CHP de Rasyonelleşir mi?
Ne kadar ısrar edilir, yerel seçimleri atlattıktan sonra vazgeçilir mi belli olmaz ama seçimler sonrasında iktidarın takip ettiği yolun, en azından öncesine kıyasla ve tabii ki kendi açısından daha rasyonel olduğu konusunda bir fikir birliği var. Hem yeni hükümetin kompozisyonu hem de ekonomide ve diplomaside atılan adımlar AK Parti’nin rasyonellik zeminine dönmek arzusunda olduğuna dair işaretler olarak görülüyor.
Seçimlerde alınan büyük mağlubiyet sonrasında yaşanan şokun ardından muhalefetin irili ufaklı aktörleri de bir tür rasyonelleşme eğilimi göstermeye başlamış gibi. Geride kalan birkaç hafta içerisinde, Gelecek ve Saadet Partileri Meclis’te bir grup oluşturacak türden bir işbirliğini gerçekleştirdi, DEVA ve Demokrat Parti de benzer bir işbirliğini yapabilmenin imkânlarını yokluyor. İYİ Parti ise kurultayını yapıp seçim yenilgisinin parti içini karıştırmasının önünü almakla kalmadı, seçimin hemen sonrasında girdiği “bundan sonra ittifak mittifak yok” havasından çıkıp yerel seçimlerde CHP’yle işbirliği yapmaya uzak olmadığının işaretlerini vermeye başladı. HDP de esas tabanına, Kürtlere dönüp, “nerede yanlış yaptık” ve “yeni bir yol mümkün mü” sorularını cevaplamanın derdine düşmüş görünüyor. Diğer bir deyişle, muhalefet partileri seçim yenilgisi sonrası girdikleri şoktan çıkmış, alınan yenilgiyi kabul etmiş ve “peki şimdi” sorusuna cevap aramaya başlamış görünüyor. Her rasyonel siyasi aktörün yapması gerektiği gibi. Özetle, iktidardan sonra muhalefet de kendi vaziyetine uygun bir rasyonelleşme zeminine çekilmiş görünüyor.
CHP hariç. Daha doğrusu CHP yönetimi. CHP yönetiminin seçim sonrasında girdiği işler, yapılan açıklamalar, rasyonelleşme zeminine dönmek bir yana, bir tür “ne yapsam olur” moduna girildiğini gösteriyor. “Yüzde 48 oy aldık ya daha ne” ve “bırakacağım ama bırakabilecek biri yok” söylenenlerden; aylar boyunca atılan küçük adımlarla kurulan ittifakın ruhuna ters düşen içerikteki bir protokolü cansiperane savunmak ve parti içi muhalefeti öne çıkardığı gerekçesiyle Halk TV’yle yapılan sözleşmeyi iptal etmek de yapılanlardan birkaçı. İşin kötüsü işaretler, benzeri açıklama ve tasarrufların yolda olduğunu gösteriyor.
CHP yönetiminin bu “ne yapsam olur” modunda kalmasının “ancak parti bu halde kalırsa asla olamayacağım bir şeyler olurum” diyenlere bir faydası olur belki ama Kılıçdaroğlu’na, CHP yönetimine, CHP’ye ve muhalefete olsa olsa zararı olacak.
CHP bu modda kalırsa, Kılıçdaroğlu kazanması zor görünen bir seçimde aday olmakta ısrar ederek kaçırdığı parlamenter sisteme dönüşün ilk cumhurbaşkanı olarak siyasetten emekli olma şansından sonra, CHP’nin partiyi ‘başkalarına’ açan, sekülerler, milliyetçiler, muhafazakârlar ve Kürtleri iyi kötü bir ortak gelecek fikri etrafında bir araya getiren ilk genel başkanı olarak evine çekilme şansını da kaybedecek. Halbuki, Kılıçdaroğlu, seçimden sonra, CHP’yi ve hatta muhalefeti toplayıp “nerede eksik kaldık” sorusunu tartışan birkaç ciddi toplantıya liderlik ederek genel başkanlıktan ayrılsaydı, CHP’yi güncellemek gibi zor bir işi becermiş bir genel başkan, yenilgi sonrası yapılması gerekeni yapmış bir lider olarak siyasetten ayrılmış olacaktı.
“Ne yapsak olur” modunda devam edilirse, CHP yönetimi, bugün yönetimde olan CHP’liler de zarar görecek. Zarar görecek, çünkü bugün CHP yönetiminin içine düştüğü hal, eşyanın tabiatına aykırı, en hafif tabirle normal değil. CHP yöneticileri farkında mı emin değilim ama sürmesine katkıda bulundukları manzara şu: Bizzat kendilerinin de katkılarıyla hem hayat memat meselesi hem de kazanılabilir olduğuna inanılan bir seçim kaybedildi ve kaybın en azından formel olarak en büyük sorumlu siyasi aktörü CHP’de “seçimler niye kaybedildi” sorusu tartışılmış, cevaplanmış değil. Aksine, CHP yönetiminin seçim sonrasında esas yaptığı iş bu türden bir tartışmayı engellemek olmuş görüyor. Özetle, söz konusu mod parti yönetimine de zarar veriyor, çünkü işin gereğini yapmayan siyasilerden oluşan bir heyet görüntüsü veriliyor.
Bütün bu halin CHP’ye, en azından partinin kalabalıklar için ifade ettiği manaya zarar vermesi kaçınılmaz. Şundan: Bu “ne yapsak olur” hali devam ettikçe parti yönetimiyle muhalif kamuoyuna hâkim ruh hali arasındaki mesafe büyüyor. CHP yönetimi de herhalde farkındadır: İlk tarafa hâkim ruh hali pişkinlikken, diğer tarafta öne çıkan ruh hali ümitsizlik. CHP yönetimi seçimlerin kaybedilmesine rağmen bir şey olmamış havasındayken, diğer taraftaki hava “kazanılabilir bir seçimi kaybedip beş sene daha Erdoğan rejimine mahkûm kaldık” havası. Bu iki hava, bu iki ruh hali arasındaki mesafe giderek büyüyor ve bu da olsa olsa muhalif kamuoyunun CHP’den, CHP imgesinden yabancılaşması demek.
Bütün bu hal şuna işaret ediyor: CHP yönetiminin de kendi rasyonel zeminine dönmesi gerekiyor. Bu türden bir dönüşün ilk adımı şu olabilir: Ortada açık bir yenilgi olduğunu kabul edip, kazanılabilir bir seçimin niye kaybedildiği üzerine düşünecek bir yönetim oluşturmak. Tüzük, program, ideoloji, hepsinin konuşulabilmesi için CHP’nin öncelikle işin gereğini yerine getirmeye, asgari bir rasyonelleşmeye ihtiyacı var. CHP’nin her şeyden evvel seçim yenilgisine normal bir tepki vermesi gerekiyor. Sonrası sonrasının işi.