Bir Yok Sayışın Hikâyesi: “Medya ve Engelli Hakları”
Televizyonlarımızda boy gösteren, mülteciden LGBT’ye, kadından çocuğa kadar her konuda konuşan, kalem oynatan Türk medyasının engelli meselesinden uzak durmasının nedeni nedir? Önemsememek, yok saymak, ihmal etmek, kasten göstermemek… Hangisi?
Engelli hakları aktivizminde en büyük açmazlardan biri, toplumun geri kalanının duyarsızlığı. Zira engelli örgütleri kendi üyelerine propaganda yapmak zorunda kalıyor, bir yankı odasında konuşuyorlar. Sorunlara kulak kesilen yok. Çıkan sesin kitlelere ulaştırılma araçları da kısıtlı.
Başlıktan da anlaşılacağı üzere bu yazımızın konusu daha spesifik bir alana dair. Kamusal bilgilendirme görevini yapan medya, engelliliğe dair olaylarda oldukça çekimser durumda. İştahlı davrandığı konularda ise hak mücadelesinin önünü açmaktan uzak. Yazılı medyanın daha iyi olduğunu söyleyebiliriz. Ama istisnalar dışında yazılı medyadaki görünürlük de haber değeri olan olayın aktarılmasından ibaret kalıyor. Üstüne kalem oynatıp nedenlerini analiz etmeye, çözmeye dair bir çaba yok. Hele görünürlüğü yüksek gazetecilerin hiç umurunda değil bu meseleler. Haksızlık ettiğim düşünülmesin. Bilfiil tecrübeyle yazdım bu cümleyi. Görsel medya ise bambaşka bir boyutta. Üçüncü sayfa haberi sadedinden bir dakikalık haberlerle geçiştiriyor. Bu da sorunların hak temelli olarak çözülebilmesi adına geniş kitlelere ulaşmasını engelliyor.
Somutlaştırmak adına birkaç örnek vereyim:
Toplumsal Cinayetler
Yaklaşık altı aylık süreçte Trabzon, Bursa ve Kütahya’da toplumsal cinayetler yaşandı. Vurgulayarak, altını çize çize söylüyorum. Duyarsızlık/yok sayış/ihmal/kasıt nedeniyle bizatihi toplumun cinayetidir bunlar. Ebeveynleri engelli çocuklarını öldürdü. Üstüne de intihar etti. Tüyleriniz ürperdi değil mi? Peki bu olaylar neden medyada görünür olamadı, kamuoyunda tartışılamadı? Arka arkaya ebeveynlerin engelli çocuklarını öldürüp, intihar etmeleri dikkat kesilmek gereken bir mesele değil miydi? Dönelim bu paragraftaki ilk cümleye. Toplumsal cinayet/toplumun cinayeti değil midir bu? Şüphesiz üzerine konuşulup, nedenleri analiz edilmeliydi. Çünkü sistematik, yakıcı ve ivedilikle çözüm gerektiren bir sorun var. O kadar ki aileler “İnşallah çocuklarımız bizden önce ölür” diyorlar. Bu cümlenin kendisi dahi “bir dakika” demeyi gerektirirdi. Zira ülkemizde zihinsel engelli veya otistik çocuğu olan ailelerin terki dünya ettikten sonra çocuklarına dair endişeleri var.
Bir örnek daha. Düşünün bir kanun çıkarılıyor; ama yapılan değişikliklerle sürekli ertelenerek 21 yıl sonra yürürlüğe gireceği geçici maddelerle hükme bağlanıyor. Evet, yanlış duymadınız. TBMM çıkardığı bir kanun hükmünü yaptığı geçici düzenlemelerle 21 yıl erteledi. Ta ki AYM 2022/110 esas 2023/115 sayılı iptal kararıyla yeter diyene kadar. 18 yıl ile kurtarıldı. 18 yıl boyunca kadük hale getirilen hüküm neydi peki? Engelli vatandaşların bağımsız şekilde sokakta yürüyebilmesi, işe gitmesi, otobüse binmesi için 5378 sayılı Engelliler Hakkında Kanun’daki erişilebilirlik düzenlemesiydi. Medyadan buna dair eleştirel bir kelam duydunuz mu? İstisnalar dışında bir insanın asgari hayati faaliyetlerini yürütebilmesi için sokağa çıkması, okuluna veya işine ulaşabilmesi, orada insani ihtiyaçlarını görebilmesi gerekiyor. Bir devletin vergi veren vatandaşlarına karşı asgari yükümlülüklerini 80 yıl boyunca yerine getirmemesi; bir düzenlemeyle yapar gibi görünerek bunu da 21 yıl ertelemeye çalışması kalem oynatmayı, tartışmayı, nedenlerini analiz etmeyi gerektirirdi. Ama söz konusu engelliler olunca cevval medya mensuplarımızın tavrı bu.
Son örnek… Yazılı ve görsel medyada cinayet haberleri çokça yapılıyor. Odağında kadın, çocuk, hayvan olunca bunları bayraklaştıracak medya mensupları oluyor. Siz şu ana kadar engelli meselesinde bayraklaştırılmış bir tane cinayet vakıası gördünüz mü? Bakımevlerinde cinayet ülkemizde vakayı adiyeden olmuşken hem de. 2022 yılında Büyükçekmece’de kaldığı bakım evinde öldürülen genç bir engelli vatandaşımız vardı. Kamuoyu görece tepki göstermişti. Aktivistler de yeni olayların yaşanmaması için belki bir başlangıç olur diye beklentiye girmişti. Bu yazıyı kaleme alırken kontrol ettim. Arama motoruna öldürülen gencin ismini yazdığımda haberlerin tamamı iki yıl öncesine ait. Oysa duruşması daha geçen ay yapıldı. Fikri takip yok. Peki bu iki yılda kaç kişi daha bakımevinde öldü, şiddete, istismara uğradı biliyor musunuz?
Kelli felli televizyonlarımızda boy gösteren, mülteciden LGBT’ye, kadından çocuğa kadar her konuda konuşan, kalem oynatan Türk medyasının engelli meselesinden uzak durmasının nedeni nedir? Önemsememek, yok saymak, ihmal etmek, kasten göstermemek… Hangisi? Peki istisnalar dışında kullanılan dilin pespayeliği. Mesela 10 Mayıs ve 3 Aralık gibi özel günlerde ajitatif unsurlarla bezenmiş bir dil kullanılması. Veyahut uçtu kaçtı sadedinden etliye sütlüye dokunmayan şablon haberler yapılması… Oysa engelli kişi ne arabesk müziklerle toplumun geri kalanına ajitasyonla aktarılacak ne de melekleştirilip-süperleştirilerek insan üstü gösterilecek kişidir.
Satırlarıma son verirken bu yazıda şikâyet ettiğim aksaklıklara dair çözüm önerilerimi de söyleyeyim. Ama buna geçmeden olası yanlış anlamalara karşı engelli camiasının sorunlarının veya çözümlerinin muhatabının medya kurumları veya mensupları olmadığını vurgulayayım. Şüphesiz sorunları çözecek merci siyasettir. Dikkat çekmeye çalıştığımız tek şey medyanın tavrıdır. Bu bağlamda yapılması gerekenleri iki ana başlık altında toplayabiliriz.
Medya Dilinin Temizlenmesi ve Gerekli Mekanizmaların Oluşturulması
Öncelikle medya mensuplarının haber sunarken sağlamcılıktan uzak bir dil kullanması gerekiyor. Tıpkı toplumsal cinsiyete hassasiyet gösterdiği gibi. Sağlamcı dilin temizlenebilmesi için medya kuruluşlarının kendi ilkelerine bunu eklemesi gerekiyor. Bu ilkesel tavrın ardından özümsenebilmesi için meslek içi eğitimler yapılmalı. Bu yolla kısa sürede önemli mesafe katedilecektir. Sağlamcılık denen kavramın dahi bilindiğinden emin değilim. Siyahi bir insana ırkçılık; bir kadına cinsiyetçilik neyse engelliye yönelmiş ayrımcılığın da adı sağlamcılıktır. Bu kadar açıklamayla iktifa ederek sağlamcılığı okuyucunun merakına veya başka bir yazıya bırakarak ikinci önerime geçeyim.
Dilin temizlenmesine koşut olarak asıl sorunların dile getirilebileceği mekanizmaların oluşturulması gerekiyor. Bu yolla hak temelli örgütlerle ilişkide bulunacak medya mensupları gerçek sorunları doğru şekilde ifade edebilecektir. Hak temelli çalışan engelli örgütlerinden kaç haber kaynakları olduğunu medya mensuplarının kendilerine sormalarını istirham ediyorum. Bu soruya verilecek samimi/özeleştirel cevap zaten sorunların çözümüne ziyadesiyle katkı yapacaktır. Sağlamcı dilin bırakılması, toplumda da geleneksel bakışın terk edilmesini sağlayacaktır. En azından bunun biteviye medya eliyle üretilmesinden vazgeçilecektir. Hak temelli örgütlerle kurulan temasla gerçek sorunlar kamuoyunda dillendirilebilecektir. Belki de bu yolla sorunlar kamusallaşacak ve çözüme katkı sunulacaktır.