Cumhuriyetçiler Yakında İşçi Sınıfının Partisi Olacak
Cumhuriyetçi Parti’nin çok etnisiteli bir işçi sınıfı koalisyonu olduğu fikri bugün bize tuhaf gelebilir, uzun vadede böyle bir yönelim olduğu ortada.
Karmaşa ve karışıklık içinde geçen bir seçimin ardından en azından şu net: Donald Trump’ın siyasi kariyeri kısa bir zaman sonra son bulacak ama Trumpizm – Trump’ın henüz başlangıç aşamasında olan muhafazakâr popülizm markası – kalıcı.
Uzmanlar ve seçim sonuçlarını önceden hesaplayanlarca öngörülmüş olduğu gibi, Trump ses getirecek şekilde açık farkla kaybetmiş olsaydı anlatı kesinlikle farklı olurdu. Böyle bir evrende Başkan ve temsil ettiği her şey reddedilir, bu da Cumhuriyetçi Parti’yi güçlü bir şekilde ayartarak, partinin bembeyaz, elit eksenli konfor alanına çekilmesine neden olurdu.
Böyle olmadı, Trump beyaz olmayan seçmenlerin oyunu 1960’tan bu yana herhangi bir Cumhuriyetçinin alabildiği en yüksek oranda alarak beklentilere meydan okudu. Bu meydan okuma, Afrika kökenli Amerikalı erkeklerden aldığı mütevazı oylardan işçi sınıfı Latin topluluklardan daha büyük çaptaki parti tercihi değişikliklerine kadar çeşitlilik gösterdi ve bu sadece Küba kökenli Amerikalıların katılımının iki Demokrat görevliyi mevkiinden ederek Florida’yı Trump için güvence haline getirmeye yardım ettiği Miami-Dade’de olmadı. Örneğin Teksas’ın Starr kentinde Biden, Hillary Clinton’un aldığı yüzde 60’tan 5 puan daha düşük bir oyla Trump’ı yendi – yüzde 95’i Hispanik olan ve sadece 17,000 Dolar ortalama gelire sahip bir sınır kasabasında 5 puanlık bir değişim.
Cumhuriyetçi Parti’nin popülist fraksiyonunun yükselen yıldızı, Missouri Senatörü Josh Hawley Twitter’da bu konudaki yorumunu hemen yaptı: “Washington’daki Cumhuriyetçiler bu süreçte oldukça zorlanacaklar” diye yazdı, “Ama gelecek net: Biz işçi sınıfı partisi olmalıyız, Wall Street partisi değil.”
Florida senatörü Marco Rubio da aynı fikirdeydi: “#Florida ve The Rio Grande Valley Cumhuriyetçi Parti’nin geleceğini gösterdi: Çalışan AMERİKALILARIN çok etnili, çok ırklı bir koalisyonu üzerinde temellenen bir parti.”
Şu da yeterince ironik ki Trump’ın 2016’ya kıyasla en önemli demografik kaybı kolej eğitimi almamış beyaz erkeklerdi. Temel bir unsur Biden’in kampanyasının stratejik olarak ağır sanayilerini barındıran kuzey bölgesi seçmenlerine hitap eden meselelere– Steve Bannon’u mahcup edecek kadar dolduruşa getiren “Amerikan Malı Al” planından imalatçıları desteklemeye yönelik vergi teşvikine kadar – ilişkin konumlanmış olması gibi görünüyor. Bu nedenle yenilmiş de olsa Trumpizm’in arkasındaki fikirler bir ölçüde başarılıydı.
Tüm bunlar teoride Trumpizm ve pratik arasındaki uçurumun oldukça büyük kaldığı anlamına geliyor. Trump 2016’da muhafazakâr ekonomi ortodoksluğunun reddine yönelik kampanyalar yürütmesine rağmen, göreve gelir gelmez nerdeyse gülünç bir şekilde, basmakalıp vergi kesintileri ve deregülasyon gündemi izlemiştir. Ve 2020 kampanyasının son günleri itibariyle artık bu politikadan, ana konuları olan ticaret ve göçten çok daha az bahsetmiştir.
Bültenimize Üye Olabilirsiniz
Bu nedenle, Trump’ın az bir farkla kaybetmesi Amerikan muhafazakârlığının ruhu için bir iç mücadelenin başlangıcına işaret eder. Cumhuriyetçi parti içinde pek çokları geçmiş dönemin sosyal olarak ılımlı, mali muhafazakârlığına bir dönüşün özlemini duymaktadır. Diğerleri ise, Hawley ve Rubio gibi, akranlarını Trump’ın uygulamayı becerememiş olsa bile sezgisel düzeyde kavradığı, işçi sınıfındaki taban kaymasını kucaklamaya çağırmaktadır.
Endüstriyel faaliyetleri kaldırma ve kolej eğitimi almış seçmeninin Demokrat Parti’ye istikrarlı göçü arasında Cumhuriyetçi Parti’nin işçi sınıfına doğru değişimi onlarca yılın hazırladığı bir süreç. Benzer bir eğilim Boris Johnson’un mavi yakalı destekçilerinden Kanada’nın Muhafazakâr Parti’sinin yeni lideri Erin O’Toole’un arsızca oluşturduğu sendika yanlısı platformuna kadar başka yerlerde de görülebilir.
ABD örneğindeki önemli fark Cumhuriyetçi Parti’nin, peşinen karşı koymuş olması değilse, siyasal düzeneğinin gerçek zamana uyum sağlamada başarısız olmasıydı. Doğrusunu söylemek gerekirse Trump, tüm bozma kapasitesi boyunca sözde “muhafazakâr haraket”in kurumsal mabetleri ile – yönetiminin kadrosunu oluşturmaya ve gündemini belirlemeye çağrılan düzinelerce serbest piyasa düşünce kuruluşu, hukuk şirketi ve liderlik örgütü- rekabet etmedi.
Dolayısıyla Cumhuriyetçi Parti’nin çok etnili bir işçi sınıfı koalisyonu olması şimdi tuhaf görülebilirse de, uzun vadede böyle bir yönelimin olduğu aşikâr. Tek sorun parti elitinin bu gerçekliği yadsımayı sürdürüp sürdürmeyeceği ya da önümüzdeki dört yılı kendi kesiminin fiili çıkarlarını daha iyi yansıtmak üzere muhafazakâr kurumları yeniden yapılandırma ve düzenlemek için kullanıp kullanmayacağıdır.
Bu yazı 6 Kasım 2020 tarihinde The Guardian sitesinde yayınlanmış olup Evrim Yaban-Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için burayı tıklayınız.