Bir Geri Dönüş Hikâyesi: Trump’ın Başarısı mı Harris’in Başarısızlığı mı?
Trump’ın Florida’da yaptığı zafer konuşmasında sırasıyla ekonomik sorunlara, sınır ve kamu güvenliğine değinmesi; dış politikaya ilişkin “Savaş başlatmayacağım, savaşları bitireceğim” ifadesi, kendisi ve ekibinin seçmenin nabzını iyi ölçtüğünü göstermektedir.
1846 yılı Başkanlık seçiminden bu yana dört yılda bir Kasım ayının ilk pazartesi gününü takip eden salı günü yapılan Başkanlık seçiminin sonuncusu 5 Kasım 2024 tarihinde gerçekleştirildi. 2016 Başkanlık seçimi sonucu ABD’nin 47’nci başkanı olan Donald Trump, bir dönem aradan sonra, 2016 seçimindeki performansının üzerine çıkarak 49’uncu Başkan olarak seçildi. Trump, 2016’da Seçiciler Konseyi’nde çoğunluğu 306 delegeyle kazanmasına rağmen ülke genelinde rakibi Hillary Clinton’dan daha az seçmen desteği kazanmıştı. Bu kez, resmî olmayan sonuçlara göre Trump, Seçiciler Konseyi’nde 306’dan daha fazla delegeyi, ülke genelinde rakibi Kalama Harris’ten daha yüksek oranda seçmen desteğiyle kazandı.
Eyalet seviyesinde incelendiğinde seçim sonuçlarının büyük sürpriz içerdiği söylenemez. Seçim öncesinde, yüksek ihtimal Demokratların (19 eyalet + Washington D.C. bölgesi) ve Cumhuriyetçilerin (24 eyalet) kazanması beklenen toplam 43 eyalette seçimler beklentilere uygun olarak sonuçlandı. Beklendiği gibi, seçimin galibini salıncak eyalet olarak adlandırılan yedi eyaletteki (Nevada, Arizona, Wisconsin, Michigan, Georgia, Pennsylvania, North Carolina) sonuçlar belirledi. Resmî olmayan sonuçlara göre, toplamda 93 Seçiciler Konseyi delegesine sahip bu eyaletler, yüzde 1-yüzde 4,7 arasında değişen oy farkıyla, Cumhuriyetçi aday Trump tarafından kazanıldı. 2020 Başkanlık seçimiyle mukayese ettiğimizde, adı geçen salıncak eyaletler, North Carolina haricinde, Demokrat aday Joe Biden tarafından kazanılmıştı. Dolayısıyla 2020 seçiminde Trump’ı Oval Ofis’ten çıkartan salıncak eyaletlerdeki seçmen, 2024’te Ofis’e bir kez daha (ve dönem kısıtlaması sebebiyle son kez) onu gönderdi.
Bu sonuçları dikkate aldığımızda, seçim öncesinde yayınlanan ve yarışın çok yakın geçeceğini (hatta Harris’i az farkla önde gören) anket sonuçlarının başarısız olduğunu düşünmüyorum. Zira salıncak eyaletlerin çoğunda iki aday arasındaki oy oranı farkı, hata payı oranı içerisinde kalmıştır. Ayrıca, özellikle Avrupa ülkelerindeki seçim rekabeti için yapılan anketler özelinde sıkılıkla görüldüğü gibi, sağ ve radikal sağ oyları anketlerde daha düşük oranda ölçülüyor. Bu durum, her birinin belli oranda doğru olduğunu düşündüğüm iki varsayımla açıklanabilir: 1) Seçmenin yönlendirilmesi için radikal sağ siyasetin seçmen desteği kasıtlı olarak düşük gösteriliyor; 2) Radikal sağ siyasete destek olan seçmen, bunu anketlerde gizleme ihtiyacı hissediyor.¹ Ayrıca, 1946’dan bu yana yapılan 20 Başkanlık seçiminin 18’inde olduğu gibi, salıncak eyaletler arasında yer alan Nevada eyaletini kazanan aday, başkanlık seçimini de kazandı.
Kazananı Belirleyen Üç Etken: Ekonomi, Göç ve Hükümet Etme Maliyeti
Yukarıdaki veriler, seçimin kazananının salıncak eyaletler tarafından belirlendiğini gösteriyor. Seçimden seçime oy tercihi değişebilen ve literatürde “rasyonel seçmen” olarak tanımlanan seçmenin tercihi belirleyici oldu. Rasyonel seçmenin, seçimden seçime oy tercihi değişmeyen “ideolojik seçmenden” farkı, seçim zamanı önem sıralamasında üstlerde yer alan sorunlara odaklanması ve bu sorunları çözebileceğine inandığı alternatife yönelmesi; böyle bir alternatif yoksa sandığa gitmemesidir.
Trump’ın Florida’da yaptığı zafer konuşmasının içeriğinde dört konu öne çıkıyor: Ekonomi, göçmen sorunu, kamu düzeni ve dış politika. Bu konuşmanın içeriği, Trump ekibinin destekçilerinin taleplerini karşılayan bir kampanya yürütme başarısının göstergesi olarak değerlendirilebilir. PEW Araştırma Merkezi’nin Eylül 2024 raporuna göre, 2024 seçiminde Trump’ı destekleyeceğini söyleyen seçmenin önem verdiği dört konu: Ekonomi (yüzde 93), göç (yüzde 82), şiddet ve suç oranında artış (yüzde 76) ve dış politika (yüzde 70); Harris lehine oy kullanacak seçmenin önem verdiği dört konu ise: Sağlık hizmetleri (yüzde 76), yüksek yargıya atamalar (yüzde 73), ekonomi (yüzde 68) ve kürtaj hakkı (yüzde 67)². Dikkat edilecek olursa, Trump seçmenleri gündelik hayata etkisi daha kolay hissedilen sorunları öncelikli sorun olarak tanımlarken, Harris destekçilerinin önem verdiği konular arasında, belirli bir ekonomik güce sahip olan kişilerin (ya da materyalist beklentileri düşük olan bireylerin) öncelik verdiği konular yer alıyor.
Özellikle ekonomik göstergelerin olumsuz seyrettiği ve alım gücünün zayıfladığı dönemlerde, seçmenin mevcut hükümeti cezalandırma eğilimi ortaya çıkmaktadır. Hükümette olan başkan/parti aleyhine olan bu durum “hükümet etmenin maliyeti” olarak tanımlanır. 2024 seçimi özelinde, rasyonel seçmen, sadece mevcut hükümeti kendi performansına göre değil, bir önceki Trump yönetiminin performansıyla mukayese edebildi. Hatırlanacağı gibi, COVID-19 döneminde Trump’ın izlediği irrasyonel politikanın, 2020’de Trump’ın seçimleri kaybetmesinde etkili olduğu yorumları dile getirilmişti. 2024 ise, pandemi sürecinde kötüleşen ekonominin düzelme sürecine girmesine rağmen düzelmenin alt gelir grubunda, özellikle mavi yakalılarda henüz hissedilmemesi, Trump’ın kazanmasında etkili oldu.³
Ekonomi sorunuyla eşzamanlı göçmen sorununun önem kazanması da mavi yakalı seçmenin Trump’a yönelmesini sağlamıştır ki bu yönelim, mevcut akademik çalışmalar için şaşırtıcı değildir. Ekonomik kötüleşme, iş kaybı korkusu ya da iş bulmada göçmenlerle rekabet eden mavi yakalılarda, göçmen karşıtı politikalara olan talebin güçlenmesine neden olmaktadır. Bu yönelimin somut sonucu, mavi yakalı nüfusun yoğun olduğu iki salıncak eyalette -Wisconsin ve Michigan (toplam 25 Seçiciler Konseyi delegesine sahip)- Trump’ın seçimi kazanmasıdır. 2020 yılında ise her iki eyalette, seçimi Demokrat aday Biden kazanmıştı. Trump seçmeninin önem verdiği konular arasında üçüncü sırada yer alan “şiddet ve suç oranında artış” şikâyetleri de, ekonomik sorunlarda olduğu gibi, göçmenlerle kolaylıkla ilişkilendirilmekte ve göçmen karşıtı politikalara olan seçmen talebini güçlendirmektedir.
Florida’da yaptığı zafer konuşmasında sırasıyla ekonomik sorunlara, sınır ve kamu güvenliğine değinmesi; dış politikaya ilişkin “Savaş başlatmayacağım, savaşları bitireceğim” ifadesi, Trump’ın (ve ekibinin) kendisine destek olabilecek seçmenin nabzını iyi ölçtüğünü göstermektedir. Nitekim, yukarıda ifade edildiği gibi, Trump seçmeninin önem verdiği dördüncü konu dış politikaya ilişkindir.
Seçim sonrası yapılan kimi analizlerde, negatif konumlanma yaklaşımdan hareketle, Trump’ın seçimi kazanmasının belirleyicisi olarak Kamala Harris’in başarısızlığına vurgu yapılmaktadır. Harris’in popüler bir başkan yardımcısı olmaması, kadın olması ve Hint kökenli olması gibi nedenler vurgulanmaktadır. Bu etkenlerden ziyade Trump’ın kendisine oy verebilecek seçmenin taleplerini anlama ve bu taleplere uygun ve anlaşılır program paketi hazırlamasının, yani pozitif siyasetin, Trump’ın kazanmasında daha etkili olduğunu düşünüyorum. Bir başka deyişle Trump, Harris başkan olmasın düşüncesi sayesinde değil, yapabilecekleri hakkında Trump yörüngesine farklı derecelerde de olsa yakın olan seçmeni ikna edebilmesi sayesinde seçimi kazandı.
İkinci ve Son Trump Döneminde Radikal Değişimler
Yaklaşık 70 gün sonra 49’uncu Başkan sıfatıyla yemin edecek olan Trump, zafer konuşmasında belirttiği gibi, ekonomi ve güvenlik politikalarına odaklanacaktır. Dış politikada ise izolasyon paradigması olarak bilinen Monroe Doktrini’ne dönüş mü yapacak yoksa aktif rol alarak Rusya-Ukrayna ve Ortadoğu’da devam eden savaşları sonlandıracak mı sorusu hakkında ikinci seçeneği daha olası görmekteyim. Bununla birlikte, zafer konuşmasındaki “Ülkemizde ihtiyacımız olan her şeye sahibiz. Bizim Rusya’dan daha fazla petrolümüz var” ifadesine dikkat edilmesi gerektiğini düşünüyorum; zira bu, Trump’ın Monroe Doktrini’ne dönme isteğinin göstergesi olabilir. Yine de mevcut uluslararası sistem ve ittifaklar sebebiyle Trump’ın en azından kısa vadede izolasyon politikasına dönüş yapamayacağını; aktif rol alarak savaşları sonlandırmak isteyeceğini düşünüyorum. Farklı yöntemlerle Birinci Dünya Savaşı sonrası Wilson’ın oynadığı rol, bu kez Trump tarafından oynanabilir.
Trump’ın ABD’de demokratik kurumları zayıflatacağı, hatta demokratik rejimi sonlandıracağı görüşlerine katılmıyorum. 1951 yılında yapılan anayasa değişikliğinin getirdiği iki dönem başkan seçilme kuralı gereği, Trump görevi 2028 Kasım ayında yapılacak seçimde seçilecek isme devredecek. Madde değişiminin zor şartlara bağlanması sebebiyle katı anayasa örneği olan ABD Anayasası’nda değişiklik yapılması çok çok düşük bir olasılıktır. Bu olasılığın gerçekleşmesi, günümüzdeki koşullardan çok farklı bir dünyada yaşıyor olmamız anlamına gelir. Yerleşmiş demokrasiler, güçlü bireyler uğruna kurumları zayıflatmaz; güçlü kurumları güçlü bireylere tercih eder.
__
¹Sağ ve radikal sağ oyların kamuoyu anketlerinde görece daha düşük ölçülmesine ilişkin değerlendirme için şu iki kaynağı öneririm: Richard Breen (2000), “Why Is Support for Extreme Parties Underestimated by Surveys? A Latent Class Analysis”, British Journal of Political Science, 30, 2: 375-382; Marc Hooghe ve Tim Reeskens (2008), “Are cross-national surveys the best way to study the extreme-right vote in Europe?”, Patterns of Prejudice 41, 2: 177-196.
²https://www.pewresearch.org/politics/2024/09/09/issues-and-the-2024-election/
³Örnek olarak, 2023 tarihli ve Dallas (Teksas) Federal Rezerv Bankası Raporu’na bakılabilir: https://www.dallasfed.org/research/economics/2023/0110