Cumhurbaşkanlığına Adaylık Tartışmaları
Bazı muhalefet sözcülerine göre Yüksek Seçim Kurulu, Sayın Erdoğan’ın Anayasa’ya aykırı üçüncü dönem adaylığı karşısında bu adaylığı kabul edecek, Anayasa’ya aykırılığın gündeme getirilmesi Erdoğan’a bir mağduriyet edebiyatı yapma imkânını sağlayacaktır. Keza, AKP’nin geçmişte mağduriyet söyleminden büyük avantajlar sağladığı da bir gerçektir. Bugün ise iktidarın kendi eseri olan açık bir Anayasa’ya aykırılık söz konusudur. Bunun dile getirilmesi bir mağduriyet edebiyatına temel olamaz.
- ERGUN ÖZBUDUN
- 30 Ocak 2023

Sayın Erdoğan’ın seçimlerin yenilenme tarihini 14 Mayıs 2023 olarak açıklaması ve kendi adaylığını teyit etmesi, Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusundaki tartışmaları yeniden alevlendirdi. Tartışmanın temel konusu, Sayın Erdoğan’ın üçüncü defa aday olup olamayacağına odaklanmakla birlikte, bununla doğrudan doğruya ilişkili olmayan başka bazı hususlar da tartışma konusu oldu. Üçüncü defa adaylık konusundaki görüşlerimi daha önce açıklamış olduğumdan, bu hususları burada tekrarlayacak değilim. Kısaca özetlemek gerekirse, Sayın Erdoğan’ın üçüncü defa adaylığı, ancak TBMM’nin beşte üç çoğunlukla seçimlerin yenilenmesine karar vermesi halinde mümkün olabilir. Bu yazıda, tartışma konusu olan diğer hususlara değinmek istiyorum.
Bunlardan biri, bazı yorumcuların, Cumhurbaşkanının tek taraflı iradesiyle seçimlerin yenilenmesinin ve seçim tarihinin belirlenmesinin Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasıdır. Hatta bu yorumcular, muhalefet partilerini seçim tarihinin 14 Mayıs olarak belirlenmesine niçin itiraz etmedikleri yönünde eleştirmektedirler. Oysa bu iddia temelden yoksundur. Anayasamızın 116’ncı maddesinin 2’nci fıkrasına göre, “Cumhurbaşkanının seçimlerin yenilenmesine karar vermesi halinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi genel seçimi ile Cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılır.” Görülüyor ki bu hüküm, Cumhurbaşkanına tek taraflı iradesi ile seçimlerin yenilenmesine karar verme yetkisini açıkça tanımaktadır. Cumhurbaşkanının bu konuda başka herhangi bir makamın veya siyasi partilerin rızasını alma zorunluluğu yoktur. Seçimin tarihi de Cumhurbaşkanı Seçimi Hakkında 6271 sayılı Kanun’a göre seçimin yenilenmesi kararının Resmî Gazete’de yayınlanmasını takip eden 60’ıncı günde yapılmaktadır: “Seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi hâlinde bu karar kırksekiz saat içinde Resmî Gazete’de yayımlanarak ilân olunur. Bu kararın verildiği günden sonra gelen altmışıncı günü takip eden ilk Pazar günü Cumhurbaşkanı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi genel seçimi birlikte yapılır.” Dolayısıyla bu konuda da tereddüt yoktur.
Başka bir tartışma konusu, seçimler 14 Mayıs tarihinde yapıldığı takdirde, 6 Nisan 2022’de yürürlüğe girmiş olan yeni Seçim Kanunu’nun uygulanıp uygulanamayacağıdır. Anayasa’nın 67’nci maddesine göre “Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz.” Bu bir yıllık sürenin nasıl hesaplanacağı konusunda iki görüş ortaya atılmıştır. Birine göre sürenin bitim tarihi oy verme günü, diğerine göre ise ondan 60 gün önce başlayan seçimin başlangıç tarihidir. Birinci görüşe göre 14 Mayıs’ta yapılacak seçimlerde yeni Seçim Kanunu, ikinci görüşe ise değişiklikten önceki Seçim Kanunu uygulanacaktır. Her iki görüşün gerekçeleri mevcut olmakla beraber, kişisel kanıma göre Anayasa’daki “yapılacak seçimler” ibaresinin, oy verme tarihi olarak yorumlanması daha doğru olur.
Üçüncü ve kanımca büyük ölçüde anlamsız tartışmanın konusu, Sayın Erdoğan’ın Anayasa’ya aykırı üçüncü dönem adaylığı karşısında muhalefetin tutumunun ne olması gerektiğidir. Bazı muhalefet sözcülerine göre böyle bir durumda Yüksek Seçim Kurulu’nun bu adaylığı kabul edeceği, dolayısıyla hukuken yapılacak bir şey olmadığı açıktır; Anayasa’ya aykırılığın gündeme getirilmesi Erdoğan’a bir mağduriyet edebiyatı yapma imkânını sağlayacaktır. Bu görüşün dayandığı bazı gerçekler olmakla birlikte, vardığı sonuca katılmak mümkün değildir. Cumhur İttifakı’nın yargı üzerinde kurduğu kontrol ve Yüksek Seçim Kurulu’nun son yıllardaki bazı kararları nazara alındığında, Kurul’un Erdoğan’ın adaylığını Anayasa’ya uygun bulacağını düşünmek bir kehanet değildir. Keza, AKP’nin geçmişte mağduriyet söyleminden büyük avantajlar sağladığı da bir gerçektir. Ancak bugünkü durumun bu geçmiş mağduriyetlerle hiçbir benzerliği yoktur. Geçmişte Sayın Erdoğan’ın bir şiir yüzünden hapse mahkûm edilmesi ve siyasetten yasaklanması, başörtüsü yasakları, 367 skandalı, AKP hakkındaki kapatma davası, gerçek anlamda mağduriyetler yaratmıştır. Bugün ise iktidarın kendi eseri olan açık bir Anayasa’ya aykırılık söz konusudur. Bunun dile getirilmesi bir mağduriyet edebiyatına temel olamaz. Aksine, geçmişte de örnekleri görüldüğü gibi abartılı bir mağduriyet edebiyatı korkusuyla, bu anayasa ihlâlini gündeme getirmekten kaçınmak, ileride daha vahim anayasa ihlâllerine kapı açabilir. Muhalefet partileri böyle bir durumda elbette seçimleri boykot etmek veya sokaklara dökülmek gibi radikal yöntemlere başvurmamalı, ancak anayasaya aykırılık sorununu, gerek sonuç alınamayacağını bilerek de olsa Yüksek Seçim Kurulu, gerek kamuoyu önünde güçlü şekilde dile getirmelidir.
Bu yazının yazılmasından sonra, Altılı Masa’nın 26 Ocak toplantısını takiben yayınladığı bildiride, anayasaya aykırılık sorununun güçlü şekilde ifade edilmiş olması, olumlu bir adımdır.
En son çıkan yazılardan anında haberdar olmak için bizi @PerspektifOn twitter hesabımızdan takip edebilirsiniz.

ERGUN ÖZBUDUN
