CHP’nin Teorisi – I: Bir Mecburiyet Partisi

İkircikli tutumu, Türk siyasal hayatındaki tarihsel konumlanışı ve üstlendiğini iddia ettiği Cumhuriyet’in kurucu partisi misyonu gereği CHP bir mecburiyet partisidir. Hem ana muhalefet konumunu işgal edip hem de bu denli ikircikli, kırılgan ve tepkisel bir şekilde hareket etmek, Türkiye’nin güçlü bir siyasal alternatif yaratmasının önündeki en büyük engeldir.

chp

Hatalarınız sizi tanımlamaya başladığı andan itibaren göz göre göre onları tekrar etmeyi sürdürürsünüz. 

 

Baktığınız her yerde o hataların “doğruluğunu” görmeye başlarsınız.

 

Güdülenmeleriniz, algılarınız, bilişsel haritanız, hatta olan bitenden ders çıkarma biçiminiz bile hatalarınızda ısrarın birer aşamasına dönüşür. 

 

Siyasal partiler söz konusu olduğunda bu ısrarın kaçınılmaz sonucu sosyal ve siyasal potansiyelin heba edilmesi olacaktır. 

 

Sorun sadece negatif kimliklenme olarak tanımlanan ve kendine özgü bir pozitiflikte ikna etmek yerine karşı olunan lider, görüş, politik yapı özelinde bir tutunum sağlamayı yegâne strateji olarak belirlemek değildir. 

 

Nitekim CHP, 14-28 Mayıs arası dönemde adayının ismini silecek denli bu negatifliği en koyu hâliyle işleyip durdu, sonuç ise malumunuz. 

 

Sorunun asıl olarak ne olduğuna gelince…

 

CHP’nin sorunu bu negatif kimlikte ısrarı ve onun dışına çıkacak pozitif bir hamle yapma konusunda kalıtsallaşan kapasitesizliğidir. 

 

Öyle ki bir siyasal parti olarak kendini var etme biçimi teorik olarak saptanmalıdır. Çünkü CHP için negatifliğin asli bir izlek hâline gelmesi, onun yapısal ve söylemsel karakterinden ayrı düşünülemez. 

 

Bir Temsil Partisi: Kitleselleşememe Sorunu

 

CHP uzun süredir tepkisel nitelikteki strateji ve politikaların güdümünde hareket ediyor

 

Bakarsanız 14-28 Mayıs arasındaki siyasal savrulmalar, Özgür Özel’in genel başkanlığı gibi hususlar da bu tepkiselliğin yakın dönemli birer göstergesidir. 

 

Tepkiselliğin anlamı, politikalarınızı ya da stratejilerinizi belirlemede her daim başkalarına göre hareket etmenizdir. Rüzgârda savrulan uçurtma misali, kontrol ettiğinizi sandığınız durumların kolaylıkla, beklenmedik anda kontrolden çıkmasını da ifade eder. 

 

Bu tepkiselliğin siyasal partilerin sınıflandırılmasındaki karşılığı temsil partileridir. Sigmund Neumann’ın deyimiyle temsil partileri, mevcut oy potansiyelini güvence altına almayı birincil öncelikleri olarak görürler.

 

Bu güvence takıntısı gereği, bir kamuoyu oluşturma potansiyeli yerini sahip olunan, temsil edilen kesimin kaygılarını yansıtma iddiasına bırakır. Dolayısıyla iktidar alternatifi olmak için yeterli oy desteğini sağlama bağlamında daha baştan kırılganlaşırlar.

 

Bunun yanında temsil partileri, belirli bir ideolojik söylemi istikrarlı bir şekilde sürdürme iddiasındadır. İdeolojik yükünü muhafaza etmek, temsil edilen kesim karşısındaki meşruiyetin sürekliliği için elzemdir.

 

Gelelim CHP’nin tepkisel oluşuna… 

 

CHP, her şeyden önce mevcut oy potansiyelini güvence altına alma iddiasıyla hareket etmesine rağmen Erdoğan ve AK Parti karşıtlığı üzerinden de alternatif olduğu söyleminde… Ana muhalefet konumu da bu söylemi kuran unsur olarak kurgulanıyor. Öte yandan bu karşıtlık üzerinden aşamadığı yüzde 21 bandını muhafaza etmeye de çalışıyor. Bu ikircikli tavır ise partiyi, kelimenin tam anlamıyla bir mecburiyet uğrağı hâline getiriyor.

 

Temsil ettiğini iddia ettiği kesimlerin ideolojik memnuniyetsizliği ile alternatif olma hevesiyle bu temsili sarsan söylemlerin gündeme gelmesi, partiyi ne bir iktidar adayı ne de güçlü bir temsilci kılıyor. 

 

Siyasal kapasitesizliği de doğuran tepkisellik buradan kaynaklanıyor.

 

Ne ideolojik yükünü hakkıyla savunan ne de bu yüke karşıt olabilecek politik atılımları gerçekleştirebilen CHP, günlük savruluşların partisi hâline geliyor. 

 

Temsil edilenler mecburiyet psikolojisiyle partiye yaklaşıyor. Parti elitleri de durumun farkında ki “CHP seçmeni sadıktır” şeklinde siyasal açıdan zayıflığın ifadesi olan söylemlerde bulunabiliyor. 

 

CHP yönetimi, olası bir alternatif durumunda yaklaşık çeyrek asır önce yaşadığı yüzde 5’lere kadar düşme tehlikesini göz ardı etmemeli… 

 

Pek de göz ardı etmiyorlar gibi görünüyor, tabii ki negatif pencereden… Böylesi bir düşüşü engellemek için başvurdukları araç, elbette potansiyellerini eriten AK Parti ve Erdoğan karşıtlığı…

 

Öyle ki Sayın Cumhurbaşkanı “siyaseti bırakıyorum” diye bir açıklama yapsa, CHP ne yapacağını şaşıracak bir noktaya gelir, diyebilirim. 

 

Negatif karşıtlığın hükmünde çırpınan bir siyasal partiden kamuoyu oluşturması, proaktif stratejiler belirlemesini beklemek imkânsızdır. 

 

CHP, temsil partisi olmayı bile mecburiyet psikolojisinde sürdürdüğü için kitleleri seferber edecek, mevcut negatifliği pozitif bir hamleye dönüştürecek kapasiteyi yitirmiş durumda…

 

Bu bakımdan tam anlamıyla bir temsil partisi bile olamadığını söyleyebiliriz.

 

Keza ikircikli tutumu, Türk siyasal hayatındaki tarihsel konumlanışı ve üstlendiğini iddia ettiği Cumhuriyet’in kurucu partisi misyonu gereği CHP bir mecburiyet partisidir.

 

CHP’nin Teorisi’nin ilk bölümünü sonlandırırken şu noktayı vurgulamak gerekiyor: Hem ana muhalefet konumunu işgal edip hem de bu denli ikircikli, kırılgan ve tepkisel bir şekilde hareket etmek, Türkiye’nin güçlü bir siyasal alternatif yaratmasının önündeki en büyük engeldir.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.