Demokratlar Gazze Yüzünden Kaybetti

Arap-Amerikan seçmenlerin Trump’a yönelirlerken yaşadıkları travmayı, kendilerini ne kadar dışlanmış hissetmiş olabileceklerini düşünün. Tam olarak öyle oldu. Demokratların Gazze yüzünden seçmen kaybettiğinden emin olabiliriz. Rakamlar oldukça net. Kesin olan bir diğer şey de bu seçmenlerin seslerinin yine de duyulmayacağı.

amerika seçimleri 2024 gazze demokratlar

Sonuçları şaşırtıcı bulunan seçimin ardından gelen analizlere şüpheyle yaklaşıyorum. Geldiğimiz aşamada, seçmenin oy verme davranışı her iki taraf için de bir tür Rorschach testidir: İnsanlar görmek istediklerini görecektir. Burada yaptığım şey, sezi ve varsayımların bir karışımına yer vermek (bu yeni değil ki dediğinizi duyar gibiyim). Yine de şok etkisi yaratmayan ve Kamala Harris’in kampanyasına zarar vereceği öngörülen bir etkene dayanıyor. Demokratların Gazze yüzünden seçmen kaybettiğinden emin olabiliriz. Rakamlar oldukça net. Kesin olan bir diğer şey de bu seçmenlerin seslerinin yine de duyulmayacağı.

 

Arap Amerikalıların çoğunlukta olduğu Michigan Dearborn’da 2020’de seçimi yaklaşık yüzde 70 oyla Joe Biden almıştı. İlk istatistikler Harris’in burada yüzde 40 civarında oy aldığını gösteriyor. Savaşla ilgili endişeler yüksek sesle ve somut olarak dile getirilirken, Harris bu sesleri görmezden gelmeyi ve dışlamayı sürdürdü, üstüne bir de susturmak için Bill Clinton’ı gönderdi. Harris seçim kampanyası süresince Deaborn’a bir kez bile uğramadı. Ama bilin bakalım kim gitti? Tabii ki Donald Trump ve sonra Dearborn’da Trump kazandı ve tüm Michigan’ı aldı.

 

Oyunu Trump’a veren bir seçmen, “Trump soykırımı yüzde 99 ihtimalle devam ettirecek olsa bile, Harris yönetiminde soykırımın yüzde 100 devam ediyor olacağı ihtimali karşısında Trump’ın bunu durduracağına dair yüzde 1’lik ihtimali kabul edeceğim” diyordu.

 

Bu duygu, geçtiğimiz yıl boyunca giderek güçlenen siyasi açmazda olma hissini mükemmel bir şekilde özetliyor. Demokratlar, dengesiz bir rakipçe hedef alınan statükoyu koruma ve istikrar sağlama sözü verdi, ancak bu süreklilik sözü beraberinde hiçbir şeyin değişmeyeceği kesinliğini de getirdi. Oysa Gazze ve Lübnan’daki savaşla ilgili olarak, birçokları için hiçbir şeyin değişmemesi bir seçenek değildi.

 

Filistin’de ve daha geniş anlamda Ortadoğu’da 13 ay boyunca aralıksız devam eden olaylar umutsuzluk ve yabancılaşmaya yol açtı. Öncelikli olarak, öldürülenlerin (en çok da çocukların) görüntü ve fotoğraflarının psikolojik etkisi var. Sadece ölüm de değil, ölümün biçimi. Binlercesi ezildi, parçalandı, binaların altında gömülü kaldı, uzuvları gömülmek üzere plastik torbalarda toplandı. Böylesi bir dehşeti derin bir yaralanma ve ahlaki travma yaşamadan sindirebilecek yapıda değiliz. Böyle bir şeye tanık olmak sizi değiştirir.

 

Buna bir de Demokratların ve daha geniş anlamda liberal kurumların bu şok ve öfkeye verdikleri tepkiyi ekleyin. Filistinli Amerikalıların Ağustos ayında düzenlenen Demokrat ulusal kongresinde konuşma yapmalarına bile izin verilmedi. Harris için Müslüman Kadınlar grubu, konuşma talebinin reddedilmesinin ardından anında dağıldı. Harris’i hâlihazırda desteklemiş olan Birleşik Otomobil İşçileri gibi diğer gruplar da güçlü bir itiraz metni yayımladı. Halk protestoları, Nancy Pelosi gibi Demokrat Parti’nin ileri gelenleri tarafından “Rusya ile bağlantılı” olarak yaftalandı. Üniversite kampüslerindeki öğrenciler liberal medya kuruluşları tarafından antisemitizmle suçlandı, akabinde protestoları, kampları basıldı ve polis tarafından tutuklandılar.

 

Hem devam eden katliam ve etnik temizlik hem de bu konuda bir şey yapmayı reddederek en iyi ihtimalle üzüntülerin dile getirilmesinde Arap kökenlilere gönderilen kişisel bir mesaj vardı: Sizin gibi insanların bir önemi yok. Bununla Küresel Güney’den gelenlere ya da Filistinlileri ezilen, ırk ayrımı yapılan bir etnisite olarak tanımlayanlara, geçmişleri ve deneyimlerinden bağımsız olarak endişelerine kayıtsız kalması nedeniyle Demokrat Parti’ye yabancılaşanlara da aynı mesaj verilmiş oldu.

 

Diğer Seçeneğin Daha Kötü Olma İhtimali

 

İnsanlarda tüm bu travma, silinmişlik ve hor görülme duygularını uyandırdığınızda, bu duyguları ifade edecek şekilde oy vermeye başlarlar. Bu ifade çok yönlüdür: Öfke, nihilizm, kopukluk, son bir kumar… Trump bir joker gibi görünebilir, en azından bir jokerle hâlâ bir avantaj, muhtemel olmayan (ama yine de olabilecek) olumlu bir sonuç alma ihtimali vardır. 

 

Sunulan seçenekler göz önüne alındığında bu düşünce ve davranışlar anlaşılabilir. Bunu Birleşik Krallık seçimlerinde de gördüm, yani seçmenlerin saçmalamayı bırakıp diğer seçeneğin muhtemelen daha kötü olduğu gerçeğine odaklanmaları yönündeki ısrarı. Her gün vahşet üstüne vahşet görmekten kaynaklanan şaşkınlık ve endişe içinde, gelecekte neyin “daha kötü” olabileceğine ilişkin rasyonel bir hesap yapılamıyor. Sadece tahammül edilemez olanı sona erdirme isteğinden bahsedilebilir. 

 

Demokratlarda, sadık seçmenlerini aşırı baskı altına alıp yine de oylarını alabileceklerine dair aptalca bir inanç vardı. Rakiplerini açıkça ırkçı, nihilist, İslamofobik ve anti-demokratik bir bostan korkuluğu olarak görmeleri bu inancı pekiştirdi. Ancak partinin kaybettiği seçmenler, Demokratların da dolaylı olarak bunların hepsi olduğunu anlamıştı.

 

İşte bu noktada, Gazze’den rahatsız olan seçmenler açısından Harris’in mantıksız bir şekilde reddedildiği anlamına gelen bu durum ortaya çıkıyor. Oy vermek her şeyden önce bir özgür irade göstergesidir, ünlülerin, zengin bağışçıların ve her ikisinin de kölesi olan bir medyanın hâkim olduğu bir seçim sisteminde bireylerin sahip olduğu tek özgür irade. (Kamala’nın “kusursuz” kampanyasının kanıtı olarak, MSNBC sunucularından biri olan Queen Latifah’ın bile, ki “o kimseyi desteklemez!” derlerdi, Harris’i desteklemesi gösterildi.). Seçmenleri güçsüz kılarsanız, onlar da statükoyu reddederek size bir seçenekleri olduğunu gösterir ve bu gücü ellerinden gelen tek yolla geri alırlar. Trump’a geçen seçmenler manşetlerde yer alacak olsa da üçüncü tarafa geçen ya da evinde kalan çok sayıda seçmen olması da muhtemeldir. Demokratlar seçmenlerin büyük bir kısmıyla yaptıkları anlaşmayı bozdular ve seçmenlerin bu anlaşmayı tek taraflı olarak onaylamaması karşısında şoke oldular.

 

Önümüzdeki birkaç gün içinde liberallerden “seçmenleri dinleme” zamanının geldiğine dair çok şey duyacaksınız, sanki seçmenler aylardır yüksek sesle konuşmuyormuş gibi. En nihayetinde dinleyecek olsalar bile, ateşkes ve silah ambargosu talepleriyle ilgilenmek yerine, her türlü teğet geçen açıklamaya takılıp kalacaklarına bahse girerim. Trump, insanları isteklerini yerine getireceğine inandırarak efsunlayan kötü huylu bir büyücü mü? Bu insanlar saf mı, sekter mi yoksa sadece yanılıyor mu?

 

Çünkü nihayetinde Demokratlar için Gazze’deki katliamın devam etmesini sağlayan ve buna izin veren ahlaki boşluk, seçmenleri etik varlıklar olarak görmelerini engelleyen boşlukla aynıdır. Filistinlilerin hayatlarını İsrail’e sadakate karşı tartan reelpolitik tutum, benzer şekilde soğuk ve çıkarcı davranmayan seçmenleri tasavvur edemeyen tutumla aynıdır.

 

Hiç rahatsız olmayan istisnacılık duygusu, geçtiğimiz yılın yol açtığı kırılganlık, güvencesizlik ve korku duygusunu anlamalarına izin vermeyen duyguyla aynıdır. Trump’ın zaferiyle şaşkına dönen ve onun başlatmak üzere olduğu korkunç çağdan endişe duyanlar, birçokları için o dünyanın zaten burada olduğunu, sadece kendilerinin o dünyada yaşamadıklarını asla kavrayamayacaklar.

 

Bu yazı The Guardian sitesinde yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için burayı tıklayınız.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.