Bilim Politikamız: Nerede Hata Yaptık?
Genel anlamda ülkemiz iki konuda sorun yaşamaktadır. Bunlardan ilki önem verdiğimiz bir alanda politikamızın olmamasıdır. Eğitim buna en güzel örnektir. Türkiye’nin milli mutabakatla kabul edilmiş bir eğitim politikası yoktur. İkincisi, politikalarımız vardır ama uygulanmamaktadır veya uygulamada geç kalınmıştır. Bilim politikaları çalışmaları da bunun en güzel örneklerini oluşturur.
“Neden bilim ve teknolojide istediğimiz yerde değiliz?” sorusu hemen herkesin sorduğu ve cevap aradığı konulardan birisidir. Artık herkes bilimin ve onun yarattığı teknolojinin bir ülke ekonomisi için ne derece önemli olduğunun farkındadır. Genelde kabul gören görüş; bir ülkenin bilim, teknoloji ve inovasyondaki üstünlüğünün o ülkenin dünya pazarlarındaki rekabet üstünlüğünü belirlediğidir. Hangi ülkeler bu üstünlüğe sahipse, dünya nimetlerinin paylaşımında en büyük payları onlar almaktadır ve dünyayı ilgilendiren meselelerde karar verme üstünlüğüne sahiptirler. Ülkemiz bu yetkinliğe sahip olmadıkça dünya ülkeleri arasındaki yerini iyileştirme ve dünyada söz sahibi olma şansı yoktur. Bu yetkinlik olmadan ülkemiz için bir gelecek söz konusu değildir.
Ülkemiz için en önemli ve tek seçenek bilim, teknoloji ve inovasyonda yetkinleşmektir. Bunu toplumun bütün katmanlarının refahı ve gelecek kuşaklara yaşanabilir bir dünya bırakmak için yapmak zorundayız.
Bu önemli gerçeğe rağmen bilim ve teknoloji politikaları ile ilgili araştırma yapanlar devamlı olarak belirlenen politikaların uygulanamaması sorunundan bahsederler. Genel anlamda ülkemiz iki konuda sorun yaşamaktadır. Bunlardan ilki önem verdiğimiz bir alanda politikamızın olmamasıdır. Eğitim buna en güzel örnektir. Türkiye’nin milli mutabakatla kabul edilmiş bir eğitim politikası yoktur. İkincisi, politikalarımız vardır ama uygulanmamaktadır veya uygulamada geç kalınmıştır. Bilim politikaları çalışmaları da bunun en güzel örneklerini oluşturur. Bilimde dünya ülkelerinden geride kalmamızın başlıca nedeni yine milli mutabakatla kabul edilmiş bir bilim politikamızın çok geç ortaya çıkmış olması ve uygulamada gecikmiş olmamızdır.
Ülkemizin bilim politikasını inceleyenler, anlaşılması hiç de kolay olmayan pek çok olayın bu gecikmelere sebep olduğunu bilirler. Bu gecikmelerin ülkemiz için hazin sonuçları olmuştur. Tek cümle ile söylemek gerekirse, 1980’lerde her bakımdan daha iyi olduğumuz Güney Kore ile bugün bilim, teknoloji ve inovasyon konularında bir karşılaştırma yapmak mümkün değildir. Dünya Bankası kaynaklı aşağıda verilen grafik bunu en açık şekilde ifade etmektedir (Türkoğlu 2023).
Bu kısa yazıda yapılmak istenen bilim politikamızın oluşturulma çabalarında öne çıkan olayları hatırlatıp en son hangi noktada olduğumuzu ve bu süreçte devamlı olarak yapılan yanlışlıkları ifade etmektir.
Türkiye’de bilim ve teknoloji alanında belirli bir politika izleme arayışı ve ilk politika formülasyonları Planlı Dönem ile başlamıştır. Bilimsel faaliyetin yönlendirilmesinde rol alacak ilk kurum TÜBİTAK, yine bu yıllarda kurulmuştur (1963). Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’ndaki (1963-67) ilke, izlenecek politikanın ana hatlarını da belirlemektedir: “Tabii bilimlerde temel ve uygulamalı araştırmaları teşkilatlandırmak, bunlar arasında işbirliğini sağlamak ve araştırma yapmayı teşvik etmek üzere bir Bilimsel ve Teknik Araştırmalar Kurumu kurulacaktır. Bilimsel ve Teknik Araştırmalar Kurumu, araştırmaların plan hedeflerini gerçekleştirecek alanlara yönelmesinde ve buna göre öncelik almasında yardımcı olacaktır” (Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, 1963-67).
“Teknoloji politikaları” kavramı ilk kez Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda (1979-83), yer almıştır. Öngörülen ise “teknoloji politikalarının sanayi, istihdam ve yatırım politikalarıyla birlikte bir bütün olarak ele alınması ve belli sektörlerin kendi teknolojilerini üretecek biçimde geliştirilmesidir”. Ancak herkes tarafından bilindiği üzere, 1960’lı ve 1970’li yıllarda bilim ve teknoloji alanındaki ana politika, doğa bilimlerinde temel ve uygulamalı araştırmaların desteklenmesidir.
Kısa tarihine bakıldığında ülkemizde bilim ve teknoloji politikalarını formüle etmeyi amaçlayan üç önemli çalışmanın olduğu görülür. Bunlardan ilki OECD tarafından başlatılmıştır.
OECD’nin Bilim ve Ekonomik Kalkınma Üzerine Pilot Ekipler Projesi
Türkiye’nin bilim ve teknoloji politikasını resmi olarak formüle etmeyi amaçlayan ilk çalışma, OECD Bilimsel Araştırma Komitesi tarafından 1962’de başlatılmıştır ve sırasıyla Yunanistan, İtalya, Türkiye, İspanya, İrlanda, Portekiz ve Yugoslavya’dan pilot ekipleri içine almaktadır. Orijinal adı “Bilim ve Ekonomik Kalkınma Üzerine Pilot Ekipler Projesi” olan bu çalışma, yayınlanan bir bildiride şöyle ifade edilmiştir: “Bilimsel araştırma ve teknolojinin (gelişmekte olan ülkelerde) en iyi şekilde nasıl araştırıldığını araştırmak, uygun bir ekonomik büyüme oranına erişimi teşvik etmek ve sürdürmek için planlar ve politikalar çerçevesinde, ulusal düzeyde üretim ve sosyal refah sorunlarıyla ilgili olabilir…” Bu projede yer alan ülkeler kendi ülkeleri hakkında raporlar hazırlayarak OECD’ye sunmuşlardır.
Türkiye için hazırlanan ve 1967 yılında OECD’ye sunulan raporda şu konular ele alınmaktadır:
- Bilim ve toplum ilişkisi/bilim ve ekonomi ilişkisi,
- Az gelişmiş ülkelerde bilim politikasından elde edilebilecek sonuçlar,
- Kalkınma ve bilim politikasının planlanması,
- Bir bilim politikası ortaya koyabilmek için mekanizmalar (altyapı) ve gerekli unsurlar ve onu sürekli olarak iyileştirmek,
- Türkiye’nin ekonomik kalkınma ve bilim politikası üzerindeki kısıtlamalar.
Konuyla ilgili çalışan bazı araştırmacılara göre 1967 yılında Pilot Ekipler Projesi’nin OECD’ye sunduğu raporun, hükümetin en üst düzey karar vericilerine ulaşıp ulaşmadığı belirsizdir. Başka bir tahmine göre, planlama uzmanlarının görüşü nedeniyle rapor iptal edilmiştir. DPT’de çalışanların Türk sanayii için bilim ve teknoloji talebi yoktur. Karar vericiler bu raporu görse, sonucun farklı olup olmayacağı bilinmemektedir (Köse 2017). Bu belirsizlik ortamında ilk çalışma başarısız olmuştur. Ancak Türkiye bilim ve teknoloji sahasında politika izleme ve ilk politika formülasyonlarında geç kalmamış, planlı dönem başında bu işe girişmiştir (Göker, 1996, 101).
Türk Bilim Politikası: 1983-2003
Ülkeye bir bilim politikası kazandırılması konusunda ikinci ama en ciddi çalışma Devlet Bakanı Prof. Dr. Nimet Özdaş liderliğinde gerçekleştirilmiştir. 300 bilim insanı ve uzmanın çalışmaları sonucunda “Türk Bilim Politikası:1983-2003” dokümanı ortaya çıkmıştır. Bu, ülkenin kapsamlı ilk bilim politikası dokümanıdır. Burada geç kalındığı söylenebilir. “İleri ülkeler 1960’larda bilim politikalarını belirlerken, 1980’lere gelindiğinde Pakistan, Hindistan, Mısır, Yugoslavya, Portekiz gibi ülkelerin bile bilim politikaları vardır. Bu hususta adı zikredilebilecek Güney Kore ise hızlı sıçrama içine girmiştir” (Elmacı 2015).
Bu dokümanın odaklandığı konu, itici güç olarak görünen teknolojidir ve ülkede öncelik verilecek teknoloji alanları belirlenmiştir. Bu yaklaşımda başarılı olabilmek için ekonominin yönetiminden toplumsal yaşamın başlıca etkinlik alanlarının düzenlenmesine kadar rol alan unsurların da (bakanlar ve üst düzey bürokratlar, hükümet dışı kuruluş temsilcileri vb.) katılımını sağlayacak yeni bir kurumun yaratılması öngörülmüştür: Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu (BTYK).
Özdaş, “Türk Bilim Politikası:1983-2003” belgesindeki hedefi şöyle ifade eder: “Dolayısı ile üç yıl süren çalışmalar sonunda dünya konjonktürü ve Türkiye’nin jeostratejik durumu göz önüne alınarak, ülkenin 2003 yılı için ilk hedef olarak sanayileşmiş ilk 20 ülke arasına girmesi öngörülmüştür. Bu erişilmesi çok zor; fakat mümkün bir hedeftir.” Bu ana hedefe ulaşmak için dokümanda belirlenen alt hedefler şöyle sıralanmıştır:
– Türkiye’nin bilimsel düzeyinin yükseltilmesi, kültürel zenginleşmesi (temel araştırma, kalifiye insan gücü yetiştirilmesi, bilginin yayılması).
– Ülkenin ekonomik ve sosyal alanlardaki gelişmesinde bilim ve teknolojinin etkinliğinin artırılması (uygulamalı araştırma, teknoloji yönetimi, tarım ve sanayi ve hizmet sektörlerinde daha yoğun araştırma, ileri teknoloji geliştirme).
– Savunma gücünün artırılması için Ar-Ge.
– Altyapı ve hizmet sektöründe (ulaştırma, enerji, komünikasyonda) araştırmanın katkısının sağlanması, teknoloji geliştirilmesi.
– Türk toplumunun sağlık ve refahı için sağlık ve çevre araştırmaları.
1983-2003 politika dokümanı ayrıca Ar-Ge’de ve dünya bilimine katkı gibi konularda ne yapılması gerektiğini de belirlemiştir. Örneğin Ar-Ge’de:
– Araştırıcı sayı ve kalitesini yükseltmek,
– Araştırıcı insan gücünü planlamak,
– 10 bin çalışan işgücüne düşen tam zaman eşdeğeri cinsinden araştırıcı sayısını 1983’teki 4,2’den 10 yılda 15’e, 20 yılda 30’a çıkarmak gerekmektedir.
Aynı şekilde dünya bilim literatüründe 1981’de 41’inci olan Türkiye’nin:
– 10 yıl içinde, 1993’te, ilk 30,
– 2003’te ilk 20 ülke arasına girmesi sağlanmalıdır.
Bilimde dünya ülkeleri arasındaki yerimizi sergileyen bu dokümanla ilgili Nokta dergisinde “Qua Vadis Türkiye” (Türkiye Nereye Gidiyor) başlıklı ve ülkenin pek parlak olmayan duruşu ile ilgili eleştirel bir yazı yayımlanmıştır. Yazıda bu konuda harekete geçilmesi isteği dile getirilmiştir. Eleştirilerden birisi, araştırmaların arzu edilir mertebede olmadığı ve temel bilimlerde araştırıcı sayısının yetersizliği hakkındadır. Temel matematikçi yetiştirilmesi 1950’lerden itibaren ihmal edildiği için sonuçta 1980’lerin başında üniversitelerde görevli temel ve uygulamalı uzman matematikçi sayısı toplamda ancak 120 civarına ulaşabilmiştir. Aynı şekilde yoğun madde fiziğinde doktora üstü düzeyde çalışan Türk fizikçi sayısı tahminen 70 kadardır. Temel etkileşmeler ve rölativite fiziğinde araştırmalar yetersizdir, astrofizikte araştırma seviyesini yükseltmek için bir rasathaneye ihtiyaç vardır. Buna benzer eleştiriler Bahattin Baysal’ın Hürriyet gazetesinde yayımlanan iki makalesinde de yer almıştır.
Ülkenin bilim ve teknoloji konusunda dünya ülkelerinin önde gidenlerinden geride olması çok rahatsız edicidir. Özdaş, bakın Türkiye’nin durumunu nasıl değerlendirmiştir:
“1981-1983 yıllarında Türk Bilim Politikası hazırlanırken bizim için belki Güney Kore iyi bir örnek olabilirdi. Ancak o yıllarda Güney Kore daha kendini tam ispatlamamış olduğundan bilim ve teknoloji politikaları hakkında hiç bilgimiz yoktu. Diğer taraftan yayınlar açısından 1982’de Türkiye 43, Güney Kore ise 47’nci ülke idi. Güney Kore’nin, sadece Ar-Ge sistemine büyük yatırım yaptığı biliniyordu. Japonya’nın ise II. Dünya Savaşı’ndan önce bile kuvvetli bir sanayi bazı vardı ve Savaş’tan sonra ABD’nin yardımı ve desteği de değişik boyutta idi. Aradaki ölçek farkından, Japonya da bizim için aradığımız bir örnek olamazdı. Dolayısı ile Türk Bilim Politikası çalışmalarına gelişmiş Batı ülkelerinin uyguladıkları politikaları bilerek; fakat kimseyi tam örnek almadan, kendi yolumuzu kendimiz bulalım diye yola koyulduk. MAE’nin (Marmara Araştırma Enstitüsü) kuruluşunda da aynı yaklaşımı benimsemiş ve bir Türk sentezi ortaya koymuştuk. Türk Bilim Politikası, 1983’te yayımlandıktan birkaç yıl geçtikten sonra, Güney Kore’nin bilim politikası dokümanı elimize geçti; büyük benzerlikler olduğunu gördük. Aramızda sadece çok önemli bir fark vardı. Onlar Japonya’dan adapte ederek hazırladıkları politikaları kararlılıkla uyguladılar. Biz ise uygulamadık ve dünyanın en önemli ve değerli iki kaynağından biri olan zamanı en az 10 yıl israf ettik.” (2000)
Özdaş, bu arada İspanya’nın 1986 yılında, yani bizden üç yıl sonra Bilim Kanunu çıkardığını bilim ve teknolojide hızla ilerlediğini eklemektedir.
Daha vahim olanı, Özdaş’ın ifadesiyle: “Biz ise, tekerleği tekrar kendi keyfine dönmeye bırakıp, bir 10 yıl daha geçirerek, 1993’te, 1983’tekinden pek fazla farkı olamayan bir bilim ve teknoloji politikasını karşımızda bulduk ve tabii o da yıllarca uygulanmadı.” (2000)
Bu arada; Hükümet 1985 yılında İTÜ’den “İleri Projelerin Teşviki Projesi” çerçevesinde bir proje önerisi hazırlanmasını ister. 1983-2003 Bilim Politikası’nda ileri teknolojiler olarak ele alınan bölüm genişletilerek kısa zamanda hazırlanır ve Devlet Bakanlığı’na sunulur. Bu raporda öngörülen projeler şunlardır:
- Büyükşehir idarelerinin altyapılarının otomasyonu,
- Bilgisayar kontrollü üretim tezgâhları,
- Sanayi robotları,
- Uzaktan algılama teknolojisi, GAP’ta arazi kullanımı,
- Özel malzeme araştırmaları,
- Ulusal Metroloji Merkezi’nin kurulmasının hızlandırılması,
- Biyoteknoloji Merkezi’nin kurulması,
- Sevk ve İdare Enstitüsü’nün uluslararası düzeye çıkarılması.
Devlet Bakanlığı, bu projenin çok iyi hazırlandığını ve beğenildiğini ifade ettiği halde hiçbir aksiyonda bulunmamıştır.
Çok enerji ve zaman sarf edilip ortaya çıkarılan bilim ve teknoloji projelerinin sonunda uygulamaya geçirilmemesi, bilim ve teknoloji tarihimizde tekerrür eden bir olaydır. Ocak 1993’te Makine Mühendisleri Odası’nca yayımlanan “Serbest Pazar Ekonomisi Ülkelerinde Sanayileşme-Teknolojiye Yetişme Politikaları ve Devletin Rolü” başlıklı çalışmayı yapan Mak. Y. Mühendisi Aykut Göker’in sözleri ibretliktir:
“Gerçekten de 1980’ler, Türkiye’nin teknoloji alanında atılım yapmasını öngören ve bunun yolunu yordamını gösteren bütün proje ve politika önerilerinin geri plana itildiği yıllar olmuştur… Görülen odur ki, teknolojide üstünlüğün uluslararası rekabette tam anlamıyla kesici uç haline geldiği, daha da önemlisi, yeni sanayileşen ülkeler için dünya teknolojisini yakalama fırsatının hâlâ geçerliliğini koruduğu çok kritik bir dönemde, 1980’lerde, bütün ülkeler kaynaklarını bilim ve teknoloji alanında olabildiğince akılcı biçimde kullanabilmek amacıyla, ulusal politikalarını saptayıp bunları plan disiplini içinde formüle ederek hayata geçirmeye uğraşırken, yalnızca bir ülke, Türkiye, bunun tam tersi bir yol izlemiştir. Türkiye bu kritik dönemi, bilim ve teknoloji bağlamında plansız, programsız, ilkesiz, politikasız geçirme yolunu seçmiştir.” (Özdaş 2000)
Hazindir ki, inanılmaz emekle ortaya çıkarılan “Türk Bilim Politikası: 1983-2003” hayata geçirilememiştir. 1983’te kurulan, ancak, ilk toplantısını kuruluşundan altı yıl sonra, 9 Ekim 1989 tarihinde yapabilen BTYK’ya (Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu) sınırlı ölçüde de olsa işlerlik kazandırılması ise kuruluşundan 10 sene sonra, 3 Şubat 1993 tarihinde yaptığı ve ‘Türk Bilim ve Teknoloji Politikası: 1993-2003’ başlıklı dokümanı kabul ettiği ikinci toplantısı ile başlayan yeni dönemde mümkün olmuştur.
Genel olarak Cumhuriyet’in kurulmasından 1990’lı yılların başına kadar izlenen politika, Türkiye’nin fen (matematik, fizik) bilimleri, mühendislik ve sağlık bilimleri ile tarım bilimleri alanlarında yetkinleşmesi ve insanlığın ortak bilim mirasına katkıda bulunan ülkeler arasına girebilmesi ve orada saygın bir yer kazanmasına vesile olmuştur. TÜBİTAK’ın 1963 yılında kurulması bu süreci hızlandırmıştır. 1990’ların politika tasarımında, bilim ve teknolojide yetkinleşmenin yanında, amacı bilim ve teknolojiyi ekonomik ve toplumsal bir faydaya dönüştürmek olan ‘teknolojik inovasyon’da yetkinleşmek de hedef alınmıştır.
Türk Bilim ve Teknoloji Politikası: 1993-2003
Üçüncü çalışma büyük ölçüde 1983-2003 politika dokümanından faydalanan “Türk Bilim ve Teknoloji Politikası: 1993-2003” dokümanının ortaya çıkmasını sağlayan çalışmadır. BTYK’nın 3 Şubat 1993’te aldığı bir kararla Türkiye’nin bugünkü bilim ve teknoloji politikasının temelini oluşturan “Türk Bilim ve Teknoloji Politikası: 1993-2003” dokümanı kabul edilmiştir. Bu dokümanın belirlediği politika, Yüksek Planlama Kurulu’nca VII. Beş Yıllık Plan Döneminde Öncelikle Ele Alınması Öngörülen Temel Yapısal Değişim Projeleri Kapsamındaki “Bilim ve Teknolojide Atılım Projesi” ile geliştirilerek somut bir zemine oturtulmuştur. Bu proje ise, VII. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nın ana başlıklarından birini oluşturmuştur.” (Özdaş 2000)
“Türk Bilim ve Teknoloji Politikası: 1993-2003” dokümanı önce bilim ve teknoloji alanında ülkenin durumunu saptar.
Ülkede bulunan toplam araştırıcı sayısı 37.877’dir.
Üniversiteler: 28.555
Kamu Kuruluşları: 6.119
Özel Kuruluşlar: 3.203
Bunun tam zamana eşdeğeri 16.246’dır ve 10 bin nüfus başına düşen araştırıcı sayısı 7’dir. Araştırma harcamalarının GSYİH’ye oranı yüzde 0,33’tür. Kurumlara göre dağılımı ise;
Üniversiteler: %69
Kamu Kuruluşları: %13
Özel Kuruluşlar: %18’dir.
Türkiye yayınlar açısından dünyada 40’ıncı sıradadır. Arka sıralarda olmamızın nedenleri ise şunlardır:
– Ar-Ge faaliyetlerine tahsis edilen kaynaklar yetersizdir.
– Araştırıcı sayısı yetersizdir, kalite sorunu vardır.
– Üniversitelerde ders yükünden Ar-Ge zayıftır.
– Ar-Ge için bilimsel kitap ve yayınlar yetersizdir.
Dokümanda ülkenin bilim ve teknolojideki durumu belirtildikten sonra; “Türk Bilim ve Teknoloji Politikası: 1993-2003”ün ana hedefleri söyle belirtilmiştir:
10 yıl içinde, yani 2003 yılına kadar;
– 10 bin çalışan nüfus başına araştırıcı sayısının 15’e çıkarılması,
– Ar-Ge harcamalarının GSYİH içindeki payının yüzde 1’i aşması,
– Ülkemizin bilime katkı açısından dünya sıralamasında 30’unculuğa yükseltilmesi,
– Özel kuruluşların Ar-Ge harcamalarına ayırdığı kaynağın ülke Ar-Ge harcamaları içindeki payının yüzde 30’a çıkarılması.
1995 yılında hazırlanan tamamlayıcı bir diğer projede, “Bilim ve Teknolojide Atılım Projesi” ile aşağıdaki yedi alanda atılım yapılması önerilmiştir. Bunlar:
- Türkiye’yi geleceğin Enformatik Toplumu’na taşıyacak olan Ulusal Enformasyon Şebekesi ile bu şebeke üzerinden sunulabilecek Telematik Hizmetler Ağı’nın kurulması;
- Uluslararası arenada rekabet üstünlüğünü kazanmanın olmazsa olmaz koşulu haline gelen esnek üretim ve esnek otomasyon teknolojilerine ülke sanayiinin uyarlanması;
- Demiryolu sisteminin hızlı tren teknolojileri bazında yenilenmesi ve şehir içi ulaşımda raylı sistemlerin geliştirilmesi;
- Uzay ve havacılık sanayileriyle savunma sanayiinde, alan ve ürün seçiminin itmesine dayalı bir Sınai Yatırım ve Gelişme Stratejisi izlenmesi;
- Gen mühendisliği ve biyoteknolojide Ar-Ge üzerinde odaklanma; GAP vb. projeleri baz alan açılımlar;
- Çevre dostu teknolojiler, enerji tasarrufu sağlayıcı teknolojiler ve çevre dostu enerji teknolojileri üzerinde odaklanma ve uygulama alanlarını ülke çapında hızla geliştirip genişletme;
- İleri malzeme teknolojilerinde, diğer atılım alanlarını destekleyici yönde Ar-Ge ve uzantısındaki sınai yatırımlar olarak sıralanmıştır.
Bitirirken
Görüldüğü gibi, Türkiye bilim politikası hazırlamak için elinden geleni yapmış ve geçmişte bilim politikalarını formüle eden ülkelerin ürettikleri politikalardan farklı olmayan politika dokümanları üretmiştir. Bu uğurda çok ciddi emekler harcanmış ve politika dokümanlarının hazırlanması için pek çok kurum farklı çalışmalar yaparak katkı sağlamışlardır. Yer kısıtlaması nedeniyle değinilmeyen onlarca proje, konferans, ulusal ve uluslararası toplantılar yapılmıştır. Bu konuda ülkemizin bir eksikliği söz konusu değildir. O zaman sorun nerededir?
Ülkemizin sorunu, politika üretmekten çok üretilen politikaların uygulamaya geçirilmemesidir. Bu özelliğimiz o kadar baskındır ki dışardaki bilim insanları tarafından da bilinmektedir. Sussex Üniversitesi, Bilim Politikaları Araştırma Birimi Direktörü Oldham, Türkiye’yi iyi tanıyan birisi olarak ve Türkiye’de geçmiş uzun seneler boyu bilim ve teknoloji alanında ciddi bir program uygulanamadığını, aksiyona geçilemediğini bildiğinden “Siz bu dokümanı iyi hazırlamışsınız, uygulayacak mısınız?” diye sormuştur (Özdaş, 2005).
Projelerin hazırlanıp uygulamaması sorunu için çok farklı nedenler söz konusu edilebilir. Hemen her alanda görüldüğü gibi alınan kararların takip edilmemesi, kısmen uygulananların bir sonraki yılda etki analizlerinin yapılmaması, devletin uygulanmasına karar verdiği projeleri sahiplenmemesi, sanayinin Ar-Ge çalışmalarına açık olmaması, planlama işiyle görevli bürokratların ve eğitim seviyesi düşük olan toplumun bilim ve teknolojinin önemini yeteri kadar içselleştirmemesi ilk akla gelen nedenlerdir.
Hazin olan, bilim ve teknolojide takip edilecek politikaların doğru tespit edildiği halde uygulanamaması veya uygulamada geç kalınmasıdır. Ülkemiz için bunun en vahim sonucu 1980’lere kadar mukayese edilebilir durumda olan ülkelerden çok geride kalmamız olmuştur. Güney Kore ve bir ölçüde İspanya bu ülkelerdendir.
Bütün bu açıklamaların sonunda akla gelen soru; OECD’nin başlattığı çalışma, “Türk Bilim Politikası: 1983-2003” ve son “Türk Bilim ve Teknoloji Politikası: 1993-2003” çalışmalarının boşa mı gittiğidir. İstenildiği kadar verimli kullanılmasa da çalışmaların boşa gittiğini söylemek zordur. Günümüzde hâlâ 1983-2003 ve 1993-2003 dokümanlarındaki politika önerilerinden, hangi sektörlerde çalışma yapılması ve bu alanlarda nelere dikkat edilmesi gerektiği gibi pek çok konularda referans kaynağı olarak yararlanılmaktadır. Ama şunu ifade etmek mümkündür: 1960’ların başından beri devam eden bilim-teknoloji ve inovasyonda yetkin olma çabaları sonunda bir gelişme sağlandığı yadsınamaz ancak bu, Türkiye’nin dünya ülkeleri arasındaki pozisyonunu değiştirmeye yetmemiştir.
Kaynakça
Elmacı, İrfan. (2015) “Bilim Politikası Çalışmalarında Bütünsellik Arayışı ve Türk Bilim Politikası 1983-2003”. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi 55: 55-68
DPT. (1963) Kalkınma Plânı (Birinci Beş Yıl) 1963-1967, Başbakanlık Devlet Matbaası. Ankara
Göker, Aykut. “1500’üncü Sayıya Selam Olsun”. https://www.inovasyon.org/images/makaleler/ayk/AYK.CBTD1500.i%C3%A7in.pdf
Göker, H. Aykut ve Nurdoğan Dizdaroğlu. (1966) Bilim ve Teknoloji Yönetim Sistemleri,
Ülke Örnekleri ve Türkiye. Ankara: Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma
Kurumu, Bilim ve Teknoloji, Strateji ve Politika Çalışmaları TÜBİTAK BTP
96/01.
Köse, İlker. (2017) “Science and Technology Policies in Turkey”. İçinde Ed. Hasan Arapgırlıoglu, Atilla Atık, Robert L. Ellıot ve Edward Turgeon. Researches On Science And Art In 21st Century Turkey. Gece. Ankara
Özdaş, M. N. (200) Bilim ve Teknoloji Politikası ve Türkiye. TÜBİTAK
Özdaş, M. N. (2005). “1. Konuşma,” Geçmişten Geleceğe Türk Bilim ve Teknoloji Tarihi, 1st ed., TÜBA, Ed. İçinde. Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi Yayınları, ss. 23-46.
Türkoğlu, F. (2023) “Güney Kore’yi teknoloji ülkesi yapan faktörler”. https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/guney-koreyi-teknoloji-ulkesi-yapan-faktorler/686380