CHP’de Ne Değişsin?
CHP’nin başına “sekülerleri, milliyetçileri, Kürtleri ve muhafazakârları genel bir demokrasiye dönüş programı etrafında bir araya getirmeyi esas alan mevcut teklifi icra edebileceği ümit ve güvenini verebilen biri gelsin” demek, aslında o kadar da yavan bir değişim önerisi olmayabilir.
CHP’de değişim tartışması giderek enteresan, Kafkaesk bir hal alıyor. Neyi konuşuyorduk, konuştuğumuz her neyse niye konuşmaya başlamıştık, her şey karışmış gibi. Neredeyse iki aydır yürüyen “CHP’de değişim” tartışmasından elimizde kalan kalan tek manalı şey şu soru gibi: Değişsin diyenler neyi değiştirmek istiyor? Daha ziyade CHP yönetiminin ve “alternatifleri geleceğine, mevcutlar devam etsin” diyenlerin sevdiği bu soru makul gerçekten. Değişimin “O gitsin, bu gelsin” biçimi hoş değil. Değişimi fikre, programa, projeye değil de şahıslara bağladığından “O gitsin, bu gelsin”ci değişim teklifleri tatsız geliyor. Böyle olmakla beraber, ne CHP’de değişim işini yüklenmiş görünenlerden ne de CHP’de değişim tartışmasına katılanlardan “örgüt, parti nasıl çalışsın”, “kararlar nasıl alınsın”, “tüzüğü ne yapalım” türü bildik sorulara verilmiş bildik cevapların haricinde dişe dokunur bir teklif, üzerine konuşulur bir öneri de gelmiş değil. İzleyebildiğim, görebildiğim kadarıyla, Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP’nin seçim öncesinde yapıp söylediklerinin türevlerini yapıp söylemeyi önerenler bir tarafa bırakılacak olursa, teorik olarak ciddiye alınır iki teklif dolaşıyor ortalıkta: 1. CHP kurucu kodlarına dönsün, 2. CHP’yi emekçilere, sendikalara yaslanan gerçek manasıyla sol, sosyal demokrat bir parti yapalım.
Teorik olarak ciddiye alınabilir görünmekle birlikte bu iki teklif de akis bulmuş, kalabalıkların ya da kanaat erbabının ilgisini çekmiş değil. Bunda şaşırtıcı bir taraf tabii ki yok, çünkü kalabalıklar ve kanaat erbabı her iki teklifin de ‘işe yaramazlığının’ farkında olacak kadar ‘rasyonel’ ya da öngörü sahibi. Feraset sahibi herkes farkında ki, CHP’nin kurucu kodlara dönmesinin derdimize derman olma, CHP’ye ve etrafına toplanan muhalefete Erdoğan ve Cumhur İttifakı karşısında seçim kazandırma şansı yok. Dolayısıyla, CHP kurucu kodlarına dönebilir gerçekten ama bunun ne CHP’nin ne de CHP’nin etrafına toplanmış muhaliflerin derdine derman olacağı yok, bu görülüyor. CHP’yi gerçek manasıyla sol, sosyal demokrat kılmak teklifinin durumu daha da müşkül. Çünkü burada kalabalıklar ve kanaat erbabı meselenin büyüklüğünün farkında: Siyasetin odağında kimlikler meselesi olmaya devam ettikçe, ki yakın bir gelecekte öyle olmaya devam edecek görünüyor, Türkiye’de emek odaklı bir sol, sosyal demokrat hareketi güçlendirmek, CHP’yi bu türden bir sosyal demokrat parti yapmak zor. Bu türden bir partiyle Erdoğan ve Cumhur İttifakı karşısında seçim kazanmak olacak iş değil. Hele de emek odaklı olduğunu iddia eden partilerin ne yapabildikleri ortadayken.
“CHP değişsin” tartışmasında akıl çelen, ‘budur’ dedirten bir teklif yapılamaması hali kötü görünmekle beraber hissiyatım şu: “CHP’de ne değişsin” sorusunun cevabı bu halde gizli olabilir. Bütün bu yeni bir teklif yapılmaması hali, CHP’de ne değişsin sorusuna dişe dokunur bir cevap gelmemesi durumu, CHP’de ne değişsin sorusunun doğru cevabının ilk bakışta herkese sevimsiz gelen “O gitsin, bu gelsin” cevabı olduğunu gösteriyor olabilir. CHP değişsin tartışmasının aldığı Kafkaesk hal, bütün bu tartışma içerisinde kayda değer, üzerine düşünülebilir ciddi bir teklif yapılamaması, bugün, bu şartlarda CHP’de değişmesi gerekenin lider ve parti yönetimi olduğunu gösteriyor olabilir. Hissiyatım bu.
Neden böyle hissettiğimi izah etmezden önce şunu kaydedeyim: Süregiden tartışma içerisinde öğütüldü gitti ancak “CHP’de yönetim değişsin” teklifinin öyle hafifsenecek, kolayca mahkûm edilecek bir tarafı yok. Yok, çünkü işin doğası bunu gerektiriyor. Biraz gürültüye getirildi, biraz pişkinliğe vuruldu ama vaka şu: Bizzat CHP liderliğinin, CHP yönetiminin “kesin kazanıyoruz” dediği, kaybedilmesi zor bir seçim kaybedildi. Bu tür durumlarda başarısızlıktan sorumlu olanların değişmesi işin tabiatı gereği. Dolayısıyla, “CHP’de yönetim niye değişsin ki” denebilecek bir durum yok, daha çok “nasıl olur da değişmez” denebilecek bir durum var.
O Gitsin, Bu Gelsin
Seçimlerin kaybedilmiş olması, bizzat vaka öyle gerektirmekle beraber “CHP’de değişim” tartışmasında dişe dokunur bir teklifin gelmemesi de “CHP’de ne değişsin” sorusunun doğru cevabının “genel başkan ve yönetim” olduğunu gösteriyor yolundaki çıkarımıma döneyim. Çıkarımının kaynağında şu var: CHP’de değişim tartışmasında bugün, bu şartlarda dişe dokunur, “budur” dedirten bir teklif çıkmıyor; çünkü 1. CHP’nin seçim öncesindeki teklifi, aslında epey bir zamandır sahipliğini yaptığı teklif, esas olarak kötü bir teklif değil, 2. Seçimlerin kaybedilmesine sebep olan CHP’nin teklifi değil, CHP’nin ve Kılıçdaroğlu’nun bu teklifi hayata geçirebileceği ümidini ve güvenini verememesiydi.
CHP’de değişim tartışmasından kayda değer, kulak verilebilir bir öneri çıkmıyor, çünkü esas sorumuz “sana ya da bana göre Türkiye için en iyi olan nedir” değil, Erdoğan ve Cumhur İttifakı seçimde nasıl yenilir sorusu ve Türkiye siyaseti bu sorunun optimum cevabını seçim öncesinde vermişti. CHP liderliğinin katkısıyla oluşan bu cevaba göre Erdoğan ve Cumhur İttifakı sekülerleri, milliyetçileri, Kürtleri ve muhafazakârları bir araya getiren bir demokrasiye dönüş programıyla yenilebilirdi. Bu optimum fikre göre muhalefetin daha adil, daha demokratik, daha rasyonel ve daha liyakatli bir yönetim fikrinde uzlaşması seçimlerde başarıyı getirebilirdi. CHP’nin, kurucu kodlara yapışıp kalmadan ya da saf bir sosyal demokrat parti olmaksızın temsilciliğine soyunduğu teklif buydu ve feraset sahipleri de farkında ki bu teklif geçerliliğini yitirmiş değil. Seçim sistemi aynı kaldıkça ve merkezinde AK Parti ve MHP’nin olduğu Cumhur İttifakı dağılmadıkça seçimlerde Erdoğan’ı ve Cumhur İttifakı’nı yenmenin yolu sekülerleri, milliyetçileri, Kürtleri ve muhafazakârları bir araya getiren bir siyasi cephe oluşturabilmekten geçiyor. CHP’de değişim tartışmasında kayda değer bir teklif çıkmamasının ilk sebebi bu. Ortada kayda değer, optimum bir teklifin olması.
İkinci sebep de faille ilgili. CHP’de değişim tartışmasından kayda değer bir teklif çıkmıyor, çünkü Erdoğan’ı ve Cumhur İttifakı’nı iktidardan gönderememenin ardında CHP’nin temsilciliğine soyunduğu teklif değil, söz konusu teklifin Kılıçdaroğlu ve ekibince icra edilebilir bulunamaması var. Seçim öncesinde yapılan araştırmalar da gösteriyordu ki seçmenlerin yarısından epey fazlası Erdoğan’ın gitmesinden yanayken, yarısından çok azı Erdoğan sonrası için Kılıçdaroğlu’nu uygun buluyordu. Böyle olmakla beraber muhalefetin cumhurbaşkanı adayının Kılıçdaroğlu olması, CHP’nin temsilciliğine soyunduğu teklifin seçmene ümit ve güven vermekte başarılı olmayan Kılıçdaroğlu’yla özdeşleşmesinin ve seçim yenilgisinin önünü açtı. Kılıçdaroğlu aday olduktan sonra yaşananlar, Akşener’in gidip gelmesi, yedi cumhurbaşkanı yardımcılığı ihdas edilerek yönetim problemi çıkacağının neredeyse garanti edilmesi, buna mukabil Kılıçdaroğlu’nun icrayı hangi kadroyla yapacağını açıklamaktan imtina etmesi, bütün cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasının Kılıçdaroğlu personasına yaslanması, Kılıçdaroğlu’nun ilk turdan sonra ani bir dönüşle Özdağ’a yanaşması vs., merkezinde CHP’nin olduğu söz konusu teklifin icra edilebilirliğini şüpheli kıldı ve malum yenilgiyi getirdi.
Özetle, CHP’de değişim tartışmasında dişe dokunur bir teklif gelmemesinin ardında sözcülüğünü CHP’nin yaptığı mevcut teklifin halen geçerli olması, buna mukabil teklife uygun fail bulunamaması olabilir. Bu durumda, CHP’de ne değişsin sorusuna, bütün yavanlığına rağmen, “o gitsin, bu gelsin” cevabının verilmesi o kadar da anlaşılmaz olmayabilir. CHP’nin başına “sekülerleri, milliyetçileri, Kürtleri ve muhafazakârları genel bir demokrasiye dönüş programı etrafında bir araya getirmeyi esas alan mevcut teklifi icra edebileceği ümit ve güvenini verebilen biri gelsin” demek, aslında o kadar da yavan bir değişim önerisi olmayabilir.