Dağıstan Sahillerine Vuran Yeni Tarz Şiddet Dalgası
23 Haziran’da, 22 kişinin ölümüyle sonuçlanan Dağıstan saldırıları, egemen güçlerin olayı kendi lehlerine dönüştürebileceği belirsiz bir alan açtı ki bundan en çok yararlanacak olan Putin yönetimi ve Kafkasya’daki adamları. Putin, 2000’li yıllarda Rusya’da gerçekleşen bütün saldırıların ardından rejimi kendi lehinde dönüştüren kararlara imza attı. Şimdi bunun bir benzeri neden yaşanmasın?
Dağıstan’da 23 Haziran günü düzenlenen saldırılar, Kafkasya’da son yılların en ses getiren eylemiydi. 22 kişinin öldürüldüğü olaylarda, daha önceki saldırılarda görülmeyen teknik ayrıntılar dikkat çekti. Neden-sonuç ilişkisi kurulamayan eylemlerle ilgili doğrudan bir örgüt ya da bildiriye rastlanmadı. Saldırıyı düzenleyen kişiler, rejimle bağlantılı, maddi durumu iyi ailelerden geliyordu, bu da Kafkasya açısından yeni bir fenomeni işaret ediyor. Bütün bunlar dünya konjonktürü ve Rusya belirsiz, kırılgan bir dönemden geçiyorken yaşandı.
Kafkasya’daki cumhuriyetlerin Moskova yönetimiyle girift ilişkileri ve Dağıstan’ın kendi iç dinamikleri anlaşılması güç bir olay doğurdu. Saldırılar amaçsız göründü, ancak spontane olmadığı açık, iyi silahlanmış bir grup şiddet dolu bir eylem yaptı. Neden Dağıstan? Dağıstan, Kafkasya’da İslamlaşmış, dünya Müslümanlarıyla bağlantılı, coğrafi olarak büyük, farklı halkların birlikte yaşadığı bir yer. 23 Haziran saldırıları merkezli bir anlama çabası, Dağıstan ve Kafkasya’da yaşanması muhtemel kaosları öngörmek için zorunluluk.
Dağıstan’a Özgü Durum
En temel bilgileri tekrar hatırlamakta yarar var. Dağıstan neresi? Kafkasya’nın doğusunda, Hazar Denizi boyunca kıyısı olan, güneyinde Azerbaycan ve Gürcistan, batısında Çeçenya ve Stavropol Kray, kuzeyinde ise Kalmukya olan bir cumhuriyet. Kafkas dağları da var, ancak Dağıstan’ın en önemli kentleri Hazar Denizi kıyıları boyunca uzanıyor. Dağıstan, Rusya Federasyonu’na dahil bir cumhuriyet. Dağıstan’dan doğan siyasi fikirler ve sosyal hareketler, bütün Kafkasya’yı etkileme potansiyeline sahip. Rusya’nın vazgeçmeyeceği, stratejik bir bölge.
Dağıstan’ın kendine özgü tarafları var. Kafkasya merkezli bakılırsa, Dağıstan büyük bir cumhuriyet. Dağıstanlıların yaklaşık yüzde 95’i Müslüman, geri kalan nüfusun çoğu Hristiyan, az bir kısım da Yahudi. İslami görünüm baskın, bölge 700’lü yıllardan itibaren Müslümanlaşmaya başladı. Karışık etnik yapısı, Müslüman kardeşliğini esas alan İslami hareketleri güçlendirdi. Dağıstan’da 40’a yakın etnisite var, yine bir o kadar dil. En kalabalık halklar; Avarlar, Darginler, Kumuklar, Laklar, Lezgiler, Ruslar. Liste diğer halklarla uzayıp gidiyor, ancak aralarında rekabet yoğun, Moskova yönetiminden gelen para yöneticiler arasında bölüşülürken kavgalar çıkabiliyor. Toplam 3,5 milyonluk bir nüfus var ve ülkenin dörtte biri başkent Mahaçkale’de yaşıyor.
Kafkasya’daki gelişmeleri anlamaya çalışırken Çeçenya etrafında örülen önyargılarla hareket etmemek gerekiyor. Çeçenya’da homojen bir etnik yapı bulunuyor, bu durum birçok şeyi kökten etkilemekte, ancak diğer Kafkas cumhuriyetleri karışık etnik nüfusa sahip. Her cumhuriyetin kendine özgü dinamikleri var, Dağıstan için şu an İslam temelli bir ulusal bilinç oluşturulmaya çalışıldığı söylenebilir. Sürgünde yaşayan Dağıstanlı muhalifler internet üzerinden yeni bir Dağıstan kimliği kurmaya çalışıyor, burada öne çıkan isimler; Abdullah Kostekskiy, Ali Çarinskiy ve Abu Umar Sasitlinskiy. Bölgeyle ilgili araştırılması ve dikkate alınması gereken pek çok konu var, ancak araştırmacılar güvenlik endişesiyle yeterince çalışma yapamıyor.
Şiddet Hafızasını Tazelemek
Son yaşanan Dağıstan saldırısına ise birden gelinmedi. Yakın geçmişteki şiddet ve öfke dalgasını hatırlamak gerekiyor. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından günümüze, Kafkasya denildiği zaman akla gelen ilk görüntü, Çeçenya ve bir dönem Dağıstan’a sıçrayan savaş sahneleridir. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Rus yanlısı Çeçen hükümeti lideri Ramzan Kadirov’un yarattığı ağır savaş atmosferi ile Kafkasya’da durgun bir görüntü oluşmuştu. Suriye İç Savaşı (2011) ve Ukrayna-Rusya Savaşı (2014) ile Rusya karşıtı potansiyel taşıyan, sayıları iyice azalmış Kafkas savaşçıların birçoğu Kafkasya dışarısına gitmiş ya da gönderilmiş oldu. Rus yetkililerin havalimanlarında Suriye’ye gittiklerini bildikleri insanlara, “İyi cihatlar!” diyerek yolcu ettiği bir atmosfer vardı.
Rus ordusu için Dağıstan Cumhuriyeti, Şubat 2022’de şiddetlenen Ukrayna-Rusya Savaşı’nda asker deposu işlevi gördü. Genç işsiz erkekler gönüllü ya da zorla askere alındı. Dağıstanlı askerler 2022’nin yazında birkaç defa toplu firar edip memleketlerine döndü. Ancak bazılarının sadece cenazeleri geri geldi. Eylül 2022’de ilan edilen seferberlikle askere alınmak istemeyen yüz binlerce Rusya Federasyonu erkeği, çoğu aileleriyle birlikte ülkelerini terk etti. Bunların içerisinde kendilerini ilgilendirmeyen bir savaşta canlarını vermek istemeyen Kafkasyalı ve Dağıstanlı insanlar da bulunuyordu. Rusya Federasyonu vatandaşı oldukları için Batı ülkeleri tarafından reddedilen bu gruptakilerin çoğu Gürcistan, Türkiye gibi ülkelere gitti, maddi durumları yetersiz olanlar daha sonra memleketlerine geri döndü.
Kafkasya’dan yeni beklentiler Ukrayna’daki savaşın 2022’de şiddetlenmesiyle arttı. Ukrayna tarafında savaşan Dağıstanlı gruplar dikkat çekti. Medyada sık görüneni, Dağıstan Halkları Ukrayna Kongresi Başkanı Ahmed Ahmedov’dur. Ahmedov, Dağıstan’da doğrudan bir çatışma ya da savaş istemediklerini, Rusya’nın Ukrayna’da kaybetmesini ve Kafkasya’dan çekilmesini umduklarını bildirmişti. Kafkasya-Dağıstan’daki yoğun çatışmaların üzerinden yaklaşık 15 sene geçti, ancak bölgenin stratejik potansiyeli, her olaydan büyük beklentiler çıkarılmasına neden oluyor. Suriye İç Savaşı ve Ukrayna-Rusya Savaşı, Kafkasya’daki şiddet hareketlerinin dışarıya ihraç edilmesine neden olmuştu, ancak 7 Ekim Gazze krizi sonrası farklı, yeni bir sayfa açıldı, burada biriken öfkenin nereye akacağı belirsiz.
7 Ekim 2023’te başlayan Gazze krizinin etkileri Kafkasya’da enteresan bir şekilde yaşandı. Dağıstan’da 29-30 Ekim 2023’te havalimanı baskını oldu. Yeni bir reaksiyon doğmuştu, ancak bu yeniliğin getirdiği handikaplar vardı. Etkili protestolar inşa etmek yerine, İsrail’den gelen bir uçağın Mahaçkale Havalimanı’na indiği söylentisi sonucu sosyal ağlarda organize olan 1.000 kişilik bir grup havalimanında Yahudi bulma arayışına çıktı. Yanlış bir söylentiyle kitleler yönlendirilmişti, olaylarda kimseye bir şey olmadı, ancak kimlik kontrolü bile yapan kitleye saatlerce doğru düzgün bir güvenlik müdahalesi gerçekleştirilmedi. Dağıstan lideri Sergey Melikov, isim vermeden 23 Haziran’daki saldırganlardan bir tanesinin havalimanı baskınına katıldığı bilgisini verdi.
22 Mart’ta Moskova’da Crocus City Hall’da düzenlenen saldırıda yaklaşık 140 kişi öldürüldü. Konser salonuna düzenlenen bu eylem IŞİD’in Horasan Vilayeti (IŞİD-H) yapılanması tarafından üstlenildi. Kaotik görüntüler tam olarak 2000’li yılların başlarındaki durumu hatırlatıyordu. Hatta bu olayda Rus istihbarat teşkilatı FSB’nin parmağı olduğu bile iddia edildi. Rus güvenlik güçleri Dağıstan’da dört şüphelinin tutuklandığını açıkladı. Rusya içerisinde devlet görevlilerinin de dahil olduğu insanlar, Mayıs ayından beri terörizm ile bağlantı kurulan peçe tartışmaları yapıyordu ki dini otoriteler peçeyi yasaklayacak kararı 3 Temmuz’da açıkladı. 8 Haziran’da Kuzey Osetya’daki Mozdok havaalanına Ukrayna İHA’ları tarafından saldırı düzenlendi. 16 Haziran’da Rostov’daki cezaevinde altı Kafkasyalı mahkûm, oraya nasıl sokulduğu meçhul IŞİD bayrakları ve bandajlarıyla birlikte iki güvenlik görevlisini rehin aldı, güvenlik güçleri düzenledikleri operasyonda altı mahkûmun öldürüldüğünü açıkladı. 23 Haziran’daki olay herkese bu gelişmeleri hatırlattı.
Saldırıya gelinecek olursa, 23 Haziran Pazar akşamı saat 18:00’de başlayan ve 22 kişinin öldürüldüğü, 46 kişinin yaralandığı bir olaydan bahsediyoruz. Silahlı kişiler iki kilise, iki sinagog, bir polis kontrol noktasını hedef aldı. Öldürülen insanların 17’si polis, beşi de sivil insanlardan oluşuyor. Ve altı militanın öldürüldüğü açıklandı. Eşzamanlı gerçekleştirilen saldırılar Dağıstan’ın başkenti Mahaçkale ve yine ülkenin ikinci büyük kenti Derbent’te yaşandı. Derbent, 2003 yılında UNESCO miras alanı ilan edilmişti. İşte burada Ortodoks kilisesine saldırı yapıldı ve sinagogda bir yangın çıktığı bildirildi. Medyada bu kısımlar daha çok öne çıkarıldı ama ölenlerin çoğu yerli polis, biri ise papazdı.
Girift İlişkiler Ağı
Dağıstan’da uzun yıllardır böyle büyük bir saldırı düzenlenmemişti. Dağıstan lideri Melikov, bu açıdan dikkat çeken bir açıklama yaptı. Melikov, saldırgan gruptakilerin varlıklı ailelerden geldiğini söyledi. Saldırganların çoğunun orta yaşlarda olduğu biliniyor, en genç isim 28 yaşındaki Hacımurad Kagirov. Bu durum, sosyal bilimcilerin uzun soluklu çalışmalarıyla açıklamaları gereken yeni bir fenomeni işaret ediyor. Saldırıdan sonra herhangi bir örgütten bildiri gelmedi, saldırganların gerçek amacı anlaşılamadı. Neden-sonuç ilişkisi kurulamayan, salt şiddet içeren bir görüntüyle karşı karşıyayız. Maddi durumu yerinde olan eylemcilerin yarısı, Dağıstan’ın Sergokalinsky bölgesinin yöneticisi Magomed Omarov’un akrabalarıydı. Omarov, Putin’in Birleşik Rusya partisinden bir isim. Olaydan sonra partideki görevinden ihraç edildi, kamu görevinden alındı, 10 günlük bir gözaltı yaşayıp serbest kaldı, 6 Temmuz’da dolandırıcılık davasından tekrar gözaltına alındı.
Bir senaryoda, Moskova ve Dağıstan’da düzenlenen saldırıların teknik açıdan devlet içerisinde birilerinden yardım alınmadan yapılma ihtimalinin düşük olduğu belirtiliyor. Rusya-Kafkasya araştırmacısı Muhammed Ahiyadov, Ukrayna’da yalnızlaştırılan Rusya’nın bu cendereden çıkmak için Batı ile ortak düşman algısı üzerine oynayabileceğini söylüyor. Kremlin yönetiminin hem iç hem de dış kamuoyunda dikkatleri radikal İslamcı terörist olarak damgaladıkları yapılar üzerine çekme konusunda profesyonel manipülasyon tekniklerini devreye soktuğu bildiriliyor. En nihayetinde Batı ile Rusya’nın tekrardan ortak düşman olan El-Kaide ya da IŞİD gibi gruplara karşı birleştiğini mi izleyeceğiz?
Söz konusu Rus tezine göre, radikal İslami görüşlerden ilham aldıkları düşünülen teröristler, Rusya ve Batı için ortak tehdittir, beraber hareket edilmesi gerekir. 11 Temmuz’da Avusturya-Viyana’da IŞİD-H’ye üye olma şüphesiyle gözaltında tutulan, kanıtlar yetersiz kalınca Rusya’ya gönderilme kararı alınan Dağıstanlı bir adamın intihar etmesi, ortak düşman tezini güçlendiren yeni bir vaka oldu. Bu ortak düşman senaryosu, 11 Eylül’den sonra Çeçenler üzerinde denenmişti. 1,5 milyon nüfusa sahip Çeçen halkı, ağırlıklı olarak ulusal bir mücadele yürütüyordu, İslami referans veren gruplar Rusya’nın yarattığı savaş ortamı sonrası ortaya çıktı. Kafkas halkları özgürlük mücadelelerini ulusal bilinçleriyle inşa ederken, egemenler ve medya olaylara güvenlik ve terörizm tarafından bakmayı tercih ediyor. Bu durumda Batı ülkelerinde yeni bir saldırı olursa şaşırmamak gerekir, 11 Eylül etkisi canlandırılmaya çalışılıyor, bunun tarihsel bir arka planı da var.
Orlanda Figes’ın Rusya’nın Öyküsü isimli kitabında, Rusya’nın Batı ile geliştirdiği hayranlık-düşmanlık zıtlığı üzerine kurulu ilişki tarzında Müslümanlarla ilgili bir tespiti var. Dünya sahnesine geç bir dönemde çıkmaya çabalayan Rusya, kendisini Batı dünyasında kabul ettirecek şeyin Müslümanlar üzerinde kurduğu hâkimiyet olduğunu 17’nci yüzyılda keşfetmişti. Osmanlı İmparatorluğu’ndan Ukrayna’yı alabilmiş, bunun üzerine 1680’li yıllarda Avrupa devletleri ilk Rusya büyükelçiliklerini açmıştı. Rusya’nın Türklere karşı kazandığı zafer, Avrupa’da kurulacak yeni ittifakları geliştirmişti. Bu durum Rusya ile Avrupa devletlerini daha eşit bir statüye getiriyordu. Geçmişten ilham alma konusunda hevesli Kremlin yönetiminin bu olayları unutması mümkün değil.
Saldırıları kendi çıkarları için değerlendiren farklı gruplar da var. Rusya, Kafkasya ve Türkiye ilişkileri konusunda uzman araştırmacı gazeteci Saslanbek Isayev, Rusya içerisinde etkin Yahudi kliği-oligarklarının olayları kendi lehlerine çevirme arayışında olduğunu söylüyor. 7 Ekim 2023’te şiddetlenen Filistin-İsrail Savaşı nedeniyle eleştirilere maruz kalan İsrail yönetimi, Yahudi diasporası üzerinden kendi gündemini kurguluyor. Medyada etkinliği yüksek Rusya Yahudileri, 22 kişinin ölümünü görmezden gelirken, kameralarını özenle kilise ve sinagoglara döndürüyor. Bu durum Kremlin içerisinde Batı ile ilişkilerde yeni bir diyalog için bir fırsat olarak görülüyor olabilir. Rusya’nın Ukrayna merkezli gerilen Batı ile ilişkilerine bir de İsrail karşıtlığını ekleyip ipleri koparmak istemeyeceği anlaşılır bir durum.
Amerikan Savaş Araştırmaları Enstitüsü (ISW) analistleri, saldırıları IŞİD’in Kafkas kolunun düzenlemiş olabileceğini iddia ediyor. IŞİD-H’ye ait bir hesaptan eylemi öven bir açıklama yapıldığı biliniyor. IŞİD’in yayın organı En-Nebe dergisinin 450’nci sayısında olaya göndermeler yapan belirsiz ifadeler kullanıldı. Saldırı IŞİD tarzı gibi göründü, ancak herhangi bir kamera görüntüsü servis edilmedi. IŞİD düzenlediği saldırıları yüksek kalitede videolar üreterek pazarlardı, bunlar Batı ülkelerinden örgüte katılan eğitimli ve maddi durumu iyi kimseler tarafından yapılırdı, bu sefer bunlar yaşanmadı. Dağıstan saldırıları, egemen güçlerin olayı kendi lehlerine dönüştürebileceği belirsiz bir alan açtı ki bundan en çok yararlanacak olan Putin yönetimi ve Kafkasya’daki adamları. Putin, 2000’li yıllarda Rusya’da gerçekleşen bütün saldırıların ardından rejimi kendi lehinde dönüştüren kararlara imza attı. Şimdi bunun bir benzeri neden yaşanmasın?
Dağıstan yönetiminin resmî tezini yansıtan Rus yanlısı açıklamalarda ise olayların arkasında Ukrayna olduğu belirtiliyor. Dağıstan içerisinde, bütün Kafkas cumhuriyetlerinde olduğu gibi, kamuda toplanan maddi gücün paylaşımıyla ilgili bir kavganın yansımalarını izliyor da olabiliriz. Dağıstan’da devlet görevleri, halklar arasında paylaşılmış durumdaydı. 1948 yılında kurulan bu sistemde; Avar, Dargi ve Kumuk halkları kendi aralarında bölüştükleri mevkiler üzerinden ülkeyi yönetiyorlardı. Lezgiler sayıca fazla olmalarına rağmen, önemli pozisyonlara getirilmediler. 2017’de Putin’in doğrudan Rus asıllı Vladimir Vasilyev’i cumhurbaşkanlığı görevine getirmesi var olan düzeni bozdu.
Sonuç
Kafkasya’da İslam en çok Dağıstan’da baskındı, hatta geçmiş yüzyıllarda Anadolu’ya gelen Dağıstanlı Nakşibendi tarikat üyeleri görüşlerini burada yaydılar. Sovyetler Birliği sonrası bölgede yeni İslami hareketler ortaya çıktı, fakat günümüzde Arap tarzından etkilenen Selefi ya da Vehhabi grupların sahadaki güçlerinin azaldığı ifade ediliyor. İslami görüşlü insanlar sistematik baskılar nedeniyle ülkelerini terk edip Türkiye ve Batı ülkelerine göç etti. Silahlı ya da silahsız, bütün muhalif hareketlerin gücü baskılandı. Böyle bir atmosferde 23 Haziran’daki saldırıyı kim, neden yaptı? Bu soruya doğru cevabı bir ihtimal zaman verebilir, çünkü Rusya’daki eylemlerin çoğunda olduğu gibi bütün saldırganlar öldürüldü ve olayı tam anlamıyla üstlenen bir grup henüz çıkmadı.
Rusya’daki rejimle uyumlu ailelerin çocuklarının düzenlediği Dağıstan saldırısı yeni bir fenomeni işaret ediyor. Dağıstan’dan son 10 yılda Habib Nurmagomedov, Hasbulla Magomedov, Rasul Şumelik gibi medyatik insanlar çıktı. Bunlar pek alışık olunmayan yeni nesil Kafkas-Dağıstan gençliğini temsil ediyor. Şimdi bu eylemciler de yeni tarz Kafkas savaşçılarının prototipi olabilir; zengin sayılabilecek, biraz şımarık, belki amaçsız, bir miktar da nihilist bir tarz, ancak sonuna kadar şiddet dolu ve ölümcül. Başarısız insanların radikalleştiği görüşünün aksine, 1988 yılında kurulan El-Kaide’nin medyatik isimlerinden Usame Bin Ladin’in maddi durumu gayet iyiydi. Batı ülkelerinden IŞİD’e katılım sağlayan birçok insanın da maddi durumu iyi, eğitimli kişiler olduğu biliniyor. Sonuç olarak Dağıstan özellikle Müslüman genç nüfusu ile dikkat çeken bir yer, yeni saldırı tarzının gösterdiği gibi, üzerine kesinlikle daha fazla düşünülmeyi hak ediyor.