Bizim de Umut Etme Hakkımız Olsun

Çok şey istemiyoruz aslında; ülkeyi yönetenler olarak sadece iyi gidenleri veya geçmişte iyi yapılmış işleri değil tahribat oluşturan konularda sorumluluğunuzu da kabul edin. Ve kendinize tanıdığınız geniş yetkileri olmasa da en azından ifade ve düşünce özgürlüğünü, hukuk önünde eşitliği, adaletin tecelli etme hakkını herkese tanıyın. Her fırsatta toplumu kutuplaştırmaktan vazgeçin.

Türkiye, Bahçeli’nin Meclis kürsüsünden ezber bozan çıkışı, Öcalan’ın bu çağrıya “olumlu” cevabı, örgütün farklı kollarından gelen destek açıklamalarıyla yeni bir döneme girdi. Hemen ardından da herkesin bu sürece sabotaj olarak değerlendirdiği terör saldırısında beş canımızı kaybettik. Saldırıyla ilgili detaylar gün geçtikçe aydınlanır umarım. Ama tam da yeni bir sürece girilmişken herkesin daha dikkatli ve sorumlu davranmasının gereğini de gördük. Gazetecilerin, mecraların önlerine gelen her görüntüyü servis etmesi habercilik değil, terörün toplumu infiale uğratma planına hizmet edecek bir mahiyete dönebiliyor böyle durumlarda. 

 

Peşinen söyleyeyim ülkenin en büyük meselelerinden biri olarak gördüğüm, içine doğduğum Kürt meselesinin çözümü, toplumsal barışın tesisi, eşitliğin sağlanması için bir nebze bile iyileşme sağlayacak her çabayı anlamlı buldum, bulmaya devam edeceğim. Devleti yönetenlerin, gücü elinde bulunduranların ve her seferinde ibreleri onlara ayarlı kalabalıkların “Mutlu ol bu bir emirdir” çizgisinin devamı sayılabilecek duruşla meseleyi “makbul” gördüğü zamanlarda değil, konuşmanın bile suç olarak görüldüğü zamanlarda da toplumsal barışı, müzakereyi savundum. Bu konuda yapılan çalışmalara elimden geldiğince, dilimin döndüğünce destek oldum. Şimdi olası bir durum için de tutumum aynı. İster seçim endeksli ister başka ajandalar, mecburiyetler için olsun, amacın ne olduğundan bağımsız, travmaları, acıları yeni kuşaklara bırakmamaya yarayacak her türlü çaba kıymetlidir ve desteklenmelidir. Önceki dönemden ve dünya deneyimlerinden biliyoruz ki sürecin başarısı elitler arasındaki kapalı mutabakatlardan çok, toplumsallaşmasında olabildiğince çok tarafın olmasından ve şeffaflıktan geçiyor. Herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor. Evet ama kimilerinin de kendi gibi düşünmeyenleri ya da süreci aynı şekilde değerlendirmeyenleri düşmanlaştırmaktan, konuyu tabu gibi tartışılmaz kılmaktan bu kez beri durması gerekiyor. Böyle durumlarda konuları, tutumları siyah-beyaz gibi kesin ayrımlarla değerlendirmek; sürece çok zarar verir. Hele de içinde bulunduğumuz mevcutta derinleşmiş, birbirine geçmiş bunca sorun, travma boyutuna varan yaşanmışlıklar varken.

 

Hakkı teslim edelim; Cumhur İttifakı liderleri siyaset alanında yeni hamleler yapmak, denklemler kurmak konusunda epey başarılı. Ekonomik, hukuki, toplumsal eşitsizlikler derinleştikçe ve travmatik gelişmeler arttıkça gündemi başka yönlere çekme konusunda da öyle. Bu konforu, en şaşırtıcı çıkışlarda bile hemen altlık düzmekten, siyasi-felsefi yorumlarla normalleştirmekten imtina etmeyen destekçiler inşa etmelerinden alıyorlar. Yine öyle oldu, ani bir şaşkınlıktan sonra herkes hemen yeni rotaya göre kendini güncelledi. Çocuklardan gençlere hepimizi travmatize eden cinayetler, bebekleri öldürerek rant elde edenlere denetimsizlikle açılan alan ve daha bir çok can yakıcı konu da gündemden ötelendi.

 

Yeni bir süreç başlayacaksa, Cumhur İttifakı’nın taban ve tavanının memlekette yaşananların sorumluluğunu almama tutumundan, iktidar olmanın sağladığı konforla kendileri için her konuda başvurdukları “daha eşit” kolaycılığından vazgeçmeleri gerekiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bahçeli’nin açıklamalarına destek olarak değerlendirilen konuşmasında, “siyaset kurumu, Meclis, sivil toplum, basın, akademi”nin hep birlikte sürece katkı koymasından söz etti. Bu kurumların hepsinde söz söyleme, ifade hürriyeti, örgütlenme ve daha birçok hak sadece iktidar destekçilerine ait. Silahların susması ve barış için imza atan akademisyenlerin hayatlarının nasıl alt üst edildiğine tanıklık etmemizin üzerinden çok fazla zaman geçmedi. Uzun uzun yazmaya gerek yok aslında. “Etki Ajanlığı” olarak bilinen araştırmadan sivil toplum faaliyetlerine kadar birçok çalışmayı “devletin güvenliği veya siyasal yararları aleyhine suç işleme” başlığı ile değerlendirebilecek yeni bir suç tipini TCK’ya eklemek için Meclis’e verilen kanun teklifinin komisyondan geçtiğini, Açık Radyo’nun RTÜK tarafından geçtiğimiz hafta kapatıldığını hatırlatmak yeterli. Deva Partisi Milletvekili Mustafa Yeneroğlu söz konusu kanun teklifini “Bu kanun teklifinin bu şekilde kabul edilmesi ile devletin güvenliği artırılmıyor, sadece şimdiye kadar olduğu gibi ağır bir biçimde istismar edilen ve araçsallaştırılan devlet gücü karşısında millet daha fazla zayıflatılıyor, otoriter baskı yöntemleri daha fazla artırılıyor” şeklinde değerlendiriyor. Sivil toplum, akademi sürece katkı koysun amenna ama bu katkının sonra kendilerine bedel olarak dönmeyeceğinin garantisi yok. Daha da önemlisi, katkı koyabilecek koşullar her geçen gün daraltılıyor.

 

Mademki “siyasette yeni ve temiz bir sayfanın açılması” çağrısında bulunuyorsunuz, öncelikle gelin “daha eşit” olmaktan vazgeçin. Çok şey istemiyoruz aslında; ülkeyi yönetenler olarak sadece iyi gidenleri veya geçmişte iyi yapılmış işleri değil tahribat oluşturan konularda sorumluluğunuzu da kabul edin. Ve kendinize tanıdığınız geniş yetkileri olmasa da en azından ifade ve düşünce özgürlüğünü, hukuk önünde eşitliği, adaletin tecelli etme hakkını herkese tanıyın. Her fırsatta toplumu kutuplaştırmaktan vazgeçin. Rakiplerinizi miting kürsülerinden kurgu içeriklerle düşmanlaştırmayı “ama montaj ama değil” yorumlarıyla geçiştirmeyin. Yargıyı rakiplerinize, destekçiniz olmayanlara karşı sopa gibi kullanmaktan vazgeçin. Tahribatların oluşmasında sorumluluğu olan görevlilerin cezasızlıkla korunmasını sağlamaktan beri durun.

 

Bunlar yapılsın ki bizim de umut etme hakkımız olsun. Yeni doğan bebeklerin yaşam hakkının gözü dönmüş çeteler tarafından alınmadığı; anne-babaların binbir emekle yetiştirdiği gençlerin geleceğinin mülakatlarla elenmediği; onlarca sabıkasına rağmen salıverilen suçluların gençlerimizin, kadınlarımızın canlarını almadığı; ekonomik krizin, vatandaşın kimseye muhtaç olmadan, insan onuruna uygun bir biçimde kendi emeğiyle geçinme hakkını elinden almadığı; sağlıksız büyütülen şehirlerde afetlerde canını kaybedenlere karşı yaşatma sorumluluğunun işletildiği  bir ülkede yaşamayı umut etme hakkımız olsun. Sağlıktan eğitime en temel haklarda her geçen gün derinleşen eşitsizliklerin geride kalacağını umut etme hakkımız olsun. Vera’nın babası Tayfun Kahraman’a kavuşma hakkı, Hataylıların seçtikleri vekille temsil edilme hakkı olsun

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.