Demokratlar-Otokratlar Ayrımı ve Mitsel-Politik Analiz
Mitsel-politik analizler siyasi aktörlerin yenilenmesinin, özeleştirinin önünde de en büyük engeldir. Nitekim esasını teşkil eden “doğallaştırma” neticesinde onu dile getiren aktörlerin kendi konum ve söylemlerini sorgulamasının önünü tıkar. Tutarsızlıkların işaret edilmesini engeller.
Türk siyasetine dair analizler ekseriyetle demokratlar ve demokrat olmayanlar, yani otokratlar (ya da otoriter rejim yanlıları) ayrımını odak noktasına alarak kurgulanıyor. Hem yurt içi hem de yurt dışı analizlerde Türkiye’ye bakışta ana pencereyi oluşturan bu yaklaşımın kendi içindeki sorunlarına dikkat çekmek gerekiyor.
Bu yaklaşımın en dikkat çeken örneklerinden biri, Ocak 2023’ün sonlarında Marc Pierini’den geliyor. Pierini’nin seçim öncesi gerçekleştirdiği bu analizde, Türkiye’de yurttaşlar esasında demokratik dünya ile Çin, İran, Rusya tarzı bir ülkenin taklidi olmak arasında bir tercihte bulunacaktır.
Pierini’nin yaklaşımının esası Türkiye’de hem akademik söylem hem de medyatik analizlerin odağında. Demokratlar ve demokratlar olmayanlar ayrımı, ilk grubu ana muhalefet partisi ikincisini iktidar partisinin temsilinde buluşacak şekilde oluşturuluyor. Ayrım, olgusal düzeydeki tartışmaların berisinde bir zemin teşkil edecek şekilde kabul görüyor.
Oysa bu yaklaşımın ortak noktasını, mitsel-politik olarak nitelendirebileceğim bir analiz türü olması teşkil ediyor.
Mitsel Söylem ve Mitsel-Politik Analiz
Bu analiz türüne içerik kazandırmak için Roland Barthes’ın mit tanımına başvuracağım. Barthes’a göre mit, ele aldığı nesneyi, nesnenin kendisinden bağımsız bir şekilde tanımlayabilmeyi ifade eder. Nesnesine, kendine özgü ve onu tarihselliğinden kopararak doğallaştıran bir sistem dayatır.
Bu doğallaştırma, nesnesini tüm açıklığıyla ortaya koyma iddiasındadır. Bu doğallaştırma seansı içinde nesnesini yadsımak bir yana, onu konuşturur, daimî olarak onun üzerine söz eder. Açıklık kazandırdığı nesnesine dair söylemin bir açıklamanın değil, saptamanın ürünü olduğunun da altını çizer.
Bununla birlikte mitin, buyurgan bir niteliği de söz konusudur. Buyurgan niteliğiyle özneyi yakalayan mit, doğallık iddiasındaki saptaması ile onu adeta kendine çağırır. Bunu da Barthes’ın deyimiyle kendini adeta “günahsızlaştırarak” yapar.
Çünkü “doğal” olanı ortaya koyuyordur.
Böylelikle özneyi tanımlama, anlama kaygısından da kurtarırken ona, kendisinde kaygı uyandırmayan “günahsız” bir saptama sunar.
Böylelikle olguların tarihsel ya da dönemsel niteliklerini göz ardı eder. Siyasal alana verdiği asıl zarar da bu göz ardı edişten başlar.
Nitekim bu sebeple tutarsızlıklar, aşırılıklar adeta konu dışı kalırken, anlama ve tanımlama kaygısı yerini ezberlerden oluşan bir çerçevelemeye maruz bırakılır.
Siyasal alanda da aktörler ve pratikler mitsel-politik analiz üzerinden ele alındığında hem seçmen davranışları hem aktörlerin kendilerini değerlendirme biçimleri tekrara uğrar hem de analizler, mümkün tarafsızlığı önemsizleştirecek şekilde partizanlaşır.
Çok uzatmadan mitsel anlatımın birbiriyle bağlantılı üç asli noktasına dikkat çekelim. Biri, doğallaştırma; diğeri ise doğallaştırma ekseninde bir saptama ortaya koyma iddiası. Üçüncü olarak da özneye, kendiliğinden apaçık bir şekilde ortada olan bir gerçeklik sunması.
Mitsel Analizin Zedelediği Siyaset
Elimizdeki doğallaştırmaya göre ana muhalefet, demokrat kesimin temsilcisiyken; iktidar ve onun destekçileri, demokrat olmayan ya da demokratik kaygıları ikinci plana atan kesimlerin merkezi.
Bu analiz, bir saptama olarak ortaya konarken Türkiye’deki siyasal aktörlerin konumlanışlarına dair bir doğallaştırmaya uğratılıyor.
Oysa her iki kesim içinde demokratlar olabildiği gibi demokratik kaygıları liderlik kültü, hizipçilik, konjonktürel şartlar nedeniyle ikinci plana atabilen yaklaşımlar da bulunmakta. Bunlardan bazen biri, bazen diğeri ön plana çıkabiliyor.
Örneğin liderlik kültü sadece belirli bir kesime atfedilirken diğer kesimde bu kültleşmenin farklı dereceleri ve bunların “demokrat olma” niteliğine verilen zararlar konu dışı bırakılıyor.
Kaldı ki seçim sonrası CHP içinde yaşanan bölünme, statükocular ve değişim yanlıları, demokratların temsilcisi olma konusunda ana muhalefetin ciddi kapasite sorunları olduğunu gözler önüne sermektedir.
Keza Altılı Masa sürecinde, BTP’nin katılımında bile talep edilen oybirliği şartının cumhurbaşkanı adaylığı hususunda göz ardı edilebilmesi ve yaşanan kriz de muhalif kesimin veremediği demokratik sınavın örnekleri.
Mitsel-politik analiz tam da bu noktada devreye giriyor.
Bir kere kodladığı kesimleri homojen birer grupmuş gibi ele alırken onlara uyguladığı doğallaştırma ile yaşanan demokratik krizleri görmezden geliyor.
Bunun yanında Türk siyasetine dair sistemsel bir okuma önererek nedenler ve sonuçları, aktörlerin tutumlarını, atfettiği doğallık üzerinden tanımlıyor. İktidarın herhangi bir adımı onun “demokrat olmayan” niteliği ile birlikte okunurken ana muhalefetin yaşadığı iç krizler de onun “demokratik” olmasıyla bir çerçeveye oturtuluyor.
Bu bağlamda mitsel-politik analiz, meta analiz konumunu koruduğunda son üç seçimde alınan oy başarı olarak sunulabilir.
Bu durum ise siyasal aktörlere dair klişelerin mutlaklaşmasına yol açar.
Mitsel-politik analizler siyasi aktörlerin yenilenmesinin, özeleştirinin önünde de en büyük engeldir.
Nitekim esasını teşkil eden “doğallaştırma” neticesinde onu dile getiren aktörlerin kendi konum ve söylemlerini sorgulamasının önünü tıkar. Tutarsızlıkların işaret edilmesini engeller.
Kapasite sorunlarını, aktörlerin eylem ve söylemlerini kendi doğal perspektifinden saptayan mitsel-politik analiz, siyasetin yaşadığı tekrarların da aslî nedeni.
Nitekim demokrat olarak tanımlanan kesimlerin veremediği demokratik sınavları, onlara dair şüpheyi mutlaklaştırırken demokrasi kavramına dair imgelemi de zedeliyor.
Mitsel-politik analizler, fazlasıyla direnç gösteren olgulardır; onların direnme biçimlerine karşı gelmek sizi kendi söylemi içerisinde kolaylıkla bir noktaya sabitler. Bu nokta da ekseriyetle “karşıt” kutup olur, böylelikle mitsel söylemin içeriğinin zıddını içeren bir konumlandırma gerçekleşir.
CHP’yi herhangi bir konuda eleştirirken AK Partili olarak sizi işaretleyen mitsel-politik analiz, aynı doğallaştırmayı tam tersi durumda da uygulamakta tereddüt etmez.
Eleştiri, “şimdi zamanı değil” düsturu ile ötelenir. Odak, doğallaştırılmış açıklamaya kaydırılır. Böylelikle süreç içerisindeki hatalara, stratejik yanlışlara işaret edilemezken asıl kaygının o mitsel ayrımın, demokratlar ve demokrat olmayanlar ayrımının bir şekilde doğrulanması olduğuna tanık oluruz.
Belirttiğim üzere, mitsel saptamanın niteliklerinden biri olan buyurganlık kamusal tartışmayı, entelektüel müdahaleleri gereksizleştirir. Çünkü her şey apaçık ortadadır. Bu noktada tartışma, “rakibin işine yaramak” dışında bir anlam ifade etmez.
Pratik düzeyde seçmeni bu şekilde kolaylıkla yakalar.
Ardından gelen olası yenilgiler de stratejik hataların değil, “demokrasinin” yenilgisi olarak soylulaştırılır.
Günahsızlaştırma bu noktada bir soylulaştırma işlevine kavuşur.
Öte yandan seçmen davranışları da mitsel ayrım olan demokratlar-demokrat olmayanlar ayrımı üzerinden değerlendirildiğinde, sadece politikacıların başarısızlığı değil, seçmenin sağduyusu da göz ardı edilmiş olur.
14-28 Mayıs seçimlerine dair söz konusu mitsel-politik analizin hükmünde bir perspektif geliştirenler seçmenlerin, örneğin enflasyonu hak ettiği şeklinde aşırı bir yorum geliştirebilir. Keza sosyal medya, son alınan ekonomik tedbirler ekseninde bu yönde içeriğe sahip gönderilerle doludur. Böylesi gönderiler söz konusu mitsel ayrım temelinde konuya yaklaşır.
Siyasette Mitsel Analizlerden Kurtulmak
Siyasette mitsel analizlerden kurtulmak ancak yeniden anlamlandırma ihtiyacı ile mümkündür. Siyasal aktörleri mitsel bakışın hükmünden kurtarmak, aktör ve olguların tarihsel, konjonktürel eylemlerine dikkat çekmek bir ilk adım olabilir.
Doğal olgu ve aktörler yoktur, sadece doğallaştırmalar vardır. Türkiye’de hemen her siyasal aktör ve olgu böylesi doğallaştırmalar üzerinden ele alındığı için ne aktörler kendilerini değiştirme ihtiyacı hissediyor ne de seçmen davranışında rasyonel boyut ön plana çıkabiliyor.
Mitsel-politik analizler de bu durumun konjonktürel haklılaştırmaları olarak işlev görüyor. Çünkü her olgu ve söylem bu mitsel ayrım temelinde işaretlenirken adeta bir anlam körlüğü yaratılıyor.
Herkesin haklı olduğu bir siyasal ve toplumsal alanın döngüsel çerçeveden çıkması ve toplumsal uzlaşıyı sağlaması ne kadar mümkün, tartışılır.
Bir bakıma mitsel-politik analizler bu döngüselliği yeniden üretirken asıl sorunlarımızı ele almamızın önünde de büyük birer engele dönüşüyor.