Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu

Sayın Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçildiği 2014 yılından bu yana açılan toplam soruşturma sayısı 160.169, bunlardan kamu davasına dönenlerin sayısı 35.507, mahkûmiyet sayısı (3.625 kişiye hapis cezası olmak üzere) 12.881 olmuştur. Daha önceki dört Cumhurbaşkanı döneminde açılmış Cumhurbaşkanına hakaret davalarının toplamı 1.366 olduğu halde, Sayın Erdoğan döneminde bu sayının 35.000’in üzerine çıkmış olması, konunun ciddiyetini gözler önüne sermektedir.

Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu

Türk Ceza Kanunu’nun 299’uncu maddesine göre, “(1) Cumhurbaşkanına hakaret eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Suçun alenen işlenmesi hâlinde, verilecek ceza altıda biri oranında artırılır.” Genel olarak hakaret suçunu düzenleyen 125’inci maddeye göre ise, “(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.” Bu madde de fiilin “kamu görevlisine karşı görevinden dolayı” işlenmesini ağırlaştırma sebebi saymaktadır.

 

İki maddenin karşılaştırılması, Cumhurbaşkanına hakaretin cezasının, herhangi bir kişiye hakaretin cezasından çok daha ağır olduğunu, diğer bir deyimle Cumhurbaşkanı için özel bir koruma öngörüldüğünü göstermektedir. Konunun, siyasal gündemin önemli bir maddesi haline gelmesinin sebebi, Adalet Bakanlığı istatistiklerine göre son yıllarda Cumhurbaşkanına hakaret davalarında görülen muazzam artıştır. Sayın Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçildiği 2014 yılından bu yana açılan toplam soruşturma sayısı 160.169, bunlardan kamu davasına dönenlerin sayısı 35.507, mahkûmiyet sayısı (3.625 kişiye hapis cezası olmak üzere) 12.881 olmuştur. Daha önceki dört Cumhurbaşkanı (Ahmet Necdet Sezer, Süleyman Demirel, Turgut Özal, Abdullah Gül) döneminde açılmış Cumhurbaşkanına hakaret davalarının toplamı 1.366 olduğu halde, Sayın Erdoğan döneminde bu sayının 35.000’in üzerine çıkmış olması, konunun ciddiyetini gözler önüne sermektedir. Kaldı ki, bu rakama 2020 ve 2021 verileri ve hukuk (yüklü tazminat) davaları dâhil değildir.

 

Bu durum, tahmin edilebileceği gibi hem iç politikada hem Türkiye’nin Avrupa hukuk kurumlarıyla olan ilişkilerinde ciddi tartışmalara yol açmıştır. Avrupa Konseyi organları (Bakanlar Komitesi, Parlamenter Meclisi, Venedik Komisyonu, İnsan Hakları Komiseri) çeşitli tarihlerdeki karar veya görüşlerinde Cumhurbaşkanına tanınan bu özel korumanın ifade hürriyetini ihlâl ettiğini, orantısız olduğunu, özellikle hakaret sebepli hapis cezalarının gecikmeksizin kaldırılmasını veya Cumhurbaşkanına hakaret suçunun tamamen kaldırılarak hakaretle ilgili genel ceza hükmüyle yetinilmesini savunmuşlardır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de çeşitli kararlarında bu maddeye dayanılarak verilen ceza hükümlerini Sözleşmeye aykırı bulmuştur.

 

Bu kararların en son tarihlisi, Vedat Şorli v. Türkiye kararıdır (Başvuru no. 42048/19). Bu kararda, ihlâl gerekçesi şu şekilde ifade edilmiştir: “Suç teşkil eden konularda Cumhurbaşkanına daha fazla koruma sağlayan özel bir hüküm kapsamında başvurucuya cezaî bir yaptırım uygulanması, Sözleşmenin ruhuyla bağdaşmamaktadır. Bu nedenle Mahkeme, şikâyete konu olan tedbirin meşru amaçlarla orantılı olmadığı ve Sözleşmenin 10. maddesi anlamında demokratik bir toplumda gerekli olma şartını karşılamadığı kanaatindedir.” (paragraf 47).

 

2017 Anayasa Değişikliği

 

Türkiye bakımından sorunun vahametini artıran bir faktör, 2017 anayasa değişikliğidir. Bu değişiklikle Cumhurbaşkanı, yürütme gücünün tek sahibi olarak çok geniş yetkilerle donatılmıştır. Ayrıca, Cumhurbaşkanının bir siyasî partiye üye olmasını yasaklayan hüküm de kaldırılmıştır. Halen Cumhurbaşkanı, aynı zamanda AK Parti’nin genel başkanıdır. Bu durum, onun siyasal bakımdan eleştirilmesi mümkün ve meşru olan pek çok eylem ve söylemde bulunmasına, dolayısıyla da maruz kalabileceği eleştirilerin artmasına yol açmaktadır. Anayasa değişikliğinin konumuzla ilgili başka bir yönü de yargının tamamen siyasal iktidara bağımlı kılınmış olmasıdır. Bu nedenle soruşturmalar kolayca davaya dönüşmekte, mahkûmiyet kararları artmakta, en masum ve meşru eleştiriler suç sayılabilmektedir. Görülüyor ki sorunun çözümü sadece 299’uncu maddenin ilgasıyla mümkün değildir. Onunla birlikte, yürürlükteki ucube hükümet sisteminin de hukuk devletine dayanan demokratik parlamenter sistem yönünde değiştirilmesi şarttır.

 

299’uncu maddenin ilgasıyla Cumhurbaşkanının hakaretlere karşı savunmasız kalacağı sanılmamalıdır. Genel olarak hakaret suçunu düzenleyen 125’inci madde ona koruma sağlayacaktır. Elbette hakaret, kimin tarafından kime karşı işlenmiş olursa olsun, asla tasvip edilemez. AİHS’nin 10’uncu maddesi de ifade hürriyetinin meşru sınırlandırma sebepleri arasında “başkalarının şöhret ve hakları” hususuna yer vermiş ve sınırlamanın “demokratik bir toplumda gerekli” olması şartını getirmiştir. Cumhurbaşkanına, bunun ötesinde özel ve daha güçlü bir koruma sağlamanın mantıkî bir gerekçesi görünmemektedir. Ayrıca unutulmamalıdır ki, AİHM’nin yerleşik içtihadına göre “kabul edilebilir eleştirinin sınırları politikacılar için, özel bir kişi için olduğundan daha geniştir. İkincisinin aksine birinci, bilerek ve kaçınılmaz şekilde kendisinin söz ve eylemlerini gazetecilerin ve genel olarak kamunun daha yakın denetimine açık kılmaktadır; dolayısıyla daha büyük bir hoşgörü göstermek zorundadır.” (Dabrowski v. Poland, Başvuru no. 18235/02, 19 Aralık 2006, para. 28; Lingens v. Austria, 08 Temmuz 1986, para. 42; Incal v. Turkey, 9 Haziran 1998, para. 54).

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.