Çocukların İyi Olma Hali ve Sınıfsallık
Bilgi Üniversitesi Çocuk Çalışmaları Birimi’nin bu hafta açıkladığı ‘Çocukların İyi Olma Hali İstanbul Araştırması”, sınıfsallığın çocukları eğitimden gündelik hayata kadar birçok alanda etkilediğini verilerle ortaya koyuyor.
Son yıllarda genelde ideolojik ayrışmalarımızı, kutuplaşmalarımızı konuşuyoruz. Ancak sosyoekonomik, yani sınıfsal ayrımlarımız da giderek belirginleşiyor. Kızılcık Şerbeti sezon finalinde bu konuyla ilgili çarpıcı bir bölüm vardı. Nursema ve Umut; ideolojik-yaşam tarzı farklılıklarını, ‘Yolumuz kesişti beraber akmak istiyoruz” motivasyonuyla aşsalar da sınıfsallığın getirdiği uçurumu öyle kolayca çözemediler.
Ekonomik kriz derinleştikçe sosyoekonomik eşitsizlikler de derinleşiyor. İşin acı boyutu, geçmişte bu eşitsizlikleri aşmada bir nebze de olsa etkisi olan eğitimin tam tersine giderek eşitsizliği derinleştiren bir enstrümana dönüşmesi. Ücretsiz nitelikli eğitim temel hak olarak görülse de; bunun herkes için erişilebilir olmadığı bizzat millî eğitim sistemi tarafından bazı okullara ‘nitelikli’ tanımlaması getirilerek içselleştirildi. Nitelikli kurumlara ise; artan astronomik ücretleri ödeyebilenler ya da ‘yeni nesil sorularla’ yapılan eleme sınavlarında başarılı olanlar ulaşabiliyor. Eşitsizlik oluşturduğu geçmiş yıllarda MEB raporlarında bile kayıt altına alınan LGS sınavında; bu yıl tüm soruları doğru yapan çocukların bile istedikleri okullara giremeyeceğini düşünürsek; durum daha iyi anlaşılabilir.
Bilgi Üniversitesi Çocuk Çalışmaları Birimi’nin bu hafta açıkladığı ‘Çocukların İyi Olma Hali İstanbul Araştırması”, sınıfsallığın çocukları eğitimden gündelik hayata kadar birçok alanda etkilediğini verilerle ortaya koyuyor. Çocukların üstün yararını sağlayacak politikaların oluşturulması için önemli bir çalışma olan ve yaygınlaşması gereken araştırma, İstanbul’da 4 Mart-6 Nisan 2023 tarihleri arasında 100 mahalledeki 803 hanede, 803 ebeveyn (405 anne, 398 baba) ve 12-18 yaş aralığında her haneden bir çocuğun yüz yüze katılımıyla gerçekleştirilmiş. Çocukların beslenme-sağlık gibi temel konulardan eğitimdeki başarılarına ‘iyi olma hali’nde ailelerin sosyoekonomik statüsünün önemli bir faktör olduğu belirtilen araştırmadan bazı bulgular şöyle: “Görüşülen çocukların yüzde 46’sı tüm gün, yüzde 54’yse yarım gün (öğlenci ya da sabahçı) eğitim alıyor. Tam gün eğitim alanların oranı yüksek sosyoekonomik statü grubunda daha fazla. Araştırma bulguları herhangi bir özel okulda devam edenlerin oranının yüzde 7 olduğunu gösteriyor, bu oran yüksek sosyoekonomik statü grubunda yüzde 18’e yükseliyor. Görüşülen çocukların yüzde 90’ı okula her gün zamanında giderken, en düşük sosyoekonomik statüdeki çocukların beşte biri ayda birkaç gün geç kaldığını söylüyor.”
Araştırma bulguları çocukların eğitimden kopmak istemediğini ortaya koyarken, bu konuda yine sınıfsal bir ayrım olduğu da aşikâr: “Sosyoekonomik statüye sahip çocukların okul hakkındaki olumlu algılara daha az, olumsuz algılara ise daha fazla sahip olduklarını görmekteyiz. Bu statüdeki çocukların yüzde 34’ü zaman zaman dersleri takip etmekte zorlandıklarını belirtirken, okulda öğrendiklerinin yararlı şeyler olduğunu düşünenlerin oranıysa yüzde 67’de. Benzer şekilde, çocukların yüzde 87’si evde düzenli olarak ders çalışabildiğini söylerken, bu oran en düşük sosyoekonomik statüye sahip çocuklarda yüzde 70’e düşüyor. Aynı fark, okulda derslerini öğrenebilme konusunda da görülmekte. Çocukların yüzde 86’sı okulda derslerini öğrenebildiklerini belirtirken, bu oranın en düşük sosyoekonomik statüye sahip çocuklarda yüzde 72’ye düştüğünü görüyoruz. Bu oranlar daha üst sosyoekonomik statü gruplarında yüzde 90’ın üzerinde. Çocukların yüzde 3’ü herhangi bir sebepten okulu bırakmak istediğini belirtiyor, bu oran en düşük sosyoekonomik statüye sahip grupta yüzde 6. Herhangi bir dönemde sınıfta kaldığını söyleyenlerin oranı yüzde 2.”
Farklılıklar, okulların fiziki ortamlarından temizliğe, servis-yemek hizmetlerinden bedensel-kültürel aktivitelere kadar birçok konuda kendini gösteriyor. Evdeki imkânların da bu duruma göre değiştiğini, fiziksel mekân kadar teknolojik altyapı konusundaki avantajı da göz önünde tutarsak; durum daha iyi anlaşılır. Kısacası sağlık, akademik başarı dahil genel olarak iyi olma haline giden yolda sınıfsallığın gayet belirleyici olduğunu destekleyen daha birçok veri var bulgularda.
Tabii bir de iyi olma haline fersah fersah uzakta olan çocuklar var. İyi olma halini bırakın hayata devam edebilme imkânı olmayan, oldurulmayan çocuklar… Medrese yakınlarındaki ahırda cenazesi bulunan 12 yaşındaki Abdulbaki Dakak, uzman çavuşun kullandığı aracın altında kalan beş yaşındaki Erdem Aşkan, 7 yaşındaki mevsimlik işçi Muhammed Zain sadece geçen hafta sosyal medyada birkaç gün konuşulup unutulan çocuklardan üçü… Cezasızlık kültürü norm olduğu sürece; nice yaşıtları aynı kaderi paylaşıyor ve ne yazık ki paylaşmaya devam edecek.