Çolak Ülke
Bir ülke, bir toplum sadece sağ olabilir mi? Sol eli, sol ayağı, sol gözü olmayan bir ülke, bir toplum nasıl yaşar? Böyle bir ülkede eşitlikten ne kadar söz edilebilir? Devletin sol elinin, dolayısıyla toplumun sol uzuvlarının yeterince gelişkin olmadığı ülkelerde gelirin ve refahın görece eşit bir şekilde paylaşılması eşyanın tabiatına pek de uygun değildir.
Sol ayağınız olmadan yürüyebilir misiniz? Sol kolunuz olmadan salata yapabilir misiniz? Sol gözünüz olmasaydı ne kadar görüş kaybı yaşardınız? İnsanın bazı uzuvları ikişer tanedir ve bunlar genellikle sağ ve sol olarak ayrılırlar. İnsan, ister Tanrı tarafından yaratılmış olsun, ister tek hücrelilerden evrimle mevcut haline gelmiş olsun bunun bir anlamı olmalı. İnsan ancak bazı uzuvları ikişer taneyken bir bütündür, tamdır. Öteki durumda ise eksiktir. Mesela sadece sağ uzuvları olan bir insan ne kadar insandır? Sol uzuvları olmayan bir insanın hayatı ne kadar da zor olurdu değil mi?
Devletin Sağ ve Sol Eli
Pekâlâ, bir ülkeyi de bir insan gibi düşünelim isterseniz. Hatta mecazı iyice genişleterek ünlü çağdaş sosyolog Bourdieu’nün tabiriyle devletin sağ ve sol ellerine odaklanalım biraz. Bourdieu devleti tanımlarken, onun sağ ve sol ellerinden söz eder. Bourdieu’den yola çıkarak bunu biraz çeşitlendirmeye çalışalım. Tahmin edeceğiniz gibi devletin sağ eli daha çok polistir, askerdir, güvenliktir, istihbarattır, adliyedir, hapishanedir. Sol el ise daha çok sosyal güvenliktir, emekliliktir, eğitim ve sağlık harcamalarıdır, okuldur, üniversitedir, devlet hastanesidir, kadın sığınma evidir, yetimhanedir, huzurevidir. Sağcılar darılmasın ama devletin sağ eli biraz ağırdır. Sol eli ise daha sevecendir. Türkçede hem baba hem de devlet otoritesi için genelde uygun görülen bir deyimle devlet baba döver de sever de! Peki ama devlet baba bu işlevini hangi eliyle yerine getirir? Devlet baba döverken sağ elini, severken sol elini mi kullanır? Nasıl olsa mecazi zemindeyiz, neden olmasın?
Peki bir devlet babanın sol elinin olmadığını ve sadece sağ elinin var olduğunu düşünün bir anlığına. Bourdieu’den yola çıkarak kullandığımız mecaz açısından devlet babanın sadece sağ el için öngörülmüş işlevleri yerine getirebildiğini ama sol el ile sembolleşen işlevler açısından yetersiz olduğunu hayal edin. Böyle bir devlet olabilir mi? Sadece sağ olan bir devlet mümkün müdür? Olsa bile bu kurum gerçekten devlet tanımına uyar mı? Kısacası bir devlet sadece sağ olabilir mi? Sağcısıyla, solcusuyla pek çok okur bu son sorulara şaşırmış olabilir. Hatta el yükselterek başka nasıl olabilir diye sorabilir. Belki de asıl sorun budur zaten. Çünkü kimileri için devletin sadece sağ olması ya da başka bir ifadeyle “sol el” mecazında ifadesini bulan işlevler açısında yetersiz olması eşyanın tabiatına uygun olarak görülmektedir. Üstelik bu değerlendirme hem sağcılar için hem de solcular için geçerli olabilir. Belki de bu nedenle sağcılar devleti pek sever, solcular ise hiç sevmez! Ancak eşyanın gerçek tabiatı en azından demokratik bir devlet için hiç de böyle değildir. Bu durum bazı ülkelerde olandır ama aslında devletin genel tanımına uygun değildir.
Elbette bu noktada devletin sol eliyle ifade edilen işlevlerin yurttaşlar açısından birer hak olarak geçerli olması gerekir. Bu hakların hayata geçirilmesi, örneğin seçim dönemi popülizmiyle lütfetme şeklinde olmamalıdır. Örneğin daha çağdaş bir ifadeyle “asgari yurttaşlık geliri” olarak sol eli olan bir devlet artık tüm yurttaşlarına, sadece yurttaş olmalarından kaynaklanan doğal haklar bağlamında bir gelir güvencesini sağlamalıdır. Hakikaten güçlü olan devlet budur. Ancak bazı toplumlarda güçlü devlet sadece sağ eli olan devlet olarak algılanır. Bu da aslında devletin tabiatına uygun bir değerlendirme değildir.
Sol Uzuvların Eksikliği
Peki bir ülke, bir toplum sadece sağ olabilir mi? Sol eli, sol ayağı, sol gözü olmayan bir ülke, bir toplum nasıl yaşar? Bu ülkede hayatın kalitesi hangi seviyede olabilir? Üstelik devlet gökten zembille inmediğine göre, devletin sol elinin güçlü olabilmesi için ülkede, toplumda solun asgari bir varlığını olması gerekir. Devletin sol eli ancak ve ancak solu güçlü bir ülkede güçlü olabilir. Sol uzuvları olmayan ya da yeterince gelişmemiş bir ülkede örneğin ne kadar eşitlikten söz edilebilir? Devletin sol elinin, dolayısıyla toplumun sol uzuvlarının yeterince gelişkin olmadığı ülkelerde gelirin ve refahın görece eşit bir şekilde paylaşılması eşyanın tabiatına pek de uygun değildir.
Çünkü sol öncelikle eşitlik olarak anılır. Solun özgürlükle de ilişkisi kabul edilir elbette ama o konuda liberalizmle rol paylaştığı da temel bir kabuldür. Eşitsizliğin en yaygın olduğu ülkeler genelde solun en zayıf olduğu ülkelerdir. Modernliğin tarihine, 1760’larda ilk kez bir kelime olarak ortaya çıkmış medeniyetin tarihine baktığımızda solun en temel ufkunun bu olduğunu kolaylıkla söyleyebiliriz. Büyük ölçüde önce sendikalar, daha sonra sol partilerin mücadelesidir bugün devletin sol eli işlevlerini gündeme getiren, çeşitlendiren, derinleştiren. Çalışma saatlerinin sınırlandırılması, hafta sonu tatili, ücretli izin, emeklilik, asgari ücret büyük ölçüde solun fiilen norm haline getirdiği kavramlardır. Bazı ülkelerde sendikal, sınıfsal mücadeleye pek yaslanmadan devlet tarafından yasal güvence altına alınmış olmaları bu gerçeği değiştirmez. Medeniyet çağında birçok ülkede norm haline gelmiş olanı uygulamak için illa da genel greve gidilmesi gerekmeyebilir.
Bir ülkede asgari ücret açlık sınırının altındaysa, emekli maaşlarının büyük bir bölümü asgari ücretin altındaysa, bunun asıl nedeni devletin sol elinin zayıflığı, dolayısıyla ülkede solun güçsüzlüğüdür. Daha önce birkaç yazımda değinmiştim ama tekrar edeyim: Bir ülkede bir emekli maaşı, devletin ilan ettiği asgari ücretten daha az olabilir mi? Oluyorsa o zaman niye asgari ücret var? Bu bir paradoks mudur, yoksa oksimoron mu? Onu bunu bilmem ama bunun pek hayra alamet olmadığını kesinlikle söyleyebilirim.
Bir ülkede tüketimden alınan vergi, gelirden alınan verginin iki katıysa o ülkenin sol uzuvlarında bir eksiklik vardır mutlaka. Bir toplumda zenginler mütemadiyen zenginleşiyorsa ve fakirler de sürekli fakirleşiyorsa bu yine aynı sebepledir. Zaten bu seçeneklerden her biri ancak diğeriyle mümkündür. Bir ülkeyi on yıllardır sağ hükümetler yönetiyorsa bu duruma pek de şaşmamak gerekir. Üstelik bu sağ söylem öncelikle kalkınmayı hedeflemesine, eşitliği yeterince zenginleştikten sonra düşünülecek bir şey olarak algılamasına rağmen asgari kalkınmayı bile gerçekleştiremediyse durum daha da vahimdir. Bu da aslında bazı toplumlarda pek yaygın olan kalkınmanın sağa, refah paylaşımının sola atfen anılmasının da temeli zayıf bir ezber olduğunu gösterir. Yakın zamanlarda Vedat Milor’un Devleti Geri Getirmek: Türkiye ve Fransa’da Planlama ve Ekonomik Kalkınma Üzerine Karşılaştırmalı Bir Çalışma başlıklı kitabını okudum. Hararetle tavsiye ederim. İnşallah bu kitap hakkında ileride yazmak da istiyorum. Ancak burada en azından kalkınma ve planlama açısından bir ülkede sınıfsal yapının, buna uygun bir tarihsel blokun ve sendikaların ne kadar önemli olduğuna değinmek isterim.
Uzun lafın kısası tıpkı bir insan gibi, bir ülke de sol uzuvları olmadan yürüyemez, koşamaz. Gelişemez, kalkınamaz, demokratikleşemez. Gelişme, kalkınma, demokrasi sadece sağ ile bazı ülkelerde ancak bu kadar olur. Elbette modern bilim artık eksik uzuvlar için çok verimli protezler de üretmiyor değil. “Protez sol” bile belki solun mutlak yokluğundan iyidir. Ancak şunu da unutmamak gerekir bir protez ne kadar işlevsel olsa da, aslında en fazla gösterdiği şey yerine geçtiği uzvun yokluğudur.
“Çolak Ülke”yi büyük şair ve yazar T. S. Eliot’a ithaf ederek bitirmek isterim.