CHP’de Değişim ve Yenilenme Tartışmaları-2

chpde değişim soruşturması ikinci bölüm

Perspektif, CHP’deki değişim ve yenilenme tartışmalarını analiz ettiği ve geçtiğimiz günlerde birinci bölümü yayınlanan soruşturmanın ikinci bölümü için Ekopolitik kurucusu ve yazar Tarık Çelenk, Medyascope yayın yönetmeni ve gazeteci Ruşen Çakır ile Yeni Şafak Gazetesi yazarı Aydın Ünal’ın görüşlerine başvurdu.

“GEMİYİ GÜVENLİ LİMANA GÖTÜRME HEDEFİ VE İNANDIRICILIĞI, KAMUOYUNDA CİDDİ OLARAK SORGULANMAKTA”

tarık çelenk röportaj

Tarık Çelenk-Ekopolitik Kurucusu ve Yazar

Mayıs seçimleri sonrası yenilenme argümanı hattındaki Kılıçdaroğlu’nu, CHP’yi, yönetimini ve destekçilerinin retoriğini, partiyi yönetiş tarzlarını, seçim sonuçlarına yönelik tutumlarını, “gemiyi güvenli limana götürme” stratejisini, hedeflerini ve siyasi dilini nasıl analize tabi tutuyorsunuz? Bu parametreler ışığında yakın ve orta vadede Kılıçdaroğlu ve CHP’yi bekleyen muhtemel senaryo nedir? Bu senaryonun 2024 yerel seçimlerine yansıması ne olur? 

 

Burada öncelikle gözüken, gemiyi güvenli limana götürme hedefi ve konsepti, toplum tarafından inandırıcı ve güven verici bulunmamakta. Yani burada eğer siz gemiyi güvenli bir limana götürme şiarına ve hedefine inanıyorsanız, bu konudaki yol haritasını ve adımları atmanız gerekir. Topluma ve seçmene ancak bu şekilde inandırıcılık verebilirsiniz. Bu konudaki gizem ve yürütülen üstü örtülü diplomasi, gemiyi güvenli bir limana götürme diye bir hedefinin olmadığını ya da götürebildiği kadar gemiyi götürme gibi bir hedef taşıdığı izlenimini veriyor. 

 

Bu meselede bir de şu husus var. Şu anda Cumhuriyet Halk Partisi’nin delege sistemi, Cumhuriyet Halk Partisi’nin belediyelerinin finansmanı, siyasetin finansmanı ve kendi alt kesimlerinin finansman modeli bir rutine bağlanmış, bir alışkanlığa dönüşmüş durumda. Bu bir kimlik ile belli gruplar üzerinden bir rant modeli, bir finansman modeli ya da bir besleme modeli oluşturmuştur. Bunun yeni bir yönetimle değişmesi ya da el değiştirmesi, mevcut parti sistemini çok rahatsız eder. Ayrıca bu tip değişimleri Türk siyaseti maalesef tam yerine oturtamıyor. Siyaset; kazasız belasız, kırılmadan bir değişimi yerleşik kılamıyor. Bunun oluşturduğu bir kaygı var hiç şüphesiz. Mevcut statükoyu savunan delegelerde, partide, Sayın Kılıçdaroğlu’nun kurmuş olduğu bir denge var. Onu bozduğunuz zaman yeni bir denge kuramazsınız, sistem çöker. Bu açıdan bakıldığı zaman gemiyi güvenli limana götürme hedefi ve inandırıcılığı konusu kamuoyunda ciddi olarak sorgulanmakta. 

 

Bundan ziyade şu anda gözüken, gemiyi götürebildiği kadar götürme hedefinin daha rasyonel olduğudur. Bu senaryonun 2024 yerel seçimlerine yansıması nasıl olur, buna ilişkin bir şey diyemiyorum. Eğer iyi adaylarla seçime gidilirse ve bu iyi adaylar seçimi kazanabilirse mevcut statüko biraz daha hayatını sürdürebilir. Ekrem İmamoğlu’nun adaylığını ilan etmesi, Muharrem İnce formülü gibi partideki bir rakibin tasfiye edilmesi amacıyla da düşünülmüş olabilir.  

 

Ekrem İmamoğlu’nun ikinci defa İBB adayı yapılıp, kazanılması değil de kaybedilmesi hususunda bir beklenti oluşursa, parti açısından bu hem bir çelişki hem de bir sıkıntı olur. Şayet 2024 yerel seçimlerinde bir başarısızlık olursa, bu geminin artık ilk bulunduğu yerde limana yanaşması ve limandan da yeni aktörlerin parti içinde sürpriz bir şekilde çıkması da mümkün. Yerel seçimlerde ciddi bir hezimet oluşursa, seçimlerden sonra ilk altı ay içinde değişim kaçınılmaz gibi gözüküyor.

 

İMAMOĞLU’NUN KAFASINDAKİ İDEOLOJİ, DÜŞÜNCE VE VİZYONA DAİR SINIRLARIN BELLİ OLMAMASI EN ÖNEMLİ DEZAVANTAJLARINDAN BİRİ

 

Değişim ve dönüşüm argümanı hattındaki İmamoğlu ve destekçilerinin retoriğini, seçim sonuçlarına yönelik tutumlarını, kullandıkları siyasi dili, değişim tartışmasının netliğini, hedeflerini ve uyguladıkları stratejiyi nasıl analize tabi tutuyorsunuz? Bu parametreler ışığında yakın ve orta vadede İmamoğlu ve ekibini bekleyen muhtemel senaryo nedir? Bu senaryonun 2024 yerel seçimlerine ve İmamoğlu’nun 2028 Cumhurbaşkanlığı adaylığına yansıması ne olur?

 

Ekrem İmamoğlu Türk siyasi hayatına özellikle 2019 yerel seçimlerinden sonra gelen belki de en yeni ve ismi en çok zikredilmeye değer bir aktör. Çok da parlak olmasa bile bir aktör, yani İmamoğlu’nun bugün toplumda bir rüzgâr estirme karşılığı hâlâ var. 2019’da çok da tanınmayan bir ilçenin çok da temayüz etmemiş ve ciddi bir başarısı olmamakla beraber bu genç siyasi figürü, Erdoğan ve ekibine karşı duyulan tepkiden dolayı İstanbul Büyükşehir’i başa baş kazandığı ve sonradan sürpriz bir aktör olarak ortaya çıktığı bir seçim sonucu ile toplum tanıdı. İmamoğlu’nun tanınması, tek başına mücadele etmesi, Erdoğan ve ekibinin ikinci seçim sürecini iyi yönetmemesi, İmamoğlu’nu bir mağdur olarak alanda görünür olmasına yol açtı. Gömleğinden tutun da döktüğü teri silmesine hatta sokaktaki çocuklarla olan diyaloğuna kadar Türk siyaseti yeni bir aktör kazandı şeklinde yorumlar yapılıyordu. 

 

İmamoğlu seçimi kazandığı zaman, Büyükşehir Belediyesi’nde toplu bir
kadrolaşmaya gitmedi. Gidilse bile bu öyle çok açık bir şekilde kamuoyuna yansımadı. Mevcut kadrolara kısmen saygı gösterdi ama kendi danışman grubunu da eski bulunduğu ilçeden getirdi ve o danışman grubuna Büyükşehir Belediyesi için çok ciddi sorumluluklar verdi. Bu da çok sırıttı ve İmamoğlu’nun vizyonu konusunda soru işareti oluşturdu. 

 

Belediye başkanlığı sürecinde, belediye icraatlarının dışında daha çok İstanbul dışındaki seyahatlerle anılması ve dillendirdiği siyasi söylemlerle de biraz erken bir çıkış gösterdi. Bu da başta Cumhuriyet Halk Partisi seçmenini kendisine karşı biraz mesafe koymasına ve kendisine karşı soğutmasına yol açtı. O da ilk heyecanını gösteremedi. Ama her şeye rağmen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ismi geçen en önemli aktörlerden belki de en başta olan aktör idi. Altılı Masa’nın mitinglerinde hem performansı hem de toplumsal ilgisi dikkat çekiciydi. 

 

İmamoğlu’nun İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin işlerine daha çok eğilmemesi ve Cumhuriyet Halk Partisi’ndeki çekişmeler ile İmamoğlu’nun inişli çıkışlı ya da çelişkili açıklamaları seçmende biraz kafa karıştırdı. Buradaki en önemli konulardan birisi İmamoğlu’nun kafasındaki bir ideolojinin, bir düşüncenin, bir vizyonun sınırlarının belli olmaması idi. 

 

Bu önemli dezavantajlardan biri. Şu soruları sıralayarak meramımı anlatmaya çalışayım. “Reformcu musun? Statükocu musun? Derin devlet ve derin ekiplerle de gerekirse pragmatik işbirliği yapar mısın? Yoksa radikal reformları mı savunuyorsun? Hangi açıdan dünyaya bakıyorsun?” gibi sorular bağlamında vizyonu ve sınırları belli değil İmamoğlu’nun. 

 

İMAMOĞLU İDDİALI İSE, BİR SİYASİ AKTÖR İDDİASINI SÜRDÜRECEKSE VE KAZANMAK İSTİYORSA, BÜTÜN DANIŞMAN GRUBUNU, BÜTÜN ÇEVRESİNİ DEĞİŞTİRMESİ GEREKİYOR

 

İkinci husus, İmamoğlu’nun ideolojik sınırı belli olmadığı için buna bağlı
danışman grubu da belli değil. Yani eski çalıştıklarıyla olan birtakım ilişkileri var. Yeni danışman grubundakileri daha çok parıltıları olan, kendi içinde tutarlı olmayan ama kendi alanlarında yıldız olan kişilerden seçmesi de gene insanların dışarıdan baktığı zaman kafalarını karıştırıyor. Bence İmamoğlu iddialı ise, yeni bir siyasi aktör olma iddiasını sürdürecekse ve kazanmak istiyorsa bir defa bütün danışman grubunu, bütün çevresini değiştirmesi gerekiyor. Bunun dışında da genel seçimler, Büyükşehir seçimleri ve Türkiye ile ilgili vizyonunu net bir şekilde ortaya koyması gerekiyor.

 

Yani ulusalcı mıdır? Kemalist midir? Derin devletçi midir? Neoliberal midir? Demokratik merkez sağda mıdır? Sosyal demokrat mıdır? vs. Bu tarzda, yani hedefe ulaşmak için Sayın Kılıçdaroğlu’nun Özdağ’la görüşmesi gibi her işi yaparız moduna girdiği anda ciddi bir güven kaybına uğrayacağı çok açık. 

 

Bu arada İmamoğlu’nun önünde iki yol var bence. Birincisi Cumhuriyet Halk Partisi’yle devam etmek. Burada da en iyisi Ecevit modeli olması. Ama İmamoğlu kafasında net bir Türkiye vizyonunu reformcu bir mantıkla çözebilirse şayet, Cumhuriyet Halk Partisi dışında devam etmesi, yani ayrı bir siyasi hareket oluşturmasına umut taşıyacak bir ideolojik determinasyona da sahip olması gerekiyor. Siyasetin finansman modelini, eski ilçe belediye başkanlığında yaptığı gibi ya da mevcut Türkiye siyasetindeki finansman modelleri gibi müteahhit partisi olma üzerinden yapacaksa bu bir sorun olacaktır. Bu hususları yeni çevresiyle yapacaksa bir şansı yakalayabilir gibi gözüküyor. Bunu Cumhuriyet Halk Partisi’nin kendi bagajları ya da getireceği avantajı ve dezavantajından ziyade ayrı ya da bağımsız bir siyasi hareketle yapması daha uygun gözüküyor. Tabii bu arada İmamoğlu’nun en büyük sorunlarından biri de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı kazanmama riski ve bu risk yüksek gözüküyor. Eğer bir başarı hikâyesi yaratmak istiyorsa bunun olmazsa olmaz şartı ikinci defa İstanbul Büyükşehir’i kazanması olacaktır.

 

İkinci sorunuzla ilgili atlanmaması gereken bir hususu da belirtmek isterim.  İmamoğlu’nun 2028 Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusu. Eğer İmamoğlu, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanlığı ya da bağımsız başlatabileceği bir siyasi hareket ile İstanbul seçimlerinde başarı gösterebilirse ve çevresinde kurabileceği tutarlı ve güvenli aydınlar, yeni siyasiler, sivil toplum temsilcilerinden oluşan bir görüntü verebilirse, 2028 seçimlerinde şansı olabilir. Buna ilaveten zihni dağınıklığını ya da ideolojik dağınıklığını gidermesi ve topluma bir idealinin olup olmadığı hususunda samimiyetini doğru bir şekilde yansıtması gerekir. Ama 2028 şu an itibarıyla Türk siyaseti ve Türk toplumu içinde çok çok uzak bir hedef

 

ŞU AN İTİBARIYLA TOPLUMSAL MUHALEFET BÜYÜK BİR KÜSKÜNLÜK İÇİNDE

 

Tartışmaların bir tarafında yer alan kurumsal muhalefetin dışında olan toplumsal muhalefet ve özelde CHP seçmeni değişim ve yenilenme tartışmalarından sizce nasıl etkileniyor? Görebildiğiniz kadarıyla, toplumsal muhalefetin 2024 yerel seçimlerine yönelik tutumu ve motivasyonu nedir, seçim yaklaştıkça bu nereye evrilebilir?

 

Şu an itibarıyla toplumsal muhalefet büyük bir küskünlük içinde. Toplumsal muhalefet iktidarı cezalandırma ya da iktidardan hesap sorma yerine muhalefeti ve başta Cumhuriyet Halk Partisi’ni cezalandırmaya ya da Cumhuriyet Halk Partisi’nden hesap sormaya odaklanmış vaziyettedir. Eğer bu psikoloji yerel seçimlere yansırsa, Cumhuriyet Halk Partisi’ni yerel seçimlerde özellikle iki büyükşehirde ciddi yenilgiler bekleyebilir. Bunu aşabilmesi, parti içindeki çekişmeleri daha uygun bir uzlaşıyla çözülebileceğine dair mesajları topluma sağlıklı vermesiyle mümkün. Özellikle burada Sayın Kılıçdaroğlu’nun birinci soruda sorduğunuz gibi güvenli bir limana bu partiyi yanaştırma söylemini ya da bunu bir yol haritasıyla gerçekleştirmesi halinde, parti kazasız belasız 2024 yerel seçimlerine girebilir. Ama bu güvence verilmezse ciddi bir problem olur.

 

MUHALEFETİN TOPLUMDAN ÖZÜR DİLEMESİ VE BİR ÖZELEŞTİRİ VERİP GÜVEN SAĞLAMASI GEREKİYOR

 

Bu aynı zamanda İmamoğlu için de geçerlidir. Yani İmamoğlu’nun Büyükşehir Belediyesi’ne aday konulması, bu süre içinde partiyle olan ilişkileri ya da kamuoyuyla olan ilişkilerini sağlıklı yürütmesi ve ardından seçimleri kazandıktan sonra atacağı siyasi adımlarla ilgili mesajlarının tutarlı olması, kadrolarının vereceği güven gibi hususlar kendi siyasi geleceğini belirleyecektir. Ancak şu anda seçmenin yerel seçimlere karşı hiçbir motivasyonu neredeyse yoktur ve toplumsal muhalefette büyük bir hayal kırıklığı söz konusudur. Bununla ilgili olarak da, Altılı Masa’nın aktörlerinin kendi aralarındaki ilişkilerde de şu anda çok speküle edilen tartışmaları bir tarafa bırakıp, kendi muhalefetlerini ya da geleceğe ilişkin öngörüleriyle beraber stratejilerini netleştirmeleri gerekiyor. Acil olarak muhalefetin toplumdan özür dilemesi ve bir özeleştiri verip güven sağlaması gerekiyor. Ki bu güven sağlanmadığı takdirde CHP içindeki çelişki ve çekişmelerin maliyeti 2024 yerel seçimlerinde görülecektir

“KILIÇDAROĞLU LİDERLİĞİNDEKİ BİR CHP’NİN, HERHANGİ BİR ŞEKİLDE BİR GELECEĞİ OLDUĞUNU YA DA SON SEÇİMDEN DAHA FAZLA OY ALMA İMK NININ OLDUĞUNU HİÇBİR ŞEKİLDE DÜŞÜNMÜYORUM”

ruşen çakır

Ruşen Çakır-Medyascope Yayın Yönetmeni ve Gazeteci

Mayıs seçimleri sonrası yenilenme argümanı hattındaki Kılıçdaroğlu’nu, CHP’yi, yönetimini ve destekçilerinin retoriğini, partiyi yönetim tarzlarını, seçim sonuçlarına yönelik tutumlarını, “gemiyi güvenli limana götürme” stratejisini, hedeflerini ve siyasi dilini nasıl analize tabi tutuyorsunuz? Bu parametreler ışığında yakın ve orta vadede Kılıçdaroğlu ve CHP’yi bekleyen muhtemel senaryo nedir? Bu senaryonun 2024 yerel seçimlerine yansıması ne olur? 

 

Kemal Kılıçdaroğlu’nun istifasını isteyenler bence yanlış yaptılar. Fakat Kemal Kılıçdaroğlu da bugüne kadar izlediği politikayla bir başka yanlışa imza atıyor. Normalde Kılıçdaroğlu’nun kurultaya kadar partinin genel başkanı olacağını ve hiçbir şekilde yeniden aday olmayacağını ilan etmesi beklenirdi. Fakat bunu yapmadı, “eğer delegeler isterse olabilir ama ben aday değilim” dedi. Bu bir anlamda ben istemiyorum ama zorla beni tekrar başkan yapabilirler demek ve gerek merkez yönetim kurulunda yaptığı değişiklikler gerekse o günden bugüne söyledikleri ve söylemediklerine bakılırsa, Kılıçdaroğlu’nun projesinin, partinin başında kalmak olduğu gözüküyor. 

 

Kılıçdaroğlu’yla yerel seçimlere girecek olan bir CHP, ister İYİ Parti ve diğerleriyle ittifak yapsın ister yapmasın, çok büyük bir başarı sağlayamaz. Bir kere Ekrem İmamoğlu’nun başlattığı değişim çağrılarına Kılıçdaroğlu “yenilenme” diyerek cevap vermişti. Fakat şu haliyle bakıldığı zaman yeni bir şey söyleyebilecek bir Kılıçdaroğlu ve ekibi göremiyoruz. Aslında Kılıçdaroğlu’nun bir ekibi var mı? Ona da çok emin değilim. Zira en yakınında olduğunu bildiğimiz kişilerin büyük bir kısmı, Özgür Özel başta olmak üzere kendisini terk ettiler. Hatta sızdırılan Zoom toplantısında da görüldüğü gibi karşı tarafta, yani İmamoğlu ve değişim talepçilerinin yanında yer aldılar.  

 

Şu haliyle Kılıçdaroğlu kurultaydan galip çıkabilir. Ki bunun nasıl gelişeceğini kestirmek bugünden çok zor. Ama Kılıçdaroğlu liderliğindeki bir CHP’nin herhangi bir şekilde bir geleceği olduğunu ya da son seçimden daha fazla oy alma imkânının olduğunu hiçbir şekilde düşünmüyorum. Faik Öztrak’ın en son söylediği “Konya’yı bile alacağız” iddiasının hiçbir inandırıcılığı yok. İstanbul’u ve Ankara’yı korumak konusunda bile çok ciddi zorluk çekebilirler. Hatta İzmir’in bile kesin olmadığı söylenebiliyor.

 

İMAMOĞLU, MUHALEFETİN İHTİYACI OLAN HEYECANI VE HAREKETLENDİRMEYİ YAPABİLECEK DURUMDA VE KIVAMDA HENÜZ DEĞİL

 

Değişim ve dönüşüm argümanı hattındaki İmamoğlu ve destekçilerinin retoriğini, seçim sonuçlarına yönelik tutumlarını, kullandıkları siyasi dili, değişim tartışmasının netliğini, hedeflerini ve uyguladıkları stratejiyi nasıl analize tabi tutuyorsunuz? Bu parametreler ışığında yakın ve orta vadede İmamoğlu ve ekibini bekleyen muhtemel senaryo nedir? Bu senaryonun 2024 yerel seçimlerine ve İmamoğlu’nun 2028 Cumhurbaşkanlığı adaylığına yansıması ne olur?

 

Ekrem İmamoğlu hakkında çok şey yazdım, söyledim. Bunların bir özetini dile getirecek olursam, önü çok açık ama aynı zamanda çok ciddi sorunlar var. Yani o klasik riskler ve fırsatlar olayı. Açık olmasının en önemli nedeni bir rakibi yok. Ne CHP içerisinde ciddi bir rakibi var ne de genel olarak muhalefetin içerisinde muhalefeti toplamaya talip olabilecek bir lider adayı söz konusu. Ekrem İmamoğlu böyle bir iddiayla çıkıyor. Yazdıklarıyla, söyledikleriyle böyle bir iddiayı dile getiriyor. Fakat ilginç bir şekilde CHP Genel Başkanlığı’nı değil de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı kazanmayı hedef aldığı için durum biraz karışıyor. Nasıl karışıyor? Sonuçta CHP’de, kendisiyle birlikte çalışabilecek, mümkünse Özgür Özel gibi birisinin yönetime gelmesi, kendisinin de İstanbul’da aday olması ve tekrar kazanması; bunların her biri ayrı ayrı zorlukta ama diyelim ki ikisini de gerçekleştirdi, yine işi çok kolay olmayacak. 

 

Tabii ki İstanbul’u yeniden kazanırsa çok büyük bir moral motivasyon olacak. 2028 için çalışan, kolları sıvamış bir Ekrem İmamoğlu göreceğiz ve Türkiye’nin gündemini çok ciddi bir şekilde o belirleyecek. Fakat bu arada şunu unutmayalım. Siyasi iktidar, özellikle de Erdoğan, İstanbul’u bir daha kazanırsa Ekrem İmamoğlu’na karşı her türlü engeli çıkartmak isteyecektir. Hatta belki de seçimin öncesinde o meşhur yasal engelleri bile çıkartabilir. Ama bunları bir kenara bırakacak olursak, iktidarın engellemeleri dışında İmamoğlu’nun muhalefette bir çıkış yapabilmesi, birçok şeyi birlikte yapmasını gerektiriyor. Bunların başında öncelikle tabii ki CHP’nin yeni bir şekilde ve yeni bir ruhla onunla birlikte hareket ediyor olması geliyor. Ama bu tek başına yetmeyecek. Başta İYİ Parti olmak üzere muhalefette gözüken diğer kesimlerin de en azından desteğini ya da işbirliğini isteyecektir. Peki, bunu nasıl başaracak? 

 

KILIÇDAROĞLU, SON SEÇİM DÖNEMİNDE İLKELER ÜZERİNDEN BİRLEŞMEK DEĞİL, PAZARLIKLAR ÜZERİNDEN VE GENELLİKLE DE VEREREK BİR ŞEYLER ALMAYA ÇALIŞMIŞ

 

Kılıçdaroğlu’nun son seçim döneminde neyi, nasıl başarıp nasıl başaramadığını gördük. Küçük partilere dağıttığı milletvekilleri, Zafer Partisi’ne vaat ettiği bakanlıklar, aslında Kılıçdaroğlu’nun ittifak konusunda nasıl bambaşka bir vizyona sahip olduğunu bize gösterdi. İlkeler üzerinden birleşmek değil, pazarlıklar üzerinden ve genellikle de vererek bir şeyler almaya çalışmış. Ekrem İmamoğlu kendi deyimiyle “yeni bir ittifak mimarisi” geliştirebilecek mi? Mesela HDP tabanının ve hatta HDP yönetiminin, ki o tarihte adı ne olur şu anda kestirmek mümkün değil, onların da bir şekilde desteğini alabilmesi lazım. 

 

Tabii ki yeni seçmenin, genç seçmenin bir şekilde umudu olabilmesi lazım. Bugünden bakıldığında bu noktanın çok uzağında bir Ekrem İmamoğlu var. Çok ciddi bir imaj sorunu var. Son seçimin bir parçası olmasından kaynaklanan birtakım zorlukları var. O da sonuçta seçim hezimetinin bir parçası. Her ne kadar kendisi bunu kabul edip özür dilemiş olsa da insanlar bunu kolay kolay unutmayacaklar. Yani İmamoğlu son seçimin bir parçası olarak imajını büyük ölçüde yaralattı. Bunları tamir etmek konusunda kimileri onu çok acele davranmaya çağırıyor. İmamoğlu daha ağır adımlarla gidecek gibi ama bütün bu adımları ağır ağır atarken, birçok şey için geç kalmış olabilir. Sonuç olarak İmamoğlu şu haliyle muhalefet cephesinde dikkat çeken tek kişi, fakat muhalefetin ihtiyacı olan heyecanı ve hareketlendirmeyi yapabilecek durumda ve kıvamda henüz değil.

 

SEÇİM YENİLGİSİNDEN SONRA, MUHALİF SİYASETÇİLERİN SÖYLEDİKLERİNİN HİÇBİRİSİ, SEÇMENDE HERHANGİ BİR HEYECAN YARATMADI

 

Tartışmaların bir tarafında yer alan kurumsal muhalefetin dışında olan toplumsal muhalefet ve özelde CHP seçmeni değişim ve yenilenme tartışmalarından sizce nasıl etkileniyor? Görebildiğiniz kadarıyla, toplumsal muhalefetin 2024 yerel seçimlerine yönelik tutumu ve motivasyonu nedir, seçim yaklaştıkça bu nereye evrilebilir?

 

Muhalefet seçmeni, muhalefet tabanı çok büyük bir moral bozukluğu, umutsuzluk ve yılgınlık içerisinde. Bunu değişik şekillerde ilk andan itibaren gözleme imkânımız oldu. Şahsen dijital ortamda yayıncılık ve gazetecilik yapan birisi olarak bunu çok daha hızlı ve çarpıcı bir şekilde gözlemledim. İnsanların siyasete ilgisi, yaptığımız haberlerin, yayınların izlenmelerindeki rakamlarla çok bariz bir şekilde gözüküyor ve özellikle sosyal medya üzerinden gelen bildirimlerde, tepkilerde, yorumlarda ve eleştirilerde bunu çok net görüyoruz.

 

Seçim öncesinde Kılıçdaroğlu’nun kazanmasını kesin gibi gördüğüm için ve bu konuda çok ısrarlı yayınlar yaptığım için başıma neler geldiğini çok iyi biliyorum. Her ne kadar bu konuda neden yanıldığımı anlatmaya çalışmış olsam da birçok kişiyle gönül bağımın kopmuş olduğunu üzülerek görüyorum. Bir gazeteci olarak ben bunları yaşıyorsam, herhalde siyasetçiler, başta Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere çok daha vahimini yaşıyorlardır. Zaten bunu yakın çevremizden görüyoruz; her türlü şekilde “Artık siyasetle ilgilenmiyorum. Artık siyasete bakmıyorum. Hiç haber de izlemiyorum” diyen çok çok sayıda insan var. Seçim yenilgisinden sonra muhalif siyasetçilerin söyledikleri ya da söyler gibi yaptıkları şeylerin hiçbirisi, onlarda herhangi bir heyecan yaratmadı. 

 

HDP/YEŞİL SOL PARTİ’DE BİLE, Kİ MUHASEBE KONUSUNDA EN AKTİF GÖRÜNEN PARTİ, ÇOK BÜYÜK BİR UMUTSUZLUK VE YILGINLIK HALİ VAR

 

Bu soruları cevaplandırırken henüz Meral Akşener’in Afyon konuşması yapılmamıştı. Ama Meral Akşener’in, seçimden bu yana kongrede yaptığı kısmen ilginç konuşma dışında siyaset yapmayı ertelemesi ve 26 Ağustos’ta konuşacağını ilan etmesi bile aslında çok dramatik bir olay. HDP/Yeşil Sol Parti’de bile, ki hesaplaşma, muhasebe konusunda en aktif görünen parti, çok büyük bir umutsuzluk ve yılgınlık hali var. 

 

Küçük partiler diyeceğim, Altılı Masa’nın İYİ Parti ve CHP dışında kalan partileri, aslında var ama yok gibiler. Onu özellikle vurgulamak lazım. Meclis’te milletvekilleri var. Ama ilk çıktıkları zaman özellikle Gelecek ve DEVA’nın uyandırdıkları merakın çok çok uzağındalar. İlgi görmüyorlar. Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu bir anlamda liste dışı kaldılar. Bunu özellikle vurgulamak lazım. İYİ Parti bambaşka bir kriz içerisinde. Böyle bir ortamda, kurumsal muhalefetin iyice dibe vurduğu ortamda, toplumsal muhalefet ne yapıyor? Akbelen deneyimini gördük. Belli ölçülerde bir heyecan yarattı. Ama sınırlı bir şeydi. Benzer bir olay İstanbul’da Gezivari yaşansaydı ne olurdu bilemiyorum. 

 

Şu haliyle kurumsal muhalefetin, toplumsal muhalefeti büyük ölçüde felç etmiş olduğunu aklımızda tutmamız lazım. Hep ne dendi? Bekleyin. Seçim olacak. Her şey değişecek. Hiçbir şey değişmedi ve bütün iş, toplumsal muhalefetin omuzlarına yüklendi. Ama onlar da neyi nasıl yapacaklarını bilmiyorlar. İmkânı olan yurt dışına gidiyor ve şu haliyle bakıldığı zaman, Türkiye’de kurumsal muhalefetin faturasını ödemek zorunda kalan ve bu faturayı ödememek için de mümkün olduğu kadar siyasetle ilgisiz kalmaya çalışan ama iktidarı da benimsememe ısrarını sürdüren toplumsal bir muhalefet var. 

 

Fiiliyatta aslında pek bir şey yok. Kolay kolay da bir kıpırdanma olacağına dair işaret şu anda gözükmüyor. Ekonomik sıkıntılar nedeniyle bir şeyler olur mu? Olsaydı daha önce olurdu diye buna belki cevap vermek gerekir. Bu saatten sonra da Türkiye’de ekonomik sorunlar, yoksullaşma ve gelir adaletsizliğinin iyice tırmanması gibi nedenlerle bir toplumsal muhalefet olmasını da açıkçası beklediğimi söyleyemem.

“GEÇMİŞİN HATALARIYLA YÜZLEŞME, ÖZELEŞTİRİ YAPMA VE DİNİ HASSASİYETLERİ ANLAMA GAYRETLERİYLE KILIÇDAROĞLU, FARKLI BİR ÇİZGİ İZLEDİ”

aydın ünal chp

Aydın Ünal-Yeni Şafak Gazetesi Yazarı

Mayıs seçimleri sonrası yenilenme argümanı hattındaki Kılıçdaroğlu’nu, CHP’yi, yönetimini ve destekçilerinin retoriğini, partiyi yönetiş tarzlarını, seçim sonuçlarına yönelik tutumlarını, “gemiyi güvenli limana götürme” stratejisini, hedeflerini ve siyasi dilini nasıl analize tabi tutuyorsunuz? Bu parametreler ışığında yakın ve orta vadede Kılıçdaroğlu ve CHP’yi bekleyen muhtemel senaryo nedir? Bu senaryonun 2024 yerel seçimlerine yansıması ne olur?

 

Cumhuriyet Halk Partisi, 9 Eylül 2023’te 100 yılı geride bırakmış olacak. Kuşkusuz bir asır CHP için çok büyük birikim ve tecrübe anlamına geliyor ama aynı zamanda asırlık bir partinin kolay kolay değişim gerçekleştiremeyeceği gerçeğiyle de bizi yüzleştiriyor. CHP’nin, Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında güçlü şekilde var olan kimi haklı kimi de yersiz korkuları diri tutmak gibi bir misyonu var ve politikaları ile retoriği bu korkular üzerinden şekillenmiş durumda. 

 

Kemal Kılıçdaroğlu’nun, 1972’de İnönü’ye başkaldırarak genel başkan olan Bülent Ecevit’le birlikte CHP’de 100 yıl içinde en radikal değişimi gerçekleştiren isim olduğu kanaatindeyim. Geçmişin hatalarıyla yüzleşme, özeleştiri yapma, toplumun özellikle dini hassasiyetlerini anlama gayretleriyle Kılıçdaroğlu farklı bir çizgi izledi. Üstelik bu değişimi, asırlık bir partinin oturmuş gelenek ve takıntılarına rağmen, son derece statik kadrolarına ve seçmenine rağmen başarabildi. 

 

Sorun şu ki, radikal bir değişim sürecinde parti kadrolarını ve tabanını ancak ve ancak “zafer” vaadiyle ikna edebilirsiniz. Örneğin, Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü konusundaki müsamahakâr tavrına, “İslamcı” denilebilecek partilerle işbirliği hatta o partilere CHP’nin kazanabileceği milletvekili sıralarını vermeye, radikal solla ilişkilere ya da FETÖ ile açık işbirliğine yönelik ciddi bir reaksiyon olduğunu ama bu reaksiyonun “zafer” sonrasına ertelendiğini hissedebiliyorduk. Bu kadar “taviz”den sonra zafere ulaşamamak kuşkusuz büyük hayal kırıklığına neden oldu. 

 

KILIÇDAROĞLU’NUN GENEL BAŞKAN KALDIĞI BİR CHP’NİN, SİYASETTE ARTIK ETKİN OLABİLMESİ ASLA MÜMKÜN DEĞİL

 

Büyük risk alıp başarısız olduktan sonra, Kemal Kılıçdaroğlu’nun 28 Mayıs gecesi CHP Genel Başkanlığı’ndan istifa etmesi beklenirdi ama yapmadı. 100 yıllık bir partide, tarihi bir başarısızlığın ardından istifa gelmemesini açıkçası “hırs” ile açıklamak bana biraz akıl dışı geliyor. Herhalde bir tasarım, bir plan, bir senaryo vardır. Ne olabilir? Biraz zorlayınca şu senaryo akla yatkın geliyor: Kurultayda genel başkanlığı bırakacak ve yeni genel başkan her kim olursa olsun, yerel seçim öncesi güçlü bir rüzgâr estirecek. İyimser bir beklenti. Ama aksini düşünmek mümkün değil. Zira Kılıçdaroğlu’nun genel başkan kaldığı bir CHP’nin Türkiye siyasetinde artık etkin olabilmesi asla mümkün değil. 2024 yerel seçimlerinde seçmen Cumhur İttifakı’na tepki gösterse bile oyları birkaç istisna şehir dışında CHP’ye gitmeyecektir. Bu da alternatif muhalefet arayışlarını yoğunlaştıracaktır.

 

İMAMOĞLU’NUN CHP’YE BİR DEĞİŞİM GETİRECEĞİ, HATTA ASIRLIK CHP BÜROKRASİSİYLE BAŞ EDEBİLECEĞİ KONUSUNDA ŞÜPHELERİM VAR

 

Değişim ve dönüşüm argümanı hattındaki İmamoğlu ve destekçilerinin retoriğini, seçim sonuçlarına yönelik tutumlarını, kullandıkları siyasi dili, değişim tartışmasının netliğini, hedeflerini ve uyguladıkları stratejiyi nasıl analize tabi tutuyorsunuz? Bu parametreler ışığında yakın ve orta vadede İmamoğlu ve ekibini bekleyen muhtemel senaryo nedir? Bu senaryonun 2024 yerel seçimlerine ve İmamoğlu’nun 2028 Cumhurbaşkanlığı adaylığına yansıması ne olur?

 

Ekrem İmamoğlu ve destekçilerinin yeni bir politika ya da “değişim” vaadiyle hareket ettiklerini düşünmüyorum. Açıkçası şu ana kadar “yeni” bir söz de duymadım. CHP’de bir kriz var ve bu krizi fırsata çevirmek isteyenler var. Kılıçdaroğlu en kötü olarak görülüyor ve onun dışındaki her isme rıza gösteriliyor. Tabiatıyla en popüler isim olan Ekrem İmamoğlu öne çıkıyor. İmamoğlu’nun muhtemel bir genel başkanlığı, CHP seçmeninde hatta daha geniş anlamda muhalif seçmende bir heyecan oluşturacaktır. Bu heyecan da 2024 seçimlerine yansıyacaktır. Orta ve uzun vadede ise İmamoğlu’nun CHP’ye bir değişim getireceği, hatta asırlık CHP bürokrasisiyle baş edebileceği konusunda şüphelerim var.

 

2019’DA OLDUĞU GİBİ, SEÇMENİN 2024’TE “SEÇMEKTEN” ZİYADE “CEZALANDIRMA” YOLUNA GİDECEĞİNİ DÜŞÜNÜYORUM

 

Tartışmaların bir tarafında yer alan kurumsal muhalefetin dışında olan toplumsal muhalefet ve özelde CHP seçmeni değişim ve yenilenme tartışmalarından sizce nasıl etkileniyor? Görebildiğiniz kadarıyla, toplumsal muhalefetin 2024 yerel seçimlerine yönelik tutumu ve motivasyonu nedir, seçim yaklaştıkça bu nereye evrilebilir?

 

2023 seçimleri öncesinde hem muhalif tabanda hem de CHP tabanında iyimser beklenti abartılı şekilde yükseltildi. Bir yandan mevcut iktidar aşırı derecede nefret objesi yapılırken diğer yandan da “iktidarın sonunun geldiği” algısı pompalandı. Böyle olunca da sonuç olağanın dışında bir hayal kırıklığı ve çöküntüye neden oldu. Muhalif seçmen şu anda temkinli. Yaşananlardan ders ve ibret almış mıdır? Bilemiyorum. Sosyal medyanın, uluslararası medyanın, popüler isimlerin, sanatçıların gazına gelenler Türkiye gerçeğiyle, toplum gerçeğiyle tanıştılar. “AK Parti’ye oy verenler cahil” kestirmesinin ve önyargısının ciddi şekilde kırıldığı umudunu taşıyorum. Böylece keskin kutuplaşma da yumuşayabilir, Türkiye normalleşebilir. Yerel seçimler, seçmenin daha “seçici” olduğu seçimlerdir. Yine de, 2019’da olduğu gibi, seçmenin 2024’te “seçmekten” ziyade “cezalandırma” yoluna gideceğini düşünüyorum. Yani bir muhalefet başarısı beklemiyorum; seçim sonucunu iktidara yönelik reaksiyon belirleyecektir.

En son çıkan yazılardan anında haberdar olmak için bizi @PerspektifOn twitter hesabımızdan takip edebilirsiniz.

Picture of TARIK ÇELENK

TARIK ÇELENK

Erzurum’da dünyaya geldi. İstanbul Teknik Üniversitesi, Elektrik Fakültesi Enerji Bölümü'nden mezun oldu. Daha sonra Elektrik mühendisi olarak Deniz Kuvvetleri Komutanlığına dahil oldu. Burada 1999 senesine kadar muhtelif vazifeler aldıktan sonra binbaşı rütbesiyle emekli oldu. Elektrik mühendisi olmasına rağmen politika, sosyoloji gibi konularda uzmanlaşan Çelenk, politik İslam, Türk ve Kürt miliyetçiliği, politik psikoloji gibi konulara yaptığı yorumlarla bilinmektedir.

Picture of RUŞEN ÇAKIR

RUŞEN ÇAKIR

Galatasaray Lisesi'ni bitiren Çakır, 1981 Şubat-1982 Ağustos arasını Hasdal ve Metris askeri cezaevlerinde tutuklu olarak geçirdi. Boğaziçi Üniversitesi’ni yarıda bıraktı. 1985 yılında Nokta Dergisi'nde gazeteciliğe başladı. Sırasıyla Tempo, Cumhuriyet, Milliyet, CNN Türk, NTV, Vatan ve Habertürk’te çalıştı. TESEV'de Demokrasi, Sivil Toplum ve İslam Dünyası Programını yönetti. Açık Toplum Vakfı Danışma Kurulu’nda görev yaptı. 20 Ağustos 2015’te yayına başlayan Medyascope'un kurucu yayın yönetmeni ve yazarı. Ruşen Çakır, yurtiçi ve dışında çok sayıda konferansa katıldı. Marmara Üniversitesi Fransızca Kamu Yönetimi Bölümünde "Çağdaş İslami Siyasi Düşünce ve Türkiye", Buffalo New York Devlet Üniversitesi'nde "İslam, Demokrasi ve Sivil Toplum" dersleri verdi.

Picture of AYDIN ÜNAL

AYDIN ÜNAL

1970 yılında Ankara'da doğdu. Ankara Merkez İmam Hatip Lisesi, ODTÜ Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü ve Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi İngiliz Dili Öğretmenliği bölümlerinde okudu. Yörünge, Belde, Ülke, İkindi Yazıları, Hece, Tezkire gibi yayınlarda yazdı. Hak-iş Basın danışmanlığı, Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlığı Danışmanlığı, Başbakanlık müşavirliği, Başbakan Başmüşavirliği ve Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanlığı görevlerinde bulundu. 25 ve 26. Dönemlerde Ankara Milletvekili seçildi.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.