak göz ardı etmek mümkün. Ancak bu yanlış olur, zira Biden’ın sözleri Türkiye’ye de bir şeyler anlatıyor.
Demokrat Parti’nin Kasım ayında gerçekleşecek ABD Başkanlık seçimlerindeki adayı Joe Biden’ın New York Times yayın kuruluna verdiği röportajda Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik kullandığı ifadeler geçtiğimiz hafta sonu Türkiye gündemine bomba gibi düştü. Biden söz konusu röportajı bundan 9 ay önce, 16 Aralık 2019 tarihinde vermiş, röportaj 17 Ocak tarihinde yayınlanmıştı.
Biden’ın kullandığı ifadeler sadece değiştirmeyi hedeflediği iktidar tarafından değil desteklemeyi taahhüt ettiği muhalefet tarafından da kınandı ve reddedildi. Türkiye’de siyasi zeminlerde ABD ve temsilcileri hakkında kullanılan ve iç siyasetin ötesinde bir anlam ifade etmeyen sözleri göz önünde bulundurarak Biden’ın sözlerini de ABD iç siyaseti bağlamında kullanılmış ve pratikte pek anlam taşımayan ifadeler olarak göz ardı etmek mümkün. Ancak bu yanlış olur, zira Biden’ın sözleri Türkiye’ye de bir şeyler anlatıyor.
New York Times Demokrat Parti önseçimlerinde hangi adayı/adayları destekleyeceğine karar vermek için Biden dahil farklı adaylarla mülakatlar yapıyor ve sürecin sonunda Elizabeth Warren ve Amy Klobuchar’ı destekleme kararı alıyor. İşte Biden gündeme düşen sözlerini bu röportajlar sırasında sorulan “Erdoğan’ın tutumunu göz önünde bulundurduğunuzda ABD’nin Türkiye’de nükleer silah bulundurması konusunda rahat mısınız?” sorusu üzerine dile getiriyor. Dış politika konularına çok hakim olmayan Warren soruyu geçiştirirken hem Biden hem de Klobuchar’ın Erdoğan ve yönetimine karşı olumsuz tutum yansıtan cevaplar verdiği görülüyor.
Türkiye ABD Seçimlerinin Neresinde?
Bana göre bu hikayede asıl endişe verici olan Biden’ın kullandığı ifadeler değil, Biden’ın New York Times’ın desteğini almak ve dahası Demokrat Parti önseçimini kazanıp Başkan Adayı olabilmek için bu ifadeleri kullanmasının işe yarayacağını düşünmüş olması ki korkarım bu konuda haksız da değil. Bundan yıllar önce Türkiye’nin ABD’deki imajı konusundaki endişelerimi dile getirdiğimde ABD’li bir dostum “şimdilik endişe edecek bir şey yok, bir gün Türkiye ABD’deki seçimlerde konu haline gelirse o zaman endişe etmelisin” demişti. Ve işte artık Türkiye, ABD’deki bir önseçimde konu haline geldi, Kasım’daki seçimde de konulardan birisi olması büyük olasılık.
Biden’ın sözleri rahatsız edici ve uygunsuz bulunabilir, ancak ABD’de Türkiye ve Erdoğan karşıtlığı ne Biden’la sınırlı ne Demokrat Parti ile. ABD Kongresi’nin her iki kanadında Rusya’dan S-400 sistemi satın alması, Barış Pınarı Harekatı ve Doğu Akdeniz’de saldırganca gördükleri tutumu nedeniyle Türkiye’ye yaptırım uygulanmasını isteyen iki partili bir çoğunluk var. Kongre’de gündeme gelen yaptırım paketlerinde kullanılan dil teknik olmaktan çok uzak ve Türkiye’ye yönelik bir öfkeyi yansıtıyor. ABD Kongresi’ndeki Türkiye dostluk grubu fiilen dağılmış durumda. Beyaz Saray’ın Türkiye ile ilişkileri sıcak tutma politikasına rağmen ABD sivil ve askeri bürokrasinin ve özellikle ABD’nin Ortadoğu Ordusu’nun (CENTCOM) temsilcileri Türkiye’yi kamuoyu önünde sert bir biçimde eleştirebiliyorlar. ABD’deki düşünce kuruluşları, medya ve akademi çevreleri Türkiye’nin ABD’nin çıkarlarını tehdit eden İslamcı bir otoriter rejim tarafından yönetildiği fikrini büyük ölçüde satın almış durumdalar ve artık sorgulamıyorlar. İşin ilginci Pastör Brunson krizinden beri ABD’nin en ücra köşelerinde bile haritada Türkiye’nin yerini gösteremeyecek ABD vatandaşlarının Türkiye’den bahsedilince rahip tutuklayan ülke olarak anımsıyor olmaları. Şu anda Washington’da Türkiye’nin muarrızı durumundaki bir çok ülkenin Türkiye karşıtı lobi çalışmaları için bir ton para harcamakta olduğunu da unutmamak lazım.
Bu arada Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilgili algının negatif olduğu ve bozulmaya devam ettiği tek ülke ABD de değil. Türkiye’nin çok büyük imaj sorunu var ve bu sorun gittikçe büyüyor. “Bizi kıskanıyorlar, bağımsız olmamızı istemiyorlar, müesses nizama karşı çıkmamızı hazmedemiyorlar” diyerek teselli aramamız tabi ki sorunu ortadan kaldırmıyor. Böyle bir durumda Türkiye’nin ABD iç politikasında malzeme haline gelmesinde şaşırılacak bir şey olmadığı gibi Türkiye’deki siyasetçilerin iç politik gayelerle ABD’yi en ağır şekilde eleştirmelerini doğal kabul edip ABD’li siyasetçilerin benzer gayelerle Türkiye’yi eleştirmelerini küstahça olarak nitelendirmenin de iler tutar yanı yok.
Biden Beyaz Saray’ın Yeni Sakini mi?
Sanırım bütün bu olan bitenin arasında en önemli konu Biden’ın başkan seçilmesi durumunda ABD-Türkiye ilişkilerinin nasıl etkileneceği. Gerek ABD’de gerek ABD dışında bir çok yorumcu Biden için seçimi çantada keklik görüyorlar. Yine bir çok yorumcu Biden’ın seçilmesi durumunda ABD’nin Erdoğan yönetimine yönelik tavrını sertleştireceğini öngörüyor. Şahsen her iki konuda da emin değilim.
Önce ABD Başkanlık seçimlerinden başlayalım. 2018 yılında yapılan ABD Kongre ara seçimlerinde muhalefetteki Demokrat Parti önemli bir başarı sergileyerek Temsilciler Meclisi’ndeki sandalye sayısını 41 artırdı ve bu kamaradaki çoğunluğu Cumhuriyetçi Parti’nin elinden aldı. Ardından Trump’ın 2020 seçimlerine yönelik olarak yabancı bir hükümetin desteğini istemekle suçlandığı azil soruşturması geldi, Temsilciler Meclisi’ndeki Demokrat çoğunluk Trump’ın suçlu olduğuna hükmederken Senato’daki Cumhuriyetçi çoğunluk Başkan’ın azlini gerektirecek bir durum olmadığına hükmetti. Ancak bu sürecin Trump’ı yıprattığı genel olarak kabul gördü. Ardından Covid-19 salgını başladı ve doğrusu ABD Başkanı Trump kriz karşısında tutarsız ve duyarsız bir tutum sergiledi. Covid-19 salgınının ABD’deki sonuçlarından birisi Şubat 2020’de yüzde 3.5 olan işsizlik oranının Nisan Ayı’nda yüzde 14.7’ye çıkması oldu ki Temmuz 2020’de bu oran ancak yüzde 10.2’ye geriledi. Üstüne üstlük yaza girerken George Floyd protestoları başladı ve ABD tarihindeki en büyük protesto gösterileri arasındaki yerini aldı. Bütün bu gelişmeler Haziran ayında yapılan anketlerde Biden’ın Trump’ın 10 puan önünde çıkmasına yol açtı ve Biden’ın kazanacağına kesin gözüyle bakılmaya başlandı.
Oysa daha adaylar kampanyaya bile başlamamış, hatta Biden’ın başkan adaylığı resmileşmemişti bile. Nitekim Ağustos ayında yapılan anketler Trump ve Biden’ın arasındaki oy farkının azaldığını ve seçim sonucunu belirlemesi beklenen eyaletlerde iki aday arasında kayda değer bir oy farkının olmadığını ortaya koydu. Seçmenlerin büyük çoğunluğu ekonominin durumuna veya görevdeki başkanın başarısına bakarak değil kimliklerine göre oy veriyorlar. Bu durumu daha iyi anlamak için oy verirken sizi neyin motive ettiği konusunda biraz düşünmeniz yeterli. Tabi Amerika gibi kutuplaşmış toplumlarda, ki Türkiye de bunlardan birisi, kimliğe göre oy verme davranışı daha da öne çıkıyor. Bu ekonomi ve salgın başta olmak üzere Trump’ın gösterdiği yönetim zaafiyetinin sonuçlarda hiç bir etkisi olmayacağı anlamına gelmiyor ancak bu faktörlerin ancak kimlik değerlerinin yanısıra etki edeceği anlamına geliyor. Ve bütün dezavantajlarına rağmen Trump bu oyunu oynamayı iyi biliyor. Dolayısıyla sandıklar açılıp oylar sayılıncaya kadar, ki Trump bu süreci zorlaştırmak için de elinden geleni yapıyor, ABD’nin bir sonraki başkanı ile ilgili kesin konuşmak mümkün değil.
Seçim Sonrası Senaryolar
Gelelim Trump’ın veya Biden’ın kazanması durumunda ABD-Türkiye ilişkilerinin nasıl etkileneceğine. Bu değerlendirmeyi yaparken hem muhtemel olduğu için hem de işi iyice içinden çıkılmaz hale getirmemek adına Demokrat Parti’nin Temsilciler Meclisi’nde, Cumhuriyetçi Parti’nin ise Senato’daki çoğunluğunu koruyacağını varsayacağım. Trump’ın seçilmesi durumunda ilişkilerde çok büyük bir değişiklik beklememek lazım. Normal koşullarda ABD’de ikinci dönemini geçirmekte olan ve topal ördek diye nitelenen başkanların partilerinin Temsilciler Meclisi ve Senato’daki temsilcileri üzerinde etki ve kontrolleri azalır. Kongre’deki Türkiye’ye yaptırım tasarılarını Trump’ın kendisine çok yakın Senato çoğunluk lideri Mitch O’Connell vasıtasıyla engellediğini düşünürsek Trump’ın Kongre üzerindeki etkisinin azalması Türkiye için iyi bir haber olmayacaktır. Öte yandan Trump sıradan bir siyasetçi değil ve başkanlık dönemi sona erdiği zaman bile Cumhuriyetçi Parti tabanı nezdindeki etkisini yitirmemesinin olasılık dahilinde görüldüğünü göz önünde bulundurursak topal ördek sendromu Trump için söz konusu olmayabilir. Özetle, Trump’ın seçilmesi durumunda ilişkiler şu ana kadar olduğu gibi devam edecektir.
Biden’ın seçilmesi ise Türkiye ve özellikle Erdoğan yönetimi için belirli zorlukları yanında getirecektir. Öncelikle Biden’ın iki numarası olduğu Obama yönetiminin son yıllarda Türkiye’deki iktidar tarafından günah keçisi haline getirildiğini göz ardı edemeyiz. Biz etsek de zaten Biden’ın kendisi ve Obama yönetiminden kendi yönetimine taşıyacağı kadrolar göz ardı etmeyecektir. Türkiye’nin Barış Pınarı operasyonu ile birlikte Türkiye açısında önemini kısmen yitiren ABD-YPG ilişkisinin mimarlarından bir bölümünün yeniden göreve gelmesi de muhtemel ve bu durumda YPG konusundaki gerilimin yeniden artması mümkün. Erdoğan’ın Trump ile kurduğu kişisel yakınlığı Biden ile kurması pek mümkün görünmediği gibi Biden ilişkileri kişiselleştirmeyi değil kurumsallaştırmayı tercih edecektir ve artık krizlerin Erdoğan ve ABD başkanı arasındaki gayri resmi bir sohbet ile çözülmesi mümkün olmayacaktır.
Biden’ın bu seçimi kazansa da yaşı nedeniyle ikinci dönem aday olmasına pek ihtimal veren yok. Bu durumda Biden’ın seçilir seçilmez fiilen topal ördek olması gibi bir durum ortaya çıkabilir. Bu durumda Biden’ın, Kongre’nin Demokrat Parti’li üyeleri nezdindeki etkisi sınırlı olacağı için istese bile Türkiye’ye yönelik yaptırım kararlarını önlemesi mümkün olmayabilir. Bu durumda artık muhalefette olan Cumhuriyetçilerin çoğunlukta olduğu senatodan veto edilemez bir çoğunlukla geçebilecek bir yaptırım tasarısı karşısında eli kolu bağlı kalabilir. Biden yönetimi, Demokrat Parti’nin doğası gereği Türkiye’de bir süredir gerilemekte olan demokratik standartlar konusunda daha açık sözlü olacak ve bu durum da gerilime yol açabilecektir. Biden yönetimi ABD ve Avrupalı müttefiklerinin arasındaki sorunları gidermeye öncelik vereceği için Türkiye’nin AB ülkeleri ile yaşayacağı gerilimlerin ABD ile ilişkilerine de yansıması beklenebilir.
Ancak, seçilmesi durumunda Biden’ın dış politikaya bakışı son kertede ABD’nin çıkarları odaklı olacaktır ve ABD’nin çıkarları Rusya, Suriye, Libya gibi bir çok dosyada Türkiye ile işbirliğini cazip kılıyor. Dolayısıyla Biden’ın bu konularda işbirliğine öncelik verip diğer konuların çözümünü zamana yayması da beklenebilir. Obama dahil daha önceki başkanların hepsinin yaptığı gibi. Bu durumda top büyük ölçüde Türkiye’nin sahasında olacaktır. Erdoğan hükümeti S-400 konusunda ABD için kabul edilebilir bir çözüm geliştirebilir ve diğer dış politika konularında ABD ile ortak çıkarları ön plana çıkartmayı başarırsa Biden’la beklenen kış gelmeyebilir de. Bu Türkiye’nin belli konularda keskin dönüşler yapmasını gerektirecektir ancak Türkiye’nin dış politikasının son dönemdeki seyrine bakacak olursak benzer keskin dönüşlerin hiç de az olmadığını görürüz.
En son çıkan yazılardan anında haberdar olmak için bizi @PerspektifOn twitter hesabımızdan takip edebilirsiniz.