Budapeşte Barış Forumu Notları: Macaristan’ın İkilemleri
Macaristan hem iç politikasında hem AB-Rusya arasında tutturmaya çalıştığı dengede Türkiye’nin yaşadığı süreçlere benzer ikilemlerden geçiyor ve sağın galip geldiği bir siyasal düzleme oturuyor. Orban hükümetinin önümüzdeki yıllarda nasıl bir politikayla savaşa bu kadar yakınken barış tarafında kalacağı henüz belli değil, fakat Türkiye ile belli noktalarda iş birliğine yakın oldukları ve Türkiye’nin zorlu dengesini destekledikleri kesin.
Ukrayna’da Rus işgali başlayalı 15 aydan fazla zaman geçti. Türkiye’deki yoğun seçim kampanyası, savaşın ilk zamanlara nazaran daha az konuşulmasına neden oldu, fakat dünya kamuoyu için Türkiye’nin süreç boyunca takip ettiği dış politika hâlâ bir gündem. Geçtiğimiz hafta Macaristan’da iktidar olan Macar Yurttaş Birliği partisine yakın isimlerin öncülüğünde düzenlenen Budapeşte Barış Forumu’nda, farklı milletler ve disiplinlerden uzmanların Ukrayna savaşının bugünü ve geleceği üzerine tartıştığı oturumlar gerçekleşti.
NATO-Rusya ve Ukrayna Çıkmazında Türkiye ve Macaristan
Gerek benim de konuşmacı olduğum diplomatik çözümler oturumunda, gerek enerji ve ekonomi merkezli oturumlarda, Türkiye’nin savaşın başından bu yana içinde bulunduğu dış politika açmazına dair noktalar konuşuldu. Özgür Ünlühisarcıklı’nın bu haftaki Perspektif yazısında özetlediği üzere, Türkiye Şubat 2022’den bu yana zor bir denge tutturmaya çalışıyor:
“Türkiye, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile başlayan krizin kendisi üzerindeki olumsuz etkilerini en aza indirmek için aktif denge politikası güttü. Rusya’nın işgalini kınayan, Ukrayna’ya sevk ettiği SİHA’larla özellikle savaşın ilk aşamalarında işgalcinin işini zorlaştıran, boğazları savaş gemilerinin geçişine kapatarak Rusya’nın Karadeniz Filosu’nu güçlendirmesini önleyen Türkiye, öte yandan Rusya’ya yaptırımlara katılmadığı gibi bu ülke ile ticari ve siyasi ilişkilerini güçlendirerek sürdürdü. Türkiye’nin böylece krizi fırsata çevirdiği söylenebilir, zira başta oligarklar olmak üzere Rus vatandaşları tasarruflarını güvenli liman olarak gördükleri Türkiye’ye park etti ve Rusya, Avrupa’dan ithal edemediği malları Türkiye üzerinden ithal etmeye başladı. Öte yandan Türkiye, tahıl koridoru ve savaş esiri değişimi konularında arabuluculuk yaparak diplomatik kapasitesini ortaya koyma fırsatı buldu.”
Ünlühisarcıklı’nın ustalıkla değindiği ikilemlerle eş çizgide, Ankara’nın tahıl koridoru için arabuluculuk üstlenmiş olması; Antalya Diploması Forumu’nda Ukrayna’yı ağırlarken, Rusya ile ilişkilerine devam etmesi; Baykar askeri mühimmatları Ukrayna’ya satılırken, Rusya’yla böyle bir pazarlık yapılmayacağının açıkça beyan edilmesi, oturumlarda Türkiye’nin rolü ve etkisi etrafında tartışılan temel unsurlardı.
Asıl merak konusu ise, bütün bu zorlu dengeleme sürecine rağmen Türkiye’nin bir yandan Ukrayna’yı desteklerken, diğer taraftan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in seçimlerden sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı arayıp tebrik eden ilk liderlerden birisi olmasıydı. Bu soruları dinlerken ilk fark ettiğim nokta, Macaristan hükümetinin Ukrayna’nın bir sınır komşusu olarak aslında bu sorunların tam ortasında olup; Türkiye ile çok benzer ikilemlerden geçerek, üstüne bir de seçim kazanması oldu.
Macaristan siyasetine dair notlara geçmeden önce şunu belirtmekte fayda var ki Ukrayna’da süren savaş Türkiye’nin dış politika angajmanı ve yeni kabinenin politikaları noktasında önemli soruları beraberinde getiriyor. İlk başlık, NATO’nun genişlemesi ve İsveç’in NATO üyeliğine dair alınacak tutum. Uluslararası kurumların savaş öncesinde ve işgal başladıktan sonraki tutumları tartışmalı bir konu. Özellikle NATO’nun genişleme planlarının savaşı doğuran ana unsur olarak algılanması, Rusya’nın işgal politikasını haklı bulan siyasi görüşün temel dayanaklarından biri. Türkiye, Finlandiya’nın NATO’ya katılımına geçtiğimiz Mart ayında onay verdi, fakat hem Türkiye’nin hem Macaristan’ın İsveç’in üyeliğine karşı oyu hâlâ masada.
‘Macar Usulü Strateji’
Macaristan’ın Türkiye gibi her iki tarafa karşı da belli bir mesafede olmasa da farklı açılardan ikilemler ve dengelerle örülmüş karmaşık bir tutumu var. Macaristan Başbakanı Viktor Orban, partisinin dizayn ettiği hem Rusya’yı destekleyip hem AB’ye tamamen sırtını dönmediği bu politikayı ‘Macar usulü strateji’ olarak tanımlıyor. Orban için komünist sistemden kurtulmuş, kendi ekonomisini ve sanayiini inşa etmeye çalışan, ‘Batı’nın’ yozlaşmış değerlerine karşı Macar toplumunu korumaya çalışırken göçmenlere karşı da dikkatli ve tedbirli olmak temel düstur. Budapeşte Barış Forumu esnasında görüştüğüm Macar uzmanların ortak kanılarından biri, sınır komşusu Ukrayna’nın savaşa maruz kalmasının, Soğuk Savaş ve 1956 Sovyet işgalinin anıları hâlâ diri olan toplumları için bir korku doğurmuş olması. Buna rağmen, Orban’ı destekleyen Macarların nezdinde, Ukrayna’nın Batı blokuna girme çabasının savaşla sonuçlanması, ‘Batı’nın elinde Rusya’ya yem olmak’ olarak tanımlanıyor. Konuşmacılar arasında yer alan Amerikalı ekonomist Jeffrey Sachs, benzer bir argümanla, Ukrayna’nın Amerika’nın fantezilerine kurban edildiğini düşündüğünü söyledi. Bu arka plana dayanarak, Ukrayna’nın ‘Batılılaşma’ serüveni Macaristan sağının ve Orban hükümetinin elini güçlendirmiş ve hükümet, savaş nedeniyle artan jeopolitik önemini kullanarak, ‘milli’ strateji söylemini ön plana çıkarmış. Orban’ın deyimiyle, ‘Macarlar, Batı’nın ve AB’nin dayattığı, Avrupa’nın geneline hâkim olan, liberal mutabakata karşı kendi yollarında gitmeyi arzuluyorlar’.
Macaristan’ın Barış Tanımı ve ‘Jeopolitik Cahillik’
Budapeşte Barış Forumu’nda bütün bu tartışmalar etrafında savaş ve barış ikilemini konuşmak için dünyanın farklı yerlerinden konuşmacılar bir araya geldi. Macaristan Dışişleri Bakanı Peter Szijjarto ve Ekonomik Kalkınma Bakanı Marton Nagy da konuşmacılar arasındaydı. Szijjarto’ya göre, Macaristan’ın ve özelde Orban hükümetinin bölgenin genelinde konuşulmadığı bir biçimde, farklı politikalar deneyerek barışı konuşma çabası cesur bir siyasi seçim. Szijjarto aynı şekilde, Ukrayna’da bedel ödeyenlerin Ukraynalılar olduğunu; Batı’nın kaybeden taraf olmaktan çok uzak bir izleyici olduğunu söyledi. Üstelik savaşın doğurduğu enerji ihtiyacı ve enflasyonla beraber, AB içinde rekabetin arttığını ve Batı’nın siyaseten eleştirdiği Çin’in aksine bütün ekonomik bedelleri halkına ödettiğini iddia etti. Szijjarto, Ukrayna’nın savaşa itilmesiyle, ABD’nin AB’yi ve Avrupa’daki diğer ülkeleri tekrar bir ‘Rus işgali histerisine’ sürüklediğini ve kaynakların azaldığı bu süreçte, Batı’yı birbiriyle kıyasıya bir rekabete zorladığını söyledi. Szijjarto, sağ gruplar ve temelde Macar Yurttaş Birliği partisi içinde yetişmiş bir siyasetçi. Konuşması boyunca Batı’nın eksik olduğu ve Ukrayna’yı yalnız bıraktığı vurgusuyla, uygulanan siyasi söylemlere ve ekonomik yaptırımlara rağmen ne barışın geldiğinin ne de Rusya’nın zarar gördüğünün altını çizdi. Szijjarto’nun değindiği unsurlara benzer şekilde, Barış Forumu’na katılan ünlü sosyolog ve yazar Frank Furedi de, savaşı NATO ve Rusya arasında bir vekalet savaşı olarak tanımladı. Furedi’ye göre, ‘Batı’nın Rusya’yla devam eden kültürel bir savaşı var, fakat toplumların yapısını ve kültürel kodlarını doğru okumadan attıkları yanlış adımlardan anlaşılıyor ki jeopolitik bir cahillik (jeopolitik illiteracy) içindeler’.
Program boyunca hem verdiğim eğitim esnasında görüştüğüm gençlerin hem de programa katılan uzmanların nezdinde Türkiye’deki seçimlerin Başbakan Orban ve partisi Macar Yurttaş Birliği’ni destekleyenler için olumlu bir karşılığı olduğu aşikâr. Türkiye ve Macaristan muhalefetinin tesadüf olmasına şaşılacak ortak kaderi de tam da bu noktada aslında sağ politikaların ve iş birliklerinin her iki ülkede de nasıl desteklerini artırdıklarını gösteriyor. Bakan Szijjarto konuşmasının sonunda, şu an uygulanan politikanın hükümetin bir tercihi olmadığını, Macar halkının oy vererek gösterdiği tercihi sadece uygulamaya koyduklarını söyledi. Bakanın ifade ettiği durum, aslında Macarların savaş başladıktan kısa süre sonra gerçekleşen genel seçimde, Macar Yurttaş Birliği partisini tarihinde görülmemiş bir zaferle iktidara taşıması. Orban, seçimi kazandığı gece yaptığı açıklamada, ‘Öyle büyük bir farkla kazandık ki zaferimiz Ay’dan ve tabii ki Brüksel’den bile görülebilir’ diyerek aslında aldığı desteğin, AB’nin domine ettiği siyasal düzlemin karşısında bir güç doğurduğunu ve milli politika hedeflerinin öne çıkacağını vurgulamış oldu. Savaşın Macaristan’a sınır olması, insanların ekonomik-sosyal endişelerini elbette artırdı, fakat temelde Macar muhalefetine bu denli büyük bir hezimetle kaybettiren ne oldu?
Merkez Sağın Brüksel’den Görünen Zaferi
Bu sorunun cevabı için görüştüğüm kişilerden aldığım cevaplar size tanıdık gelebilir. 12 yıldır devam eden Orban hükümetine karşı, sol, liberal ve ılımlı muhafazakâr altı siyasi parti bir araya gelip aslında pek de başarışız bir siyasi geçmişi olmayan Péter Márki-Zay’i aday gösterdiler. Fakat adayları Orban gibi Macar halkı için kült olmuş bir isim karşısında zayıf kaldı. Görüşme şansı elde ettiğim seçmenlerin ilk yorumu, ‘Bu kadar parti, bunca farklılıkla bir araya geldiler, neden kazanması daha muhtemel bir aday seçmediler’ oldu. Şaşırtıcı değil mi? Sanki Türkiye’de bir sokak röportajı izliyoruz. Diğer bir unsur, aslında Macar politikası için yıllardır görülmemiş bir demokratik hamle olarak adlandırılan, Macaristan için Birlik Hareketi’nin savaş ve ekonomi politikaları ekseninde basit ve halkın kolayca sahipleneceği bir siyasi söylemi yaratamamış olmaları. Görüştüğüm seçmenlerden biri, ‘Ekonomi politikaları ve planları Macar Yurttaş Birliği’ne göre çok daha iyiydi ama neden televizyonda bunu açıkça anlatamadılar, sanki bütün işleri göçmenlere verecekler gibi bir algı oldu’ dedi. Aynı şekilde, Macar basını muhalefetin AB politikalarını tamamen destekleyerek Macaristan’ın Péter Márki-Zay önderliğinde savaşa sürükleneceğini söylerken, muhalefeti destekleyen bir seçmen, Macaristan için Birlik koalisyonunun savaş istemediğini ama AB ve NATO’ya daha entegre bir denge politikası talep ettiklerini söyledi. Altı farklı siyasi partinin, zorunlu bir evlilik olarak adlandırılan bu iş birliği, partilerin birbirlerine güvensizlikleri ve çatışmalarının çok aşikâr olması nedeniyle beklediği başarıyı alamadı. Orban’ın AB’nin dayattığı liberal değerlere karşı toplumu koruma ideali üzerinden kurduğu milli söylemi ve kapıya dayanan Ukrayna savaşı, merkez sağ söyleminin Macaristan’daki hakimiyetini güçlendirdi.
Orban, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yeni görev süresine resmi olarak başlama törenine katıldı ve iki liderin İsveç’in NATO üyeliği üzerine de görüştükleri söyleniyor. Macaristan hem iç politikasında hem AB-Rusya arasında tutturmaya çalıştığı dengede Türkiye’nin yaşadığı süreçlere benzer ikilemlerden geçiyor ve sağın galip geldiği bir siyasal düzleme oturuyor. Orban hükümetinin önümüzdeki yıllarda nasıl bir politikayla savaşa bu kadar yakınken barış tarafında kalacağı henüz belli değil, fakat Türkiye ile belli noktalarda iş birliğine yakın oldukları ve Türkiye’nin zorlu dengesini destekledikleri kesin.