Demirtaş Savunması
Kürt meselesinde 1999 sonrasında gelişen sürecin, HDP deneyiminin ve şimdi yerinde yeller esse de çözüm sürecinin çok önemli bir çıktısı var. Bütün bu sürecin, bütün bu gelişmelerin sonunda sivil alan, sivil siyaset ve sivil bir figür Kürt hareketinin merkezine yerleşmiş durumda. Kendinde bir vaka olarak Demirtaş’ın Kobani Davası savunmasının manası bu.
Kamuoyuna yansımayan kısımları varsa onlara da bakıp yazayım istemiştim. Ancak geride kalan iki haftada daha fazlasına erişemeyince medyaya düşen kısımları üzerinden yazmak farz oldu. Demirtaş’ın Kobani Davası savunmasından söz ediyorum.
Demirtaş savunmasının önemli olacağı belli olmasına belliydi. Çünkü, malum Kobani davası Kürt meselesinin ve Kürt hareketinin seyrinde 2015’te yaşanan kırılmanın sembol davası olmuştu; Demirtaş da Kürt hareketinde son döneminde öne çıkıp da kalıcılaşabilen tek sivil figür. Ancak biraz beklenenin de ötesine geçti Demirtaş savunması ve modern dönem Kürt siyasetinin kritik ‘jestlerinden’ biri oldu. Hem biçim hem de içerik itibarıyla. Hukuki bir vaka olarak yargılanmasına karşı özgün bir tavır, yeni bir biçim geliştirmekle kalmadı, Kürt meselesinin ve Kürt siyasetinin uzak ve yakın dönem seyrine ve akıbetine, Kürt siyasetinde değişenlere ve değişmeyenlere dair önemli tespitler yaptı Demirtaş savunmasında.
Tavır
Duruşmadan kamuoyuna yansıyanlardan anladığım kadarıyla Demirtaş kendisine isnat edilen ‘suçlara’ karşı teknik manada hukuki bir savunma yoluna gitmedi. Gereksizliğine kanaat getirdiğinden ya da işin teknik kısmıyla avukatlar ilgileneceğinden olsa gerek, isnat edilen suçlar karşısında ‘saf hukuki’ bir savunma yapmadı Demirtaş. Lakin, anladığım kadarıyla, sol ya da Kürt siyaset jargonunda yerleşmiş manasıyla ‘siyasi’ savunmanın tipik bir örneği de olmadı Demirtaş savunması.
Demirtaş savunması, görebildiğim kadarıyla, Kürt ve sol siyaset çevrelerinde şimdiye kadar tanık olduğumuz üç ana tarza da meyletmedi. Türkiye’nin büyük siyasi davalarında suçlananların benimsediği savunma tarzları, biraz basitleştirmek pahasına, sanırım şöyle tasnif edilebilir: Geri çekilme, yerinde durma, ileriye atılarak çerçevenin dışına çıkma. Büyük siyasi davalarda suçlananların bir kısmı geri çekilip devletin merhametine sığınırken, bir kısmı yerinde durup isnat edilenler karşısında hukuki savunma yaparak çıkacak sonucu beklemek, başka bir kısmı da yargılandığı hukuk sistemini tanımadığını duyurmak yoluna gitmişti. Demirtaş savunmasında ise pişmanlığın izi yok, hukuka çekilerek olacak olanı beklemek de tercih edilmiş değil. Ancak, genellikle yargılayan hukuk sistemini tanımamak tavrıyla özdeşleştirilen tipik bir siyasi savunma tarzı da benimsenmiş değil. Devletin merhametine ya da hukukun beklenen yansızlığına sığınmamakla beraber, cari olanın tümüyle dışında bir dille, muhayyel bir halka ya da geleceğe seslenen bir savunma da olmamış Demirtaş’ınki. Yargılanmasını teşkil eden mevzu olarak Kürt meselesiyle ya da daha geniş olarak demokrasi meselesiyle ilgili herkesin bildiği kavram ve mefhumları kullanarak ve gelecekte değil şimdi anlaşılmayı esas alan bir savunma yapmış Demirtaş. Geri adım atmamakla beraber gemileri yakmayan, aksine herkesi diyaloğa çağıran bir savunma… Yaptıklarını, kendisini ve partisini ‘savunurken’, suçlayanları suçlamanın çekiciliğine takılıp kalmayan, herkesi durup düşünmeye, herkesi müzakereye çağıran bir tavır almış Demirtaş.
Bir de yargılanmasının konjonktürelliğini göstermek istemiş Demirtaş. Kendisine, HDP’ye ve ‘Kobani olaylarına’ dair 2014’teki algıyla 2015’ten sonraki algı arasındaki büyük farka işaret eden Demirtaş, bu farkın yoğun bir siyasi mesaiyle, büyük bir algı makinasının çalışmasıyla oluşturulduğunu göstermiş. Böylece, 2015 kırılmasının sembol davasının konjonktürelliğini ve hukukun aşırı siyasallaşmış olduğunu göstermekle kalmamış, Türkiye siyasetinin karakteristik bir özelliğine, ‘şeylerin’ geçiciliğine de işaret etmiş.
Tavır bahsinde kaydedilebilecek bir diğer husus da kapsamla ilgili. Demirtaş Kürt itirazının kendisinin ve HDP’nin içinde olduğu kısmına sahip çıkmakla yetinmek istememiş belli ki. Hakkında çatışan fikirlerin olduğu erken dönem Kürt itirazına ve erken dönem Kürt itirazının ‘tartışmalı’ isimlerine hep birlikte sahip çıkmış.
Bir de ‘dille’ ilgili bir tarafı var Demirtaş savunmasının. Demirtaş savunmasına kısa sayılamayacak bir Kürtçe girişle başlayıp, Kürtçe selamlamayla bitirmiş. Bu tercihle Kürt meselesinin kalbinde Kürtlüğün esas tanımlayanı olarak Kürtçenin olduğunu kabul eden bir perspektife sahip çıktığını göstermek istemiş olsa gerek Demirtaş.
Tespit
Demirtaş savunmasında beklenebileceği üzere pek çok tespit var. Ancak bunlardan birkaçı özel öneme sahip. Bu türden tespitlerden ilki Kürt meselesinin ‘neliğine’ dair. Saf bir tespitin ötesine geçip Demirtaş savunmasına sinen bir tür ruha dönüşen bu ilk tespit, Kürt meselesiyle Türkiye demokrasisi arasındaki ilişkiyle ilgili. Kürt hareketinin son birkaç on yıldır içine yerleştiği “Türkiye sınırları içinde çözüm, Türkiyelilik, Kürt meselesini Türkiye demokrasisini genişleterek çözmek” paradigmasının içinde kalmakla beraber, Demirtaş savunması Kürt meselesinin Kürtlükle, kimlikle ilgili kısmını ikincilleştirmek eğiliminden uzak durmak gerektiğini tespit ediyor. Daha doğrusu, Kürt meselesinin kültürel boyutunu, Kürt meselesinin siyasi ve sosyal boyutları karşısında ikincilleştirmek eğiliminden uzaklaşmayı teklif ediyor. Keza, Türkiye’de bir tek Kürtlerin mağdur olmadığı perspektifinden ayrılmamakla beraber, Kürtlerin mağduriyetini başka mağduriyetlerle aynılaştıran, diğer mağduriyetlerin içinde kaybeden bir dilden de uzak duruyor Demirtaş savunması. Biraz hayatın çağrısına icabet ederek olsa gerek, Türkiyelilik perspektifinden uzaklaşmadan Türkiyelileşme perspektifini revize etmeyi öneriyor Demirtaş savunması anladığım kadarıyla.
Kürtlerin İslam’la ve HDP geleneğinin diğer Kürt gelenekleriyle ilişkileri üzerine söyledikleriyse Türkiye siyasetinde Kürtlerin rakip ve müttefiklerine dair bir yeniden düşünme çağrısı içeriyor. Kürt hareketini hem dikey hem yatay düzlemde, hem zamanda hem mekânda daha fazla Kürtlüğün içine çekilmeye davet ediyor. Nitekim, bu özelliğinden dolayı olsa gerek, Demirtaş savunması HDP geleneğinin dışında kalan Kürtler arasında epey bir akis bulurken, HDP’nin bir kısım müttefiklerindeyse kaşların kalkmasına sebep olmuş görünüyor.
Öte yandan, Demirtaş savunması özgün ve cüretkâr olmakla beraber reel durumu tanımayan bir uçarılıktan uzak görünüyor. Hakkında oluşan ve yaratılan tüm soru işaretlerine karşın Demirtaş Kürt hareketinin bir parçası olduğunu, Kürt hareketinin gerçeklerini tanıdığını ve gücünün neye yetebileceğini bilmekten uzaklaşmadığını gösteriyor. Öcalan’la ilgili söyledikleri Demirtaş’ın Kürt meselesinin gerçeklerini tanımaktan ve kendi rolünün sınırlarını kabul etmekten vazgeçmediğini gösteriyor. Böyle olmakla beraber, Demirtaş savunmasında yapılan yeni tespitler, telkin ya da ima edilen yeni yollar ve takınılan ‘yeni’ tavır şuna da işaret ediyor. Demirtaş Kürt kalabalıkları nezdindeki yerini de tanıyor ve bu yeri boşaltmaya niyeti yok. Sadece birkaç ay önce aktif siyasete ara verdiğini söylemişken savunmasını epey iri bir metne/jeste çevirmesi Demirtaş’ın eski eş genel başkanlardan biri olması teklifine açık olmadığını, aksine Kürt siyaseti içerisindeki yerinin tayinini Kürtlere bırakmak istediğini gösteriyor.
Tavır ve tespitler bahsinde gözüme çarpanlar bunlar. Ancak Demirtaş savunmasının bir de savunmaya sinen tavır ve savunmada yapılan tespitlerin ötesine geçen bir tarafı, kendinde bir anlamı, bir vaka olarak manası var. O da şu: Kürt meselesinde 1999 sonrasında gelişen sürecin, HDP deneyiminin ve şimdi yerinde yeller esse de çözüm sürecinin çok önemli bir çıktısı var. Bütün bu sürecin, bütün bu gelişmelerin sonunda sivil alan, sivil siyaset ve sivil bir figür Kürt hareketinin merkezine yerleşmiş durumda. Kendinde bir vaka olarak Demirtaş savunmasının manası bu.